Dine yalan söyletmek – En büyük şirk

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Dine yalan söyletmek – En büyük şirk
Dine yalan söyletmek – En büyük şirk
Dine yalan söyletmek – En büyük şirk

Dine yalan söyletmek, küfür ve şirk cephesinin en kuvvetli ve belirgin yanıdır ki bu kapsamda (haşa) Yüce Allah’a, Kur’an’a, Peygamber ve sahabelere yalanlar atfedilerek, dine yeni bir istikamet ve mahiyet kazandırılmak istenir. Bu yalan söyletmek günahı bilhassa internet üzerinden ve çoğu zaman alim statüsündeki bilinçli kesim tarafından işlenir ve mürid durumundaki aklı kenara koyan milyonlar Kur’an’a müracat etmeden ve akli-kalbi sorgulama yapmadan bu söylenenleri ve yeniden tarif edilenleri (aslında tahrif edilenleri) doğru kabul edip, tevhid ve şirk farkını tanımadan, hurafe ve örfleri dinleştirip, ne olursa olsun sınırsız bir afla müjdelenip (!) müşriklikle koyun koyuna bir hayat sürerek ecele teslim olurlar.

Dine yalan söyleten kesim ve bu yalancıları ikaz etmesi gereken kesim aydınlar ve alimlerdir ama çoğu zaman menfaat kaygısıyla sessiz kalan bu grup sayesinde dine söyletilen bu yalanlar, yalan olmaktan çıkıp, dinin doğruları halini alırlar ki internet ortamı ve basılı medya bu saçmalıklarla doludur. Mezhepsel hatta tarikatsal olarak on binlerce çeşide kasten ayrılan bu yalanlar en başta da Hz. Peygamber’e ve sahabelere yalan söyleterek sünnet ve hadis imalatına girişirler. Bununla da kalmazlar Kur’an başköşede dururken, Peygamberin sünnetini kasten ve maksatlı olarak Allah’ın farzlarının üzerine çıkartırlar.

Peygamber’e yalan söyletmek

Sahabeleri ve Hz. Peygamberi inatla ve ısrarla günahsız adletmek ilk basamaktır ki onlara yapıştırılacak yalanlar, toplum tarafından kolayca doğru kabul edilebilsin. Oysa Hz. Peygamber dahi beşerdir, arkadaştır ve fakat biz O’nun gelmiş geçmiş günahlarının affolunduğunu kabul ederiz. Sahabelerden bilhassa cihat edenlerin, has bir imanla Peygamber etrafında toplananların Allah rızasına erdiği de ayetle sabittir ama sahabelerden öyleleri vardır ki münafıklıkta zirve yapmıştır, Yahudiliğin katmerli izcisidir, hırsızlık yapmış, koyu iftiralar atmış olanlar dahi vardır. İşte oyun bilhassa hadis aktarıcılardan bu sahte maskeli olanların yalan söylemez hale getirilmesi ile başlar.

Sonra bu sahabelere, hem de ölümlerinden asırlar sonra, çoğu siyasi kaynaklı olmak üzere milyonlarca hadis ve sünnet rivayeti yapıştırılır ve topluma servis edilir. Cennetlere araplardan başkasının giremeyeceği veya cennette sadece arapça konuşulacağı gibi saçma, şirk kokulu bu uydurma hadisler o kadar çok ağızdan ve o kadar sık tekrarlanır ki bir zaman sonra herkes o yalana inanır. Zaten dine yalan söyletmenin felsefesi de budur.

Oysa Hz. Peygamber, dini Kur’an’dan öğrenmiştir ve Kur’an dışı bir kelam etmesi, yorum yapması hatta ve bilhassa hüküm yaratması söz konusu değildir. O’nun tek müracat noktası Kur’an’dır ve kalbi vahyidir. O halde kendisine yapıştırılmak istenen yalan ve uydurma hadisler Kur’an ile süzülmek mecburiyetindedir ki Allah korusun O’na yalan atfetmek dine büyük zarar vermektir.

Bu zarar O’nun doğru söylediği gerçek iletilerin manasını değiştirmek şeklinde de cereyan eder ki söz gelişi hediyeleşmek sünnettir hadisini rüşvetleşmek veya ihale kapmak olarak anlamak, akrabaları kollamak hadisini akrabaları zenginleştirmek olarak anlamak ve anlatmak dine ve Peygamber’e yalan söyletmektir.

Kur’an’a yalan söyletmek

Bu lanet iş öncelikle arabizm ve israiliyat etkisiyle, meal ve tefsir yoluyla ve çoğusu Yahudi mütercimler, içtihadçılar, kıyasçılar vs. eliyle yapılır. Yani bunları yapanlar asla Müslüman değil, küfür cephesi erleridir ki aptal bir cesaretle Allah kelamı Kur’an’ı kendi elleriyle tahrif etmeye kalkarlar. Bunu elbette alenen değil gizli kelime oyunlarıyla yaparlar, parantezler açarak emrolunan şeyi belli bir şahıs veya zamana sıkıştırırlar, sahabeleri korumak adına o işi münafık veya kafirlere bağlarlar, hükümlerin ceza ve etkisini azaltmak için ana dildeki karşılıklarını yumuşak tabirlerden seçerler, teknoloji, çağ veya başka meşru kaynaklarla paralellik sağlamak yahut menfaat temini için hükümlerin tanımıyla korkmadan oynarlar. Keza laik kesimi karalamak için de, laiklerle sergilenen günahları, dinsizlik hatta Allah’sızlık (haşa) vaziyetine getirirken kendi devasa şirk çukurlarını yalanla kapatırlar.

Oysa Kur’an ayetleri evrenseldir, zaman ve coğrafya ötesidir, Kur’an’ın tek bir noktası dahi boşuna değildir ve hükümleri kıyamet sonrasına dek bakidir, Allah korumasındadır, gerçek sadece O’ndadır, hüküm ve anlatımları kavimsel, bölgesel veya zamansal değil tüm insanlığa ve ilelebettir.

Söz gelimi İfk (İftira) suresindeki iftira atanı ve uyanları münafık göstermek ve zamanın sahabelerini tartışmasız vaziyette aklamak işte bu anılan oyuna bir örnektir. Çünkü uzunca bir zaman o iftira altında inleyen Hz. Aişe annemize birkaç tanesi hariç sahabelerin bile tamamı kötü zanla bakmış hatta Hz. Peygamber’i etkilemiş, hatta Hz. Aişe’nin anne ve babası dahi kızlarına itimat etmemiştir. Hz. Peygamber’de ayet nüzul olana kadar beşeri zaaflarıyla bu ortak kabuller etkisinde kalmış, kararsızlıkla eşini ayetin gelişine dek ailesinin yanına göndermiştir. Şimdi bu sureyi ve devamındaki açıklama ve ikazı bu anlayışla okursak sahabelerin nasıl kötü ve aşırı zan besleyip, iftiraya ortak ve kurban olduklarını görürüz. Bunu bize bildiren ayetin kendisiyken meal ve tefsirlere bakacak olunursa komik bir şekilde sanki sahabeler kesin kez Hz. Aişe’den yana olmuş gibi bir açıklamayla karşılaşırız ki bu tamamen abartma değil yalandır!

Sahabeleri korumak adına söyletilen bu yalanın ucu asırlar sonrasının Türkiye’sinde yalan ve iftira ile güç kazanmak isteyenlere, sınırsız ve koşulsuz destek veren milyonlarca Müslümana dek uzanır ve Müslüman kardeşler birbirini koşulsuz korur gibi saçma ve dine aykırı bir heyezanla bu iftiracılar prim yapmaya devam eder. Bundan yalancılar, kananlar kadar ve daha da çok zarar gören ise dindir çünkü dine yalan söyletilmekte, Kur’an yalancı çıkartılmaktadır.

Mişna kelimesi, dinde Kur’an dışındaki yazılı kaynakları ifade eder ki Yüce Allah ayeinde, “Kur’an’ı bırakıp mişnalara yönelmek” türü bir günahtan bahsedip, gerçek ve hak olmayan bu kaynaklara tabi olanları da azarlar. Oysa müşrik, küfür ve münafık cephesi mütemadiyen mişna üretmekte, yalanlara resmiyet kazandırmakta, Kur’an’ın dindeki yerini hafifletmeye ve nihayet yok etmeye çalışmakta, hiç olmazsa akılları karıştırmaya çalışmaktadır.

Oyun o hale gelir ki her mezhep ve tarikat kendi Kur’an’ını kendi elleriyle yazar. Bundan bariz ve net Kur’an’a yalan söyletmek olur mu?

Allah’a (haşa) yalan söyletmek

Bunun iki ana başlığı vardır ki şeytanın en büyük zaferi durumundaki bu yalan bahsi evvela şefaat ve sonra günah üstlenme konusundadır.

Şefaat sadece Allah’ın razı olduğu kullara ve sadece Allah’ın razı olduğu kulların verilen izin süre ve miktarınca yapabileceği (dilenebileceği) şefaattir. Yani sınırsız bir şefaat asla söz konusu değildir ve şefaat sadece Allah’ın razı olduğu imanlı kullaradır, İslam’a giren ama her haltı korkusuzca işleyen münafıklara değil. Hz. Peygamber inşallah en yüce şefaat makamına çıkacaktır lakin O’nun şefaat dileği sadece imanlı ve küçük kusurları olanlar için, cennet makamlarının yükselmesi için olacaktır. O’nun cehennem azabına mahkûmlar için, imansız münafık ve müşrikler için şefaat dileyeceğini ve onları kurtaracağını beyan etmek imansızlıktan öte Allah adına hüküm vermektir ki baştan sona isyan ve yalandır.

Keza başkalarınca günahların üstleneceği yalanı da aklını kullanmayanlar üzerinde gayet etkilidir. Oysa baba evladının dahi günahını üstlenemez ki şeytan kandırdıkları ile cehennem öncesi hasbıhal ederken “aklınızı kullansaydınız da kanmasaydınız” diyecek, kendi derdine düşerken ümmetini yüzüstü bırakacaktır. Kanmış ve aldanmışların ilgili ayetleri çok iyi okuması ve anlaması bu bahis itibarıyla çokça mühimdir.

Sonuç

Dine yalan söyletmek, en büyük şirklerdendir. Çünkü Allah’a ortak koşmanın katmerlisidir. Tevhidi yerle bir eden, şirk’i dinleştiren, ahiret sorgu ve hesabını, dünya sınavını tanınmaz hale getiren maksatlı ve şeytani bu huy ve halleri dinleştirmek adına çoğusu yabancı ülke ve din kaynaklı binlerce tarikat, hizip, fıkranın teşkili boşuna değildir.

Allah’ı, Kur’an’ı, Peygamber’i aynı 2,5 milyardan fazla Müslümanın ortak paydada buluşamaması işte bu yalancıların yüzündendir ki bunun vebali elbette ağır olacaktır.

Bugün haram ve günahlar, mübah veya caiz seviyesine maksatlı olarak değiştirildiyse, yeni haram ve helaller eklendiyse, şeyhler din adına hüküm veren sahte peygamberler olmuş ve müridler ona ilah gibi tapıyorsa … dine yalan söyletenler kazanmış demektir.

Mü’min kulların, sıradan Müslümanlardan ayrı olarak yüreklerinin bu yanlışlarla kahrolduğu malumdur. Kanmayan, aldanmayan, Allah’ın dinini bölmeyen ve dinde tek kaynak Kur’an’ı alan iman sahiplerinin zaten kanması mümkün değildir.

Tekrar edelim ki Hz. Peygamber’in gerçek söz, yorum, hadis ve sünneti baş üstünedir. lakin bunların sayısı taş çatlasa beş yüzü geçmeyecektir hatta bir rivayete göre sahih olanlar otuzu, bir diğer rivayete göre bir’i geçmemektedir. Hal böyleyken bugün hadislerin sayısı on milyonları aşmış, sünnetleri dinin önüne geçmiştir.23 senelik risaletinin her bir dakikasında sanki bir hadis üretmiş hale getirilen Hz. Peygamber’e yalan söyletmek en yaygın olandır çünkü sünnet peşinde koşmak farzları eda etmekten kolay ve tatlıdır. Şekilcilik olsa da sünnet peşinde olmak kamu ve toplum nazarında da maalesef çıkar getirmektedir.

Kendisine atfedilen yalan ve uydurma hadisleri sorup doğrusunu öğrenme şansımız olmadığı için de doğru olan bu doğrulamayı Kur’an ile yapmaktır.

Ancak hak ve doğru Tek’tir. Kur’an’dadır. Hz. Peygamberin söz ve davranışlarının uygunluğu, diğer semavi kitapların ayetlerinin dahi uygunluğu ancak Kur’an’a uygunlukları iledir.

Başkaca din kalmamıştır sadece İslam vardır. Başkaca dini kitap kalmamış tüm insanlık için sadece Kur’an vardır. Yaşam, hesap ve ahiret Kur’an iledir, en büyük şefaatçi okunan ve anlaşılan, gerekleri yapılan Kur’an’dır. Bunun aksi yani okunmayan Kur’an ise en büyük şikâyetçi olacaktır ki bu şefaat umutlarını tümden bitiren acı bir haldir.

İmanı ve tevhidi unutturan, tahrif edilmiş dinleri hatta muteber göstermeye çalışan, iman kardeşliğini bölen, akla ve mantığa uymayan, Kur’an ayetleri ile teyit edilemeyen, kalbi sıkıştıran, vicdanı sızlatan her şey batıldır, yalandır, maksatlıdır.

Şeytanlar dine yalan söyletmekte gayet ustadır ki hakikati değiştiremeyecekleri için manasıyla oynarlar. Telaffuz, tanım ve mahiyetteki bu oynamalar ise dini değiştirmektir ki söz gelimi haram olan şarap kelimesini içki diye değiştirmek, tüm içkileri harama sokar ki bu haram ilan etmek yani din adına hüküm vermektir. ‘Hamr’ kelimesine tüm içkileri sokmak ise hadsizliktir, günahtır, şirktir.

Onlarca örnekle izah edilebilecek bu konuda aşırı abartmalara da değinmek lazımdır ki rekat sayılarını artırmak, on dört asır öncesi malzeme ve kıyafetleri arap milliyetçiliği ile medeni toplumlara yapıştırmaya çalışmak, dinden ziyade Arapçayı ve arap örflerini öne çıkarmak şeytanlıktır, şirkler ötesidir.

Tamamı maksatlı bu hain oyunların sebebi Türklük ve İslam’ı bitirmektir ve İslam’ın ibadet ve amel kısmı çoktan bitmiş, iman kalmıştır. Türklük ‘te Arapçılık ve israiliyat (siyonizm) karşısında kan kaybetmektedir. Vaziyet bu haldeyken kullar için kurtuluş bir an önce Kur’an’a geri dönmektir.

Arap örfleri ve arapça din değildir. Kutsal olan mesaj yani vahiydir. Tek doğru Kur’an’dadır. Allah’ın dini Tek’tir, değişmezdir. Tüm mü’minler kardeştir. İslam kıyamet sonrasına dek bakidir, hesap bilinsin – bilinmesin, tabi olunsun – olunmasın muhakkak Kur’an iledir. Kimse günahsız değildir, kimse kimsenin günahını üstlenemez, şeytan en büyük düşmandır, hesap ve ahiret haktır, cennetler müjde, azap yakıcıdır, şefaat sadece Allah’ın razı olduğu kulların hakkıdır, Kur’an en büyük şefaatçıdır. Hz. Peygamber son’dur, İslam son ve tektir. Diğer din ve kitaplar İslam’ın gelişiyle birlikte artık muteber değildir.

Bu nedenle aklı ve kalbi olanlar bir an önce din adına söylenenleri akıl ve kap süzgecinden geçirerek, Kur’an ile eleyerek, Allah’ı anarak, korku ve sevgiyle güzeli ve doğruyu umarak yeniden yapılanmalı, aydınlanmalı, zararlı algı ve kandırmacalardan kurtulmalı, İslam’ı ve iman kardeşliğini bölmekten vazgeçmelidir.

Bezden kesilen bebekleri Kur’an kursuna gönderin diyen hocaların amansız niyeti şeytani aşılarını bebeklere şırınga etmek ve kendilerine tabi düşünmeyen bir ümmet yaratmaktır. Oysa ümmet sadece Allah’ındır ve reşit olma yaşı bellidir. Dine ısındırmak saçmalığı ile bebeleri baş örtüsüne mahkûm etmek, onları tahsilden alıkoymak ve dedelere karı yapmak dinden değil, şeytanlıktandır.

Çünkü Allah toplumun erkekli kadınlı tamamını eşit yaratan, eşit gören ve eşit hesaba çekecek olandır. Koca karısının ve evlatlarının terbiye ve eğitiminden mesul ise de onların günah ve vebalini üstlenemez. Anne ve babalar çocuğa doğruyu göstermek ve yaşı gelince öğretmekle mükelleftir. Lakin hiçbir öğreti zorla olmaz ki dinde girişte, içinde veya çıkışta zorlama asla yoktur. Çünkü din ve iman gönül işidir.

Vicdanlar çocukları kurslara gönderilerek rahatlatılmaz. Vicdanlar hayırlı, terbiyeli, imanı bilen ibadetli ve salih amelli vatan evlatları yetiştirmekle sağlanır. Dindeki ilk doğru yalan ve gerçeği ayırt etmektir ki Kur’an’ın ilk iki emri (namazdan çok önce) Kur’an okumak ve iman etmektir.

Amel ve ibadet sonraki işlerdir. Kur’an ve imandan yoksun bir ibadet ve amel safsatası kulu kurtarmayacağı gibi şekilcilik ve sahtecilikle münafıklığa sürükler ve nihayet şeytanlaştırır. Bu durumda akıbetler de karanlık olur.

İşte dine yalan söyletenlerin maksadı, yapmakta oldukları, hedefleri bunlardır. Sayısız örnekle çoğaltılacak bu şeytani oyunların gerçeği Peygamberin örnek ahlakında, dinin özünde, Kur’an ayetlerindedir.

Kim ne derse desin asli fetva makamı kalptir.

Kur’an gözler önündedir.

Kanmak ve aldanmak şeytanlara yem olmak, dinin erdiriciliğini ve ahiret hesabını yitirmektir.

Allah’a, Kur’an’a, dine, Peygamber’e yalan söyletenler şeytan çocuklarıdır ve imanı, iman kardeşliğini katledenlerdir. Bugün ırklara, etnik kökenlere, milletlere, mezheplere, tarikatlara bölünmüş İslam âleminin asıl sorumlusu işte bu şeytanlardır.

Tamamı siyonizme uşak olan bu gafiller eliyle yeryüzü kana bulanmakta, İslam alemi kan ve göz yaşına mahkum edilmektedir. Bunun sebebi ise Kur’an’sızlık ve imansızlık belasıdır.

Artık gerçeği biliyorsunuz, nasihat aldınız ve artık bilmiyorduk diyemezsiniz.

Bu imana, tevhide, Allah’a bir çağrı, şeytanlardan ve cehaletten uzaklaşmak gerektiğine dair bir tebliğdir. Çünkü dinde unutmak mazeret, bilmemek mazeret değildir!

Dine yalan söyletenlere kanmamak ve cehennemliklerden olmamak için önce Kur’an ve sonra iman lazımdır. Salih amel, niyet ve gayretlerle, ibadet ile bunları güçlendirebilenlere ne mutlu!

Unutmayın dine yalan söyletmek en büyük şirktir çünkü sayısız ilah yaratır, Rahmet Peygamberi’ni dahi aşırı sevgi adı altında ilahlaştırarak şirke alet eder, sahte peygamberler üretir, el yazımı sayısız vahiy kitabı yazdırır, vahiy diyemeseler de rüya veya ilham alıyorum diyen sahte münafıklar ortaya çıkartır, haram ve helallere yer değiştirir, azap ve hesabı unutturur, şeytanlara köle eder.

Bir insanı öldürmek, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek sanıldığı gibi sadece taşla, sopayla, silahla öldürmek değildir. Aksine ve daha yaygın olarak bir cana kıymak, onu yaşayamaz, yaşasa da ölü halde, iradesi, namusu, hürriyeti, umutları, aklı ve kalbi esir alınmış, şeytanlara yem ve kurban edilmiş hale getirmek, ahiret umutlarını şeyhlerin ağzından çıkacak kelimelere mahkum etmek demektir. İşte dine söyletilen yalanlar bu şeyhleri ilahlaştırırken, mazlumları da o sahte ilahlara kurban eden şeytani işlerdir.

Bu yalanlara kanmamak, acınacak hale gelmemek içinse tek yol Kur’an’ı anlayarak okumak ve Allah’tan dua ile yardım istemektir. Bu arada geçmiş günahlar için tövbe etmek de olmazsa olmazdır.
 
Üst Alt