21.Yüzyılda MUSAB Olmak!
Varlıklı bir ailenin nazlı çiçeği...
İkiyüz dirhemlik kıyafetleriyle mekkelilerin hayranlıkla seyrettiği...
En iyi giyinen, en güzel kokuları süren, en yakışıklı olan, annesinin gözbebeği...
Mekke sokaklarını aydınlatan yüzü İslamin nuruyla daha bir parlak olmuştu...
Gönlündeki çağlayanı saklamaya çalışmışsada içine sığmayan hakikatler dışarıya akmıştı...
Erkamın evinde, kainatin Sultanının önünde Kelime´i Şehadet getirdiği anlaşılmıştı...
Devrin ölçüsüne göre suçluydu Mus´ab...
Binlerce putu bir kenara itip bir olana taptığı için...
Muhammed bir kuldur ama Rasuldür dediği için... Suçluydu!
Mus´ab ve cezasını teline dahi kıyamayan annesi kesmişti.
Biricik oğlunun müslüman olduğu haberini duyan anne öfkesinden adeta çılğına dönmüştü...
Aydınlığın sızamadığı kalbi çatlarcasına çarpıyordu...
Ne bilsindi annesi!
Musab Muhammed´ul Emini görmüştür, onun tarafından görülmüştür...
Öyle bir bakmıştır ki gözlerine o efendiler efendisi...
Öyle derin bakmıştır ki...
Yıllardır boşluğa doğru akan bir nehirdi...
Nehirler özledikleri yere akarlar...
Musab aradığını bulmuştu...
okyanusunu bulmuştu...
Sonsuz ummanını bulmuştu...
Annesinin hapsettiği odada neylesindi!
Musab'ın aydınlığı gönlünün nurunu parlatırken...
Yüreği gerçek manevi zenginliği bulmuşken...
Neylesindi şatafatlı elbiselerini....
O sonsuz hazineyi bulmuştu...
Ne bilsindi annesi..
İmanin güzelligini...
Lezzetini...
Vazgeçilmezliğini. ..
Bir tarafta Mekke müşriklerinin baskısı...
Bir tarafta annesinin baskısı...
Bunlar değildi belki Musab'ın kalbini sızlatanlar ama hicret ediliyordu...
Ve Müslümanlar bölük bölük ayrılıyorlardı vahyin kalbinden...
Kalınırmıydı burada...
Rasulullahın dostları bir bir habeşistana giderken...
Geri kalabilirmiydi Musab...
Bir yolunu bulup sevgilisinin emri üzere hicret etmişti...
Mekkenin toptan iman ettiği ve zulmün kalktığı yalan haber Mekke'li müşrikler tarafından yayılınca hemen dönüp gelmiş... Ama Mekke'de işkencelerin arttığını ve Müslümanlar için artık hayat dayanılmaz bir hal aldığını görmüştü...
baskılar, işkenceler, sıkıntılar, maddi imkansızlıklar, açlıklar...
Döndürebilirmiydi Musabları dininden...
Tekrar karanlığa hapsedebilirmiydi onları...
Ne bilsindi annesi...
Ve ne bilsindi Mekke müşrikleri...
İmanın güzelliğini...
vazgeçilmezliğini...
Eski lüks hayatını geride bırakan Musab İslamın ilk öğretmeni olarak önce Medine sokaklarını sonra Medine halkının gönüllerini nurlandırmıştı...
Bedir Kahramanı ve Uhud sancaktarı olarak gökyüzünde bir yıldız olarak yerini almıştı.
Vefat ettiğinde Musab'ın üzerinde kefen olak tüm vucudunu örtmeyen bir hırka vardı...
Bu Durumu gören Hz. Muhammed şöyle dedi:
" Ey Mus´ab! sen Mekke'nin en şık ve zarifiydin, Muhakkak ki ve Rasulünün sevgisi sana bütün dünya güzelliklerinden daha değerli geldi."
21 Yüzyılda Mus´ab olmak...
Canımız, malımız, annemiz, babamız sana feda olsun ya rasulALLAH sözünü çağlar ötesinden bu güne taşımak...
Anadan, yardan, serden geçmek, Mus´ab gibi...
Şatafatlı ve lüks bir hayatı geride bırakmak...
adımlamak, yürümek, koşmak sonsuz ummana doğru...
Nehir olmak, coşmak, çağlamak, aramak ve bulmak...
Dosdoğru olmak, Mus´ab gibi...
Musab olmak...
Depresyonların, sıkıntıların, boşlukların,manevi huzursuzlukların kol gezdiği şu çağımızda "İslam"ı keşfetmek...
Yeniden aydınlanmak...
İslamin nuruyla, yeniden kalplere huzuru, ferahı, davet etmek...
Aydınlığın kalblerimize süzülmesine izin vermek...
Yeniden, tüm kara lekeleri gözyaşıyla yıkamak...
Ve yeniden başlamak hayata.
Bütün çilelere, sıkıntılara rağmen, direnmek, vazgeçmemek, taviz vermemek...
Tıpkı Musab gibi
ALINTI...
İkiyüz dirhemlik kıyafetleriyle mekkelilerin hayranlıkla seyrettiği...
En iyi giyinen, en güzel kokuları süren, en yakışıklı olan, annesinin gözbebeği...
Mekke sokaklarını aydınlatan yüzü İslamin nuruyla daha bir parlak olmuştu...
Gönlündeki çağlayanı saklamaya çalışmışsada içine sığmayan hakikatler dışarıya akmıştı...
Erkamın evinde, kainatin Sultanının önünde Kelime´i Şehadet getirdiği anlaşılmıştı...
Devrin ölçüsüne göre suçluydu Mus´ab...
Binlerce putu bir kenara itip bir olana taptığı için...
Muhammed bir kuldur ama Rasuldür dediği için... Suçluydu!
Mus´ab ve cezasını teline dahi kıyamayan annesi kesmişti.
Biricik oğlunun müslüman olduğu haberini duyan anne öfkesinden adeta çılğına dönmüştü...
Aydınlığın sızamadığı kalbi çatlarcasına çarpıyordu...
Ne bilsindi annesi!
Musab Muhammed´ul Emini görmüştür, onun tarafından görülmüştür...
Öyle bir bakmıştır ki gözlerine o efendiler efendisi...
Öyle derin bakmıştır ki...
Yıllardır boşluğa doğru akan bir nehirdi...
Nehirler özledikleri yere akarlar...
Musab aradığını bulmuştu...
okyanusunu bulmuştu...
Sonsuz ummanını bulmuştu...
Annesinin hapsettiği odada neylesindi!
Musab'ın aydınlığı gönlünün nurunu parlatırken...
Yüreği gerçek manevi zenginliği bulmuşken...
Neylesindi şatafatlı elbiselerini....
O sonsuz hazineyi bulmuştu...
Ne bilsindi annesi..
İmanin güzelligini...
Lezzetini...
Vazgeçilmezliğini. ..
Bir tarafta Mekke müşriklerinin baskısı...
Bir tarafta annesinin baskısı...
Bunlar değildi belki Musab'ın kalbini sızlatanlar ama hicret ediliyordu...
Ve Müslümanlar bölük bölük ayrılıyorlardı vahyin kalbinden...
Kalınırmıydı burada...
Rasulullahın dostları bir bir habeşistana giderken...
Geri kalabilirmiydi Musab...
Bir yolunu bulup sevgilisinin emri üzere hicret etmişti...
Mekkenin toptan iman ettiği ve zulmün kalktığı yalan haber Mekke'li müşrikler tarafından yayılınca hemen dönüp gelmiş... Ama Mekke'de işkencelerin arttığını ve Müslümanlar için artık hayat dayanılmaz bir hal aldığını görmüştü...
baskılar, işkenceler, sıkıntılar, maddi imkansızlıklar, açlıklar...
Döndürebilirmiydi Musabları dininden...
Tekrar karanlığa hapsedebilirmiydi onları...
Ne bilsindi annesi...
Ve ne bilsindi Mekke müşrikleri...
İmanın güzelliğini...
vazgeçilmezliğini...
Eski lüks hayatını geride bırakan Musab İslamın ilk öğretmeni olarak önce Medine sokaklarını sonra Medine halkının gönüllerini nurlandırmıştı...
Bedir Kahramanı ve Uhud sancaktarı olarak gökyüzünde bir yıldız olarak yerini almıştı.
Vefat ettiğinde Musab'ın üzerinde kefen olak tüm vucudunu örtmeyen bir hırka vardı...
Bu Durumu gören Hz. Muhammed şöyle dedi:
" Ey Mus´ab! sen Mekke'nin en şık ve zarifiydin, Muhakkak ki ve Rasulünün sevgisi sana bütün dünya güzelliklerinden daha değerli geldi."
21 Yüzyılda Mus´ab olmak...
Canımız, malımız, annemiz, babamız sana feda olsun ya rasulALLAH sözünü çağlar ötesinden bu güne taşımak...
Anadan, yardan, serden geçmek, Mus´ab gibi...
Şatafatlı ve lüks bir hayatı geride bırakmak...
adımlamak, yürümek, koşmak sonsuz ummana doğru...
Nehir olmak, coşmak, çağlamak, aramak ve bulmak...
Dosdoğru olmak, Mus´ab gibi...
Musab olmak...
Depresyonların, sıkıntıların, boşlukların,manevi huzursuzlukların kol gezdiği şu çağımızda "İslam"ı keşfetmek...
Yeniden aydınlanmak...
İslamin nuruyla, yeniden kalplere huzuru, ferahı, davet etmek...
Aydınlığın kalblerimize süzülmesine izin vermek...
Yeniden, tüm kara lekeleri gözyaşıyla yıkamak...
Ve yeniden başlamak hayata.
Bütün çilelere, sıkıntılara rağmen, direnmek, vazgeçmemek, taviz vermemek...
Tıpkı Musab gibi
ALINTI...