romeo
Yeni Üyemiz
Osmanlı’nın dillere destan Akıncı Ocağı, devletin kuruluşunda ve yükselişinde, tımarlı sipahi sınıfından sonra en büyük hizmeti gören ordu kuruluşudur.
Yeniçeri toplam sayısının 3 bin olduğu Fâtih Sultan Mehmed’in tahta geçişinde (1451), akıncı mevcudu 50 binin üzerinde idi.Akıncı, akın yapan askerdir.
Akın, düşman iline akmaktır. Nasıl akılır? Atla…
O halde akıncı, tıpkı tımarlı sipahisi ve kapıkulu sipahisi gibi bir atlı, süvari sınıfıdır. Atsız akın olmaz. Süvari olmayan akıncı mevcut değildir.Osmanlı Akıncısı, at binmeyi binlerce yıllık tecrübeden sonra öğrendi. Binlerce yıl önce dünyanın en iyi at koşumlarını, çizmelerini yapmış bir ırktan geliyordu. Pasifik ile Atlantik arasında daha bin yıl önce at koşturmuştu.
Dünyanın hiç şüphesiz birinci süvarisi idi. Akıncı neslinin artık yok olduğu, 1789 tarihi gibi geç bir dönemde bile bir Almanya imparatorluk askerî jurnalinde ” Avrupa’nın en âlâ süvarisi Osmanlı süvarisidir” ibaresi düşülmüştür (Cevdet Paşa, IV, 325). Varın 15. ve 16. Asırlarda Osmanlı akıncısının nasıl at bindiğini tahayyül buyurun…
At, Türk’ün maddî gücünü gösteren semboldür.
Bozkurt’un manevî gücünü gösteren millî sembol olması gibi…
Bir millet, bir işi iyi yapmasını öyle kısa müddette öğrenememektedir. İsviçreli, saat yapmayı 500 yılda öğrenmiştir. Osmanlı akıncısı, sâhibzuhûr (birden ortaya çıkmış) değildir.
Orta Asyalı süvarinin gerçek neslidir.Akıncı, öncüdür. Piyoniyedir, gönüllüdür, fedaidir, dalkılıç ve kelle koltuktadır.
Yolu o açar ve o gösterir. Ardından ordu yürür. 14, 15 ve 16. Asırlarda Balkanlar’ın fethi ve Rumeli’nde yeni bir Türk anayurdu oluşması, birinci derecede akıncının eseridir. Akıncılık ruh, inanç, iman, gönül meselesidir. Aynı zamanda bir dünya görüşü meselesidir. Bu hassalardan mahrum kişiden akıncı olmaz.
Akıncı Ocağı, çağdaş ordulardaki komando sınıfının karşılığıdır. Atlı ve hafif silâhlı bir komando… Hareket yeteneği olağanüstü yüksek… Görevi, düşman ülkesini taramak, düşmanın maddî ve manevî gücünü vurmak, orduya yol açmak, düşmanın Osmanlı sınırına sarkmasını önlemektir.
Denizde aynı görevi, Korsan denen deniz akıncı sınıfı yürütmektedir. İspanyolca gerilla’nın yerine son asır Türkçesinde çok geçen çete tabiri, akıncı kavramını tamamıyla karşılamaz. Zira gerilla veya çete, daha çok dağda vuruşur. Osmanlı akıncısı ise dağ savaşı yapmaz. Ovada savaşır. Genellikle su yolunu, vadileri izleyerek yol alır.
Dağ geçitlerinden geçer. Ancak dağa çıkmaz. Zira atla dağa çıkılmaz, katır gerekir; akıncı ise katır kullanmaz, katır dörtnal yapamaz. Zaten akıncının dağda işi yoktur, dağda üslenmez. Dağda düşmanın vurulacak askeri, ordu tesisleri, meskûn yerleri yoktur.Yavuz, Çaldıran’da Rumeli’den getirdiği akıncı birliklerini kullandı (23 Ağustos 1514) Mohaç’ta Kânûnî de akıncı tümenleri kullanmıştır. Çaldıran’da akıncı tümenlerinden birine Malkoçoğlu Ali Bey, diğerine kardeşi Malkoçoğlu Tur-Alî Bey komuta ediyordu.
Safevî ordusuna pervasızca girdiler. 30 dakika arayla iki kardeş şehit düştü. İkincisinin de şehit düştüğünü gören başkomutan Sultan Selim’in ağladığı meşhurdur.
Her akıncı adayı, beyine kendisim tanıtmak durumundadır. Bu bakımdan diğer ordu sınıflarına alınma şartlarına hiç benzemez. Kabûl veya red, akıncı beyinin iradesindedir.
Padişahın bile, bir kişiyi bir akıncı beyine tavsiye ettiğini gösterir tek belgeye rastlanamaz. Tek kötü akıncı, akında birliğinin mahvına sebep olabilir.
Hızla düşünüp karar verebilecek, kararını yıldırım hızıyla uygulayabilecek, komutanının “öl!” emrine gözünü kırpmayacak yapıda olması gerekir.
Atına ve silâhlarına üstün şekilde hâkim olabilmesi lâzımdır. Çoğunluk babadan oğula mesleği sürdürenlerden oluşur. Zira bir akıncıyı, ancak daha tecrübeli bir akıncı yetiştirebilir.
Yeniçeri toplam sayısının 3 bin olduğu Fâtih Sultan Mehmed’in tahta geçişinde (1451), akıncı mevcudu 50 binin üzerinde idi.Akıncı, akın yapan askerdir.
Akın, düşman iline akmaktır. Nasıl akılır? Atla…
O halde akıncı, tıpkı tımarlı sipahisi ve kapıkulu sipahisi gibi bir atlı, süvari sınıfıdır. Atsız akın olmaz. Süvari olmayan akıncı mevcut değildir.Osmanlı Akıncısı, at binmeyi binlerce yıllık tecrübeden sonra öğrendi. Binlerce yıl önce dünyanın en iyi at koşumlarını, çizmelerini yapmış bir ırktan geliyordu. Pasifik ile Atlantik arasında daha bin yıl önce at koşturmuştu.
Dünyanın hiç şüphesiz birinci süvarisi idi. Akıncı neslinin artık yok olduğu, 1789 tarihi gibi geç bir dönemde bile bir Almanya imparatorluk askerî jurnalinde ” Avrupa’nın en âlâ süvarisi Osmanlı süvarisidir” ibaresi düşülmüştür (Cevdet Paşa, IV, 325). Varın 15. ve 16. Asırlarda Osmanlı akıncısının nasıl at bindiğini tahayyül buyurun…
At, Türk’ün maddî gücünü gösteren semboldür.
Bozkurt’un manevî gücünü gösteren millî sembol olması gibi…
Bir millet, bir işi iyi yapmasını öyle kısa müddette öğrenememektedir. İsviçreli, saat yapmayı 500 yılda öğrenmiştir. Osmanlı akıncısı, sâhibzuhûr (birden ortaya çıkmış) değildir.
Orta Asyalı süvarinin gerçek neslidir.Akıncı, öncüdür. Piyoniyedir, gönüllüdür, fedaidir, dalkılıç ve kelle koltuktadır.
Yolu o açar ve o gösterir. Ardından ordu yürür. 14, 15 ve 16. Asırlarda Balkanlar’ın fethi ve Rumeli’nde yeni bir Türk anayurdu oluşması, birinci derecede akıncının eseridir. Akıncılık ruh, inanç, iman, gönül meselesidir. Aynı zamanda bir dünya görüşü meselesidir. Bu hassalardan mahrum kişiden akıncı olmaz.
BİLGİ
Akıncı Ocağı, çağdaş ordulardaki komando sınıfının karşılığıdır. Atlı ve hafif silâhlı bir komando… Hareket yeteneği olağanüstü yüksek… Görevi, düşman ülkesini taramak, düşmanın maddî ve manevî gücünü vurmak, orduya yol açmak, düşmanın Osmanlı sınırına sarkmasını önlemektir.
Denizde aynı görevi, Korsan denen deniz akıncı sınıfı yürütmektedir. İspanyolca gerilla’nın yerine son asır Türkçesinde çok geçen çete tabiri, akıncı kavramını tamamıyla karşılamaz. Zira gerilla veya çete, daha çok dağda vuruşur. Osmanlı akıncısı ise dağ savaşı yapmaz. Ovada savaşır. Genellikle su yolunu, vadileri izleyerek yol alır.
Dağ geçitlerinden geçer. Ancak dağa çıkmaz. Zira atla dağa çıkılmaz, katır gerekir; akıncı ise katır kullanmaz, katır dörtnal yapamaz. Zaten akıncının dağda işi yoktur, dağda üslenmez. Dağda düşmanın vurulacak askeri, ordu tesisleri, meskûn yerleri yoktur.Yavuz, Çaldıran’da Rumeli’den getirdiği akıncı birliklerini kullandı (23 Ağustos 1514) Mohaç’ta Kânûnî de akıncı tümenleri kullanmıştır. Çaldıran’da akıncı tümenlerinden birine Malkoçoğlu Ali Bey, diğerine kardeşi Malkoçoğlu Tur-Alî Bey komuta ediyordu.
Safevî ordusuna pervasızca girdiler. 30 dakika arayla iki kardeş şehit düştü. İkincisinin de şehit düştüğünü gören başkomutan Sultan Selim’in ağladığı meşhurdur.
Her akıncı adayı, beyine kendisim tanıtmak durumundadır. Bu bakımdan diğer ordu sınıflarına alınma şartlarına hiç benzemez. Kabûl veya red, akıncı beyinin iradesindedir.
Padişahın bile, bir kişiyi bir akıncı beyine tavsiye ettiğini gösterir tek belgeye rastlanamaz. Tek kötü akıncı, akında birliğinin mahvına sebep olabilir.
Hızla düşünüp karar verebilecek, kararını yıldırım hızıyla uygulayabilecek, komutanının “öl!” emrine gözünü kırpmayacak yapıda olması gerekir.
Atına ve silâhlarına üstün şekilde hâkim olabilmesi lâzımdır. Çoğunluk babadan oğula mesleği sürdürenlerden oluşur. Zira bir akıncıyı, ancak daha tecrübeli bir akıncı yetiştirebilir.
NOT
Aşağıdaki linkten ;
Avrupanın korkulu rüyası akıncılar ve akıcılar ocağının sonu - Köprü Faciası
konusunu okuyabilirsiniz.
Avrupanın korkulu rüyası akıncılar ve akıcılar ocağının sonu - Köprü Faciası
konusunu okuyabilirsiniz.