12- Hıristiyanlık dîni

MURATS44

Özel Üye
Mîlâddan evvel Âsûrî devleti iki def’a ve Mîlâdın 135 senesinde Roma imperatoru Andiriyan Kudüsü alarak yehûdîlerin çoğunu kılıncdan geçirdiler. Tevrâtları yakdılar. Tevrât unutuldu. Yehûdîler, zemânla bozuldular. Yetmişbir fırkaya ayrıldılar. Tevrâtı değişdirdiler. (Talmûd) denilen din kitâbı yazdılar ki, (Mişnâ) ve (Gamârâ) diye iki kısmdır. (Mîzân-ül-mevâzîn) kitâbı, yehûdîlerin ve hıristiyanların ellerindeki Tevrât ve İncîl dedikleri kitâbların Allah kelâmı olmadıklarını isbât etmekdedir. Kitâb fârisîdir. İkiyüzelliyedinci sahîfesinde diyor ki, (Yehûdî i’tikâdına göre, Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma, Tûr dağında Tevrât kitâbını verdiği gibi, ba’zı ilmleri de ilhâm eylemiş. Mûsâ, bu ilmleri Hârûna, Yûşa’a ve Eliâzâra bildirmiş. Bunlar da, sonra gelen Peygamberlere ve nihâyet mukaddes Yehûdâya bildirmişler. Bu da, mîlâdın ikinci asrında, bu ilmleri, kırk senede bir kitâb hâline getirmiş. Bu kitâba (Mişnâ) denilmiş. Mîlâdın üçüncü asrında Kudüsde ve altıncı asrında, Bâbilde Mişnâya birer şerh yazılmış. Bu şerhlere (Gamârâ) denilmiş. Mişnâ ile iki Gamârâdan birini, bir kitâb hâline getirip, bu kitâba (Talmûd) demişlerdir. Kudüs Gamârâsından meydâna gelen Talmûda (Kudüs Talmûdu), Bâbil Gamârâsından meydâna gelene (Bâbil Talmûdu) demişlerdir. Hıristiyanlar bu üç kitâba düşmandır. Bu düşmanlıklarının sebeblerinden birisi, Îsâ aleyhisselâmı asmak için hâzırladıkları çarmıhı taşıyan ve çarmıha gerilme hâdisesinde bulunan Şem’un, Mişnâyı rivâyet edenler arasındadır derler. Talmûdda müslimânların inandığı şeyler de bulunduğu için, hıristiyanlar, müslimânları bu bakımdan da inkâr ediyorlar). Yehûdîler kendi din adamlarına (Haham) derler. Talmûdu, Tevrât gibi okumakdadırlar. Eli-âzâr, Şu’ayb aleyhisselâmın oğludur.
2 — HIRİSTİYANLIK DÎNİ: Îsâ aleyhisselâm, hazret-i Meryem isminde bâkire bir kızdan doğmuş, bizim gibi bir insandır. Kur’ân-ı kerîmde bu husûs açıkca bildirilmiş ve Rûhul-Kudüsden bahs edilmişdir. Fekat, bunun ma’nâsı, hıristiyanların zan etdiği gibi Îsâ aleyhisselâmın Allahın oğlu olduğu demek değildir. Rûhul-Kudüs ta’bîri, Allahü teâlânın Îsâ aleyhisselâma (Yüksek kurtarıcı kudretinden) verdiğine alâmetdir. Îsâ aleyhisselâm, yehûdîlere dalâletde (sapıklıkda) olduklarını, doğru yolun, kendisinin gösterdiği yol olduğunu bildirmeğe çalışdı. Hâlbuki yehûdîler, bekledikleri kurtarıcının çok şiddetli, sert, kavgacı, tutduğunu koparan, yehûdîleri diğer milletlerin esâretinden kurtaracak olan bir şahsiyyet olmasını bekliyorlardı. Îsâ aleyhisselâma inanmadılar. Onu yalancı Peygamber sanarak, Romalılara ihbâr etdiler ve karşı çıkdılar. Kendi inançlarına göre, onu haça gerdirdiler. [İslâm dîni, asl haça gerilen kimsenin Îsâ aleyhisselâm olmadığını, bil’aks onu az bir para mukâbili Romalılara satan Esharyut Yehûdâ (Judas)nın haça gerildiğini bildirmekdedir.]
 

MURATS44

Özel Üye
Bugün hıristiyan târîhcilerin yapdığı araşdırmalar, Îsâ aleyhisselâmın haçda ölmediğini meydâna çıkarmakdadır. John Reban isminde bir zât da, bunun hakkında 1978 senesinde pek çok satılan bir eser neşr etmişdir. Bu araştırmaların nasıl bir netîce vereceği ma’lûm değildir. Fekat dahâ şimdiden hıristiyanların Îsâ aleyhisselâmın (Haçda can verdiği ve tanrı Babanın kendi biricik oğlunu günâhkârlar için fedâ etdiği) efsânesini kökünden yıkmakdadır. Böylece hıristiyan târîhciler bu gün kiliselere büyük bir darbe indirmekdedirler. Yehûdîler, kısa zemânda hakîkî Mesîhin geleceğini bekliyorlardı. Fekat bugün tanınmış Mûsevî târîhcilerinden biri, (2000 sene beklediğimiz hâlde, hâlâ bir kurtarıcı gelmedi. Gâliba Îsâ aleyhisselâm hakîkaten mesîhdi. Biz Onun kadrini, kıymetini bilmedik ve bize kurtarıcı olarak gelen bu büyük Peygamberi haça gerdirdik) demişdir.
Îsâ aleyhisselâma (İncîl) isminde bir kitâb nâzil oldu. Fekat, yehûdîler bu kitâbı, seksen sene içinde yok etdiler. Sonradan ortaya çıkarılan, hıristiyanların Allahü teâlâ tarafından gönderildiğine inandıkları (Kitâb-ı Mukaddes) iki kısmdır: Birincisi, (Ahd-i Atîk), Eski Ahd (Old Testament), o zemâna kadar gelen Peygamberlerin ve bilhâssa Mûsâ aleyhisselâmın teblîgâtını ihtivâ etdiğine inanılır. İkincisi, (Ahd-i Cedîd), Yeni Ahd (New Testament), Îsâ aleyhisselâma inananlardan Matta (Matthew), Markos (Mark), Luka (Luke) ve havârî Yuhannâ (Jahn)nın yazdıkları kitâblar olup, Îsâ aleyhisselâmın hayâtı, yapdığı işler ve verdiği nasîhatları ihtivâ eder. İncîlin hâzırlanmasında, Kur’ân-ı kerîmin zabt olunmasında gösterilen büyük hassâsiyyet gösterilmemişdir. Hakîkî bilgilere birçok yanlış düşünceler, efsâneler ve hurâfeler eklenmişdir. 1303 [m. 1885] de vefât eden Manastırlı müderris hâcı Abdüllah Abdi beğin arabî (Risâle-i samsâmiyye) ve türkçe (İzâh-ul-merâm) matbû’ kitâblarında, İncîller üzerinde geniş bilgi vardır. Hâlbuki, hakîkî İncîle çok yakın olan İncîllerin de mevcûdiyeti bugün biliniyor.
Bunlardan en önemlisi BARNABAS İncîlidir. Barnabas Kıbrısda doğmuş bir yehûdî olup, asl ismi JOSEPH idi. Kendisi, Îsâ aleyhisselâma inananların başında gelmekde ve havârîlerin arasında mühim bir mevkı’i bulunmakdadır. Kendisine verilen BARNABAS lakabı, nasîhat verici, iyiliğe teşvîk edici ma’nâsına gelmekdedir. Hıristiyanlık âlemi, Barnabası, Pavlos (Saint Paul, Bolüs)ile birlikde hıristiyanlığı yaymaya giden büyük bir azîz olarak tanımakda ve her senenin onbir Hazîranında onun yortusunu yapmakdadırlar. Barnabas, Îsâ aleyhisselâmdan duyduğu ve öğrendiği husûsları hiç bir değişdirme yapmadan kayd etmişdir.
 

MURATS44

Özel Üye
Bu İncîl, hıristiyanlığın ilk üçyüz senesinde diğer İncîllerle birlikde elden ele dolaşmış ve okunmuşdur. 325 senesinde İznik (Nicene) rûhânî meclisi, İbrânîce yazılı bütün İncîllerin ortadan kaldırılmasına karar verince, Barnabas İncîli de yok edilmişdir. Çünki, dört İncîlin dışında İncîl okuyan ve bulunduranların öldürüleceğine dâir emr çıkarılmışdır. Diğer İncîller latinceye terceme edilmiş, fekat Barnabas İncîli birdenbire ortadan kaybolmuşdur. Yalnız 383 senesinde, Papa Damasus, tesâdüfen eline geçen Barnabas İncîlinden arta kalan bir nüshayı Papalık kütübhânesinde saklamışdır. 993 [m. 1585] senesine kadar burada kalan Barnabas İncîlini Papa Sextusun dostu olan Fra Marino (Fra, İtalyanca erkek kardeş ve râhip ma’nâsına gelir) kütübhânede bulmuş ve onunla çok ilgilenmişdir. Çünki tanınmış hıristiyan din adamlarından IRANEUS (130-200)tahmînen 160 senesinde, (bir tek Allah olduğunu, Îsânın Allahın oğlu olmadığını) ileri sürerek, (Pavlos, Romalıların birçok tanrıya tapmak alışkanlığından mülhem olarak teslîsi, ya’nî üç Allaha tapmak yanlış i’tikâdını hıristiyan akîdeleri arasına sokmak istemişdir) diyor ve Pavlosu tenkid ederken, Allahü teâlânın bir olduğunu belirten Barnabas İncîlini şâhid olarak gösteriyordu. Bunu bilen Fra Marino, Barnabas İncîlini büyük bir dikkatle okumuş ve tahmînen 1585-1590 seneleri arasında İtalyancaya çevirmişdir. Bu İtalyanca el yazısı, birçok sâhib değişdirdikden sonra, Prusya Kralı müşâvirlerinden CRAMER’in eline geçmiş ve Cramer, 1120 [m. 1713] senesinde bu kıymetli el yazısını, Türkleri Zentada yendiği ve onların elinden Macaristan ile Belgrad kalesini geri aldığı için, Avrupada büyük bir şöhret kazanmış olan Prens Öjene (Eugéne de Savoie) (1663-1736) hediyye etmişdir. Prens Öjen öldükden sonra Barnabas İncîli, onun özel kütübhânesi ile birlikde, 1738 de Viyanadaki Kraliyet kütübhânesine (Hofbibliothek) nakledilmişdir.
İlk def’a olarak bu kütübhânede Barnabas İncîlinin İtalyanca tercemesini bulan iki İngiliz, Bay ve Bayan RAGG, bunu İngilizceye çevirmişler ve bu ingilizce terceme, 1325 [m. 1907] târîhinde Oxfordda basılmışdır. Fekat bu terceme de esrarlı bir tarzda ortadan kaybolmuşdur. Bu tercemeden yalnız bir dânesi, British Museum ve bir dânesi de Vaşingtonda Amerikan Kongresi Kütübhânesinde bulunmakdadır. Pâkistân Kur’ân-ı kerîm cem’iyyeti (Qoran Council) büyük bir himmetle İngilizce nüshasını 1973 yılında tekrar basmaya muvaffak olmuşdur. Aşağıdaki parçalar bu kitâbdan alınmışdır.
Barnabas İncîlinin 70. bâbından; (Îsâ, kendisine, ‘Sen Allahın Oğlusun’ diyen Petrusa çok kızdı.
 

MURATS44

Özel Üye
Onu azarladı. Ona, “Def ol” benden uzaklaş! Sen şeytânsın ve bana fenâlık yapmak istiyorsun dedi. Ondan sonra havârîlerine dönerek, bana böyle söyliyenlere yazıklar olsun! Çünki, Allah bana, bunlara la’net etmek emrini verdi, dedi.)
Yetmişbirinci bâbında, (Ben kimsenin günâhını afv edemem. Ancak Allah günâhları afv eder.)
Yetmişikinci bâbında ise, (Ben bu dünyâya, cenâb-ı Hakkın dünyâya selâmet getirecek olan Resûlünün yolunu hâzırlamak için geldim. Fekat sizler dikkat ediniz! O gelinciye kadar sakın aldatılmayasınız. Çünki benim sözlerimi alıp benim İncîlimi bozacak birçok yalancı peygamberler zuhûr edecekdir), dedi. O zemân Andreasın, geleceğini söylediğin bu Resûl hakkında bize ba’zı işâretler söyle ki Onu bilelim süâline karşı, (Bu Resûl sizin zemânınızda gelmeyecekdir. Sizden birkaç yıl sonra, benim İncîlim tahrîf edilmiş olacağı ve hakîkî inananların 30 kişi kadar kalacağı bir zemânda gelecekdir. İşte o zemân, cenâb-ı Hak insanlara acıyarak, elçisini gönderecekdir. Onun başının üzerinde dâimâ beyâz bir bulut bulunacakdır. O çok kudretli olacak, putları kıracak, puta tapanları cezâlandıracakdır. Onun sâyesinde, insanlar Allahı tanıyacak ve Onu ta’zîz edecek ve ben de hakîkî olarak tanınacağım. Benim insandan başka bir şey olduğumu söyliyenlerden intikam alacakdır) demekdedir.
Doksanaltıncı bâbında ise, (Rûhumun huzûrunda bulunduğu Allah hayydir, diridir. Allahü teâlâ babamız İbrâhîme, senin neslinden bütün insanları ni’metlendireceğim diye va’d etmiş ise de, O Mesîh [Resûl] ben değilim. Allahü teâlâ beni dünyâdan çekip aldığı zemân, şeytân herkesi benim Allah veyâ Allahın oğlu olduğuma inandıracak. Bu la’netli fitneyi yeniden diriltecek. Sözlerim ve akîdem öylesine tahrîf edilecek ki, otuz kadar mü’min ya kalacak, ya kalmıyacak. Bunun üzerine Allahü teâlâ insanlara merhamet ederek, her şeyi Onun için yaratmış olduğu Resûlünü gönderecekdir. Bu Resûl güneyden gelecekdir. Büyük kudret sâhibi olacakdır. Putları kıracak, puta tapanları ortadan kaldıracak, şeytânın insanlar üzerindeki hâkimiyyetine son verecekdir. Kendisi ile birlikde, Allahü teâlânın selâmeti de inanan insanlara ulaşacak ve kendisinin sözlerine inananlar, Allahü teâlânın dürlü dürlü ni’metlerine nâil olacaklardır) demekdedir.
Doksanyedinci bâbında ise, (Söylediğin Mesîhin ismi nedir ve Onun gelişinin alâmetleri nelerdir? diye soran kâhine Îsâ şöyle dedi: Mesîhin (Resûlün) adı hayran olmağa değer güzellikdedir.
 

MURATS44

Özel Üye
Allahü teâlâ Onun rûhunu yaratdığı zemân, Ona bu ismi verdi ve Onu semâvî ihtişâmı içine koydu ve bekle ey Ahmed! Senin hâtırın için ben Cenneti, dünyâyı ve birçok mahlûku yaratdım. Bunları sana hediyye ediyorum. Sana kıymet veren, benden kıymet bulacak. Sana la’net eden [küfreden], tarafımdan la’net olunacakdır. Ben seni dünyâya, kurtarıcı Resûlüm olarak göndereceğim. Senin sözün sırf hakîkat olacakdır. Yer ve gök ortadan kalkabilir. Fekat, senin yolun dâimâ sonsuz olacakdır, dedi. Onun mukaddes ismi Ahmeddir. Bunun üzerine Îsânın etrafında toplanmış olan halk, seslerini yükselterek, Ey Ahmed! Dünyâyı kurtarmak için çabuk gel! diye bağırdılar) demekdedir.
Yüzyirmisekizinci bâbında ise, (Kardeşlerim! Ben toprakdan yaratılmış bir insanım. Sizin gibi toprak üzerinde yürüyorum. Günâhlarınızı bilin ve tevbe edin! Kardeşlerim! Şeytân, Romalı askerlerin yardımı ile, size benim Allah olduğumu söyliyerek sizi aldatacak. Onların, sahte ve yalancı ilahlara kulluk ederek Allahın la’netine uğrayacaklarını görerek, onlara inanmayınız) demekdedir.
Yüzotuzaltıncı bâbında, Cehennem hakkında izâhat verildikden sonra, Muhammed aleyhisselâmın kendi ümmetini Cehennemden nasıl kurtaracağı anlatılmakdadır.
Yüzaltmışüçüncü bâbında ise, (Havârîlerin, geleceğini söylediğin zât, kim olacak? süâline karşı, Îsâ aleyhisselâm, kalbinin bütün sevinci ile, Onun ismi Ahmeddir. O geldiği zemân, uzun müddet yağmur yağmasa bile, toprakda meyve ağaçları yetişecekdir. Onun getirdiği, Allahın rahmeti sâyesinde, insanlar Onun zemânında iyi şeyler yapmak fırsatını bulacaklar. Allahın rahmeti insanlar üzerine yağmur gibi yağacakdır, dedi) demekdedir.
Îsâ aleyhisselâmın son günleri hakkında Barnabas İncîli şu ma’lûmatı vermekdedir: [Bâb 215-222] (Roma askerleri, Îsâ aleyhisselâmı yakalamak için evden içeri girdikleri zemân dört büyük melek Cebrâîl, İsrâfîl, Mikâîl ve Azrâîl, Allahü teâlânın emri ile Onu kucaklayıp pencereden çıkararak göğe kaldırdılar. Romalı askerler kendilerine kılavuzluk eden Yehûdâyı (Judas), sen Îsâsın! diye yakaladılar. Bütün inkârına, bağırıp çağırmasına, yalvarmasına rağmen sürükleye sürükleye hâzırlanmış olan çarmığa götürüp asdılar. Sonra Îsâ aleyhisselâm, annesi Meryeme ve Havârilerine göründü. Meryeme, anne, görüyorsun ki, ben asılmadım. Benim yerime hâin Yehûdâ haça gerildi ve öldü. Şeytândan sakının! Çünkü o, dünyâyı yanlış bilgi ile aldatmak için her şeyi yapacakdır. Gördüğünüz ve duyduğunuz şeyler için sizi şâhid yapıyorum dedi.
 

MURATS44

Özel Üye
Ondan sonra inananları koruması ve günâhkârların nedâmet getirmesi için Allahü teâlâya düâ etdi. Şâkirdlerine dönerek, Allahü teâlânın ni’meti ve rahmeti sizinle olsun dedi. Bundan sonra dört büyük melek onu şâkirdlerinin ve anasının gözü önünde tekrar semâya kaldırdılar.)
Görülüyor ki, Barnabas İncîli son Peygamber Muhammed aleyhisselâmın geleceğini, ondan 600 veyâ 1000 sene evvel bildirmekdedir. Allahü teâlânın bir olduğundan bahs etmekde ve teslîsi yalanlamakdadır.
Avrupa ansiklopedilerinde Barnabas İncîli hakkında şu bilgi vardır: (Barnabas İncîli denilen bir el yazısı, onbeşinci yüzyılda İslâmiyyeti kabûl etmiş bir İtalyan tarafından yazılmış, uydurma bir kitâbdır).
Bu açıklama tamâmiyle yanlışdır. Barnabas İncîli dahâ üçüncü yüzyılda, ya’nî Muhammed aleyhisselâmın gelmesinden 300 [doğrusu 700] sene evvel aforoz edilerek ortadan kaldırılmışdır. Demek ki, dahâ o zemân da, içinde fanatik hıristiyanların işine gelmeyen, ya’nî Allahü teâlânın BİR olduğunu, Îsâ aleyhisselâmdan sonra başka bir Peygamberin geleceğini bildiren bahsler vardı. Bunun için, dahâ islâmiyyet başlamadan evvel müslimân olması mümkin olmıyan bir kimse tarafından yazılmasına imkân yokdur. İtalyancaya çeviren Fra Marino ise, bir katolik papazı olup, müslimânlığı kabûl etdiğine dâir elimizde hiçbir vesîka yokdur. Tercemeyi değişdirmesi için bir sebeb yokdur. Unutmamak gerekir ki, çok zemân evvel, ya’nî mîlâddan sonra 300 ile 325 seneleri arasında birçok önemli hıristiyan din adamları, Îsâ aleyhisselâmın Allahın oğlu olduğunu kabûl etmemiş ve Onun bizim gibi bir insan olduğunu isbât etmek için Barnabas İncîlini öne sürmüşlerdir. Bunlardan en mühimi, Antakya piskoposu olan Luçiandir. Fekat bundan da meşhûru, onun şâkirdi olan ARİUS (270-336) dur. Arius, İskenderiyye piskoposu, dahâ sonra İstanbul Patriki olan ALEKSANDRUS tarafından aforoz edilmişdir. Bunun üzerine Arius, arkadaşı İzmit piskoposu Eusbiusun yanına gitdi. Arius etrâfında o kadar fazla tarafdar toplamışdır ki, Bizans İmperatörü Kostantin ile, kız kardeşi bile onun kurduğu Arianlar mezhebine girmişlerdi. Bundan sonra, Muhammed aleyhisselâm zemânında Papa olan HONORİUS, Îsâ aleyhisselâmın yalnızca insan olduğunu ve üç Allaha inanmanın doğru olmadığını ileri sürmüşdür. [630 da ölen Papa Honorius, ölümünden 48 sene sonra 678 senesinde İstanbulda toplanan Rûhânî Meclis tarafından resmen la’netlenmişdir.]
 

MURATS44

Özel Üye
(Anathematised), 1547 senesinde sicilyalı bir râhib CAMİLLO'nun te’sîri altında kalan L.F.M. SOZZINI, hıristiyanların en büyük din adamlarından ve Calvinizmin kurucusu olan Fransız Jean CALVİN (1509-1564)e mürace’ât ederek, (Ben teslîse “üçlü tanrıya” inanmıyorum) diye meydân okumuş, Ariusun mezhebini tercîh etdiğini bildirmiş ve mühim bir hıristiyan akîdesi olan (Âdem aleyhisselâmın büyük günâhı ve Îsâ aleyhisselâmın bunun keffâreti için dünyâya geldiği) i’tikâdını red etmişdir. Bu zâtın yeğeni olan F.P. SOZZINI, 1562 de bir kitâb neşr ederek Îsâ aleyhisselâmın ilahlığını kesin olarak inkâr etmişdir. 1577 de SOZZINI, Transilvanyada Klausenburg şehrine gitmişdi. Çünki bu memleketin başında bulunan SİGİSMUND, teslîsi kabûl etmiyordu. Yine burada Piskopos Francis David (1510-1579) teslîsin temâmiyle karşısında idi ve teslîsi reddeden bir mezheb kurmuşdu. Bu mezheb Polonyada RAKOV şehrinde kurulduğu için, sâlikleri (Rakoviyanlar) ismini almışlardı. Bunların hepsi (Arius)un mezhebine inanıyorlardı. Bu küçük kitâbımızın içine bütün bu târîhî bilgileri koymakdan maksadımız, kitâbımızı okuyanlara, aklı başında olan birçok hıristiyan din adamının, ellerinde bulunan İncîllere inanmadıklarını ve doğru İncîlin BARNABAS İncîli olduğunu kabûl etdiklerini belirtmek içindir. Bu isyânı gören Papalar ve onların avânesi, Barnabas İncîlini ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır.
Bugün hıristiyanların ellerinde bulunan İncîllerde ve Ahd-i atîkde de, bütün tahrîflere rağmen, Îsâ aleyhisselâmdan sonra bir Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” geleceği yazılıdır. Yuhannâ İncîlinin 16. bâbının 12 ve 13. âyetlerinde şöyle denilmekdedir: (Benim söyliyeceğim dahâ birçok şeyler var. Fekat siz henüz bunlara tehammül edemezsiniz. Fekat O geldiği zemân sizi her hakîkate ulaşdıracakdır). Yuhannâ İncîlinin bu yazısı, İngiliz ve Amerikan İncîl şirketleri tarafından 1303 [m. 1886] senesinde İstanbulda Boyacıyan Agob matba’asında basdırılmış olan (Kitâb-ı Mukaddes)in ibrânî dilinden türkçeye tercemesinin 885. sahîfesinde (Benim gitmem size hayrlıdır. Zîrâ ben gitmeyince, size tesellî edici gelmez. O geldiğinde dünyâyı günâh ve salâh ve hükm husûslarında ilzâm edecekdir. Size söyliyeceğim dahâ çok şeyler var. Lâkin şimdi tehammül edemezsiniz. Ama, o hakîkat rûhu geldiği zemân, sizi cümle hakîkate irşâd edecekdir. Zîrâ kendiliğinden söylemeyip, işitdiği şeylerin cümlesini söyliyecek ve vuku’ bulacak şeyleri size haber verecekdir. O beni ta’zîz edecek, çünki, benimkinden alıp size ihbâr edecekdir) şeklinde yazılıdır. Buradaki “O” kelimesi İncîl terceme ve tefsîrlerinde (Rûh) veyâ (Rûh-ul-kuds) olarak gösterilmekdedir. Hâlbuki, Lâtince aslında, (PARACLET) diye yazılıdır ki, bu kelime, “tesellî edici” ma’nâsına gelir.
 

MURATS44

Özel Üye
Demek oluyor ki, papazlar bütün gayretlerine rağmen İncîlden (benden sonra bir tesellî edici gelecekdir) ibâresini kaldıramamışlardır. Bundan başka PAVLOSun yazdığı ve hıristiyanların (Kitâb-ı mukaddes)in bir kısmı olarak kabûl etdikleri mektûblardan “Korintoslulara birinci mektûb”un, onüçüncü bâbının sekizinci âyeti ve devâmında, (Sevgi sona ermez. Fekat Peygamberler sona erecekdir. Diller de kaybolacakdır. [Latince ve eski Yunanca gibi.] İlm de iptâl olunacakdır. [Ortaçağ ilmi gibi.] Zîrâ biz bunların ancak çok az bir parçasını biliyoruz. Fekat, O KÂMİL olan geldiği zemân, cüz’î olan ya’nî bütün yarım kalan ve kusûrlu olan bilgiler ortadan kalkacakdır) denilmekdedir. Bu yazı, türkçe (Kitâb-ı mukaddes)in 944. cü sahîfesinde aynen mevcûddur. O hâlde hıristiyanlar, bugün ellerinde bulunan ve doğru olarak kabûl etdikleri İncîlde de, bir son Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” geleceğini bildiren kısmlar olduğuna inanmak mecbûriyyetindedirler.
(Barnabas) İncîlinin İngilizce tercemesi, aşağıda yazılı on yerde satılmakdadır. Okumak istiyen, bu adreslerin birinden istiyebilir:
1) Islamic Book Centre, 120, Drummond Street, London NW 1 2h., England. Tel: 01-388 07 10.
2) Muslim Book Service, Fosis, 38, Mapesbury Road, London NW2 4JD, England. Tel: 01-452 44 93.
3) Muslim Information Service, 233, Seven Sisters Road, London N4 2DA, England. Tel: 01-272 51 70; 263 30 71.
4) Islamic Book Centre, 19A, Carrington Street, Glasgow G4 9AJ, Scotland, Great Britain. Tel: 041-331 11 19.
5) The Islamic Cultural Centre Book Service, 146, Park Road, London NW8 7RG, England. Tel: 01-724 33 63/7.
6) Al-Hoda, Publishers And Distributers, 76-78, Charing Cross Road, London WC2, England. Tel: 01-240 83 81.
7) A.H. Abdulla, P.O. Box. 81171, Mombese. (Kenya).
8) Islamic Propagation Centre 47-48 Madrasa Arcade. Durban-Natal (South Africa).
9) Muslim Students Association, of U.S.A & Canada H.Q. 2501 Directors Row. Indiana Polis Indiana 46241, (U.S.A.).
10) Begum, Aisha Bawany Wakf, 3rd Floor, Bank House No. 1, Habib Square, M. A. Jinnah Road, Karachi, PAKİSTAN.
 

MURATS44

Özel Üye
İncîl, İbrânîce idi. Orta Çağda İTALA adı altında Latinceye çevrildi. Nasrânîlik yayılmağa başlayınca, putperestler ve yehûdîler onun karşısına çıkdılar. Nasrânîler dinlerini gizli gizli sürdürmeye mecbûr kaldılar. Yer altında, kaya kovuklarında ve gizli yerlerde kurdukları ma’bedlerde ibâdet etdiler. Yehûdîler, bütün işkence ve eziyyetlerine rağmen, nasrânîliğin yayılmasına mâni’ olamıyorlardı. Yehûdîlerin ileri gelenlerinden ve Îsevîlerin en büyük düşmanlarından olan (Saul), Îsevîliği kabûl etdiğini, Îsâ aleyhisselâmın kendisini, yehûdî olmıyan milletleri, Îsevîliğe da’vet için şâkird ta’yin etdiği, yalanını uydurdu. [Kitâb-ı mukaddes, Resûllerin işleri, bâb dokuz.] İsmini Pavlos olarak değişdirdi. Çok iyi bir Îsevî görünerek, Îsâ aleyhiselâmın dînini bozdu. Tevhîdi teslîse, Îsevîliği hıristiyanlığa çevirdi. İncîli tahrîf etdi. Îsâ, Allahın oğludur, dedi. Şerâb içmeği ve domuz eti yimeği, Îsevîlere halâl etdi. Kıblelerini şarka, güneşin doğduğu tarafa çevirdi. Îsâ aleyhisselâmın teblîg etdiği dinde olmıyan pek çok bâtıl şeyleri, Îsevîliğe sokdu. Bozuk fikrleri Îsevîler arasında yayılmağa başladı. Fırkalara ayrıldılar. Îsâ aleyhisselâmın doğru yolundan uzaklaşdılar. Dürlü dürlü efsâneler uydurdular. Îsâ aleyhisselâmın uydurma resm ve heykellerini yapdılar. Haç işâretlerini kabûl etdiler ve bunu bir sembol addetdiler. Heykellere ve haça tapmağa başladılar. Ya’nî yeniden putperestliğe döndüler. Îsâ aleyhisselâmı Allahın oğlu olarak kabûl etdiler. Hâlbuki, Îsâ aleyhisselâm onlara kat’iyyen böyle bir şey söylememiş, onlara ancak Rûh-ül-Kudsden, ya’nî Allahü teâlânın kendisine bahşetdiği kudretden bahsetmişdi. Hıristiyanlar, hem Allaha, hem de Onun oğlu kabûl etdikleri Îsâya, bir de Rûhül-Kudse inanmak zorunda kalınca, bütün hak dinlerin esâsı olan, “ALLAHÜ TEÂLÂ birdir ve değişmez yaratıcıdır” inancından uzaklaşarak üç tanrıya birden tapmak gülünçlüğüne düşdüler. (Buna “teslîs” adı verilir).
Zemânla hıristiyanlık, büyük devletlerin resmî dîni hâline gelince, Orta çağda korkunç bir zulm devri başladı. Îsâ aleyhisselâmın telkîn etdiği insanlık, merhamet, şefkat esâsları temâmen unutuldu. Bunun yerine hıristiyanlar, te’assubu, kin ve nefreti, düşmanlığı ve zulmü ele aldılar. Hıristiyanlık adı altında, akla sığmaz zulmler yapdılar. Eski Yunan ve Roma medeniyyetlerinin bütün eserlerini yok etmeğe çalışdılar. İlmin ve fennin karşısına çıkdılar. Galile (Galileo)[1] gibi, islâm âlimlerinin kitâblarından okuyarak, dünyânın döndüğünü bildiren bir kimseyi, dinsizlikle ithâm ederek sözünü geri almazsa, öldürmekle tehdîd etdiler.
 

MURATS44

Özel Üye
Vatanı için mücâdele eden Jandark (Jeanne d’Arc) (John of Arc)ı, sihirbazlıkla ithâm ederek, diri diri yakdılar. İspanyol doktoru ve teologu Michel Servénin de, teslîsi ve Îsâ aleyhisselâmın ulûhiyyetini red ve Onun bir Peygamber ve kul olduğunu bildirmek için kitâb yazdığı, protestanlığın kurucularından olan Calvinin teşvîki ile 1553 de Genevede diri olarak yakıldığı (Kâmûs-ul-a’lâm) ve (Larousse)da yazılıdır. İnsanın tüylerini ürperten Engizisyon (İnquisition) mahkemeleri kurarak, yüzbinlerce insanı haksız yere ve çok kerreler sırf servetlerini ele geçirmek için, “dinsiz” ilân edip, dürlü dürlü işkenceler yaparak öldürdüler. Ancak Allahü teâlâya mahsûs olan (Günâh afv etmek) kudretini, papazlara verdiler. Bunlar da, çeşidli menfe’atler karşılığı günâhları afv etdiler. Hattâ, Cennetden yerler satdılar. En yüksek dînî liderleri Papalar ise, âdetâ dünyâya hâkim oldular. Dürlü behânelerle kralları bile aforoz ederek, (Excommunication), ya’nî dinsiz i’lân ederek bunları afv talep etmek için ayaklarına kadar gelmeye zorladılar. Mîlâdın 1077. nci senesinde papa Gregordan aforozunu kaldırması için Canossaya gelen Alman kralı dördüncü Hanri (Henry)[1], kış günü çıplak ayakla papanın serâyı önünde günlerce bekledi. Papaların arasında çok korkunç cânîler çıkdı. Bunlardan biri olan Borjiya (Borgia), düşmanlarını ve bunların arasında bulunan din adamlarını dürlü dürlü zehrlerle öldürdü ve mallarını gasb etdi. Her dürlü rezâleti işledi. Kız kardeşi ile birlikde karı koca hayâtı yaşadı. Fekat mukaddes ve günâhsız papa sayıldı. Hıristiyanlık dînine, papazların evlenmemesi, evlenmiş olan kimselerin kat’iyyen boşanmaması, günâh çıkarmak mecbûriyyeti gibi, mantık dışı kâideler konuldu. Dünyâda yaşamak âdetâ günâh sayıldı.
[1] Galile, 1051 [m. 1642] de öldü.
Yedinci asrda zuhûr eden İslâm dîni, bu karanlık arasında bir nûr gibi parladı. Aşağıda, islâm dîninden bahs ederken göreceğimiz gibi, temâmiyle en mükemmel ve en mantıkî ve insânî esâslar üzerine kurulmuş olan bu yüce din, putperestlik karşısında olduğu gibi, esâsı bozulmuş olan hıristiyanlık karşısında da derhal kolayca yayıldı. Aklı başında olan herkes, bu yeni dîne iki elle sarıldı. İlme ve fenne ve güzel ahlâka derin bir saygı ile bağlı olan müslimânlar, Allahü teâlânın ve Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” emrine uyarak çok çalışdılar. Her dürlü ilmde, pek çok yeni keşfler yapdılar, pek çok dâhîler yetişdirdiler. Bugün kullanılan KİMYÂ ve CEBİR kelimeleri arabîden alınmışdır. Bu ve dahâ pek çok misâller müslimânların ilme yapdıkları hizmetleri açıkca göstermekdedir. Müslimânlar kısa zemânda büyük ilm merkezleri, medreseler kurdular.
 
Üst Alt