TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
ORTA ASYA’DAN ANADOLU’YA TÜRK SANATINDA PARS FİGÜRÜ İKONOGRAFİSİ Türklerde Kar leoparı Pars / Bars / Jolbars / İrbis / Alabars / Alapars olarak bilinmekteydi. Kimi araştırmacılara göre ise, Pars/ Bars sözcüğü Leopar sözcüğündeki Pardın eş anlamlısıdır. Pars Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir.“Oğuz” Ongun olarak “Gök Tanrı”nın temsilcisi “KÜN/GÜNEŞE ve eki AYA en çok yaklaşan “ÇİFT BAŞLI KARTALI seçmiştir. “İç Oğuz” Tek başlı kartalı ve “Dış Oğuz” ise yeryüzünde yüksek dağların başında “Gök Tanrı”nın temsilcisi “KÜN/GÜNEŞE ve eki “AYA” en çok yaklaşan “PARS” ile kartaldan oluşan “SİMURG” kuşunu seçmiştir. Bunda parsın çok çevik ve güçlü bir yırtıcı hayvan olmasının yanı sıra, büyük sürüler hâlinde değil de tek başına avlanması ve yolun sonuna ulaşmadan avını terk etmemesidir. Bundan dolayı parsa yolun sonuna/hedefe varan sözcüğünün karşılığı JOL-BARIS adı verilmiştir.
Anadolu’da Pars Kültü
Kedigiller ailesinden olan ve Kar leoparı (Uncia Uncia ,Panthera Uncia) olarak ta bilinen pars, çok eski zamanlardan beri insanlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. Anadolu’da leoparların insanın ilgisini çok eski devirlerden beri çekmiş, hatta bir kült hayvanı konumuna yükselmiş olduğu söylenebilir. Bu kültün Ön-Türklerle Anadolu’ya geldiği yönünde fikir beyan eden bilim adamları da bulunmaktadır. Anadolu Parsı, (Pantera Pardus Tulliana) dünyadaki bütün pars(Leopar) türleri içinde en iri olanıdır. Anadolu Parsı’nın İran Parsı’nın (Pantera Pardus Saxicolor) bir türü olduğu kabul edilse de Anadolu Parsı, İran Parsı’ndan daha iridir. 1974 yılında Ankara Beypazarı’nda vurulan Anadolu Parsı’ndan sonra her hangi bir parsa rastlanılmadığı için soyu tükenmiş olarak kabul edilmektedir. Anadolu Parsı’na ilk bilimsel “Felis tulliana” adı, 1856’da Fransız zoolog M. A. Valenciennes tarafından, Klikya Valisi’yken Anadolu Panteri ile ilgili ilk bilgileri derleyen Romalı Marcus Tullius Cicero’ya ithafen verilmişti. Anadolu Parsı’nın Anadolu’da varlığı çok eskilere dayanır. Konya Çatalhöyük‘te bulunan yaklaşık 9.000 yıllık duvar resimlerinde ve Ana Tanrıça heykelindeki parslar, bizlere Anadolu Parsı’nın en eski örneklerinden bir tanesi de 9.000 yıldır Anadolu’da yaşadığını gösteren arkeolojik bulgulardır. Anılan bu tapınağın iç duvarlarından birinde solda dişi, sağda ise erkek olmak üzere iki leopar kabartma tasviri (Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde bunlar Çatalhöyük VI.A.44 ve VI.B.44 no’lu leopar kabartmaları olarak geçer.) bulunmaktadır. Sözü edilen bu tasvirlerin üzerinde ise leoparlara has lekelerden hareket edilerek leoparların aslında kar leoparı, yani pars olma ihtimalinin oldukça yüksek olduğu görüşü savunulur. Yontma Taş (Paleolitik) Devrinden sonra, milattan sekiz bin yıl önce, iklimde yumuşamanın meydana gelmesiyle birlikte insan mağaradan düz ovalara iner ve toplayıcılık ekonomisinden üretici ekonomiye geçer.
Aynı dönemde hayvanların evcilleştirilmesine başlanır[1]. Bolluk ve bereketin simgesi olarak Ana Tanrıça fikri yine ilk kez Neolitik (Cilalı Taş) Dönemde ortaya çıkar. Hayvanların hâkimi olduğu düşünülen ve yine Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde sergilenen bir Ana Tanrıça figürü konumuz itibariyle çok ilgi çekicidir[2]. Çünkü bilinenlerin içerisinde en eski tanrı tasviri olduğu kabul edilen bu Ana Tanrıça’nın oturduğu taht, iki yanından da tasvir edilmiş iki leopar tarafından korunmakta, bu ise, bu figürü diğer Ana Tanrıça figürlerinden farklı ve belki de daha özgün kılmaktadır. Buradan anlaşılabileceği üzere, leoparlar Küçük Asya ya da başka adıyla bilindiği gibi Ön Asya coğrafyasında en eski dönemlerden beri saygın bir yere sahiptir.[3] Paralarda mimari yapıda bolca kullanılmıştır. İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev dönemine ait sikkelerin üzerinde pars resimleri vardır.
Erzurum’daki İlhanlı yapısı Yakutiye Medresesinin taç kapısında da pars figürüne rastlanmaktadır. Hayat ağacı kompozisyonun altında karşılıklı olarak işlenmiş ve bazı kaynaklarda aslan figürü olarak geçen tasvirlerin de, son zamanlarda yapılan araştırmalar ve Orta Asya’daki Şaman geleneğini devam ettiren Türk motifleriyle kıyaslamalar neticesinde pars figürü oldukları anlaşılmaktadır.[4] Parsların ayakları, pençeleri ve boynu yivlerle bezenmiştir.[5] Gözleri badem şekilli olup, kuyrukları yukarıya doğru yürüyüş yönünde bir kıvrım oluşturmaktadır Altta yer alan bu figürlü panonun üstünde de, dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış, rumi ve palmetlerin meydana getirdiği bitkisel formlu bir diğer pano yer almaktadır[6]. Şaman inanışına göre, hayat ağacı dünyanın merkezidir ve Şaman’ın yer altına ve gökyüzüne yaptığı seyahatlerde merdiven vazifesi görür. Hayat ağacı dallarında yer alan ve yine Erzurum Çifte Minareli Medrese taç kapısındaki panolarda da gördüğümüz nar meyveleri cenneti temsil etmektedir. Dallar ucundaki kuş figürleri de Şaman inanışına göre “doğmamış Şaman ruhlarıdır”[7]. Hayat ağacının iki yanında kendine yer bulan pars figürleri ise, yine çoğu araştırmacı tarafından aslan figürü olarak kabul edilmektedir. Ancak son zamanlarda yapılan araştırmalar ve ortaya çıkan bilimsel yayınlar, aslında bu figürün kedigiller ailesine mensup olan ve kar leoparı olarak da bilinen parsı sembolize ettiği anlaşılmaktadır[8]. Orta Asya coğrafyasına köklü bir kültür mirası bırakan ve kısa sürede dünyanın her köşesine yayılan Türklerin sembolik ve inançsal geleneği olan bu Pars figürüne, Anadolu’da da mimari yapılarda da rastlamaktayız. Doğubeyazıt İshak Paşa Sarayı girişi, Tortum Bağbaşı, Haho Kilisesi naos girişinde, Ani Harabelerinde, Kayseri’de bulunan 1276 ya da daha sonra yapıldığı sanılan Döner Kümbette yer alan pars örnekleri bunlardan birkaçıdır. Sosyal kuruluş olarak ise hedefe varmak isteyen karğo şirketlerinin amblemini örnek olarak gösterebiliriz.
Anadolu Parsı’na ait bir diğer belgede Abraham Ortelius tarafından 1568 tarihinde çizilmiş olan Marmara Bölgesi Haritası’nda pars yaşama alanlarının gösterimidir. Bu haritada bu günkü Çanakkale ile Bursa arasında o tarihte parsların yaşadığının harita üzerinde işaretlenmesi, pars yaşama alanlarının tespiti açısından çok önemli bir tarihsel belgedir.
Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait minyatürler de Anadolu Parsı’nın o dönemde bolca bulunduğunun birer kanıtıdır[9]. 1936 Yılında Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaklaşık 350 adet Anadolu Parsı bulunduğu rapor edilmiştir. Anadolu Parsı, önceleri Ege Bölgesi, Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz, Amanoslar, Doğu Anadolu Van, Hakkari, Ağrı, Iğdır, Kars, Kaçkarlar Doğu Karadeniz, Beypazarı ve Batı Karadeniz’de Bolu- Seben bölgelerinde yaşarlardı[10].
Orta Asya ile Benzerlikler
Öte yandan az önce duvarda iki leoparın bulunduğu tapınaktan söz edildiğinde, dişinin solda erkeğin ise sağda bulunduğundan bahsetmiştik. Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’na göre ilk ve en eski proto-Türk yurdunun bulunduğu Sayan- Altay bölgesinde ezelden beri yaşayan Hakas Türkleri ve onların ataları Yenisey Kırgızlarına ait geleneksel çadırın içindeki bölünmeyi andırmaktadır. Hakas Türklerinden Prof. Dr. Viktor Butanayev’in (1998: 94) ifade ettiği gibi, her zaman doğuya bakan çadırın girişinin tam karşısında, yani çadırın batı tarafında bulunan ve tör orın (en saygın yer – başköşe) olarak bilinen yerde evin sahibi oturmaktadır. Solunda altınzarıh [alt taraf, yani kuzey, indir (aşağı)] olarak bilinen kadın bölümü, sağında ise üstünzarıh [üst taraf, güney, çoğar (yukarı)] olarak bilinen erkek bölümü kalmaktaydı. Çadırın içinde ev sahibinin oturduğu başköşeden bakıldığında dünya yönlerinin tayini ile Ön Asya Türklerinin coğrafya adlarında günümüze kadar yaşattığı benzerlik göze çarpar[11]. Geleneksel çadırın içerisinde ise, daha önce sözü edilen bu tür sol ve sağ ayrımına dayalı kadın ve erkek bölümlerinin mevcudiyeti, bütün Türk ve Moğol halklarında söz konusuydu. Dolayısıyla, Çatalhöyük’teki bu Leopar Tapınağı’ndaki duvar kabartmasında erkek ve dişi leoparların yerleşimi oldukça dikkat çekici olup, en azından çok daha yakından araştırılmayı hak eden bir konu olarak karşımızda durmaktadır.[12]
Bunun yanı sıra, “pars” tasviri Altay- Sayan dağlık bölgesi ile Hakas-Mengüsu Vadisi’nde yürütülen arkeolojik araştırmalarda gün ışığına çıkarılmıştır. Bunlardan bir tanesi de Hakas ve Tıva Türklerinin yaşadığı Asya kıtasının merkezinde kendi kuyruğunu ısırmış ve daire biçiminde dönük duran bronzdan yapılmış kar leoparı figürleridir. Kök Türkler deki Gök börü nün önemi ve anlamı, Yenisey Kırgızlarında da “jolbarıs” olarak görülmektedir. Kırgızlarda börünün de yeri ve önemi inkar edilemez bir düzeyde idi. Nitekim Hakas Türklerinde günümüze kadar ulaşan Türklerin anası olan Ah Püür (Ak Börü) Efsanesi bulunmaktadır. Dahası, Hakas Cumhuriyetinde ki Askiz bölgesinde Ah Püür dikili taşı mevcut olup, bayramlarda ve düğün merasimlerinde bunların önünde Şaman ayinleri düzenlenmektedir. Yenisey Nehri’nin iki yakasında yurt edinen Kırgız Türklerinin “pars/Jolbarıs“ en önemli kült hayvanı olarak bilinmektedir.
Pars kültünün yaygın olduğu Türk halklarından biriside Yenisey Kırgızlarıdır Türk Cumhuriyetlerinden Tataristan devlet arması, Hakas devlet arması ve Avrupa’nın Bereket Ongunu, Hatta Almatı şehrinin ve Almanya’nın Kazruhe şehrinin de arması pars figürüdür. Etrüksler’de de önemini korumuştur. Eski Türk yazısının Yenisey varyantına sahip olan Yenisey Kırgızlarının önderlerinden birinin adı Bars Bek dir. Annesi Türgiş/Türkeş Türklerinden olan ve eşi ilk Kök Türk Kağanlığı’nı kuran İlteriş Kağan’ın oğullarından Kül Tegin ile (kağan olduktan sonra Bilge Kağan adını alan) Mogilyan’ın küçük kız kardeşi olan Bars Bek’tir.
Daha sonra kendisini Kağan, devletini de Kırgız Kağanlığı olarak ilan etmiştir[13]. (Ugdıjekov 2003: 43, 89) Pars adının Türklerde yaygın olduğunu gösteren başka bir örneğin ise Afrika kıtasının kuzeydoğusunda bulunan Mısır topraklarında Orta Çağ’da kurulan Memluk Türkleri devletinin önderlerinden biri olarak kabul edilen Sultan Baybars olduğu bilinmektedir. 1260’ ta hükümdar olup. 1277’ye kadar hüküm süren Sultan Baybars zamanında Mısır Türk Devleti en kudretli devrine ulaştı. Kazak Türklerinin tarihinde yer almış önemli şahsiyetlerden biri olan ve günümüzde türbesi eski Yassı (Türkistan) şehrindeki Hoca Ahmet Yesevi Mozolesi kompleksi içinde bulunan Jolbarıs Han adının da anlaşılabileceği üzere pars kültüne yönelik saygınlığı yansıttığı söylenebilir. Kazakistan’ın en önemli ongunların başında pars gelir. Bars adının Museviliği kabul eden ve bunun yanı sıra atalarından devraldıkları Şaman dinini yaşatmış bulunan Hazar Türklerinin içinde de yaygın olduğuna ilişkin bilgi mevcuttur. Dış oğuzunda ongunu olan pars, Türklerin eski dönemde kullandığı 12 hayvanlı takvimde de yer almaktaydı. Bu ise parsın Türk boylarında hem manevi hem de maddi kültür boyutunda önemli olduğunu en iyi şekilde ortaya koyduğu gibi, gittikleri yeni mekanlara taşıdıklarının da göstergesidir.
Anadolu’da Pars Kültü
Kedigiller ailesinden olan ve Kar leoparı (Uncia Uncia ,Panthera Uncia) olarak ta bilinen pars, çok eski zamanlardan beri insanlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. Anadolu’da leoparların insanın ilgisini çok eski devirlerden beri çekmiş, hatta bir kült hayvanı konumuna yükselmiş olduğu söylenebilir. Bu kültün Ön-Türklerle Anadolu’ya geldiği yönünde fikir beyan eden bilim adamları da bulunmaktadır. Anadolu Parsı, (Pantera Pardus Tulliana) dünyadaki bütün pars(Leopar) türleri içinde en iri olanıdır. Anadolu Parsı’nın İran Parsı’nın (Pantera Pardus Saxicolor) bir türü olduğu kabul edilse de Anadolu Parsı, İran Parsı’ndan daha iridir. 1974 yılında Ankara Beypazarı’nda vurulan Anadolu Parsı’ndan sonra her hangi bir parsa rastlanılmadığı için soyu tükenmiş olarak kabul edilmektedir. Anadolu Parsı’na ilk bilimsel “Felis tulliana” adı, 1856’da Fransız zoolog M. A. Valenciennes tarafından, Klikya Valisi’yken Anadolu Panteri ile ilgili ilk bilgileri derleyen Romalı Marcus Tullius Cicero’ya ithafen verilmişti. Anadolu Parsı’nın Anadolu’da varlığı çok eskilere dayanır. Konya Çatalhöyük‘te bulunan yaklaşık 9.000 yıllık duvar resimlerinde ve Ana Tanrıça heykelindeki parslar, bizlere Anadolu Parsı’nın en eski örneklerinden bir tanesi de 9.000 yıldır Anadolu’da yaşadığını gösteren arkeolojik bulgulardır. Anılan bu tapınağın iç duvarlarından birinde solda dişi, sağda ise erkek olmak üzere iki leopar kabartma tasviri (Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde bunlar Çatalhöyük VI.A.44 ve VI.B.44 no’lu leopar kabartmaları olarak geçer.) bulunmaktadır. Sözü edilen bu tasvirlerin üzerinde ise leoparlara has lekelerden hareket edilerek leoparların aslında kar leoparı, yani pars olma ihtimalinin oldukça yüksek olduğu görüşü savunulur. Yontma Taş (Paleolitik) Devrinden sonra, milattan sekiz bin yıl önce, iklimde yumuşamanın meydana gelmesiyle birlikte insan mağaradan düz ovalara iner ve toplayıcılık ekonomisinden üretici ekonomiye geçer.
Aynı dönemde hayvanların evcilleştirilmesine başlanır[1]. Bolluk ve bereketin simgesi olarak Ana Tanrıça fikri yine ilk kez Neolitik (Cilalı Taş) Dönemde ortaya çıkar. Hayvanların hâkimi olduğu düşünülen ve yine Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde sergilenen bir Ana Tanrıça figürü konumuz itibariyle çok ilgi çekicidir[2]. Çünkü bilinenlerin içerisinde en eski tanrı tasviri olduğu kabul edilen bu Ana Tanrıça’nın oturduğu taht, iki yanından da tasvir edilmiş iki leopar tarafından korunmakta, bu ise, bu figürü diğer Ana Tanrıça figürlerinden farklı ve belki de daha özgün kılmaktadır. Buradan anlaşılabileceği üzere, leoparlar Küçük Asya ya da başka adıyla bilindiği gibi Ön Asya coğrafyasında en eski dönemlerden beri saygın bir yere sahiptir.[3] Paralarda mimari yapıda bolca kullanılmıştır. İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev dönemine ait sikkelerin üzerinde pars resimleri vardır.
Erzurum’daki İlhanlı yapısı Yakutiye Medresesinin taç kapısında da pars figürüne rastlanmaktadır. Hayat ağacı kompozisyonun altında karşılıklı olarak işlenmiş ve bazı kaynaklarda aslan figürü olarak geçen tasvirlerin de, son zamanlarda yapılan araştırmalar ve Orta Asya’daki Şaman geleneğini devam ettiren Türk motifleriyle kıyaslamalar neticesinde pars figürü oldukları anlaşılmaktadır.[4] Parsların ayakları, pençeleri ve boynu yivlerle bezenmiştir.[5] Gözleri badem şekilli olup, kuyrukları yukarıya doğru yürüyüş yönünde bir kıvrım oluşturmaktadır Altta yer alan bu figürlü panonun üstünde de, dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış, rumi ve palmetlerin meydana getirdiği bitkisel formlu bir diğer pano yer almaktadır[6]. Şaman inanışına göre, hayat ağacı dünyanın merkezidir ve Şaman’ın yer altına ve gökyüzüne yaptığı seyahatlerde merdiven vazifesi görür. Hayat ağacı dallarında yer alan ve yine Erzurum Çifte Minareli Medrese taç kapısındaki panolarda da gördüğümüz nar meyveleri cenneti temsil etmektedir. Dallar ucundaki kuş figürleri de Şaman inanışına göre “doğmamış Şaman ruhlarıdır”[7]. Hayat ağacının iki yanında kendine yer bulan pars figürleri ise, yine çoğu araştırmacı tarafından aslan figürü olarak kabul edilmektedir. Ancak son zamanlarda yapılan araştırmalar ve ortaya çıkan bilimsel yayınlar, aslında bu figürün kedigiller ailesine mensup olan ve kar leoparı olarak da bilinen parsı sembolize ettiği anlaşılmaktadır[8]. Orta Asya coğrafyasına köklü bir kültür mirası bırakan ve kısa sürede dünyanın her köşesine yayılan Türklerin sembolik ve inançsal geleneği olan bu Pars figürüne, Anadolu’da da mimari yapılarda da rastlamaktayız. Doğubeyazıt İshak Paşa Sarayı girişi, Tortum Bağbaşı, Haho Kilisesi naos girişinde, Ani Harabelerinde, Kayseri’de bulunan 1276 ya da daha sonra yapıldığı sanılan Döner Kümbette yer alan pars örnekleri bunlardan birkaçıdır. Sosyal kuruluş olarak ise hedefe varmak isteyen karğo şirketlerinin amblemini örnek olarak gösterebiliriz.
Anadolu Parsı’na ait bir diğer belgede Abraham Ortelius tarafından 1568 tarihinde çizilmiş olan Marmara Bölgesi Haritası’nda pars yaşama alanlarının gösterimidir. Bu haritada bu günkü Çanakkale ile Bursa arasında o tarihte parsların yaşadığının harita üzerinde işaretlenmesi, pars yaşama alanlarının tespiti açısından çok önemli bir tarihsel belgedir.
Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait minyatürler de Anadolu Parsı’nın o dönemde bolca bulunduğunun birer kanıtıdır[9]. 1936 Yılında Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaklaşık 350 adet Anadolu Parsı bulunduğu rapor edilmiştir. Anadolu Parsı, önceleri Ege Bölgesi, Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz, Amanoslar, Doğu Anadolu Van, Hakkari, Ağrı, Iğdır, Kars, Kaçkarlar Doğu Karadeniz, Beypazarı ve Batı Karadeniz’de Bolu- Seben bölgelerinde yaşarlardı[10].
Orta Asya ile Benzerlikler
Öte yandan az önce duvarda iki leoparın bulunduğu tapınaktan söz edildiğinde, dişinin solda erkeğin ise sağda bulunduğundan bahsetmiştik. Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’na göre ilk ve en eski proto-Türk yurdunun bulunduğu Sayan- Altay bölgesinde ezelden beri yaşayan Hakas Türkleri ve onların ataları Yenisey Kırgızlarına ait geleneksel çadırın içindeki bölünmeyi andırmaktadır. Hakas Türklerinden Prof. Dr. Viktor Butanayev’in (1998: 94) ifade ettiği gibi, her zaman doğuya bakan çadırın girişinin tam karşısında, yani çadırın batı tarafında bulunan ve tör orın (en saygın yer – başköşe) olarak bilinen yerde evin sahibi oturmaktadır. Solunda altınzarıh [alt taraf, yani kuzey, indir (aşağı)] olarak bilinen kadın bölümü, sağında ise üstünzarıh [üst taraf, güney, çoğar (yukarı)] olarak bilinen erkek bölümü kalmaktaydı. Çadırın içinde ev sahibinin oturduğu başköşeden bakıldığında dünya yönlerinin tayini ile Ön Asya Türklerinin coğrafya adlarında günümüze kadar yaşattığı benzerlik göze çarpar[11]. Geleneksel çadırın içerisinde ise, daha önce sözü edilen bu tür sol ve sağ ayrımına dayalı kadın ve erkek bölümlerinin mevcudiyeti, bütün Türk ve Moğol halklarında söz konusuydu. Dolayısıyla, Çatalhöyük’teki bu Leopar Tapınağı’ndaki duvar kabartmasında erkek ve dişi leoparların yerleşimi oldukça dikkat çekici olup, en azından çok daha yakından araştırılmayı hak eden bir konu olarak karşımızda durmaktadır.[12]
Bunun yanı sıra, “pars” tasviri Altay- Sayan dağlık bölgesi ile Hakas-Mengüsu Vadisi’nde yürütülen arkeolojik araştırmalarda gün ışığına çıkarılmıştır. Bunlardan bir tanesi de Hakas ve Tıva Türklerinin yaşadığı Asya kıtasının merkezinde kendi kuyruğunu ısırmış ve daire biçiminde dönük duran bronzdan yapılmış kar leoparı figürleridir. Kök Türkler deki Gök börü nün önemi ve anlamı, Yenisey Kırgızlarında da “jolbarıs” olarak görülmektedir. Kırgızlarda börünün de yeri ve önemi inkar edilemez bir düzeyde idi. Nitekim Hakas Türklerinde günümüze kadar ulaşan Türklerin anası olan Ah Püür (Ak Börü) Efsanesi bulunmaktadır. Dahası, Hakas Cumhuriyetinde ki Askiz bölgesinde Ah Püür dikili taşı mevcut olup, bayramlarda ve düğün merasimlerinde bunların önünde Şaman ayinleri düzenlenmektedir. Yenisey Nehri’nin iki yakasında yurt edinen Kırgız Türklerinin “pars/Jolbarıs“ en önemli kült hayvanı olarak bilinmektedir.
Pars kültünün yaygın olduğu Türk halklarından biriside Yenisey Kırgızlarıdır Türk Cumhuriyetlerinden Tataristan devlet arması, Hakas devlet arması ve Avrupa’nın Bereket Ongunu, Hatta Almatı şehrinin ve Almanya’nın Kazruhe şehrinin de arması pars figürüdür. Etrüksler’de de önemini korumuştur. Eski Türk yazısının Yenisey varyantına sahip olan Yenisey Kırgızlarının önderlerinden birinin adı Bars Bek dir. Annesi Türgiş/Türkeş Türklerinden olan ve eşi ilk Kök Türk Kağanlığı’nı kuran İlteriş Kağan’ın oğullarından Kül Tegin ile (kağan olduktan sonra Bilge Kağan adını alan) Mogilyan’ın küçük kız kardeşi olan Bars Bek’tir.
Daha sonra kendisini Kağan, devletini de Kırgız Kağanlığı olarak ilan etmiştir[13]. (Ugdıjekov 2003: 43, 89) Pars adının Türklerde yaygın olduğunu gösteren başka bir örneğin ise Afrika kıtasının kuzeydoğusunda bulunan Mısır topraklarında Orta Çağ’da kurulan Memluk Türkleri devletinin önderlerinden biri olarak kabul edilen Sultan Baybars olduğu bilinmektedir. 1260’ ta hükümdar olup. 1277’ye kadar hüküm süren Sultan Baybars zamanında Mısır Türk Devleti en kudretli devrine ulaştı. Kazak Türklerinin tarihinde yer almış önemli şahsiyetlerden biri olan ve günümüzde türbesi eski Yassı (Türkistan) şehrindeki Hoca Ahmet Yesevi Mozolesi kompleksi içinde bulunan Jolbarıs Han adının da anlaşılabileceği üzere pars kültüne yönelik saygınlığı yansıttığı söylenebilir. Kazakistan’ın en önemli ongunların başında pars gelir. Bars adının Museviliği kabul eden ve bunun yanı sıra atalarından devraldıkları Şaman dinini yaşatmış bulunan Hazar Türklerinin içinde de yaygın olduğuna ilişkin bilgi mevcuttur. Dış oğuzunda ongunu olan pars, Türklerin eski dönemde kullandığı 12 hayvanlı takvimde de yer almaktaydı. Bu ise parsın Türk boylarında hem manevi hem de maddi kültür boyutunda önemli olduğunu en iyi şekilde ortaya koyduğu gibi, gittikleri yeni mekanlara taşıdıklarının da göstergesidir.