Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
ve İkinci Kısmı
(Hulûsi-i sâni ve büyük bir âlim olan Sabri Efendi’nin fıkralarıdır.)
Meb’us-u âlem (aleyhissalâtü vesselâm) Efendimiz Hazretlerinin insanları hayrette bırakan ve cüz’î şuuru olana iman-ı kâmil bahşeden fevkalhad ve harikulâde manen bin enva-ı mucizat-ı ahmediyeyi (a.s.m.) ihtiva eden ve pek âlî ve azim kıymeti müsbet ve müsellem bulunan On Dokuzuncu Mektubun dördüncü cüz’ünü; nazar ve teveccüh-i fazılânelerinde min-gayr-i haddin vekilleri bulunduğum mümaileyh Hulûsi Beyefendiye irsal kılınmak üzere istinsaha başlamıştım. Bin mucize-i Muhammediye (a.s.m.) münderic olan On Dokuzuncu Mektub, mukaddemen dahi arzedildiği vecihle arzumun fevkinde pek ziyade ulvî ve nuranî mebahis ve vekayi-i risalet-i meabiyeyi beyan ve müjde ile ruh ve kalb-i âciziyi bahar-ı âlem gibi gül ve gülistanlığa çevirmiştir. Bu hususta kalben hisseylediğim duygulardan mütevellid ve lâzımü’l-arz medh ü senayı gayet parlak bir tarzda arzetmek ehass-ı emelim ise de maalesef söylemekten âciz bulunduğumu beyan ile iktifa ediyorum. Yalnız şu noktayı hissettim ki: O vekayide siz cismen değilse de fakat ruhen, Server-i kâinat Efendimiz Hazretleriyle beraber idiniz tasavvur ediyorum. Zira vekayi-i mezkûrenin künyesiyle, mevkiiyle, an’anesiyle kat’iyen müşahede ve ol vecihle nakl ve tahrir buyurduğunuza kani ve kailim.
On Altıncı Mektubu, Atabey’e giderken götürdüm. Ekseri noktalar bir kısım ihvanı ağlattı ve amcazadem Zühdü Efendi, On Altıyı okuyunca, “Şimdiye kadar bilmediğim ve görmediğim nuranî ve pek kesretli sürur-u manevîyi ihtiva eden bir pencere bugün kalbimde açıldı. Şu pencereden hasıl olan netaici yazmak iktidarımın fevkinde ise de, avn-i ilâhiye dayanarak bir ariza ile arzetmek ehass-ı emelimdir. Nihayetsiz selâm ve hürmetlerimi tebliğe tavassutunuzu rica ederim.” dediler.
Sabri
***
Gönlüm ister ki, hemen Risaletü’n-Nur’un umumunu yazıversem de mamelekimde bulunan dürr-i yektaları istidadım nisbetinde mütalâaya başlasam.
(Hulûsi-i sâni ve büyük bir âlim olan Sabri Efendi’nin fıkralarıdır.)
Meb’us-u âlem (aleyhissalâtü vesselâm) Efendimiz Hazretlerinin insanları hayrette bırakan ve cüz’î şuuru olana iman-ı kâmil bahşeden fevkalhad ve harikulâde manen bin enva-ı mucizat-ı ahmediyeyi (a.s.m.) ihtiva eden ve pek âlî ve azim kıymeti müsbet ve müsellem bulunan On Dokuzuncu Mektubun dördüncü cüz’ünü; nazar ve teveccüh-i fazılânelerinde min-gayr-i haddin vekilleri bulunduğum mümaileyh Hulûsi Beyefendiye irsal kılınmak üzere istinsaha başlamıştım. Bin mucize-i Muhammediye (a.s.m.) münderic olan On Dokuzuncu Mektub, mukaddemen dahi arzedildiği vecihle arzumun fevkinde pek ziyade ulvî ve nuranî mebahis ve vekayi-i risalet-i meabiyeyi beyan ve müjde ile ruh ve kalb-i âciziyi bahar-ı âlem gibi gül ve gülistanlığa çevirmiştir. Bu hususta kalben hisseylediğim duygulardan mütevellid ve lâzımü’l-arz medh ü senayı gayet parlak bir tarzda arzetmek ehass-ı emelim ise de maalesef söylemekten âciz bulunduğumu beyan ile iktifa ediyorum. Yalnız şu noktayı hissettim ki: O vekayide siz cismen değilse de fakat ruhen, Server-i kâinat Efendimiz Hazretleriyle beraber idiniz tasavvur ediyorum. Zira vekayi-i mezkûrenin künyesiyle, mevkiiyle, an’anesiyle kat’iyen müşahede ve ol vecihle nakl ve tahrir buyurduğunuza kani ve kailim.
On Altıncı Mektubu, Atabey’e giderken götürdüm. Ekseri noktalar bir kısım ihvanı ağlattı ve amcazadem Zühdü Efendi, On Altıyı okuyunca, “Şimdiye kadar bilmediğim ve görmediğim nuranî ve pek kesretli sürur-u manevîyi ihtiva eden bir pencere bugün kalbimde açıldı. Şu pencereden hasıl olan netaici yazmak iktidarımın fevkinde ise de, avn-i ilâhiye dayanarak bir ariza ile arzetmek ehass-ı emelimdir. Nihayetsiz selâm ve hürmetlerimi tebliğe tavassutunuzu rica ederim.” dediler.
Sabri
***
Gönlüm ister ki, hemen Risaletü’n-Nur’un umumunu yazıversem de mamelekimde bulunan dürr-i yektaları istidadım nisbetinde mütalâaya başlasam.