HASAN CAN
Active member
Siz bunu hep mi yaparsınız Ahmet bey?
Bunu hep mi yaparsınız?
Sisi’ye direnen İhvan’ı suçladınız…
Yetinmediniz..!
Halkın yüzde 50’sinin oyunu almış dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ı Tevrat’taki bir efsane ile doğrudan tehdit ettiniz…
Yine yetinmediniz!
O efsaneden yola çıkarak Türkiye’nin bölüneceğini vehmettiniz…
Yine yetinmediniz!
Sonra da bugün mensup olduğunuz dinin peygamberine yönelik “aşağılamaları” eleştirenleri “aşağılamaya” kalkıştınız!
Yetinmediniz!
Hz. Peygamber’e (as) yönelik aşağılama kampanyasına tepki verenleri, “Vurun Kahpeye” kampanyası başlatmakla suçladınız; “Taassubun ayak sesleri” dediniz!
Siz, Yeşil Çam’ın biz Türkiyeli Müslümanların boynuna astığı “yafta”ya sahip çıktınız…
Mensubu bulunduğunuz dinin mensuplarını hem de “peygamber” duyarlılıkları nedeniyle aşağıladınız!
Vay be!
“Taassubun ayak sesleri” öyle mi?
“Dinimize sövdürmeyiz” taassubu öyle mi?
Sahi bunu hep mi yaparsınız Ahmet bey?
Hep mi?
Xxx
“İHVAN’A ŞİDDET YAKIŞMIYOR”
Gezi kalkışmasının yaralarını sarmaya çalıştığımız bir dönemde.
Mısır’da seçilmiş Mursi’yi devirmek için harekete geçen Sisi’nin askerleri Adeviye Meydanı’ndaki İhvan-ı Müslimin üyelerini katlederken, Ahmet Turan Alkan’dan (ATA) “İhvan’a şiddet yakışmıyor” başlıklı bir yazı sadır olmuştu:
“-İhvan taraftarlarının sokaktan çekilmeme ısrarı beni ürkütüyor. Halbuki önceden bildiğimiz kadarıyla İhvan, şiddet taraftarı değildi. …
Şimdi şiddet sarmalına düşmüş görünmeleri beni ürkütüyor.” (8 Temmuz 2013 Zaman)
ATA, o satırların devamında aslında Türkiye’ye göndermeler yapıyor; Tayyip Erdoğan’a salvolar veriyordu.
“MENE, TEKEL, UFARSİN!”
Şu satırlar da ATA’nın 17/25 Aralık Darbe teşebbüsünün püskürtüldüğün günlerde kaleme aldığı yazıdan:
“...tarihin huzurunda herkes tartıya çıkar neticede. Babil kralı Belşatsar (Baltazar diye bilinir), bir ziyafet esnasında salonun duvarına gövdesiz bir elin “Mene, tekel, ufarsin” kelimelerini yazdığını görür ve mânâsını öğrenmek için Danyal Peygamber’i çağırtır. Danyal Peygamber’in yorumu şöyledir: “Mene: Sayılı günleriniz sona erdi, Tekel: terazide tartıldınız ve eksik bulundunuz...” Üçüncü kelimeye elim elvermiyor: Hafazanallah!” (1 Ocak 2014 Zaman)
EFSANENİN SONUNDA “ÖLÜM” VAR
Bir gün sonra Ahmet Taşgetiren Star’daki yazısında ATA’yı eleştirirken Tevrat’taki efsaneyi de aktardı:
“Hedef Tayyip Erdoğan. Ne diyor Alkan? ‘Sonun Belşatsar gibi olur’ diyor. Bu bir Yahudi efsanesi. ‘Elinin el vermediği üçüncü kelime’nin ne anlama geldiğini, gelin o efsanenin Tevrat’a yansıyan bölümünden okuyalım:
‘Kral Nebukadnezar (Süleyman’ın mabedini yıkan Babil Kralı) ölmüş ve oğlu Belşatzar kral olmuştur. Yeni Kral bir ziyafet verir. Süleyman’ın mabedinden getirilen kutsal kase, kap ve malzemeler bu ziyafette kullanılır. Misafirlere bu kaplarla şarap ikram edilir. Şarap içilirken bir adam parmağı görünür; parmak hareket ederek duvara bir yazı yazar. Kral o kadar korkmuştur ki bacakları titremeye başlar ama duvarda yazılanı da okuyamaz ve ‘Bu yazıyı okuyup ne anlama geldiğini söyleyene hediyeler vereceğim’ der.
‘Kralın tüm bilge adamları duvara yazılanı okuyamaz. Bunun üzerine Nebukadnazer’ın rüyalarını yorumlayan Hz. Daniel’i çağrılır. Daniel krala duvardaki yazı için şunları söyler: Şimdi sen, Nebukadnezar’ın oğlu, Allah’a karşı geldin. Kutsal kapları mabetten aldın; onlarla şarap içtin; altın, gümüş, tunç, demir, tahta ve taştan, görmeyen, duymayan ve hiçbir bilgisi olmayan putlar yaptın. Ve hayatını elleri içinde bulunduran yüce Allah’a hiçbir şey vermedin. Bunun için de duvara şunlar yazıldı: Mene, mene, tekel, ufarsin. ‘Mene, Allah’ın emriyle krallığın sona erdi. Tekel, terazide tartıldın ve eksik bulundun. Ufarsin ise krallığın bölündü ve yarısı Medlere yarısı Perslere verildi.’
Neymiş üçüncü kelime “Ufarsin”in anlamı, ülkenin bölünmesi ve yarısının Perslere ve Medler’e verilmesiymiş.
Bu efsanenin bir ilavesi daha vardır: Kral Belşatsar o gece öldürülür.
Ve ilginçtir, Sovyet ihtilalinde Lenin’in adamları, Çar’ı öldürürler ve sarayın duvarına “Kral Belşatsar kendi köleleri tarafından öldürüldü” ifadesini yazarlar.
Ahmet Turan Alkan’ın “üçüncü kelime” ötesinde Belşatsar’ın akıbetine ilişkin bilgi de hatırından geçmiş midir bilmem. Ama, Tayyip Erdoğan düşmanlığını böyle Yahudi efsanelerinden ve intikamcılığından yola çıkan yorumlara götürmesi ibret-i alemdir.” (2 Ocak 2014 Star)
“TAASSUBUN AYAK SESLERİ”, YA DA UCUZ YEŞİL ÇAM NUMARASI
Ve bugün..!
ATA, İhvan-ı Müslimin’i şiddet ile özdeşleştirmişti; yetinmemişti..!
Başbakan Erdoğan’ı Baltazar’a benzetmiş, sonunun öyle olacağını Tevrat’taki Yahudi efsanesini referans vererek ilan etmişti; yetinmemişti..!
Bugün “Taassubun ayak sesleri” başlıklı yazısında bu kez Yeşil Çam’ın yıllarca Müslüman ahaliyi aşağılamak için kullandığı yöntem ile Hz. Peygamber’e (as) yönelik tahkiri eleştirenleri “taassup içinde olmak” ile itham ediyor:
“Charlie Hebdo hadisesi ve ardından Cumhuriyet Gazetesi üzerinden yoğunlaşan, ‘Dinimize sövdürmeyiz’ edebiyatı, açık söyleyim, beni çok endişelendirdi.
…
‘İşte bunlar, Peygamber Efendimiz’e hakaret edenlerle kol kola girdiler’ anafikri etrafında yeni lânet kampanyası, kutuplaştırma üstâdlarının imdâdına yetişmiş görünüyor.
…
Ömrü boyunca dinleri için bir kediye su bile vermemiş olanlar, icabında mahallenin nâmusu, hainlerin sallandırılması veya dine hakaret edenleri cezalandırmak için birkaç dakikalığına olsun seve seve cellâtlığa gönüllü yazılabilirler.” (17 Ocak 2014 Zaman)
Yani diyor ki Cumhuriyet gazetesine ve Hz. Peygamber’i (as) tahkir eden karikatürü köşesine koyan yazarlara “Sizinleyiz” diye destek atanları eleştirenlere (-ki içlerinde ben de varım HÖ), “Siz taassup içindesiniz. Siz hayatınızda dininiz için bir kediye su bile vermemişsiniz. Ama bugün atarlanıyorsunuz!”
Bu mudur Ahmet bey?
Sahi yumuşak üslubunuz ile her fırsat bulduğunuzda ahaliyi aşağılamak, halkın seçtiği lideri ölüm ile tehdit etmek ve olmadı Hz. Peygambere yönelik olup bitene ses çıkaranları da “taassup sahibi” olmakla suçlamak kadar ayıp bir şey var mıdır?
O AHALİ HZ. PEYGAMBERİN MESCİDİNDE “GÖNÜLLÜ IRGATLIK” YAPARDI
Sahi Ahmet bey, siz değil miydiniz “Hac Günlüğü” kitabınızda, Türk hacıların (ahalinin) gönüllü olarak Hz. Peygamber’in mescidinde inşaat işçiliği yaptığını yazan:
“Bundan on beş sene kadar önce Mimar Mahmut Kirazoğlu, Medine’de Kuba Mescidi’nin onarımı ve inşaat işlerini yürütürken nice zaman sonra bir aykırılık dikkatini çekmiş. Yevmiye defterine göre inşaatta kırk küsur civarında işçi çalışması gerekiyormuş; hâlbuki inşaat sahasında en az yüz civarında işçi çalışmakta imiş. Meseleyi biraz tahkik eden Mahmut Kirazoğlu Bey fark etmiş ki, bizim hacılar, “Efendimizin mescidinin inşaatında çalışmaktan daha âlâ sevap mı olur” düşüncesiyle çaktırmadan inşaat sahasına girip akşama kadar zevk ile çalışmakta imişler. Meğer bu inşaatta çalışma meselesi, o günlerde Medine’deki Türk hacılar arasında efsane haline gelmiş, millet neredeyse sıraya girip inşaata “sızmakta” imiş.” (Hac Günlüğü Ahmet Turan Alkan Ötüken Yayınları)
Ne diyelim Tayyip Erdoğan düşmanlığı insana yazdıklarını bile unutturuyor…
Ne dersiniz?
Bunu hep mi yaparsınız?
Sisi’ye direnen İhvan’ı suçladınız…
Yetinmediniz..!
Halkın yüzde 50’sinin oyunu almış dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ı Tevrat’taki bir efsane ile doğrudan tehdit ettiniz…
Yine yetinmediniz!
O efsaneden yola çıkarak Türkiye’nin bölüneceğini vehmettiniz…
Yine yetinmediniz!
Sonra da bugün mensup olduğunuz dinin peygamberine yönelik “aşağılamaları” eleştirenleri “aşağılamaya” kalkıştınız!
Yetinmediniz!
Hz. Peygamber’e (as) yönelik aşağılama kampanyasına tepki verenleri, “Vurun Kahpeye” kampanyası başlatmakla suçladınız; “Taassubun ayak sesleri” dediniz!
Siz, Yeşil Çam’ın biz Türkiyeli Müslümanların boynuna astığı “yafta”ya sahip çıktınız…
Mensubu bulunduğunuz dinin mensuplarını hem de “peygamber” duyarlılıkları nedeniyle aşağıladınız!
Vay be!
“Taassubun ayak sesleri” öyle mi?
“Dinimize sövdürmeyiz” taassubu öyle mi?
Sahi bunu hep mi yaparsınız Ahmet bey?
Hep mi?
Xxx
“İHVAN’A ŞİDDET YAKIŞMIYOR”
Gezi kalkışmasının yaralarını sarmaya çalıştığımız bir dönemde.
Mısır’da seçilmiş Mursi’yi devirmek için harekete geçen Sisi’nin askerleri Adeviye Meydanı’ndaki İhvan-ı Müslimin üyelerini katlederken, Ahmet Turan Alkan’dan (ATA) “İhvan’a şiddet yakışmıyor” başlıklı bir yazı sadır olmuştu:
“-İhvan taraftarlarının sokaktan çekilmeme ısrarı beni ürkütüyor. Halbuki önceden bildiğimiz kadarıyla İhvan, şiddet taraftarı değildi. …
Şimdi şiddet sarmalına düşmüş görünmeleri beni ürkütüyor.” (8 Temmuz 2013 Zaman)
ATA, o satırların devamında aslında Türkiye’ye göndermeler yapıyor; Tayyip Erdoğan’a salvolar veriyordu.
“MENE, TEKEL, UFARSİN!”
Şu satırlar da ATA’nın 17/25 Aralık Darbe teşebbüsünün püskürtüldüğün günlerde kaleme aldığı yazıdan:
“...tarihin huzurunda herkes tartıya çıkar neticede. Babil kralı Belşatsar (Baltazar diye bilinir), bir ziyafet esnasında salonun duvarına gövdesiz bir elin “Mene, tekel, ufarsin” kelimelerini yazdığını görür ve mânâsını öğrenmek için Danyal Peygamber’i çağırtır. Danyal Peygamber’in yorumu şöyledir: “Mene: Sayılı günleriniz sona erdi, Tekel: terazide tartıldınız ve eksik bulundunuz...” Üçüncü kelimeye elim elvermiyor: Hafazanallah!” (1 Ocak 2014 Zaman)
EFSANENİN SONUNDA “ÖLÜM” VAR
Bir gün sonra Ahmet Taşgetiren Star’daki yazısında ATA’yı eleştirirken Tevrat’taki efsaneyi de aktardı:
“Hedef Tayyip Erdoğan. Ne diyor Alkan? ‘Sonun Belşatsar gibi olur’ diyor. Bu bir Yahudi efsanesi. ‘Elinin el vermediği üçüncü kelime’nin ne anlama geldiğini, gelin o efsanenin Tevrat’a yansıyan bölümünden okuyalım:
‘Kral Nebukadnezar (Süleyman’ın mabedini yıkan Babil Kralı) ölmüş ve oğlu Belşatzar kral olmuştur. Yeni Kral bir ziyafet verir. Süleyman’ın mabedinden getirilen kutsal kase, kap ve malzemeler bu ziyafette kullanılır. Misafirlere bu kaplarla şarap ikram edilir. Şarap içilirken bir adam parmağı görünür; parmak hareket ederek duvara bir yazı yazar. Kral o kadar korkmuştur ki bacakları titremeye başlar ama duvarda yazılanı da okuyamaz ve ‘Bu yazıyı okuyup ne anlama geldiğini söyleyene hediyeler vereceğim’ der.
‘Kralın tüm bilge adamları duvara yazılanı okuyamaz. Bunun üzerine Nebukadnazer’ın rüyalarını yorumlayan Hz. Daniel’i çağrılır. Daniel krala duvardaki yazı için şunları söyler: Şimdi sen, Nebukadnezar’ın oğlu, Allah’a karşı geldin. Kutsal kapları mabetten aldın; onlarla şarap içtin; altın, gümüş, tunç, demir, tahta ve taştan, görmeyen, duymayan ve hiçbir bilgisi olmayan putlar yaptın. Ve hayatını elleri içinde bulunduran yüce Allah’a hiçbir şey vermedin. Bunun için de duvara şunlar yazıldı: Mene, mene, tekel, ufarsin. ‘Mene, Allah’ın emriyle krallığın sona erdi. Tekel, terazide tartıldın ve eksik bulundun. Ufarsin ise krallığın bölündü ve yarısı Medlere yarısı Perslere verildi.’
Neymiş üçüncü kelime “Ufarsin”in anlamı, ülkenin bölünmesi ve yarısının Perslere ve Medler’e verilmesiymiş.
Bu efsanenin bir ilavesi daha vardır: Kral Belşatsar o gece öldürülür.
Ve ilginçtir, Sovyet ihtilalinde Lenin’in adamları, Çar’ı öldürürler ve sarayın duvarına “Kral Belşatsar kendi köleleri tarafından öldürüldü” ifadesini yazarlar.
Ahmet Turan Alkan’ın “üçüncü kelime” ötesinde Belşatsar’ın akıbetine ilişkin bilgi de hatırından geçmiş midir bilmem. Ama, Tayyip Erdoğan düşmanlığını böyle Yahudi efsanelerinden ve intikamcılığından yola çıkan yorumlara götürmesi ibret-i alemdir.” (2 Ocak 2014 Star)
“TAASSUBUN AYAK SESLERİ”, YA DA UCUZ YEŞİL ÇAM NUMARASI
Ve bugün..!
ATA, İhvan-ı Müslimin’i şiddet ile özdeşleştirmişti; yetinmemişti..!
Başbakan Erdoğan’ı Baltazar’a benzetmiş, sonunun öyle olacağını Tevrat’taki Yahudi efsanesini referans vererek ilan etmişti; yetinmemişti..!
Bugün “Taassubun ayak sesleri” başlıklı yazısında bu kez Yeşil Çam’ın yıllarca Müslüman ahaliyi aşağılamak için kullandığı yöntem ile Hz. Peygamber’e (as) yönelik tahkiri eleştirenleri “taassup içinde olmak” ile itham ediyor:
“Charlie Hebdo hadisesi ve ardından Cumhuriyet Gazetesi üzerinden yoğunlaşan, ‘Dinimize sövdürmeyiz’ edebiyatı, açık söyleyim, beni çok endişelendirdi.
…
‘İşte bunlar, Peygamber Efendimiz’e hakaret edenlerle kol kola girdiler’ anafikri etrafında yeni lânet kampanyası, kutuplaştırma üstâdlarının imdâdına yetişmiş görünüyor.
…
Ömrü boyunca dinleri için bir kediye su bile vermemiş olanlar, icabında mahallenin nâmusu, hainlerin sallandırılması veya dine hakaret edenleri cezalandırmak için birkaç dakikalığına olsun seve seve cellâtlığa gönüllü yazılabilirler.” (17 Ocak 2014 Zaman)
Yani diyor ki Cumhuriyet gazetesine ve Hz. Peygamber’i (as) tahkir eden karikatürü köşesine koyan yazarlara “Sizinleyiz” diye destek atanları eleştirenlere (-ki içlerinde ben de varım HÖ), “Siz taassup içindesiniz. Siz hayatınızda dininiz için bir kediye su bile vermemişsiniz. Ama bugün atarlanıyorsunuz!”
Bu mudur Ahmet bey?
Sahi yumuşak üslubunuz ile her fırsat bulduğunuzda ahaliyi aşağılamak, halkın seçtiği lideri ölüm ile tehdit etmek ve olmadı Hz. Peygambere yönelik olup bitene ses çıkaranları da “taassup sahibi” olmakla suçlamak kadar ayıp bir şey var mıdır?
O AHALİ HZ. PEYGAMBERİN MESCİDİNDE “GÖNÜLLÜ IRGATLIK” YAPARDI
Sahi Ahmet bey, siz değil miydiniz “Hac Günlüğü” kitabınızda, Türk hacıların (ahalinin) gönüllü olarak Hz. Peygamber’in mescidinde inşaat işçiliği yaptığını yazan:
“Bundan on beş sene kadar önce Mimar Mahmut Kirazoğlu, Medine’de Kuba Mescidi’nin onarımı ve inşaat işlerini yürütürken nice zaman sonra bir aykırılık dikkatini çekmiş. Yevmiye defterine göre inşaatta kırk küsur civarında işçi çalışması gerekiyormuş; hâlbuki inşaat sahasında en az yüz civarında işçi çalışmakta imiş. Meseleyi biraz tahkik eden Mahmut Kirazoğlu Bey fark etmiş ki, bizim hacılar, “Efendimizin mescidinin inşaatında çalışmaktan daha âlâ sevap mı olur” düşüncesiyle çaktırmadan inşaat sahasına girip akşama kadar zevk ile çalışmakta imişler. Meğer bu inşaatta çalışma meselesi, o günlerde Medine’deki Türk hacılar arasında efsane haline gelmiş, millet neredeyse sıraya girip inşaata “sızmakta” imiş.” (Hac Günlüğü Ahmet Turan Alkan Ötüken Yayınları)
Ne diyelim Tayyip Erdoğan düşmanlığı insana yazdıklarını bile unutturuyor…
Ne dersiniz?
Hasan Öztürk - Haber 7