Hz. Muhammed (sav ) Davetin merkezileşmesi

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
DAVETİN MERKEZİLEŞMESİ

peygamber Efendimizin İslama davet  mektupları
peygamber Efendimizin İslama davet mektupları
Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: ‘Kavminiz için Mısır’da birtakım evler hazırlayın. Evlerinizi kıbleye karşı yapın, namazı kılın ve mü’minlere müjde verin. [207]

Risâletin ilk günlerinde peş peşe vahyolunan ayetlerden açıkça anlaşıldı ki, islâm daveti ve bu davetin oluşturduğu dava, basit bir toplumsal ıslahat hareketi veya toplumda yaygın olan bazı ahlâkî problemlere çözüm önerileri getiren bölgesel bir hareket değildi. Toplumsal ve ahlâkî problemler islâm’ın doğrudan ilgilendiği konulardı. Fakat islâm, tamamıyla İslâm dışılıktan ve hatta islâm karşıtlığından kaynaklanan bu problemlere karşı ıslahatçı bir yaklaşım sergilemiyordu. Mevcut yapıyı esas alıp, o yapıyı koruyarak problemleri çözmek gibi bir yaklaşıma sahip değildi.

Problemlerle ilgileniyordu, fakat problemlerin asıl sebebi olan yapıyı da gösteriyor ve onun değiştirilmesini hedefliyordu. Ayetlerde, İslâm’ın hakimiyeti veya bir diğer ifadeyle Allah’ın bildirdiği ölçü ve ilkelerin bireysel ve toplumsal hayatta esas olması, problemlerin köklü çözümünün tek çaresi olarak takdim ediliyordu. Bireysel ve toplumsal yapıda hakim olan hayat biçiminin temel dayanakları, ebedî hakikate göre inşa edilmediği sürece, problemlerin devam edeceği, bu nedenle problemlere kısa vadeli ve geçici çözümlerin çok önemli olmadığı, asıl yapılması gerekenin bu problemlerin nedeni olan inanç ve hayat tarzının dayandığı esasların değiştirilmesi ve insanların kendilerinden oluşturdukları ölçülerin yerine ilâhî ölçülerin ikame edilmesi gerektiği bildirilmişti. Risâletin ilk günlerinde vahyolunan ayetlerle Mekke’deki insanların şahsında tüm insanlığa, insanlardan bazılarının oluşturduğu ve diğer tüm insanlara bir şekilde kabul ettirdikleri ölçüleri, ilkeleri reddedip, ilâhî ölçülerin dikkate alınması gerektiğinin mesajı verilmişti.

Böylesine köklü ve evrensel çözümler getiren, tüm insanlığı ilgilendiren mesajlar sunan bir davanın sistemden, organize faaliyetlerden uzak olmasını düşünmek mümkün değildir. Böylesi bir davanın mensuplarım, davanın geleceği ve mesajlarının gerçekleşmesi açısından davanın esasları ve hedefleri yönünde eğitmek, bilgilendirip, bilinçlendirmek zorunluluğu vardır. Daha da önemlisi ilâhî iradenin istediği örnek insanların ve örnek toplumun oluşturulması gerekmektedir. Bu nedenledir ki, davanın önderi konumundaki Resulüllah, Allah tarafından kendisine vahyolunan ayetlerle eğitildi, bilgilendirildi. Fakat bu durum Resulüllah’m yanındaki Müslümanlar için aynı oranda geçerli değildir.

Bu safhada yapılması gereken, sistemli, organize bir eğitim faaliyeti sürdürmek, böylelikle islâm’ın adamlarını, kendi dinleri ve diğer dinler konusunda bilgilendirip, kendi dinlerinin gerekleri konusunda eğitmektir. Bu sorumluluğun Resulüllah’m omuzlarında olduğu ise açıktır. Bu aşamada gündeme gelen durum, böylesi sistemli bir eğitim faaliyetini sürdürme imkânı sağlayacak bir mekânın tesisi veya tespiti olmuştur. Risâletin ilk günlerinde İslâm davetini kabul eden Erkam b. Erkam’m evi söz konusu faaliyet için uygun bulundu. Şehrin dışında, fakat şehri, özellikle de Mekke ileri gelenlerinin toplantı yerlerim gözetleme imkânı sağlayacak bir kesimde olan bu ev, uzun yıllar [208] islâm davetinin üssü, Islâmî eğitimin merkezi olarak kullanıldı.

Zamanı konusunda kesin bilgi bulunmamasına karşılık, mevcut rivayetlerden anlaşıldığına göre, Resulüllah’m davetin üssü olarak Erkam’m evini seçip, daveti bu evden hareketle gerçekleştirmeye başlama tarihi risâletin ikinci yılında gerçekleşmiştir. Dâru’l Erkam’daki faaliyet ise alenen gerçekleşmemiştir. En azından, Resulüllah orada kaldığı müşrikler tarafından bilinmiyordu. Çünkü belli oranda gizliliğe dikkat ediliyordu. Bu konuda Ammar b. Yasir ve Suheyb b. Sinan’ın, Dâru’l Erkam’da karşılaşmalarıyla ilgili rivayet önemlidir. Dâru’l Erkam’a, Resulüllah’ın yanına islâm’ı öğrenmek ve eğer uygun bulursa Müslüman olmak niyetiyle gidenlerden birisi Ammar b. Yasir’di. Kendisi, o zamanki durumunu şöyle anlatmıştır:

‘Dâru’l Erkam’m kapısında Süheyl b. Sinan’la karşılaştım. Süheyl’e burada ne yaptığını sordum. O da bana aynı şekilde ‘Sen niçin buradasın?’ diye sordu. Muhammed’le görüşüp, konuşmak için geldiğimi söyledim. Süheyl ‘Ben de aynı nedenle geldim’ dedi ve sonra Muhammed’in yanına girdik. O, bize islâm’ı anlattı ve Müslüman olmaya davet etti. Müslüman olduk ve o gün akşama kadar Resulüllah’m yanında kaldık. [209] Konuyla ilgili bu ve diğer rivayetler titiz bir tarzda tetkik edildiğinde anlaşılmaktadır ki, Dâru’l Erkam’m İslâm davetinin üssü olarak kullanılmaya başlanmasının nedeni, daha çok ve hatta tamamıyla, organize olmuş, sistemli bir faaliyet yürütme amacını gerçekleştirmek içindi. Dikkat çekmemek için, Erkam’ın evi, şehrin kısmen dışında olması nedeniyle daha müsait bulunmuş ve gerekli eğitim çalışması orada yürütülmüştü.

İslâm davetinin ileri safhalarında daha açık olarak görüleceği üzere, Resulüllah’ın risâlet sürecindeki faaliyetleri ve uygulamaları tamamıyla vahyî esaslara dayanmıştır. Her bir ayet, Resulüllah için davetin o an ki konumuyla veya bir sonraki safhasıyla ilgili talimatlar vermiştir. Kur’an, tamamıyla hayatın içinde yer almış ve hayata yön vermiştir.

Dolayısıyla bu bölümdeki konu açısından dikkati çeken husus şudur; İslâm davetinde önemli fonksiyonlar üstlenmiş ve uzun bir zaman davetin merkezi olmuş Dâru’l Erkam gibi bir yerin belirlenip kullanılmasının nedeni nedir? Acaba böylesi bir merkezin oluşturulması Resulüllah’m beşerî tasarrufunun bir sonucu muydu, yoksa ilâhî bir talimatın gereği mi? Elbette ki her ikisi de olabilir. Fakat davetin safhalarını ve temel özelliklerini belirleyen esaslar hep vahiyle bildirildiğine göre, davetin eğitiminin merkezileşmesi gibi davetin önemli bir safhasının vahiyle belirlenmiş olması daha muhtemel gözükmektedir.

Bu açıdan Kur’an’a bakıldığında, böylesi bir uygulamaya temel olacak ayeti bulmakta zorlanılmıyor. Diğer başka nedenlerin yanı sıra, aynı zamanda Resulüllah’a veya müminlere bazı talimatlar vermek için anlatılan geçmiş toplumlara veya şahıslara ait kıssalardan birisi olan İsrail oğullarıyla ilgili bir kıssada, davetin ve eğitimin merkezileşmesiyle ilgili bir talimat mevcuttur. Hz. Musa ve Harun’un tev-hid mücadelesinden bahseden Yunus sûresinde, Hz. Musa ve Harun’a, Firavun’un takibinden kurtulabilmenin de ötesinde, müminlerin bir arada olmaları, bilgilenmeleri ve birlikte ibadet edebilmeleri için bazı evlerde toplanmaları talimatı verilmiştir:

‘Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: ‘Kavminiz için Mısır’da birtakım evler hazırlayın. Evlerinizi kıbleye karşı yapın, namazı kılın ve müminlere müjde verin.[210] Bu talimatın gerekçesi bir yana, dikkati çeken bir husus, talimatın gereğinin yapılmasını takiben, bu talimata uyan müminlere müjde verilmesidir. Acaba neyin müjdesi? Doğrusunu elbette ki sadece Allah bilir fakat bu müjdenin, böylesi müşrik bir toplumdan mekân ayrılığının yanı sıra, müşriklerinkinden ayrı, müminlere özgü mekanlardaki Islâmî davet ve eğitim faaliyetinin neden olacağı başarılar ve zaferlerle ilgili olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Allah, müminlere başarıyı, sadece inanç alanında değil, yaşantıda da müşriklerle ayrımı gerçekleştirmedikçe vermemiştir. Yaşantıdaki ayrılık ise, elbette ki zorunlu olarak yaşanılan ortamların da ayrımım gerektirmektedir.

[207] Yunus sûresi, 10:87
[208] Derveze, Dâru’l Erkam’daki eğitim ve kadrolaşma çalışmalarının üç yıl devam ettiğini belirtirken, Hamidullah ‘birkaç yıl’ ifadesini kullanır. Mevdudî ise Dâr’ul Erkam’daki faaliyetin Mekke müşriklerin Müslümanlara yöneiik ambargosuna kadar devam ettiği kanaatindedir.
[209] Ibn Sâ’d, zt-Tabakatü’l-Kübra, III/247; Belâzüri, Ensâbü’l Eşraf, 1/158; İbn Abdilber, el-Js-tiâbfi Esmai’l-Ashâb, 11/728.
[210] Yunus, 10:87
 
Üst Alt