Aile ile İlgili Ayetler

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
islamda aile-.webpAİLE: Neseb veya evlilikle bir araya gelmiş, ana-baba ve çocuklardan oluşan topluluk. Büyük baba, nine, torunlar da aile tanımı içine girdiğinden, onlar da ailenin bir parçasıdırlar.

Kadın ve erkeğin birbirlerine karşı duydukları his, arzu, duygu, ve meyiller Sünnetüllah gereğidir. (Âl-i İmrân, 3/14). Allah Teâlâ insana, yaratılışındaki fıtrata uygun olarak bu duyguları vermiş, yalnız bu meyillerin tatmin yolunu da belli prensiplerle sınırlamıştır. Bu sınırlar, sünnete uygun evlenmelerdir. İslâm'a uygun olmayan evlenme ve ilişkilerle meyiller yasaklanmıştır.

Evlilik, eşler arasında maddî ve manevi tatmini sağladığından, sükunet ve rahatlık unsurudur. Neslin devamı ve gelişebilmesi için evlilik müessesesine ihtiyaç vardır. Kur'an-ı Kerîm ve sünnetde belirlendiği şekilde olmadıkça, bir aile yuvası kurulmasından söz edilemeyeceği gibi, doğan çocukların da meşru olacağı düşünülemez.

İlk aileyi ilk insan Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Havva kurmuştur. O zamandan beri aile müessesesi olgunlaşmış ve gelişmiştir. Bununla beraber, toplumların, ekonomik durumun, iklimin etkisiyle çeşitli aile tipleri meydana gelmiştir.​

Aile ana-baba, çocuklar, biraz daha geniş anlamıyla karı-kocanın akrabasından oluşur.

İslam ailesinin kurulması için ilk şartı, mümin bir erkekle mümine bir kadın olması, birbirleriyle sıhriyetin Kur'an'da yasaklananlardan olmaması gerekir. Kur'an'da anne, baba, kızlar, oğullar, kardeşler, teyzeler ve yeğenlerle evlenmenin haramlığı ile süt kardeşler arasındaki evliliğin yasak olduğu hükme bağlanmıştır. Yine Kur'anî hükme göre hala ve amca ile evlenmek yasaktır.

İslâm'ın getirdiği hükümler, iki kız kardeş ve hanımın yeğenini bir arada nikâhlamayı yasakladığı gibi, hanımın vefatından sonra bunların nikâhlanabileceğini de mümkün kılmıştır. Hala ve amca çocuklarının evlenmeleri ise helâl kılınmıştır. Çocukların eşleri ile kayınvalide, üvey anne ve üvey baba ile ve evli kadınlarla evlenmek haramdır.
Ailenin huzurlu olması için, aileyi oluşturan bireylerin birbirlerine karşı görevlerini yerine getirmeleri gerekir. Bu görevler şöyle özetlenebilir:

a. Karı-Kocanın Birbirlerine Karşı Görevleri:

Karı-koca birbirlerinin eksiklerini, kusurlarını görmemeli, namus ve iffetlerini korumalıdırlar. Böylece bütünleşerek aile saâdetini sağlamalıdırlar. Dinimiz aile reisi olarak erkeği tanır:

"Erkekler kadınlar üzerinde hakimdir." (Nisâ, 4/34)

ayeti bunu ifade eder. Çünkü erkekler kadınlardan daha güçlü olarak yaratılmışlardır. Ailesinin geçimini sağlamak erkeğin görevidir. İslâm buna o kadar önem verir ki, bir erkeğin Allah rızasını gözeterek aile fertlerine yaptığı harcamayı sadaka kabul eder. (Riyâzu's-Sâlihîn, I/331)

Kocanın hanımına karşı hak ve görevlerini hadisler ışığında şöyle sıralayabiliriz:

Bir kimse hanımına iyi davranmalı, onu kırmamalı, kaba davranışlardan sakınmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Ey ümmetim! Kadınlara hayırla muamele etmenizi tavsiye ederim. Çünkü onlar sizin emriniz altındadır. Fazla tahakküme hakkınız yoktur. Ancak açıktan fuhuş irtikâb etmiş olsalar o zaman durum değişir." (Riyâzu's-Sâlihîn, I, 319)​

Koca, hanımına hanım da kocasına ilgi göstermeli, saadeti evlerinde aramalıdırlar. Meşru olmayan yollara düşmemelidirler. İffet ve namus konusunda titiz davranmalıdırlar:
"Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını zinadan korusunlar." (Nûr, 24/30)​

ayeti bunu ifade eder.

Erkek, hanımına ve çocuklarına dinî emirleri hatırlatmalı iyi yönde eğitmelidir.
"Ailene namaz kılmayı emret." (Tâhâ, 20/132).​
"Yedi yaşındaki çocuğa namaz kılmayı öğretiniz. On yaşına vardıklarında (kılmazlarsa) cezalandırınız." (Riyâzu's-Sâlihîn, I/339)​

Koca, kendi mal varlığı ve imkânlarına göre hanımının nafakasını sağlayıp her türlü ihtiyacını gidermekle yükümlüdür. (Ebû Davud, Nikâh, 41). Bu hususta cimrilik ettiği takdirde hanımı ilgili yöneticilere ve yargı makamlarına başvurup durumunu anlatabileceği gibi, kocasına danışmadan malından harcama yapabilir.

Koca, hanımına asla "çirkinsin" dememeli, yaptığı işte sürekli kusurlar aramamalı (İbn Mâce, Nikâh, 3), hanımını asla dövmemeli (Buharî, Nikâh, 93), hanımını sürekli zan altında tutup onu gizlice takip etmeye kalkışmamalıdır. (Müslim, İmâre, 56).

Hanımının kocasına karşı görevlerine gelince;

Hanım, ailenin reisi olan kocasına karşı bütün meşru ve İslâmi meselelerde itaat eder.

Kadın eşinin malını ailesinin her türlü sırrını, namusunu, çocuklarını korumalıdır.

Kadın durup dururken kocasından boşanmayı istememelidir. Çok zor durumda kalmadan kocasından ayrılmak isteyen kadına Cennet kokusu haramdır (Ebû Dâvud, Talâk, 18).

Kadın kocasından izinsiz olarak evinden dışarı çıkmamalıdır (Buhârî, Nikâh, 116).

Kadının kocasını memnun etmesi onun en önemli görevidir. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurur:
"Herhangi bir kadın, kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennet'e girer." (Riyâzu's Sâlihîn, I/326).​

Yine başka bir hadislerinde Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Kadın kocasının yatağını (mazeretsiz) terkederek gecelerse, o kadına melekler sabaha kadar lânet ederler." (Aynı eser, 323)​

Kadın kocasına olgun ve iyi davranmalı, zenginliği ve güzelliği ile övünmemeli, ev işlerini düzenlemeli, çocuklarına bakmalı, kocasının malını israf etmemelidir (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, V/174).

b. Anne Babanın Çocuklarına Karşı Görevleri:

Anne ve babanın ilk görevi, çocukların ihtiyaçlarını karşılamaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Bir adamın hayır için harcadığı paranın en faziletlisi, ailesine sarfettiği parayla, Allah yolunda kullanacağı atı için verdiği ve bu de Allah rızası için (mücahid) arkadaşlarına sarfettiği paradır." (Riyâzu's-Sâlihîn, I, 329)​

Çocukların ihtiyaçları temin edilirken ne israfa kaçılmalı, ne de cimrilik yapılmalıdır. Her iki husus da dinimizin uygun görmediği şeylerdir.

Anne-baba çocuğunu güzel terbiye etmeli, anlayamayacağı bilgilerden ona bahsetmemeli, eğitimde basitten mürekkebe (karmaşığa) gitmelidir. Evvelâ, Allah'ı tanıtmalı, imanı kavratmalı, inandırmalı, uygun yasa vardıklarında da ibadetleri öğretmelidirler. Ayrıca neyin iyi, nelerin kötü olduğunu anlatmalı, yeme-içme, oturup-kalkma adabını öğretip bunları benimsetmelidir. Bunlar yapılırken anne babanın çocuklarına iyi örnek olmaları gerekir. Çünkü çocuklar daima büyüklerini taklit ederler.

Anne-baba, çocuklarına adaletle davranmalı, onların kıskançlık duygularını kamçılamamalı, kız-erkek ayrımı yapmamalıdır.

Anne-baba çocuklarına güzel isimler koymalı, sünnet ettirmeli, İslâmî bilgi ve duygularını geliştirmelidir.

Anne-baba çocuklarına sevgi ve merhamet göstermelidir. Peygamber Efendimiz, bir dizine Üsâme'yi, diğer dizine de Hasan'ı oturtur, sonra:
"Allah'ım bunlara rahmet ve saâdet ihsan buyur, çünkü ben bunların hayır ve mutluluğunu diliyorum." buyurmuştur (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII/127)​

Anne-baba evlenme cağına gelen çocuklarını, temiz ve ahlâklı kimselerle evlendirmelidirler. Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:
"Geride kendisine dua edecek hayırlı bir çocuk bırakan kimsenin amel defteri kapanmaz, kendisine sürekli olarak hayır yazılır." (Ebû Davud, Vesâyâ, 14).​

c. Çocukların Anne ve Babalarına Karşı Görevleri:

Çocuklar, anne ve babalarına itaat etmeli ve iyilikte bulunmalıdırlar:
"Biz insana, ana babasına iyilik yapmasını da tavsiye ettik." (Lokman, 31/14).​

Çünkü bir çocuğun yetişip büyümesinde en büyük fedakârlığı, anne ve baba gösterir.

Çocuklar, anne ve babalarına karşı saygı ve şefkat göstermeli, istediklerini yerine getirmeli, onları memnun etmelidir.
"Rabbin şunları kesin olarak buyurdu: Ancak O'na ibadet edin, ana-babaya ihsan ve iyilik yapın. Birisi yahut ikisi de yanında ihtiyarlarsa sakın onlara 'öf' bile deme, onlara darılma ve yüzlerine bağırma, ikisine de ikram et ve tatlı söz söyle. ikisine de merhamet besleyerek tevazu göster ve de ki:

'Rabbim ikisine de merhamet et, onlar beni küçük iken nasıl terbiye etmişlerse sen de her ikisine merhamet et.'

"Rabbiniz gönlünüzdekini daha iyi bilir. Ana-baba haklarında iyilik ederseniz Allah size mağfiret eder. Çünkü o, günaha tövbe edenleri muhakkak affedicidir." (İsrâ, 17/23-25).​

Abdullah b. Mes'ud diyor ki:
"Peygamber (s.a.s.) Efendimize:

- Allah'ın katında en sevgili amel hangisidir, diye sordum, Peygamber (s.a.s.):
- Vaktinde eda olunan namazlar, buyurdu.
- Namazdan sonra hangisi daha sevgilidir, dedim.
- Ana-babaya iyilik etmektir, buyurdu.
- Sonra hangisidir, dedim.
- Allah yolunda cihaddır, buyurdular." (Riyâzu's-Sâlihîn, I, 347).​

Çocuklar, anne-babaları hakkında kötü konuşmamalı, onlara sövmemelidir, vasiyetlerini yerine getirmeli, dostlarına ikramda bulunmalıdırlar:
"Ey Rabbimiz kıyamet günü, beni, anne-babamı ve bütün müminleri mağfiret eyle." (İbrahim, 14/41) diye dua etmelidir.​

Baliğ olan çocuklar ana-babalarının odalarına her zaman izin alarak girmelidirler. Baliğ olmayan küçükler de şu üç vakitte ana-babalarının veya başkalarının odalarına izin ile girmelidirler: Sabah namazından önce, yani yataktan kalkıp giyinileceği zaman; öğle uykusu sırasında yatsı namazından sonra yatılacağı zaman.

Çünkü bu vakitler karı-koca arasında mahrem vakitlerdir. Allah Teâlâ, bütün müminlere bunu çocuklarına öğretmelerini emretmiştir (Nûr, 24/58).
Hz. Peygamber, "Kime iyilik edeyim?" diye soran bir sahâbiye şu karşılığı vermiştir:

"Ananıza (bunu üç defa tekrarlamıştır) sonra babanıza, sonra en yakın olanlara." (Buhârî, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1,2; Ebû Dâvud, Edeb, 120).​

Yine Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Anne Cennet kapılarının ortasındadır." (İbn Hanbel, V/198);

"Cennet annelerin ayakları altındadır." (Nesâî, Cihad, 6) .​

Çocuklar, ana-babalarına karşı daima saygılı olmalı, onlara karşı tatlı dilli, güler yüzlü davranmalıdırlar. Ana-babanın bütün söylediklerini Allah'a itaatsizlik söz konusu olmadıkça, dinlemek ve kabul etmek gerekir. Her işte onların rızasını almaya çalışmalıdır. Onların hizmetlerini kendi hizmetinden önce görmelidir. Öldüklerinde de onları rahmetle anmak, onlar için hayır dua etmek, hayır yapmak, vasiyetlerini yerine getirmek gerekir.

Allah'a şirkten sonra en büyük günah ana-babaya itaatsizliktir. Ana baba İslâmî emirleri yerine getirmede ve yasaklardan kaçınmada titizlik göstermiyorlarsa ve hatta kâfir iseler, bu onların ana-baba olmalarından doğan haklarını ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla onlara Allah'a isyan teşkil etmeyen hususlarda itaat etmek ve her zaman iyi davranmak gerekir.



Kardeşler birbirlerine karşı iyi davranmalı, küçükler büyüklere itaat edip onlara saygı beslemeli, büyükler de küçüklere hoşgörü ile davranmalıdırlar. Ancak bu şekilde âilede mutluluk ve huzur sağlanabilir.

Kardeşler maddî hırs sebebiyle, aralarındaki birlik ve beraberliği, ahengi bozmamalıdırlar.

Kardeşlerin kabiliyetleri birbirlerini kıskançlığa sevketmemelidir. Kimi insan ilme meraklıdır, o sahada ilerler, şan şöhret sahibi olur; kimi insan da ticarete meraklıdır, o sahada çalışır, ilerler, zengin olabilir. Bunları olgunlukla karşılamalı, herkesin aynı şey olamayacağı, aynı sahada çalışamayacağı gerçeği unutulmamalıdır.

Aralarındaki -varsa tabii- fikir ayrılıklarını, konuşarak, birbirlerinin düşüncelerine hürmet duyarak çözüm yoluna koymalıdırlar. Sertlikler ve tartışmalar daima kötü sonuçlar doğurur. Ailevî huzursuzluklara, tatsızlıklara neden olur.

İslâm aile hukukunun özelliklerine gelince;

Evliliğin gayesi aileye huzur ve mutluluk, toplumda da iyi bir nesil temin etmektir,
"Onun (varlık ve kudret) alâmetlerinden birisi de size kendinizden eşler yaratmasıdır, ki siz onlarla huzur ve sükûnete kavuşursunuz. Ve aranıza sevgi ve rahmet koymuştur." (Rûm, 30/21).

"Onlar (kadınlarınız) sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz..." (Bakara, 2/187).​

İslâm cinsî ihtiyacın tatminini tabii karşılamakla beraber, evliliğin gayesinin bundan ibaret olmadığını söylemektedir.
"Doğuran siyah kadın, doğurmayan güzel kadından daha iyidir.",

"Evlenin, çoğalın: Çünkü ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizinle iftihar edeceğim." (Avnu'l Ma'bûd Şerh Ebu Dâvud, I/173).​

Kocanın karısıyla müşterek, yüce ve insanî bir hayat sürmek arzusunun belirtisi olan mehrin sembolik bir şey olması da aynı gayeye matuftur.

Ailenin mutluluğu, çocukların asaleti ve İslâm toplumunun kurtuluşu evleneceklerin birbirlerini seçerken kullandıkları ölçü ile yakından ilgilidir. Bu konuda Resulullah (s.a.s.) şöyle bir ölçü koymuştur:
"Kadın dört özelliğinden dolayı nikâhlanır: Malı, asaleti, güzelliği ve dindarlığı; eli toprak olasıca, durma dindarını bul!" (Buhârî, Nikâh, 16).​

İslâm'da evlilik, formalite ve merasimlerden uzak İslâmî bir akittir. Nikâh'ın ilân edilmesi, yakın dost ve akrabaya ziyafet verilmesi, tef vb. çalınıp şenlik yapılması güzel telâkki edilmiş, teşvik görmüş, böyle bir davete icabet etmemek hoş karşılanmamıştır (Buhârî, Nikâh, 66 vd.).

Evlilik gerçekleşince karı ve koca Allah önünde birbirlerinin haklarına uymakla yükümlüdürler. Bu karşılıklı haklar aile reisliği hariç eşitlik esasına dayanır. Evlilik kadının şahsiyetini ortadan kaldırmaz, erkeğin hukukî ve sosyal kişiliği eşinin haklarını gölgelemez. Kadın kendi aile ismini taşıyabilir, kendine ait mallar üzerinde tam ve bağımsız bir tasarruf yetkisini kullanabilir.

Karı-koca birbirlerine iyi niyet ve güzel ahlâk ile davranacaklardır.
"İyileriniz, ailesine karşı iyi olandır..." (İbn Mâce, Nikâh, 50).​

Ufak tefek huysuzluk, geçimsizlik ve kusurlara sabredecek, yuvanın yıkılmaması için tahammül göstereceklerdir:
"...Kadınlara normal ve iyi davranın; onlarda hoşunuza gitmeyen bir şey olursa, belki bir şey hoşunuza gitmediği halde Allah onu birçok hayırla doldurmuştur." (Nisa, 4/19)​

Anlaşmazlık büyürse hakeme başvurulacak, hakemler de âilenin devamını sağlayamazlarsa son çare olarak, usulüne uygun "tedricî boşanma" sistemi uygulanacaktır .

İslâm aile hukuku, dördü geçmemek üzere ve oldukça güç durumlara ve şartlara bağlı olarak erkeğin aynı zamanda birden fazla kadınla evlenmesine izin vermiştir. İlk eş, üstüne evlenilmemesi şartını koşmuş ise, ikinci evlilik yapılamayacağı gibi, usulüne uygun evlenmelerde eşlerin hukuk ve şahsiyetini gözönünde bulundurmak gerekir.

Manevî ve ahlâkî ilişkiler yanında, anne-baba ile çocuklar arasındaki hukûkî münasebetler de itina ile tanzim edilmiştir. Ehliyet, velâyet ve vesâyet hükümleri babalı veya yetim bütün çocukların durumları ve menfaatları ile alâkalıdır. İslâm muhtaç ana babaya çocuklarının bakmasını, erkeğin karısına ve muhtaç olan akrabasına geçim sağlamasını teminat altına almıştır. Nihayet miras hükümleri de yakından uzağa bütün hısımların, ölenin malı üzerindeki haklarını tesbit etmiştir .

İslâm hukuku, evlilerin zinasını -şartları tahakkuk ettiği takdirde- ölüm cezasına çarptırdığı, zinayı bu ölçüde yasakladığı için, ona götürmesi muhtemel bütün şüpheli yolları tıkamış, kadınlarla erkeklerin karışık eğlenmelerini, yabancı bir erkekle kadının baş başa kalmasını, kadının, yanında bir yakını bulunmadan, yalnız başına yolculuğa çıkmasını, kadın ve erkeğin birbirine ısrarla bakmalarını yasaklamıştır.

İslâm'da âile düzeninin oturduğu bu temeller, İslâm hukukunun aile anlayışını her hâliyle ortaya koymaktadır.​
 
AYET-İ KERiME
Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “Hayır olarak infak ettiklerinizi; ebeveyne, akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa (verin). Hayır olarak ne yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilir.”
(2/Bakara 215)


AYET-İ KERiME
Allah’a ibadet edin, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere, miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara, akrabanız olan komşuya, akraba olmayan komşuya, yanınızda olan arkadaşa, yolda kalmışa ve ellerinizin altında bulunanlara (köle ve cariyelere) iyilik yapın. Şüphesiz ki Allah, kibirli ve böbürlenen kimseleri sevmez.
(4/Nisâ 36)


AYET-İ KERiME
De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldıklarını size okuyayım. Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın, anne babaya iyilikte bulunun, fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, sizi de onları da biz rızıklandırmaktayız. Fuhşiyatın açığına da kapalısına da yaklaşmayın. Hak olmadıkça Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin.” (Allah) akledesiniz diye size bunları emretti.
(6/En'âm 151)


AYET-İ KERiME
Bundan sonra iman edenler, hicret edenler ve sizinle beraber cihad edenler... Bunlar da sizdendir. (İman bağının yanında,) akraba olanlar, Allah’ın Kitabı’na göre (miras konusunda) birbirlerine daha yakınlardır. Şüphesiz Allah, her şeyi bilir.
(8/Enfâl 75)


AYET-İ KERiME
Andolsun ki, senden önce resûller yolladık ve onlara eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resûlün, Allah’ın izni olmaksızın bir ayet getirmesi olacak şey değildir. (Allah’ın indirdiği her) Kitab’ın belli bir müddeti vardır.
(13/Ra'd 38)


AYET-İ KERiME
Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği, yakın akrabaya vermeyi emreder. Fuhşiyatı, münkeri ve (başkalarının hakkını çiğneyecek) taşkınlığı yasaklar. Düşünüp hatırlayasınız diye size öğüt verir.
(16/Nahl 90)


AYET-İ KERiME
Rabbin, kendisinden başkasına ibadet etmemeniz ve anne babaya iyilik etmenizin (gerekliliğine) hükmetti. Onlardan biri ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara “öf” bile deme! Onları azarlama ve onlara değerli bir söz söyle.
(17/İsrâ 23)


AYET-İ KERiME
Merhamet duygusuyla onlara karşı mütevazı ol. (Onları sevgi ve merhamet kanatlarının altına al) ve de ki: “Rabbim! Beni büyütüp yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et.”
(17/İsrâ 24)


AYET-İ KERiME
Yakın akrabaya, miskine/ihtiyaç sahibi yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, malı saçıp savurma.
(17/İsrâ 26)


AYET-İ KERiME
İnsanı sudan yaratan ve ona nesep/soy ve sıhriyet/nikâh yolu ile (akrabalık bağları) veren O’dur. Senin Rabbin her şeye güç yetirendir.
(25/Furkân 54)


AYET-İ KERiME
İnsana, anne babasına karşı güzellikle muamele etmesini tavsiye ettik. Şayet bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır ve size yaptıklarınızı haber vereceğim.
(29/Ankebût 8)


AYET-İ KERiME
Demişti ki: “O (beldenin) içinde Lut da var!” Demişlerdi ki: “Biz orada kimin olduğunu çok iyi biliyoruz. Karısı hariç, onu ve ailesini mutlaka kurtaracağız. (Karısı) geride kalacaklardandır.”
(29/Ankebût 32)


AYET-İ KERiME
Elçilerimiz/Melekler Lut’a geldiğinde, onlar yüzünden kendini kötü hissetmiş, bir çıkar yol bulamamıştı. Demişlerdi ki: “Korkma ve üzülme! Kuşkusuz, karın hariç, seni ve aileni kurtaracağız. (Karın ise) geride kalacaklardandır.”
(29/Ankebût 33)


AYET-İ KERiME
İnsana, anne babasına karşı (iyilikle muamelede bulunmasını) tavsiye ettik. Annesi onu zorluklar içerisinde taşır ve (sütten) kesilmesi de iki yıl içindedir. Bana ve ebeveynine şükret. Dönüş banadır.
(31/Lokmân 14)


AYET-İ KERiME
Allah, hiçbir adamın içinde iki kalp yaratmamıştır. (Benim için annemin sırtı gibisin, bana haramsın) diyerek “zıhar” yaptığınız kadınlarınızı, (Allah bu sözden dolayı) anneniz kılmamıştır. Evlatlıklarınızı da öz evladınız kılmamıştır. Bu, sizin ağızlarınızla söylediğinizdir. Allah, hak olanı söyler ve (dosdoğru) yola iletir.(33/Ahzâb 4)


AYET-İ KERiME
Nebi, müminlere kendi nefislerinden daha evladır/önceliklidir. Eşleri de onların anneleridir. Akrabalık bağı olanlar Allah’ın Kitabı’na göre diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza yapacağınız iyilik başkadır. Bu, Kitap’ta yazılmıştır.(33/Ahzâb 6)


AYET-İ KERiME
Hicretin ilk yıllarında, aralarında kardeşlik bağı kurulan Muhacir ve Ensar birbirlerine mirasçı oluyorlardı. Allah (cc) akrabalık bağı bulunanların mirasçı olmasının daha uygun olacağını, dileyenin kardeşine hediye, vasiyet ve hibe gibi bir yol ile iyilik yapabileceğini belirtti. (Darekutni, 4158; Hâkim, 8005; İbni Ebi Hatim, 4854)


AYET-İ KERiME
“Rabbimiz! Onları kendilerine vadettiğin Adn Cennetlerine sok. Ve onları, babaları, eşleri ve zürriyetlerinden salih olanları da (Adn Cennetine sok). Hiç şüphesiz ki sen, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi) El-Hakîm olansın.”
(40/Mü’min (Ğafir) 8)


AYET-İ KERiME
Allah’ın, iman edip salih amel işleyen kullarına müjdelediği budur işte. De ki: “Ben, akrabalık bağından (kaynaklı) sevgi dışında sizden bir ücret istemiyorum/tek isteğim akrabalık bağını gözetmenizdir. Kim bir güzellik/iyilik elde ederse, biz onun güzelliğini/iyiliğini arttırırız. Çünkü Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına teşekkür eden ve yaptıklarının karşılığını fazlasıyla veren) Şekûr’dur.”
(42/Şûrâ 23)


AYET-İ KERiME
İnsana, anne babasına iyilikle davranmasını emrettik. Annesi onu meşakkat içinde taşıdı ve meşakkat içinde doğurdu. Onun (gebelikte) taşınması ve (sütten) kesilmesi otuz aydır. Sonunda yetişkinlik çağına erip kırk yaşına gelince dedi ki: “Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi ve senin razı olacağın salih amellerde bulunmamı ilham et/beni şükre sevkedip yönlendir. Zürriyetimi de benim için ıslah et. Şüphesiz ki ben, sana tevbe ettim ve şüphesiz ki ben, Müslimlerdenim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardanım.”
(46/Ahkâf 15)


AYET-İ KERiME
İşte böyleleri, cennet ehli arasında yaptıklarının en güzelini kabul ettiğimiz, kötülüklerini affettiğimiz kimselerdir. (Bu,) onlara vadedilen doğruluk sözüdür.
(46/Ahkâf 16)


AYET-İ KERiME
O kimse ki anne babasına: “Öf size be! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (kabirden) çıkarılıp (diriltilmekle mi) tehdit ediyorsunuz.” dedi. (Anne babası) Allah’tan yardım isteyerek: “Yazık sana, iman et. Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır.” dediler. O ise: “Bu, ancak öncekilerin masallarıdır.” dedi.
(46/Ahkâf 17)


AYET-İ KERiME
İman edip zürriyetleri imanla kendilerine tabi olanların, zürriyetlerini de onlara kattık ve onların amelinden hiçbir şey eksiltmedik. Her kişi, kazandığı (ameller) karşılığında rehindir. (Yaptığı ameller, onun akıbetini belirleyecektir.)
(52/Tûr 21)


AYET-İ KERiME
Ey iman edenler! Şüphesiz ki (sizi Allah’a ve Resûl’üne hicret etmekten alıkoyan) kadınlarınız ve çocuklarınız, sizin için birer düşmandır. Onlardan sakının. (Ancak) affeder, hoş görür ve bağışlarsanız şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.
(64/Teğabûn 14)


AYET-İ KERiME
Mallarınız ve evlatlarınız ancak birer fitnedir. Allah ise katında en büyük mükâfat olandır.
(64/Teğabûn 15)


AYET-İ KERiME
Ve ailesinin yanına sevinç içinde dönecektir.
(84/İnşikâk 9)


AYET-İ KERiME
Oysa o, (dünyada) ailesi arasında sevinçliydi.
(84/İnşikâk 13)
 
Geri
Üst