"O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez" (En'am,59) ayetini nasıl anlamalıyız ?
Sonbaharda yaprakların birer birer döküldüğünü gördüğümüzde "aman sen de, basit bir olay" der geçeriz. Halbuki bir yaprağın dalından kopup yere düşmesi, onun ilkbahardaki teşekkülü kadar ilmî ve kanunî bir çok biyokimyevî olayların sonucudur.
Bitki fizyolojisinde "absisyon" olarak adlandırılan yaprak dökülmesi, başlı başına bir inceleme konusudur ve burada cereyan eden biyokimyevî olaylar, bütün detaylarıyla bilinmemektedir. Bir yaprağın dalından kopuncaya kadar geçirdiği absisyon olaylarını şöyle sıralayabiliriz: Sonbahar geldiğinde mevsim sebebiyle çevre şartlarında meydana gelen değişmeler (günlerin kısalması, sıcaklığın azalması vs.) yapraklardaki hormon dengesine tesir etmektedir. Meselâ büyümeyi teşvik edici oksin ve sitokinin grubu hormanların miktarları yaprakta azalırken, absisik asit ve etilen gibi engelleyici hormonların miktarları tedricen artar. Halbuki bu durum, bahar ve yaz mevsimlerinde tersinedir. Sonbaharda engelleyici hormonlardan hususan absisik asit, yapraktaki mezofil hücrelerinin gen merkezlerine tesir edecek proteaz, RNaz ve klorofillaz gibi parçalayıcı enzimlerin sentezini teşvik eder. Bu enzimler de sırasıyla protein, RNA ve yaprağa yeşil rengi veren klorofil moleküllerini parçalarlar. Böylece yapraklar yeşilliğini kaybederek yavaş yavaş sararıp, hücrelerindeki parçalayıcı enzimlerce parçalanan besin maddeleri yaprak sapından geçerek, bitkinin kök ve gövdesindeki parankima hücrelerinde depolanırlar. Bu sayede yapraktaki besin maddeleri israf edilmezken, maksimum tasarruf esaslarına uyulmuş olur. Çünkü ilkbaharda yapraklar yeniden teşekkül ederken, depo edilen bu maddeler yapı malzemesi veya enerji kaynağı olarak tekrar kullanılacaktır.
Besin maddelerinin gövdeye taşınmasını müteakiben yapraktaki hormonlar da yaprak sapına giderek, sapın gövdeye yakın bir yerinde absisyon tabakasının teşekkülüne sebep olurlar. Buradaki hücrelerde absisik asit ve etilen hormonları, sellülaz ve pektinaz enzimlerinin sentezini teşvik ederler. Bu enzimler de hücre arasındaki bağlantının yavaş yavaş gevşemesine ve hücrelerin birbirinden ayrılmalarına sebep olurlar. Bu ayrılma, önce sapın dış kısımlarında başlayıp içeriye doğru devam eder. Sadece en iç kısımda yaprağa su getiren odun boruları kalır. Bunlar da cansız ve çok ince olduklarından, bir esinti veya yağmur damlası gibi küçük bir dış tesire maruz kalan yaprak kolayca kopar ve yere düşer.
Yaprak yere düştüğünde, yapısında çok az miktarda besin maddesi kalmıştır. Bunlar da topraktaki mikro organizmalar tarafından parçalanarak gübre haline getirilir. Yaprağın koptuğu yerde yeni hücreler meydana gelerek buradaki açıklık bir kallus dokusuyla tamamen kapatılır. Bu doku, bitkideki su kaybını önler. Ayrıca çeşitli dış tesirlerden, meselâ kışın soğuklarından, havadaki zararlı gazlardan veya bakteri ve mantarlar gibi patojenlerden bitkinin korunmasını sağlar.
Buraya kadar çok öz olarak anlatılan bu harika sistemi yapraklara yerleştiren kudret, gönderdiği kitabında "ONUN İLMİ DIŞINDA BİR YAPRAK BİLE DÜŞMEZ" (En'âm, 59) diye hitabederek bu hususta dikkatimizi çeken ve bir yaprağın bile kendi ilmi dışında dökülmediğini hatırlatan Rabbimizden başka kime ait olabilir?
sorularla islamiyet