Sözünün küfre sebeb olacağını bilmemesi özr olmaz.
Veresiye satışda, paranın kıymeti değişse, sözleşilen mikdârda ödenmesi lâzım olur. Ödünç almak da böyledir. (Ukûd-üd-dürriyye)den terceme temâm oldu. İşbu tercemenin arabî aslı, Hakîkat Kitâbevinin basdırdığı (Habl-ül-metin) kitâbının sonuna ilâve olarak basdırılmışdır.
İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ”, hazar bahsinin sonunda diyor ki, (Ba’zı yerleri altın ve gümüş ile kaplı eşyâyı, kaplı yerlerine temâs etmeden kullanmak câizdir. Üzerlerine temvîh, tılâ yapılmış, ya’nî yaldızlanmış ise, buna temâs ederek de kullanmak câizdir.
Her kâfirin, müslimândan satın aldığını söyliyerek verdiği eti yimek câizdir. Mecûsîden, mürtedden satın aldığını söylerse, yinilmez. Zîrâ, bu sözleri dünyâlık işleri haber vermekdedir. [Çünki, eskiden kasablar kendileri kesip satarlardı.] Bu eti satın almış ise, bey’ bâtıl olmaz. Semenini kâfire öder. Bu eti müslimân veyâ mürted kesdi derse, inanılmaz. Zîrâ, bu söz din işini haber vermekdedir. Kâfirin, fâsıkın, mu’âmelâtdaki sözü kabûl edilir. Diyânâtdaki sözü kabûl edilmez. Diyânâtda âdil bir müslimânın sözü kabûl edilir. Mülk zâil olması için haber verenin iki kişi olması lâzımdır. Fâsıkın ve hâli bilinmiyenin mu’âmelâtdaki haberinin doğru olup olmadığı (Teharrî) edilir, araşdırılıp, kendi zann-ı gâlibine göre hareket eder. Bir âdil bir suya temiz dese, diğer âdil necs dese, tâhir kabûl edilir. Biri ete tâhir dese, diğeri necs dese, necs kabûl edilir. İki âdilin sözü bir âdile tercîh edilir. Tahtâvî “rahime-hullahü teâlâ”, (Merâk-ıl-felâh) hâşiyesi başında, (Teharrî) faslında diyor ki, ([Dâr-ül-harbdeki veyâ ıssız bir yerdeki] bir ete, bir âdil müslimân, bunu mürted kesdi dese, diğer bir âdil müslimân ise, bunu müslimân kesdi dese, yimesi halâl olmaz. Çünki, bu hayvânın kendiliğinden ölerek veyâ dinsiz keserek, vurarak leş olması asldır, esâsdır. Müslimânın ahkâm-ı islâmiyyeye uygun kesdiği anlaşılınca [veyâ zan edilince, yimesi halâl olur. Dâr-ül harbde müslimân kasab aramalı. Bundan, bu niyyetle satın almalıdır.] halâl olur. Bu misâlde, müslimânın kesdiği anlaşılmamış, esâs olan harâmlık devâm etmişdir. Müslimânların ve dinsizlerin karışık olduğu bir yerde, ele geçen eti, müslimânın kesdiği anlaşılmadıkca, yimesi halâl olmaz. Çünki, harâm olması asldır, esâsdır. Harâmlığın gitmiş olduğu ise, şübhelidir. Müslimânlar çok ise, yimesi halâl olur. Bir suyun necs olması şübheli ise, temiz kabûl edilir. Çünki, suyun aslı temizdir. Malı harâm ile karışık olanın bu malını satın almak, alınan harâm malın kendisi olduğu bilinmedikce, câiz olur. Çünki, malının aslının nasıl olduğu bilinmemekdedir. Bunun için, bundan satın almak mekrûh olur.)
Veresiye satışda, paranın kıymeti değişse, sözleşilen mikdârda ödenmesi lâzım olur. Ödünç almak da böyledir. (Ukûd-üd-dürriyye)den terceme temâm oldu. İşbu tercemenin arabî aslı, Hakîkat Kitâbevinin basdırdığı (Habl-ül-metin) kitâbının sonuna ilâve olarak basdırılmışdır.
İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ”, hazar bahsinin sonunda diyor ki, (Ba’zı yerleri altın ve gümüş ile kaplı eşyâyı, kaplı yerlerine temâs etmeden kullanmak câizdir. Üzerlerine temvîh, tılâ yapılmış, ya’nî yaldızlanmış ise, buna temâs ederek de kullanmak câizdir.
Her kâfirin, müslimândan satın aldığını söyliyerek verdiği eti yimek câizdir. Mecûsîden, mürtedden satın aldığını söylerse, yinilmez. Zîrâ, bu sözleri dünyâlık işleri haber vermekdedir. [Çünki, eskiden kasablar kendileri kesip satarlardı.] Bu eti satın almış ise, bey’ bâtıl olmaz. Semenini kâfire öder. Bu eti müslimân veyâ mürted kesdi derse, inanılmaz. Zîrâ, bu söz din işini haber vermekdedir. Kâfirin, fâsıkın, mu’âmelâtdaki sözü kabûl edilir. Diyânâtdaki sözü kabûl edilmez. Diyânâtda âdil bir müslimânın sözü kabûl edilir. Mülk zâil olması için haber verenin iki kişi olması lâzımdır. Fâsıkın ve hâli bilinmiyenin mu’âmelâtdaki haberinin doğru olup olmadığı (Teharrî) edilir, araşdırılıp, kendi zann-ı gâlibine göre hareket eder. Bir âdil bir suya temiz dese, diğer âdil necs dese, tâhir kabûl edilir. Biri ete tâhir dese, diğeri necs dese, necs kabûl edilir. İki âdilin sözü bir âdile tercîh edilir. Tahtâvî “rahime-hullahü teâlâ”, (Merâk-ıl-felâh) hâşiyesi başında, (Teharrî) faslında diyor ki, ([Dâr-ül-harbdeki veyâ ıssız bir yerdeki] bir ete, bir âdil müslimân, bunu mürted kesdi dese, diğer bir âdil müslimân ise, bunu müslimân kesdi dese, yimesi halâl olmaz. Çünki, bu hayvânın kendiliğinden ölerek veyâ dinsiz keserek, vurarak leş olması asldır, esâsdır. Müslimânın ahkâm-ı islâmiyyeye uygun kesdiği anlaşılınca [veyâ zan edilince, yimesi halâl olur. Dâr-ül harbde müslimân kasab aramalı. Bundan, bu niyyetle satın almalıdır.] halâl olur. Bu misâlde, müslimânın kesdiği anlaşılmamış, esâs olan harâmlık devâm etmişdir. Müslimânların ve dinsizlerin karışık olduğu bir yerde, ele geçen eti, müslimânın kesdiği anlaşılmadıkca, yimesi halâl olmaz. Çünki, harâm olması asldır, esâsdır. Harâmlığın gitmiş olduğu ise, şübhelidir. Müslimânlar çok ise, yimesi halâl olur. Bir suyun necs olması şübheli ise, temiz kabûl edilir. Çünki, suyun aslı temizdir. Malı harâm ile karışık olanın bu malını satın almak, alınan harâm malın kendisi olduğu bilinmedikce, câiz olur. Çünki, malının aslının nasıl olduğu bilinmemekdedir. Bunun için, bundan satın almak mekrûh olur.)