Referandumda hayır oyu vermişti. Anlaşılan evet oylarının bu kadar yüksek çıkmasını beklemiyordu.
Bu yüzden tedirgindi.
Şakayla karışık dedi ki:
“Bunlar bizi ne zaman denize dökecekler?..”
Bu cümlenin arka planında ‘korku imparatorluğu’ söylemi yatıyor. Son bir iki yıldır ‘irtica’nın yerini alan‘ sivil dikta’ söylemi yatıyor.
Tayyip Erdoğan‘la ilgili olarak yaratılan bu havanın özellikle referandum sürecinde bazı çevrelerde etkili olduğu söylenebilir.
Ben öteden beri Ak Parti iktidarıyla birlikte laikliğin elden gitmekte olduğuna da, bir sivil diktanın gelmekte olduğuna da inanmadım.
Erdoğan’ın demokrasi ve hukuk açısından eksileri, demokrasi kültürü dersinden kırık notları elbette var.
Muhafazakârlığından, milliyetçiliğinden, radikal islamcı geçmişinden ara sıra nükseden ve beni rahatsız eden eğilimleri de eksik olmuyor.
Bunları yeri geldikçe bu köşede eleştirdim, eleştiriyorum. Ama bu eleştirilerden yola çıkarak Erdoğan’ı, Türkiye’de ‘korku imparatorluğu yaratmak’la suçlamaya kalkışmadım.
Böyle bir tutumun gerçeği yansıtmadığını, propaganda olarak fazlasıyla abartılı olduğunu ve geri tepebileceğini belirttim. Nitekim 12 Eylül’de geri tepti de...
Avrupa basınına bakıyorum.
Korku imparatorluğuna, sivil diktaya rastlamıyorum.
İngiliz Daily Telegraph gazetesi:
“AB, demokratik yollarla seçilmiş hükümetin ordu üzerindeki kontrolünü arttırdığı için reformları olumlu karşıladı.”
Yine İngiltere’den Times:
“Sonuç, Türkiye’nin askerci geleneğine büyük bir darbe...”
İngiliz Guardian:
“Seçmenler, yargıyı ciddi biçimde kısıtlayan ve silahlı güçleri sivil yönetime tabi tutacak değişiklikleri yüzde 58 oranında destekledi.”
Fransız Le Monde’dan:
“Erdoğan’ın daha fazla demokrasiye yönelik bir ilerleme olarak sunduğu anayasa değişikliği AB üyeliği için avantaj oluşturacak.”
Fransız Liberation gazetesi:
“Türklerden, laikliğin iki kalesi olan yargı ve ordunun gücünü sınırlayan bir adım...”
İtalya’dan La Repubblica gazetesi:
“Türkler, referandumda evet diyerek daha demokratik bir ülke olmayı seçti.”
İtalyan La Stampa gazetesi:
“Evet oyları, 1960’lardan itibaren sivil hayatı kontrolü altında tutan generallerin gücünü azaltacak.”
Yunan gazetesi Elefteros Tipos:
“Türkiye’de yavaş yavaş demokrasiye doğru...”
Hollanda Ulusal Ajans’ın yorumu:
“Seçmenlerin yüzde 58’i askerlerin ve yargıçların gücünün azalması yolunda oy kullandı.”
İngiliz Independent gazetesi:
“Erdoğan’ın demokrasiye karşı gizli niyetler beslediğine dair hiçbir kanıt yok. Türkiye, ordunun adeta kendi hukukuna tabi olduğu merkeziyetçi bir yarı-demokrasiden daha Avrupalı sayılabilecek bir demokrasiye ilerleyecek gibi gözüküyor.”
The Economist:
“Bazıları ‘sivil bir darbe’nin adım adım ilerlediğine dair karamsar görüşler öne sürüyor. Bunlar abartılı korkular. AKP’nin kendi iktidarını, laikliği ortadan kaldırmak için kullandığına dair bir kanıt yok ortada...”
Bütün bu yorumlara bakınca, ‘korku imparatorluğu’ ya da ‘sivil dikta’ söyleminin Avrupa basınında ciddiye alınmadığı ortaya çıkıyor.
Ama bu arada benim önemsediğim bir nokta var. “Bunlar bizi ne zaman denize dökecekler?..” sorusundan kaynaklanan o hassasiyeti belirtmek istiyorum.
2007 seçimleri ve sonrasında da, “Laiklik elden gidiyor!” havası basılmıştı. Ben buna katılmamış, karşı çıkmıştım.
Ama seçimlerden sonra Erdoğan’ın toplumun bazı kesimlerinde yer etmiş laiklikle ilgili tedirginlik ve kaygılara gereken duyarlığı göstermesinin şart olduğunu savunmuştum.
Bugün de ‘korku imparatorluğu’ diye basılmak istenen havayı baştan beri eleştiriyorum.
Ancak Başbakan Erdoğan’ın da, “Bunlar bizi ne zaman denize dökecek?” sorusunda düğümlenen tedirginlikler karşısında gereken duyarlığı göstermesi gerekir diye düşünüyorum.
Bu konuda kendisinin bazı sorumlulukları olduğuna inanıyorum.
Bu yüzden tedirgindi.
Şakayla karışık dedi ki:
“Bunlar bizi ne zaman denize dökecekler?..”
Bu cümlenin arka planında ‘korku imparatorluğu’ söylemi yatıyor. Son bir iki yıldır ‘irtica’nın yerini alan‘ sivil dikta’ söylemi yatıyor.
Tayyip Erdoğan‘la ilgili olarak yaratılan bu havanın özellikle referandum sürecinde bazı çevrelerde etkili olduğu söylenebilir.
Ben öteden beri Ak Parti iktidarıyla birlikte laikliğin elden gitmekte olduğuna da, bir sivil diktanın gelmekte olduğuna da inanmadım.
Erdoğan’ın demokrasi ve hukuk açısından eksileri, demokrasi kültürü dersinden kırık notları elbette var.
Muhafazakârlığından, milliyetçiliğinden, radikal islamcı geçmişinden ara sıra nükseden ve beni rahatsız eden eğilimleri de eksik olmuyor.
Bunları yeri geldikçe bu köşede eleştirdim, eleştiriyorum. Ama bu eleştirilerden yola çıkarak Erdoğan’ı, Türkiye’de ‘korku imparatorluğu yaratmak’la suçlamaya kalkışmadım.
Böyle bir tutumun gerçeği yansıtmadığını, propaganda olarak fazlasıyla abartılı olduğunu ve geri tepebileceğini belirttim. Nitekim 12 Eylül’de geri tepti de...
Avrupa basınına bakıyorum.
Korku imparatorluğuna, sivil diktaya rastlamıyorum.
İngiliz Daily Telegraph gazetesi:
“AB, demokratik yollarla seçilmiş hükümetin ordu üzerindeki kontrolünü arttırdığı için reformları olumlu karşıladı.”
Yine İngiltere’den Times:
“Sonuç, Türkiye’nin askerci geleneğine büyük bir darbe...”
İngiliz Guardian:
“Seçmenler, yargıyı ciddi biçimde kısıtlayan ve silahlı güçleri sivil yönetime tabi tutacak değişiklikleri yüzde 58 oranında destekledi.”
Fransız Le Monde’dan:
“Erdoğan’ın daha fazla demokrasiye yönelik bir ilerleme olarak sunduğu anayasa değişikliği AB üyeliği için avantaj oluşturacak.”
Fransız Liberation gazetesi:
“Türklerden, laikliğin iki kalesi olan yargı ve ordunun gücünü sınırlayan bir adım...”
İtalya’dan La Repubblica gazetesi:
“Türkler, referandumda evet diyerek daha demokratik bir ülke olmayı seçti.”
İtalyan La Stampa gazetesi:
“Evet oyları, 1960’lardan itibaren sivil hayatı kontrolü altında tutan generallerin gücünü azaltacak.”
Yunan gazetesi Elefteros Tipos:
“Türkiye’de yavaş yavaş demokrasiye doğru...”
Hollanda Ulusal Ajans’ın yorumu:
“Seçmenlerin yüzde 58’i askerlerin ve yargıçların gücünün azalması yolunda oy kullandı.”
İngiliz Independent gazetesi:
“Erdoğan’ın demokrasiye karşı gizli niyetler beslediğine dair hiçbir kanıt yok. Türkiye, ordunun adeta kendi hukukuna tabi olduğu merkeziyetçi bir yarı-demokrasiden daha Avrupalı sayılabilecek bir demokrasiye ilerleyecek gibi gözüküyor.”
The Economist:
“Bazıları ‘sivil bir darbe’nin adım adım ilerlediğine dair karamsar görüşler öne sürüyor. Bunlar abartılı korkular. AKP’nin kendi iktidarını, laikliği ortadan kaldırmak için kullandığına dair bir kanıt yok ortada...”
Bütün bu yorumlara bakınca, ‘korku imparatorluğu’ ya da ‘sivil dikta’ söyleminin Avrupa basınında ciddiye alınmadığı ortaya çıkıyor.
Ama bu arada benim önemsediğim bir nokta var. “Bunlar bizi ne zaman denize dökecekler?..” sorusundan kaynaklanan o hassasiyeti belirtmek istiyorum.
2007 seçimleri ve sonrasında da, “Laiklik elden gidiyor!” havası basılmıştı. Ben buna katılmamış, karşı çıkmıştım.
Ama seçimlerden sonra Erdoğan’ın toplumun bazı kesimlerinde yer etmiş laiklikle ilgili tedirginlik ve kaygılara gereken duyarlığı göstermesinin şart olduğunu savunmuştum.
Bugün de ‘korku imparatorluğu’ diye basılmak istenen havayı baştan beri eleştiriyorum.
Ancak Başbakan Erdoğan’ın da, “Bunlar bizi ne zaman denize dökecek?” sorusunda düğümlenen tedirginlikler karşısında gereken duyarlığı göstermesi gerekir diye düşünüyorum.
Bu konuda kendisinin bazı sorumlulukları olduğuna inanıyorum.