Çiçekler Kış Fırtınalarının Ardındaki Baharda Açar.
Günümüz gençliği evlilik hayatında küçük bir problemle karşılaştığında hemen pes ediyor. Dünyanın tavanı başlarına çöküyor ve "Yok canım bu evlilik gitmez. Daha ilk günde böyle olursa bunun sonu nasıl gelir?" diye düşünmeye baş*lıyor. Evet, bazen sonu gelmeyen, yıllar geçse, eşi sabretse de netice alınamayan evliliklerin varlığı bir gerçektir. Bunlar bir kenara; konumuz, "eften püften" şeyler için karamsarlığa düşerek sabır gücünü yitirenlerin evliliği; yani daha düşmanın ordusu gelmeden düşmanın üzerine askeri göndererek telef etmek gibi; gelecek günler gelmeden "Öyle olursa, böy*le giderse düşüncesiyle" evlilikteki sabır kuvvetini tüketerek ümitsizliğe düşmek... Gelecek günler, henüz gelmemiş, ge*celerin nelere gebe olduğunu; ancak Allah bilir. Belki bera*berinde çok güzel mutluluklar getirir. Öyleyse küçücük şeyler için kehanette bulunarak evlilik düşlerini kâbusa çevirmenin ne âlemi var? Çünkü hayat ba*zen sürprizlerle doludur. Hiç beklemediğiniz olaylar hayatı*nızın şeklini değiştirebilir. Çok mutlu olursunuz; ama bir kazayla eşinizi kaybedersiniz. Evliliğinizde birtakım pürüz*ler olur; ama zamanla o pürüzler ortadan kalkabilir; tıpkı fır*tınalı bir gecenin ardından bulutların çekilerek yerini günlük güneşlik bir havaya terk etmesi gibi... Şunu iyi idrak etmeliyiz ki sonbaharda o haşin tahribat olmasa, kış gününde soğuk karlar yağıp boranlar esmese ne baharın zümrüt yeşili çayır ve çimenleri olur ne rengârenk nazenin çiçekler açar ne de ağaçlar o yeşil kollarıyla bize bal*lı meyveler sunar. Bahar mevsimindeki Mart soğukları, kırlangıç fırtınaları ve şiddetli Nisan yağmurları toprak altında saklı olan o na*zenin ve güzel çiçeklerin yeryüzüne çıkması için zemin ha*zırlamalarıdır. Toprağa atılan her tohum cesedini feda eder. Toprak altında çürür; ama çektiği sıkıntının sonunda toprak örtüsünü parçalayarak başını yeryüzüne çıkarır, filiz verir. Kış zahmetini görmek istemeyen baharı da göremez. Kar Ve yağmurların eziyetine katlanmak istemeyen kurak çöller*de kalır. Rüzgârın sesiyle raks eden yapraklara, dallarda cıvıldaşan kuşlara hasret kalır. Evliliğin de getirdiği çetin kış fırtınalarının ardından ba*harlar gelir. Büyük saadetlere sıkıntılardan geçilerek ulaşılır. Hepimiz dünyaya ana karnından o dar yolculuğun zahme*tini çekerek gelmiyor muyuz? O sıkıntıya katlanamayan be*bek, geniş ve ferah dünyaya gözlerini açabiliyor mu? O ka*ranlık âlemden nurlu hayata "merhaba" diyebiliyor mu? Her anne nur topu gibi bebeğini kucağına almak için onu dokuz ay karnında taşıyor. Hamileliğin sıkıntılarına katlanıp doğum sancılarını çekiyor. Hiçbir anneye gökten leylekle bebek gelmediğine göre hiçbir mutlu eşe de mutluluk gök*ten yağmaz. Nur topu gibi aile saadetini kucağına alanlar, evlilikteki birtakım sancılara sabretmesini bilenlerdir. "Her zorluktan sonra kolaylık ve her karanlık geceden sonra aydınlık gelir." Unutmayın; çiçekler kış fırtınalarının ardındaki baharda açar!
Gülay Atasoy