MURATS44
Özel Üye
O zemân, birçok vilâyetler, vâlîlerinden şikâyet etdikleri hâlde, Mu’âviye “radıyallahü anh” dâimâ sevilmiş, kimse onu şikâyet etmemişdir.
Sôfiyye-i aliyyenin büyüklerinden ve reîslerinden olan, gavs-i a’zam seyyid Abdülkâdir-i Geylânî “rahime-hullahü teâlâ” bütün mü’minlere dîni öğretmek ve i’tikâdlarını düzeltmek için yazdığı (Gunyet-üttâlibîn) kitâbının birinci cüz’ünün ellidördüncü sahîfesinde, Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Alî ve Hasen “radıyallahü anhüm” hilâfetlerini uzun uzadıya anlatdıkdan sonra, diyor ki: (İmâm-ı Alî “radıyallahü anh” vefât edince, imâm-ı Hasen “radıyallahü anh” müslimânların kanı dökülmemesi ve herkesin râhat etmesi için, hilâfeti bırakmak istedi ve Mu’âviyeye “radıyallahü anh” teslîm eyledi ve onun emrlerine tâbi’ oldu. O günden i’tibâren, Mu’âviyenin “radıyallahü anh” hilâfeti hak ve sahîh oldu. Bu sûretle, Server-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem” haber vermiş olduğu, (Bu benim oğlum seyyiddir, ya’nî büyükdür. Allahü teâlâ, bunun ile mü’minlerden iki büyük fırka arasını bulur, ya’nî barışdırır) hadîs-i şerîfinin ma’nâsı meydâna çıkdı. Görülüyor ki, imâm-ı Hasenin “radıyallahü anh” tâbi’ olması ile, Mu’âviye “radıyallahü anh”, islâmiyyete uygun halîfe olmuş, böylece müslimânlar arasındaki anlaşmazlık sona ermişdir. Tâbi’în ve Tebe’i tâbi’în ve dünyâdaki bütün müslimânlar Mu’âviyeyi “radıyallahü anh” halîfe olarak tanımışdır. Server-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Mu’âviyeye “radıyallahü anh”, (Halîfe olduğun zemân yumuşak ol veyâ güzel idâre et!) buyurdukları gibi, diğer bir hadîs-i şerîfde, (İslâmiyyet değirmeni otuzbeş sene veyâhud otuzyedi sene devâm edecekdir!) buyurmuşdur. Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” çarh, ya’nî dolab buyurmasının sebebi, dindeki kuvveti ve sağlamlığı bildirmek içindir. Bu müddetin otuz senesi dört halîfe ve imâm-ı Hasen “radıyallahü anhüm” ile temâmlandıkdan sonra, geri kalan beş veyâ altı veyâ yedi senesi, hazret-i Mu’âviyenin “radıyallahü anh” hilâfeti zemânıdır. Hilâfeti, ondokuz sene ve birkaç ay sürmüşdür.)
Gunye kitâbının türkçe tercemesi basılmışdır. Okunması tavsıye olunur.
(Mir’ât-ı kâinât) kitâbı, ikinci cild, üçüncü sahîfesinde diyor ki, (Hazret-i Mu’âviyenin “radıyallahü anh” babası, Ebû Süfyân olup, beşinci babası Abdü Menâf, Resûlullahın da “sallallahü aleyhi ve sellem” dedelerinden idi. Hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh”, hicretden ondokuz sene evvel, dünyâya gelmişdir. Babası ile Mekke-i mükerremenin fethi günü îmâna gelmişdi. Uzun boylu, beyâz yüzlü, güzel, yakışıklı ve heybetli idi. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Kur’ân-ı kerîmi yazan kâtiblerinden olup, çok düâlarını kazanmışdı.
Sôfiyye-i aliyyenin büyüklerinden ve reîslerinden olan, gavs-i a’zam seyyid Abdülkâdir-i Geylânî “rahime-hullahü teâlâ” bütün mü’minlere dîni öğretmek ve i’tikâdlarını düzeltmek için yazdığı (Gunyet-üttâlibîn) kitâbının birinci cüz’ünün ellidördüncü sahîfesinde, Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Alî ve Hasen “radıyallahü anhüm” hilâfetlerini uzun uzadıya anlatdıkdan sonra, diyor ki: (İmâm-ı Alî “radıyallahü anh” vefât edince, imâm-ı Hasen “radıyallahü anh” müslimânların kanı dökülmemesi ve herkesin râhat etmesi için, hilâfeti bırakmak istedi ve Mu’âviyeye “radıyallahü anh” teslîm eyledi ve onun emrlerine tâbi’ oldu. O günden i’tibâren, Mu’âviyenin “radıyallahü anh” hilâfeti hak ve sahîh oldu. Bu sûretle, Server-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem” haber vermiş olduğu, (Bu benim oğlum seyyiddir, ya’nî büyükdür. Allahü teâlâ, bunun ile mü’minlerden iki büyük fırka arasını bulur, ya’nî barışdırır) hadîs-i şerîfinin ma’nâsı meydâna çıkdı. Görülüyor ki, imâm-ı Hasenin “radıyallahü anh” tâbi’ olması ile, Mu’âviye “radıyallahü anh”, islâmiyyete uygun halîfe olmuş, böylece müslimânlar arasındaki anlaşmazlık sona ermişdir. Tâbi’în ve Tebe’i tâbi’în ve dünyâdaki bütün müslimânlar Mu’âviyeyi “radıyallahü anh” halîfe olarak tanımışdır. Server-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Mu’âviyeye “radıyallahü anh”, (Halîfe olduğun zemân yumuşak ol veyâ güzel idâre et!) buyurdukları gibi, diğer bir hadîs-i şerîfde, (İslâmiyyet değirmeni otuzbeş sene veyâhud otuzyedi sene devâm edecekdir!) buyurmuşdur. Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” çarh, ya’nî dolab buyurmasının sebebi, dindeki kuvveti ve sağlamlığı bildirmek içindir. Bu müddetin otuz senesi dört halîfe ve imâm-ı Hasen “radıyallahü anhüm” ile temâmlandıkdan sonra, geri kalan beş veyâ altı veyâ yedi senesi, hazret-i Mu’âviyenin “radıyallahü anh” hilâfeti zemânıdır. Hilâfeti, ondokuz sene ve birkaç ay sürmüşdür.)
Gunye kitâbının türkçe tercemesi basılmışdır. Okunması tavsıye olunur.
(Mir’ât-ı kâinât) kitâbı, ikinci cild, üçüncü sahîfesinde diyor ki, (Hazret-i Mu’âviyenin “radıyallahü anh” babası, Ebû Süfyân olup, beşinci babası Abdü Menâf, Resûlullahın da “sallallahü aleyhi ve sellem” dedelerinden idi. Hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh”, hicretden ondokuz sene evvel, dünyâya gelmişdir. Babası ile Mekke-i mükerremenin fethi günü îmâna gelmişdi. Uzun boylu, beyâz yüzlü, güzel, yakışıklı ve heybetli idi. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Kur’ân-ı kerîmi yazan kâtiblerinden olup, çok düâlarını kazanmışdı.