Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Mescid-ül-Bakî’: Bakî’ kabristânından çıkarken sağ tarafdadır. Resûlullah burada çok nemâz kılmışdır.
Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” nemâz kıldığı bunlardan başka otuzsekiz mescidin ismleri ve yerleri (Mir’ât-i Medîne) kitâbında uzun yazılıdır.
Mescid-ün-Nebî: Medîne-i münevverenin en büyük mescididir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Medîneye hicret etdiği zemân, devesinin ilk çökdüğü yerdir. Önce Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin evinde yedi ay müsâfir kaldı. Hazret-i Ebû Bekrden aldığı on altın ile arsa satın alıp, tesviye etdiler. İkinci senesinin Safer ayında, mescid temâm oldu. Üzeri hurma dal ve yaprakları ile örtüldü. Üç kapısı vardı. Mihrâbı, şimdiki (Bâb-ı Tevessül) yerinde idi. Şimdi mihrâbın yerinde olan kapısından cemâ’at girer çıkardı. Temelin derinliği ve dıvârların kalınlığı üç arşın [birbuçuk metre] idi. Temeli taşdan, dıvârları kerpiçden idi. Eni, boyu yüzer arşın idi. Yüksekliği yedi arşın idi. Temele ilk taşı kendi mubârek eli ile koydu. Bu taşın yanına hazret-i Ebû Bekrin, sonra Ömer, Osmân ve Alînin sıra ile birer taş koymalarını emr eyledi. Sebebini soranlara, (hilâfetlerinin sırasına işâretdir!) buyurdu. Mescidin sağ ve solunda, mubârek zevceleri için, dokuz oda da yapıldı. Mescide en yakın oda, hazret-i Âişeye verildi.
Safer ayından, vefât edinceye kadar, Medînede iken, bütün nemâzlarını hep bu mescidde cemâ’at ile kıldı. Resûlullahın, Eshâbı ile birlikde, bu câmi’lerde nemâz kıldıkları besbelli iken, komünistlerin, Salât düâ demekdir, İslâmiyyetde nemâz kılın diye bir emr yokdur, demelerine çok şaşılır.
Bekara sûresinin yüzyirmibeşinci âyetinde meâlen, (Mescid-i harâmdaki Makâm-ı İbrâhîm denilen yerde nemâz kılın! Biz İbrâhîme ve İsmâ’île emr etdik ki, tavâf edenler ve rükû’ edenler ve içinde oturanlar ve secde edenler için, benim beytimi temizleyin!) buyuruldu. Bu âyet-i kerîmede, Allahü teâlâ, Kâ’beye benim evim diyor. Bunun için Kâ’beye Beytullah denir. Allahü teâlâ, Sâlih aleyhisselâmın devesine de Hûd sûresinde (Nâka-tullah) dedi. Bu âyet-i kerîmelerdeki, Allahın evi, Allahın devesi sözlerinden, Allahü teâlânın, Kâ’be içinde, devenin yanında olması anlaşılmaz. Câhil olan, ahmak olan bile böyle anlamaz. Kâ’be gibi, bütün câmi’lere Beytullah denir. Böyle söylemek, câmi’lerin kıymetlerinin, şereflerinin çok olduğunu bildirmek içindir.
Nûr sûresinin otuzaltıncı âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, ba’zı evlerin kıymetlerinin yüksek tutulmasını emr etdi.
Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” nemâz kıldığı bunlardan başka otuzsekiz mescidin ismleri ve yerleri (Mir’ât-i Medîne) kitâbında uzun yazılıdır.
Mescid-ün-Nebî: Medîne-i münevverenin en büyük mescididir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Medîneye hicret etdiği zemân, devesinin ilk çökdüğü yerdir. Önce Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin evinde yedi ay müsâfir kaldı. Hazret-i Ebû Bekrden aldığı on altın ile arsa satın alıp, tesviye etdiler. İkinci senesinin Safer ayında, mescid temâm oldu. Üzeri hurma dal ve yaprakları ile örtüldü. Üç kapısı vardı. Mihrâbı, şimdiki (Bâb-ı Tevessül) yerinde idi. Şimdi mihrâbın yerinde olan kapısından cemâ’at girer çıkardı. Temelin derinliği ve dıvârların kalınlığı üç arşın [birbuçuk metre] idi. Temeli taşdan, dıvârları kerpiçden idi. Eni, boyu yüzer arşın idi. Yüksekliği yedi arşın idi. Temele ilk taşı kendi mubârek eli ile koydu. Bu taşın yanına hazret-i Ebû Bekrin, sonra Ömer, Osmân ve Alînin sıra ile birer taş koymalarını emr eyledi. Sebebini soranlara, (hilâfetlerinin sırasına işâretdir!) buyurdu. Mescidin sağ ve solunda, mubârek zevceleri için, dokuz oda da yapıldı. Mescide en yakın oda, hazret-i Âişeye verildi.
Safer ayından, vefât edinceye kadar, Medînede iken, bütün nemâzlarını hep bu mescidde cemâ’at ile kıldı. Resûlullahın, Eshâbı ile birlikde, bu câmi’lerde nemâz kıldıkları besbelli iken, komünistlerin, Salât düâ demekdir, İslâmiyyetde nemâz kılın diye bir emr yokdur, demelerine çok şaşılır.
Bekara sûresinin yüzyirmibeşinci âyetinde meâlen, (Mescid-i harâmdaki Makâm-ı İbrâhîm denilen yerde nemâz kılın! Biz İbrâhîme ve İsmâ’île emr etdik ki, tavâf edenler ve rükû’ edenler ve içinde oturanlar ve secde edenler için, benim beytimi temizleyin!) buyuruldu. Bu âyet-i kerîmede, Allahü teâlâ, Kâ’beye benim evim diyor. Bunun için Kâ’beye Beytullah denir. Allahü teâlâ, Sâlih aleyhisselâmın devesine de Hûd sûresinde (Nâka-tullah) dedi. Bu âyet-i kerîmelerdeki, Allahın evi, Allahın devesi sözlerinden, Allahü teâlânın, Kâ’be içinde, devenin yanında olması anlaşılmaz. Câhil olan, ahmak olan bile böyle anlamaz. Kâ’be gibi, bütün câmi’lere Beytullah denir. Böyle söylemek, câmi’lerin kıymetlerinin, şereflerinin çok olduğunu bildirmek içindir.
Nûr sûresinin otuzaltıncı âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, ba’zı evlerin kıymetlerinin yüksek tutulmasını emr etdi.