BİR EVLİLİK VE BİR SIKINTI
(Resulüm!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye ‘Eşini yanında tut. Allah’tan kork!’ diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişkisini kesince biz onu sana nikahladık ki, evlatlıkları, kanlarıyla ilişkilerini kestiklerinde (eğer evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.[195]
Peygamberlik, peygamber olarak seçilen ve görevlendirilen kişi için bir nimet, bir ödül gibi görünüyorsa da, aslında daha çok bir sorumluluk ve hatta sıkıntıdır. Zira her sorumluluk fiilen veya potansiyel olarak sıkıntı demektir. Sorumluluk arttıkça sıkıntılar da artar. Bu nedenledir ki Resulüllah, sıkıntıların nimetlere bağlı olarak arttığım ifade etmiş ve insanlar içinde en çok sıkıntı çekenlerin peygamberler olduğunu söylemiştir.[196] Bunu ise bizzat kendi hayatının peygamberlik döneminden hareketle tespit etmek mümkündür. Peygamber olarak seçilip görevlendirildiği dönem içerisinde, tehlikelere en yakın O olmuş, sıkıntılar her zaman O’na akın etmiş, zorluklar hep O’nun omzuna binmiştir. Tüm bu sıkıntıların sayısız örnekleri vardır. Hicretin 5. yılında yaşadığı bir olay ise bunlardan sadece birisidir. Bu olay nedeniyle tahammülü zor sıkıntılar yaşamıştır. Sahip olduğu sıkıntı, görünüşte tamamen kişiseldir; doğrudan ve sadece kendisini ilgilendirmektedir. Ancak esasında peygamber oluşunun getirdiği bir sıkıntıdır. Söz konusu sıkıntıyı Zeyneb bint-i Cahş ile evlenmesiyle sonuçlanan süreç içerisinde yaşamıştır.
Asıl ismi Berre olan Zeyneb bint-i Cahş, Resulüllah’m halasının kızıdır. Resulüllah’ın ilk zamanlar kölesi, daha sonra evlatlığı olan Zeyd b. Harise, Zeyneb’le evlenmek istemiş ve bu isteğini babalığı Resulüllah’a açmıştı. Resulüllah, Zeyd’in isteğini bir çekincesine rağmen uygun bulmuştu. Zeyneb’i çocukluğundan beri yakından tanıyor, onu Islâmî bilgisi ve yaşantısı ile saygın birisi olarak değerlendiriyordu. Ancak çekincesinin nedeni olan bir problem vardı. Bunu da evlilik gerçekleşmeden Zeyd’e açıkça söylemişti: ‘O kendisini üstün gören birisidir, seni aşağılayabilir’ demişti. Bu uyarıya rağmen Zeyd, Zeyneb’le evlenme isteğinde ısrarcı olunca Resulüllah aracı olmuş, Zeyneb ise Zeyd’le evlenmeyi istememesine rağmen, Resulüllah’ı kıramadığı için ‘olur’ demiş ve evlenmişlerdi. Ancak evlilikleri çok geçmeden sarsılmaya başladı.
ResulüUah’m tespiti doğru çıktı. Zeyd, Resulüllah’a Zeyneb’i şikayet etmeye, ‘dilinin çok keskin ve acı” olduğundan, ‘hırçın huylu [197] olduğundan yakınmaya başladı. Bir süre sonra açıkça anlaşıldı ki bu evliliğin yürümesi mümkün değil. Yapılması gereken şey, her iki tarafın da daha fazla sıkıntı çekmemesi için evliliği sona erdirmek. Bu istek bizzat Zeyd’den geldi. Zeyneb’i boşamak istediğini bildirdi. Fakat, evliliğin yürümüyor olmasına rağmen, Resulüllah Zeyd’den sabretmesini ve evliliğini yürütmeye çalışmasını istedi: ‘Eşini tut, boşama. Allah’tan kork [198] dedi.
Büyük zorluklarla devam eden evliliğin bir yılı geride kalmıştı. Fakat Resulül-lah’ın ısrarına rağmen bile olsa bu evliliğin daha fazla gitmesi mümkün değildi. Zeyd, birçok kez babalığı Resulüllah’a gelerek, Zeyneb’i boşamakta kararlı olduğunu, evliliğin yürümediğini söyledi. Zeyneb de boşanmak istiyordu. Ama buna rağmen, sebebi anlaşılamayan bir şekilde Resulüllah boşanmaya karşı çıkıyor ve evliliklerini sürdürmeye çalışmalarını istiyordu. Her seferinde Zeyd’e sabır tavsiye ediyordu. Durum bu aşamadayken bir ayet vahyoldu ve Resulüllah’m evliliğin devamı için neden ısrar ettiği anlaşıldı. Ayet şöyleydi: ‘(Resulüm/) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye ‘Eşini yanında tut. Allah’tan kork!’ diyordun, Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asil korkmana layık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişkisini kesince biz onu sana nikahladık ki, evlatlıkları, kanlarıyla ilişkilerini kestiklerinde (eğer evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.[199] Bu ayetle, sadece Resulüllah ile Allah arasında var olan ve Resulüllah’m bir kısım insanlardan çekindiği için açıklayamadığı şey herkesin duyup, bileceği şekilde açığa çıkarılıyordu. Bu ayetle anlaşıldı ki aslında başta ResulüUah’m da bilmediği bir ilâhî senaryo devreye girmiş, bu senaryo gereği yine Resulüllah bilmeden aracı olarak, Zeyd ile Zeyneb’in evlenmelerini sağlamıştı. Yürümeyeceği ilk anda açıkça belli olan bir evlilik bu şekilde başlamış ve artık sıra ilâhî iradenin muradının gerçekleşmesine gelmişti, ilâhî iradenin muradı, Zeyd ile Zeyneb’in boşanması ve ResulüUah’m Zeyneb’le evlenmesiydi. Ayet bunu açıkça bildiriyordu.
Ayetten anlaşıldığına göre bu durum bir ara Resulüllah’a bildirilmiş, fakat Resulüllah boşanmanın gerçekleşmesine karar vermek yerine, ısrarla Zeyd’e karısını boşamamasmı söylemişti. Çünkü yanındaki bir avuç Müslüman dışında tüm insanların kendisine düşman olduğu bir zamanda ve ortamda insanların tepkisini çekecek böylesi bir işi üstlenmek istemiyordu. Bunun gerçekleşmemesi ve ilâhî iradenin kendisine yüklediği sorumluluktan kurtulmasının yolu ise Zeyd’in Zeyneb’i boşamamasından geçiyordu. İşte bu nedenle ısrarla Zeyd’i boşanma fikrinden alıkoymaya çalışmıştı.
Resulüllah’ın çekindiği şey, ilâhî iradenin muradı gereği Zeyneb’le evlenmesi durumunda köklü Arap geleneklerine aykırı bir iş yapmış olacağından, insanların kendisi hakkında ağır dedikodular yapmalarıydı. Arap geleneğine göre, evlatlığın boşadığı kadın üvey baba için öz evladın boşadığı kadın gibiydi. Veya cinsler değiştirilirse tersi de aynı idi; evlatlık kızın kocası, üvey anne için öz kızının kocası gibiydi. ResulüUah’m Zeyd boşadıktan sonra Zeyneb’le evlenmesi, Araplar için kabul edilemeyecek büyük bir ahlâksızlıktı. Ancak ilâhî iradenin muradı, akrabalık ilişkilerini köklü bir düzenlemeye kavuşturmak ve akrabalık ilişkilerini sadece kan ve bir boyutuyla da süt bağı üzerinde inşa etmekti. Buna göre evlatlık, îslâm için yasal geçerliliği olmayan ve bu nedenle de sorumluluk ve yaptırımları olmayan bir kurum idi. Bir kişinin bir çocuğun sorumluluğunu üzerine alarak geçimini sağlaması, geleceğini teminde yardımcı olması elbette ki iyi, hayırlı bir iştir. Ancak evlatlık kurumu aracılılığıyla yürütülen ve bireylere öz evlat-anne/baba arasında bulunması gereken sorumlulukları, evlatlık ile üvey anne ve baba arasına da yaygınlaştıran yardımlaşmayı İslâm doğru bulmuyordu. Bu geçerli bulmadığı uygulamaları ise evlatlık kurumunu iptal ederek geçersiz kılıyordu. Kısacası evlatlık diye bir şey olmayacaktı. Buna göre bir kişi birisinin ya gerçekten evladıydı ya da değildi; evlatlığı diye bir şey yoktu, olamayacaktı. Dolayısıyla, evlatlık kurumunu kaldırmak, geleneklere radikal bir müdahale idi. işte bu sorumluluk başkasının değil, doğrudan Resulüllah’m omuzlarına yüklendi, ilâhî senaryo İlerledi ve sonunda Resulüllah’ı, o zamana kadar evlatlığı kabul ettiği Zeyd’in boşadığı kadınla evlenmeyle karşı karşıya bıraktı.
Ortada Zeyneb için bir problem yoktu. O Resulüllah’la evlenmeye istekliydi. Zeyd’le evlenmeyi de Resulüllah’ın aracılığı nedeniyle kabul etmişti. Zeyneb, ResulüUah’m Zeyd’le evlenmesi isteğini ‘Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme (ayarlama/karar verme) hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur [200] ayetinin yasakladığı bir şeye sahip olmamak için kabul etmişti. Resulüllah ise başından beri Zeyneb ile evlenmeyi hiç düşünmüyordu. Böylesi bir düşünce hiçbir şekilde aklından geçmemişti. Eğer düşünmüş olsaydı Zeyneb’i Zeyd’le evlendirmez, doğrudan kendine nikahlardı. Hem de bir yol arkadaşlığı sırasında Cabir b. Abdullah’a dediği gibi ‘dul bir kadınla’ değil ‘oynaşıp eğleneceği bir bekarla’ evlenmiş olurdu. Fakat bu durumların gelişiminde Resulüllah’ın hiçbir şekilde iradesi olmamıştı. Her şey ilâhî iradenin istek ve planına göre gerçekleşmişti. İlahi irade son gelinen noktada, Resulünün Zeyneb’le evlenmesini istiyordu. Resulüllah için de ilâhî iradeye boyun eğmemek gibi bir durum söz konusu olamayacağı için, evlilik gerçekleşti ve Zeyneb, Resulüllah’ın eşi oldu. Zeyd ise, evlatlık kurumu iptal edildiği için, o zamana kadar Zeyd b. Muhammed olarak isimi endirilirken, asıl babasına atfen Zeyd b. Harise olarak isimlendirilmeye başlandı.
[195] Ahzâb sûresi, 33:37
[196] Ahzâb sûresi, 33:37
[197] Ahmed, Müsneâ, VI/369; İbn Sâ’d, et-Tabakatü’l-Kübra, 11/208.
[198] Ibn Sâ’d, et-Tabakatü’l-Kübra, VIII/101; Belâzürî, Ensâbü’î Eşrâj, 1/434; Koksal, İslâm Tarihİ-Medine Devri, V/14.
[199] İbn Sâ’d, et-Tabakatü’l-Kübra, VII1/102.
[200] Âhzâb, 33:36
(Resulüm!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye ‘Eşini yanında tut. Allah’tan kork!’ diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişkisini kesince biz onu sana nikahladık ki, evlatlıkları, kanlarıyla ilişkilerini kestiklerinde (eğer evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.[195]
Peygamberlik, peygamber olarak seçilen ve görevlendirilen kişi için bir nimet, bir ödül gibi görünüyorsa da, aslında daha çok bir sorumluluk ve hatta sıkıntıdır. Zira her sorumluluk fiilen veya potansiyel olarak sıkıntı demektir. Sorumluluk arttıkça sıkıntılar da artar. Bu nedenledir ki Resulüllah, sıkıntıların nimetlere bağlı olarak arttığım ifade etmiş ve insanlar içinde en çok sıkıntı çekenlerin peygamberler olduğunu söylemiştir.[196] Bunu ise bizzat kendi hayatının peygamberlik döneminden hareketle tespit etmek mümkündür. Peygamber olarak seçilip görevlendirildiği dönem içerisinde, tehlikelere en yakın O olmuş, sıkıntılar her zaman O’na akın etmiş, zorluklar hep O’nun omzuna binmiştir. Tüm bu sıkıntıların sayısız örnekleri vardır. Hicretin 5. yılında yaşadığı bir olay ise bunlardan sadece birisidir. Bu olay nedeniyle tahammülü zor sıkıntılar yaşamıştır. Sahip olduğu sıkıntı, görünüşte tamamen kişiseldir; doğrudan ve sadece kendisini ilgilendirmektedir. Ancak esasında peygamber oluşunun getirdiği bir sıkıntıdır. Söz konusu sıkıntıyı Zeyneb bint-i Cahş ile evlenmesiyle sonuçlanan süreç içerisinde yaşamıştır.
Asıl ismi Berre olan Zeyneb bint-i Cahş, Resulüllah’m halasının kızıdır. Resulüllah’ın ilk zamanlar kölesi, daha sonra evlatlığı olan Zeyd b. Harise, Zeyneb’le evlenmek istemiş ve bu isteğini babalığı Resulüllah’a açmıştı. Resulüllah, Zeyd’in isteğini bir çekincesine rağmen uygun bulmuştu. Zeyneb’i çocukluğundan beri yakından tanıyor, onu Islâmî bilgisi ve yaşantısı ile saygın birisi olarak değerlendiriyordu. Ancak çekincesinin nedeni olan bir problem vardı. Bunu da evlilik gerçekleşmeden Zeyd’e açıkça söylemişti: ‘O kendisini üstün gören birisidir, seni aşağılayabilir’ demişti. Bu uyarıya rağmen Zeyd, Zeyneb’le evlenme isteğinde ısrarcı olunca Resulüllah aracı olmuş, Zeyneb ise Zeyd’le evlenmeyi istememesine rağmen, Resulüllah’ı kıramadığı için ‘olur’ demiş ve evlenmişlerdi. Ancak evlilikleri çok geçmeden sarsılmaya başladı.
ResulüUah’m tespiti doğru çıktı. Zeyd, Resulüllah’a Zeyneb’i şikayet etmeye, ‘dilinin çok keskin ve acı” olduğundan, ‘hırçın huylu [197] olduğundan yakınmaya başladı. Bir süre sonra açıkça anlaşıldı ki bu evliliğin yürümesi mümkün değil. Yapılması gereken şey, her iki tarafın da daha fazla sıkıntı çekmemesi için evliliği sona erdirmek. Bu istek bizzat Zeyd’den geldi. Zeyneb’i boşamak istediğini bildirdi. Fakat, evliliğin yürümüyor olmasına rağmen, Resulüllah Zeyd’den sabretmesini ve evliliğini yürütmeye çalışmasını istedi: ‘Eşini tut, boşama. Allah’tan kork [198] dedi.
Büyük zorluklarla devam eden evliliğin bir yılı geride kalmıştı. Fakat Resulül-lah’ın ısrarına rağmen bile olsa bu evliliğin daha fazla gitmesi mümkün değildi. Zeyd, birçok kez babalığı Resulüllah’a gelerek, Zeyneb’i boşamakta kararlı olduğunu, evliliğin yürümediğini söyledi. Zeyneb de boşanmak istiyordu. Ama buna rağmen, sebebi anlaşılamayan bir şekilde Resulüllah boşanmaya karşı çıkıyor ve evliliklerini sürdürmeye çalışmalarını istiyordu. Her seferinde Zeyd’e sabır tavsiye ediyordu. Durum bu aşamadayken bir ayet vahyoldu ve Resulüllah’m evliliğin devamı için neden ısrar ettiği anlaşıldı. Ayet şöyleydi: ‘(Resulüm/) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye ‘Eşini yanında tut. Allah’tan kork!’ diyordun, Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asil korkmana layık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişkisini kesince biz onu sana nikahladık ki, evlatlıkları, kanlarıyla ilişkilerini kestiklerinde (eğer evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.[199] Bu ayetle, sadece Resulüllah ile Allah arasında var olan ve Resulüllah’m bir kısım insanlardan çekindiği için açıklayamadığı şey herkesin duyup, bileceği şekilde açığa çıkarılıyordu. Bu ayetle anlaşıldı ki aslında başta ResulüUah’m da bilmediği bir ilâhî senaryo devreye girmiş, bu senaryo gereği yine Resulüllah bilmeden aracı olarak, Zeyd ile Zeyneb’in evlenmelerini sağlamıştı. Yürümeyeceği ilk anda açıkça belli olan bir evlilik bu şekilde başlamış ve artık sıra ilâhî iradenin muradının gerçekleşmesine gelmişti, ilâhî iradenin muradı, Zeyd ile Zeyneb’in boşanması ve ResulüUah’m Zeyneb’le evlenmesiydi. Ayet bunu açıkça bildiriyordu.
Ayetten anlaşıldığına göre bu durum bir ara Resulüllah’a bildirilmiş, fakat Resulüllah boşanmanın gerçekleşmesine karar vermek yerine, ısrarla Zeyd’e karısını boşamamasmı söylemişti. Çünkü yanındaki bir avuç Müslüman dışında tüm insanların kendisine düşman olduğu bir zamanda ve ortamda insanların tepkisini çekecek böylesi bir işi üstlenmek istemiyordu. Bunun gerçekleşmemesi ve ilâhî iradenin kendisine yüklediği sorumluluktan kurtulmasının yolu ise Zeyd’in Zeyneb’i boşamamasından geçiyordu. İşte bu nedenle ısrarla Zeyd’i boşanma fikrinden alıkoymaya çalışmıştı.
Resulüllah’ın çekindiği şey, ilâhî iradenin muradı gereği Zeyneb’le evlenmesi durumunda köklü Arap geleneklerine aykırı bir iş yapmış olacağından, insanların kendisi hakkında ağır dedikodular yapmalarıydı. Arap geleneğine göre, evlatlığın boşadığı kadın üvey baba için öz evladın boşadığı kadın gibiydi. Veya cinsler değiştirilirse tersi de aynı idi; evlatlık kızın kocası, üvey anne için öz kızının kocası gibiydi. ResulüUah’m Zeyd boşadıktan sonra Zeyneb’le evlenmesi, Araplar için kabul edilemeyecek büyük bir ahlâksızlıktı. Ancak ilâhî iradenin muradı, akrabalık ilişkilerini köklü bir düzenlemeye kavuşturmak ve akrabalık ilişkilerini sadece kan ve bir boyutuyla da süt bağı üzerinde inşa etmekti. Buna göre evlatlık, îslâm için yasal geçerliliği olmayan ve bu nedenle de sorumluluk ve yaptırımları olmayan bir kurum idi. Bir kişinin bir çocuğun sorumluluğunu üzerine alarak geçimini sağlaması, geleceğini teminde yardımcı olması elbette ki iyi, hayırlı bir iştir. Ancak evlatlık kurumu aracılılığıyla yürütülen ve bireylere öz evlat-anne/baba arasında bulunması gereken sorumlulukları, evlatlık ile üvey anne ve baba arasına da yaygınlaştıran yardımlaşmayı İslâm doğru bulmuyordu. Bu geçerli bulmadığı uygulamaları ise evlatlık kurumunu iptal ederek geçersiz kılıyordu. Kısacası evlatlık diye bir şey olmayacaktı. Buna göre bir kişi birisinin ya gerçekten evladıydı ya da değildi; evlatlığı diye bir şey yoktu, olamayacaktı. Dolayısıyla, evlatlık kurumunu kaldırmak, geleneklere radikal bir müdahale idi. işte bu sorumluluk başkasının değil, doğrudan Resulüllah’m omuzlarına yüklendi, ilâhî senaryo İlerledi ve sonunda Resulüllah’ı, o zamana kadar evlatlığı kabul ettiği Zeyd’in boşadığı kadınla evlenmeyle karşı karşıya bıraktı.
Ortada Zeyneb için bir problem yoktu. O Resulüllah’la evlenmeye istekliydi. Zeyd’le evlenmeyi de Resulüllah’ın aracılığı nedeniyle kabul etmişti. Zeyneb, ResulüUah’m Zeyd’le evlenmesi isteğini ‘Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme (ayarlama/karar verme) hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur [200] ayetinin yasakladığı bir şeye sahip olmamak için kabul etmişti. Resulüllah ise başından beri Zeyneb ile evlenmeyi hiç düşünmüyordu. Böylesi bir düşünce hiçbir şekilde aklından geçmemişti. Eğer düşünmüş olsaydı Zeyneb’i Zeyd’le evlendirmez, doğrudan kendine nikahlardı. Hem de bir yol arkadaşlığı sırasında Cabir b. Abdullah’a dediği gibi ‘dul bir kadınla’ değil ‘oynaşıp eğleneceği bir bekarla’ evlenmiş olurdu. Fakat bu durumların gelişiminde Resulüllah’ın hiçbir şekilde iradesi olmamıştı. Her şey ilâhî iradenin istek ve planına göre gerçekleşmişti. İlahi irade son gelinen noktada, Resulünün Zeyneb’le evlenmesini istiyordu. Resulüllah için de ilâhî iradeye boyun eğmemek gibi bir durum söz konusu olamayacağı için, evlilik gerçekleşti ve Zeyneb, Resulüllah’ın eşi oldu. Zeyd ise, evlatlık kurumu iptal edildiği için, o zamana kadar Zeyd b. Muhammed olarak isimi endirilirken, asıl babasına atfen Zeyd b. Harise olarak isimlendirilmeye başlandı.
[195] Ahzâb sûresi, 33:37
[196] Ahzâb sûresi, 33:37
[197] Ahmed, Müsneâ, VI/369; İbn Sâ’d, et-Tabakatü’l-Kübra, 11/208.
[198] Ibn Sâ’d, et-Tabakatü’l-Kübra, VIII/101; Belâzürî, Ensâbü’î Eşrâj, 1/434; Koksal, İslâm Tarihİ-Medine Devri, V/14.
[199] İbn Sâ’d, et-Tabakatü’l-Kübra, VII1/102.
[200] Âhzâb, 33:36