Dumlupınar Denizaltısı Ve Ah Bir Ataş Ver Türküsünün Yürek Dağlayan Hikayesi

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
O kahreden olay 4 Nisan 1953 yılında yaşanmıştı. Çanakkale Boğazı açıklarında Lara bunu açıklarında Türk donanmasına ait Dumlupınar denizaltısı, uzun ve yorucu bir görevden sonra donanmasıyla birlikte istirahata çekilmek üzere limana yanaşıyordu.
dumlupinar-denizaltisi_aad8abb7176e9696.jpg

Hava şartları çok kötüydü, sis vardı, yağmur vardı... İstirahati hayal eden donanma limana yaklaşırken çok büyük bir gürültüyle sarsıldılar. Denizaltı İsveç donanmasına ait bir şileple çarpışmıştı. O sırada 8 kişi güvertedeydi ve bunlardan 2'si pervaneye takılarak öldü, 1'i boğularak öldü, 5 kişi ise kurtarılabildi. Geminin içerisinde ise 81 mürettebat vardı ve sadece 22 kişi torpidoya saklanarak kurtulmayı başarmışlardı, tabi ki kendilerini bekleyen daha kötü bir sondan habersizce.

Denizaltı denizin dibini boylamıştı. Topridodaki 22 kişi yüzeye bir şamandıra fırlatarak içerisindeki telefon kablosu aracılığıyla merkezle iletişime geçtiler. Olayı anlata mürettebatta merkezden cevap gelmişti "Gerekmedikçe konuşmayın, türkü söylemeyin ve sigara içmeyin"

Kahraman askerler olacaklardna habersiz bir şekilde ülkelerinin kendilerini kurtarmalarını bekliyordu. Fakat kendileri dışındaki herkes durumu biliyordu o zamanın teknolojisiyle o askerleri oradan çıkarmanın mümkünatı yoktu.

O sırada O anda askerlere bir anons geldi " rahatça konuşabilirsiniz, türkü söyleyebilirsiniz, sigara içebilirsiniz"

Umutlar tükenmişti askerler artık ölümü bekliyordu. 22 kahraman askerin son sözleri "herşey buraya kadarmış kumandan, birer cigara yakalım mı?" oldu.

Tüm ülke seferber olmuştu ama sonuç belliydi kurtulamayacaklardı. Kurtaran gemisi olaydan 12 saat sonra ancak oraya gelebilmişti. 25 saat sonra ise anca sabitlenebilmişti. O sırada şamandıra ile torpido arasındaki kablo kesildi ve iletişim koptu. Dalgıçlar 100 m'ye yakın derinlikteki Dumlupınar batığına erişmeye çalışyorlardı ama nafile. Hava çok kötüydü su altı dalgaları dalgıçları savuruyordu. Kurtaranın yanlışlıkla kestiği kablo olmayınca dalgıçların kabloyu takip etmesi de olanaksızlaşmıştı. On bir dalış yapıldı ama hiçbiri başarılı olamadı. Yine de Yılmaz Süsen adlı bir dalgıç 80 m dalmayı başarmış hedefine 11 m kalmıştı. İşte o anda basınca dayanamayıp şuurunu kaybetti. Vurgun yemenin kıyısından dönmüştü. 15 saat sonra ancak şuurunu açabildiler. Kurtarma çalışmalarına katılan Amerikalılar dalgıç için şu cümley kullanmışlardı "Ölümle arasında hiçbirşey kalmamıştı" 7 Nisan'da 3 gün süren çalışmalar sonucunda Milli Savunma Bakanlığı artık kurtarma çalışmalarını durdurduğunu ve umutların kesildiğini bildirdi.

22 asker ölüme terkedilmişti. Türkiye'nin en karar günlerinden birisi 4 Nisan 1953 olarak tarihe geçti. "Ah bir ataş ver" türküsü ise buradan gelmektedir. Hikayesini bilen herkes her duyduğundan gözyaşlarına bu nedenle boğulur...

DUMLUPINAR DENİZALTISI


1944’te ABD’de üretildi. Adı bir balık adı olan “ Blower ” olarak seçildi. Şnorkel sistemine sahipti.

23 Nisan 1944’te ilk defa suya indirildi. 10 Ekim 1944’te ilk görevini yerine getirmek üzere Panama’ya giderken, sis ve fırtına yüzünden bir Amerikan devriye botuna çarparak ilk kazasını yapmış oldu. Bu tarihten sonra uğursuzluk hiç peşini bırakmadı.

II. Dünya Savaşı sona ererken bir tek gemi bile batıramamıştı. Marshall Yardımı kapsamında Bumber (Çanakkale) denizatlısıyla beraber 1950’de Türkiye’ye devredildi. 19 Aralık 1950’de Dolmabahçe Sarayı önünde demirlemiş olan Yavuz Zırhlısının top atışlarıyla karşılanır.

Ve 4 Nisan 1953 günü Ege Denizindeki NATO tatbikatından dönerken gece 02.15 sularında İsveç bandıralı Naboland şilebiyle çarpışarak tantanalı bir törenle Çanakkale’nin girişinde, Nara burnu açıklarında battı.

Tesadüf müdür , kader midir bilinmez bu vakanın içinde üç şaşırtıcı olay vardır.

Bunlardan birincisi;1950’de gemi Amerikalılardan alınırken hazırda bulunan mürettebattan Hüseyin İnkaya’nın, 1953‘de Dumlupınar batarken kurtulan beş denizciden biri olması,

İkincisi; Amerikan yapımı Dumlupınar denizatlısında en uzun süre çalışmış olan Hüseyin İnkaya’nın daha öncede İtalyan yapımı bir başka Dumlupınar isimli denizatlıda çalışmış olması,

Sonuncusu ve en acı olanı ise, Dumlupınar’ın batmasına neden olan kazada aldığı yarayı, ilk kazasında aldığı yarayla aynı yerden almış olması…

KAZA ÖNCESİ


Berkel İnel – Şehit Astsubay Sait Yıldırım’ın Kızı

“O gün okula gidecektim. Tam çıkacağım sırada geriye döndüm ve koşa koşa babamın yanına gelip sarıldım. ‘Babacım nolur gitme. Ben senin gitmeni istemiyorum’ dedim. Bana döndü ve ‘Gitmem gerek. Bir gün anlayacaksın. Vazife kutsaldır ve ben bir askerim, gitmem gerek.’ dedi. Gidiş o gidiş …

Dumlupınat Denizaltısı
Dumlupınat Denizaltısı
Heybeliada’daki Deniz Okulu’ndan mezun olan İsmail Türe, kendi gibi Gelibolulu olan bir genç kızla nişanlanır. Fakat İsmail Türe muharebe subayı olduğu için, çok seyrek görüşürler. Üsteğmenin aklına harika bir fikir gelir. Sevgilisine mors alfabesini öğretir ve çok sık geçtikleri Çanakkale Boğazı’nda, Gelibolu’yu geldiklerinde mesajlaşırlar. Bu mesajlaşmaları diğer denizciler arasında alaylara neden olacak seviyede yayılmıştır

Yine bir gün, 27 yaşındaki Üsteğmen, Çanakkale’den geçecekleri gün ve saati denizaltının uğradığı bir limandan haber verir sevgilisine. Ve sevgilisi heyecanla 3 nisanı 4 nisana bağlayacak olan geceyi beklemeye başlar

***

Dumlupınar denizatlısı, I. İnönü denizatlısıyla beraber, 1 nisan gecesi gölcükten çıkarak katıldıkları NATO tatbikatından övgüler almış ve yorulmuş şekilde dönüyordu. Rota tekrar Gölcük’teki Denizaltı Komutanlığı Ana Üssüydü. Nara Burnuna yaklaşmışlardı. Çanakkale Boğazı denizciler için hep zor bir geçiş yeridir. Özellikle İstanbul istikametine giden deniz araçları Nara Burnu’na gelindiğinde çok dikkatli olmalıdır. O gece Dumlupınar’ın başka bir şanssızlığıda etrafa sis çökmüş ve görüş mesafesinin düşmüş olmasıdır. Ayrıca tatbikatlar sırasında iki gün boyunca su altında kalan personelin yorgunluğu da tüm bu aksiliklerin cabasıydı.

İşte tam bu sırada, az ötelerinde Çanakkale’nin sessiz sularında sadece kendilerinin olmadığını anlatan bir karaltı belirdi. Bu karaltının ne tür bir gemi olduğunu anlayamamalarına rağmen, güverte ışıklarından geminin büyüklüğünü kestirebiliyorlardı. Dumlupınar denizatlısı 9 mili, daha sonra adının Naboland olduğunu öğrenecekleri İsveç bandıralı şilep ise 21 mil ile birbirlerine doğru ilerliyorlardı. Aralarında 1200-1800 metre arasında bir mesafe vardı ve maalesef denizde işler karadaki gibi işlemediği için, acele etmek zorundaydılar. Önce vardiya amiri Üsteğmen Hasan Yumuk’un sesi duyuldu: “Sancak 15.” Bu Naboland’ın soluna giderek karaya oturmak demekti. Ardından Süvari Yüzbaşı Komutan Sabri Çelebioğlu’nun sesi işitildi:

“Komuta bende. İskele alabanda.”

Bu emir bir önceki emrin tam tersiydi ve Naboland’ın sağına doğru- ezilme riskine rağmen- önünden geçip gitmeyi denemek demekti. Bu sırada güvertede iki gözcü er ile Astsubay Şaban Mutlu, Astsubay Hüseyin Akış, vardiya amiri Üsteğmen Hasan Yumuk ve Süvari Yüzbaşı Komutan Sabri Çelebioğlu bulunuyordu. Peş peşe gelen birbirinin zıttı iki emirden şüphelenen seyir subayı Üsteğmen Kemal Ünver ve nöbeti iki saat önce bitmiş olmasına rağmen uyuyamayan Astsubay Hüseyin İnkaya güverteye çıktılar.

Daha gözleri karanlığa alışmamışken, üzerlerine düşen gölgenin sahibine bakmak için kafalarını kaldırdıklarında, şaşkınlıktan donakalacaklardı !!! Bu sırada Gelibolulu genç kız da odasının penceresinden boğazı seyrederken, sevgilisine ne mesaj çekeceğini düşünüyordu.

KAZA ANI


Komutan Sabri Çelebioğlu, hızla üzerlerine gelen Naboland’ın önünden geçemeyeceklerini anladı ve boğazını yırtarcasına bağırdı: “ Son yol tornistan”. Son yol tornistan demek, motorların patlama ihtimalini göze alarak, aniden geriye doğru hareket etmek demektir. Acaba Naboland’ın 100-150 metre yakınlarında verilen bu emir Dumlupınar’ı kurtarabilecek miydi ?

Astsubay Hüseyin İnkaya kısaca etrafa göz attı . Denizaltının baş tarafı, Naboland’ın soluna düşüyordu artık. İki gözcü er denizaltının en önünde, Naboland’a el kol sallıyordu. Gözcülerin hemen iki üç adım arkasında Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu ve onun da biraz gerisinde Üsteğmen Hasan Yumuk ve Üsteğmen Kemal Ünver vardı. Astsubay Şaban Mutlu ise, denizaltının omurgasındaki tepeden projektörle Naboland’a işaret gönderiyordu. Üsteğmen Hüseyin Akış’la Astsubay Hüseyin İnkaya’da olanları çaresizlik ve endişe içinde izliyordu.

Bu sıralarda içerideki subay, astsubay ve erler var güçleriyle çalışıyordu. Kimi koğuş koğuş dolaşıp arkadaşlarını uyandırıyor, kimi manevraları yönetiyor, kimi tornistan emrinden sonra ısınan motorları rahatlatmaya çalışıyor, kimi çatlayan patlayan boruları sarıyordu. Kimileride dar koridorlarda koşuşturanlar arasından manevra dairesine veya santral dairesine giderek ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sonunda Komodor Albay Hakkı Burak manevra dairesinden telsizle herkesi şöyle uyardı: " Büyük bir gemi yaklaşıyor, çarpışma olacak, siper alın."

***

Tam bu sıralarda Gelibolulu genç kızın içi sıkılır, bunalarak odanın içinde bir aşağı bir yukarı dolaşır ve kaçırmamak için geçecek bir denizatlıyı sık sık camdan bakar içi sıkılarak.

***

Yine bu sıralarda Eceabat sahilinde bir ses duyulur yüreklere korku salan. Zıpkın yemiş balinanın çığlığı gibi…

Naboland, Dumlupınar’a baş torpido dairesinin sancak tarafından bindirmişti.

Dumlupınar’ın baş tarafından karanlık sular dolmaya başladı. Santral dairesinde büyük bir patlama oldu ve elektrikler kesildi. Manevra dairesinde yangın çıktı. Geminin her tarafı sularla dolmaya başladı. Patlamalardan sağ kurtulanlar kendilerini dairelerin içine kilitleyerek kurtulmaya çalışıyordu. İşte üç gün boyunca yaşam mücadelesi verecek olan 22 denizci, denizatlıya hızla dolan suların kendi bölümlerini de yuttuğunu görünce, ancak bir kişinin yürüyebileceği dar koridorda düşe kalka kıç torpido dairesine kaçtı.

Naboland’ın Dumlupınar’ı ezip, üzerinden geçtiği sırada güvertede olan sekiz denizci sarsıntının etkisiyle denize düştü. Onlardan biri olan Hüseyin Akış suyun içinde çırpınırken, iki gözcünün birbiri ardına Naboland’ın pervanesine takıldığına şahit olur. Aynı akıbete uğramamak için var gücüyle yüzer. Kendilerine verilen eğitimlerde,batan geminin anafor oluşturduğu anlatılmıştı. Bunu bilen denizciler bütün güçlerini harcayarak yüzüyorlardı. Biri hariç: Şaban Mutlu, sarsıntı sırasında başını demire vurup, bayılarak denize düşmüş ve boğularak şehit olmuştu.

Naboland çarpışmadan sonra ortalığı düğün yerine çevirmişti. Fosforlu can simitlerini denize bırakmış, tahsiliye sandallarını indirmiş, etrafa aydınlatma fişekleri fırlatmış ve S.O.S. verip olayı duyurmuştu.

Hüseyin Akış ve Hüseyin İnkaya, karşılaştıklarından bir saat sonra, Naboland’ın bıraktığı tahsiliye sandalına binmiş üç arkadaşlarını görüp seslenirler. Biraz sonra tahsiliye sandalı yanlarına gelir ve onları da sandala alınırlar. Bundan sonra kaderlerini beklemeye başlarlar, aynen 90 metre aşağıdaki 22 arkadaşları gibi

***

Bu sıralarda Gelibolulu genç kız hala içindeki sıkıntının sebebini çözememiş halde, denizatlıyı bekliyordu. Halbuki denizaltı suyun dibinde, yan yatmış duruyordu.

KAZA SONRASI VE KURTARMA ÇALIŞMALARI

.
.
Albay Hakkı Burak, Amerika’ya gidecekken, eşinin “Orası çok uzak” diye istemeyişi üzerine Dumlupınar’daki bir arkadaşıyla yer değiştirir. Dumlupınar battığında “ Neyse ki o Amerika’da” diye buruk bir sevinç duyarken yakınları, geç gelen ve “Ben Amerika’ya gitmekten vazgeçtim Dumlupınar’da görevdeyim” satırlarını içeren mektubu hepsini yasa boğdu.

***
Genç kız dev bir karaltı görür. Güneyden gelen bir denizaltı… Pencereyi açar ve mesajını gönderir : “ Seni Seviyorum … ”

Kulede bulunan, I. İnönü denizatlısı komutanı Bahri Kunt işareti görünce gülümser: “Hay Allah, bu kız denizatlıları şaşırdı. Nişanlısının denizatlısı bizim önümüzdeydi.” Bir anlık tereddütten sonra yanıt gönderilmezse genç kızın telaşlanacağını düşünerek, karşılık verilmesini söyler. Ne gönderileceği sorulunca şunu söyler: “Ebediyete kadar…”

O gece Dumlupınar’da şehit düşen İsmail Türe, onu ebediyete kadar sevecekti…

Genç kız rahat bir nefes alarak yatağına uzandı ve yorgun gözlerini kapadı.

***

Kazadan sonra derhal Gölcük Denizaltı Filosu Komutanlığı uyarıldı. Komutan Fahri Korutürk’tü. Maltepe önlerinde demirlemiş olan Gölcük Muhribi hemen Hereke’ye hareket etti ve Orgeneral Fahri Korutürk’ü alıp, Çanakkale’ye doğru yola çıktı.

***

Eceabat limanında demirli bulunan Gümrük Motoru personeli, birinin kaza haberini vermesi üzerine derhal kaza yerine gider. Denizin üzerini ararken tahsiliye sandalındaki beş denizciye rastlar. Onları alıp Çanakkale’ye götürür. Beş denizci buradan vasıtalarla Çanakkale Devlet Hastanesine götürülür.

Saat 8 sularında, balıkçıların battı şamandırasını bulduğu haberi gelir.10 Numaralı Gümrük Motoru derhal şamandıranın bulunduğu yere gider. Gümrük Motorunun ikinci çarkçısı Selim Yoludüz şamandırayı kaldırdı ve yazıyı okudu : Dumlupınar denizatlısı burada battı. Kapağı açın ve irtibat kurun.

Selim Yoludüz kapağı açar ve korkarak seslenir

- ***Alo
- Buyrun, ben Astsubay Selami.
- Nasılsınız? Kaç kişisiniz?
- 22 kişiyiz. Neredeyiz? Ne oldu?
- Nara’dasınız geminiz battı. Endişelenmeyin. Kurtaran yolda sizi kurtaracağız.
- Ailelerimize selam söylüyoruz… Bizi kurtaracağınıza eminiz… Vatan Sağ olsun.

Kurtarma çalışmaları
Kurtarma çalışmaları
Bu sırada botun içinde bir nefer ve Çanakkale Deniz Komutanı Zeki Adar’da vardı. O da metin olmalarını ve dışarıya çıkmaya çalışmamalarını tembihledi. Bundan sonra, Dumlupınar’la beraber yolculuk eden, fakat olayı fark etmeden geçip giden, olayı haber alıncada hemen geri dönen I. İnönü denizaltısın ikinci komutanı Üsteğmen Suat ikinci bir konuşma yapar. Teselli ve tembihlerde bulunur. Sanra durumu haber vermek üzere kıyıya döner ve rapor verdikten sonra dönüp bir konuşma daha yapar.

- Alo… Dumlu…
- Evet… Dumlu…
- Selami, nasılsınız.
- Efendim, hava biraz fenalaştı.
- Morallerinizi bozmayın, o hava size iki gün yeter. Sen çocukları yatır. Sigara içmeyin.
- Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigara içmiyoruz. Işıkta yok, karanlıktayız.
- İhtiyaç lambalarınıkullanmayın, ileride lazım olacak.
- Kullanmıyoruz zaten, birinin ışığı çok zayıfladı.

Yarım saat sonra denizaltıyla tekrar bağlantı kuruldu ancak bu sefer ezan ve Allah seslerinden başka bir şey duyulmadı.

***

Bu sıralarda su üzerinde bir şehit bulundu. her şeye rağmen, bir kaza anında kapağı açacağını ve su üzerine çıkacağını söyleyip duran Ulvi Erhazar’ın cansız bedeni su üzerinde yüzüyordu. Sözünü tutmuştu.

***

Dumlupınar Denizaltısı<br />
Kurtarma çalışmasından
Dumlupınar Denizaltısı
Kurtarma çalışmasından
Saat 11 gibi Kurtaran gemisi geldi ve çalışmalara başladı. Çalışmalar Amiral Sadık Atılcan, Vali Safaeddin Karacacı, Savunma bakanı vs. devlet adamlarınca izlendi.

Olay yerinde I. İnönü denizatlısı, iki muhrip, Kurtaran, motorlar ve Naboland bulunuyordu. Manevralar için İstanbul’da bulunan Amerikan 6. filosuna ait bir gemide çalışmalara katılır.

Kazadan yaklaşık 10 saat sonra olay yerine gelen kurtaran, ancak 25 saat sonra Dumlupınar’ın üzerine sabitlenebilir.

Dumlupınar’ın can kılavuz teli yoktur. Bunun için dalgıçlar şamandıra kablosunu takip ederek denizaltıya ulaşıp, can kılavuz telini kaportaya takacak ve çan yardımıyla, sağ kalan 22 denizciyi kurtaracaktı. Fakat saat 15:00 sularında Kurtaran gemisi yanlışlıkla şamandıra kablosunu kopardı. İrtibat kesildi ve kurtarma umudu azaldı.

Artık iş dalgıçlara kalmıştı, fakat fırtınalı hava dalgıçları yaprak gibi savuruyordu. Bu haldeyken tam on bir dalış yapıldı. Maalesef hiç birinde başarıya ulaşılamadı.

Yinede Yılmaz Süsen adlı dalgıç, tüm olumsuzluklara rağmen, canını tehlikeye atarak, 80 metre daldı: Dumlupınar’la arasında 11 metre kalmıştı. Fakat basınca dayanamayıp aniden kendinden geçti ve şuurunu kaybetti. 15 saat tedavi altına alınan ve vurgun yemekten kıl payı kurtulan kahraman denizci için, kurtarma çalışmalarına katılan Amerikalılar şöyle demişti : “Ölümle arasında hiçbir şey kalmadı ! ! !”

Maalesef üç gün süren çalışmalardan hiçbir netice elde edilemedi. 7 Nisan sabahı Milli Savunma Bakanlığı olayla ilgili yayınladığı tebliğlerin yedincisini, aynı zamanda sonuncusunu radyo aracılığıyla halka duyurdu. Tebliğ şöyledir :

1) Çanakkale’de Nara Burnunda batan Dumlupınar denizatlısında kalmış olan personelin kurtarılmasından tamamen umut kesilmiştir.
2) Bundan sonra tebliğ yayınlanmayacaktır.
3) Hayatından umut kesilen personelin ismi aşağıdadır:

Dumlupınar Denizlatında Şehit Olan Askerler :


Subaylar: - Kurmay Albay Hakkı Burak,
- Makine Kıdemli Yüzbaşı Naşit Öngören,
- Makine Yüzbaşı Affan Kayalı,
- Güverte Üsteğmen İsmail Türe,
- Makine Üsteğmen Fikret Coşkun,
- Güverte Teğmen Bülent Orkun,
- Güverte Teğmen Macit Şengün
Astsubay
Kıdemli Başçavuşlar:
- Şevki Özsekban,
- Ali Tayfun,
- Emin Akan,
- Ömer Öney,
- Mehmet Denizmen,
- Sait Yıldırım
Astsubay
Başçavuşlar:
- Cemaleddin Denizkıran,
- Salahaddin Çetindemir,
- Zeki Gider,
- Kemal Acun,
- Hüseyin Uçan,
- Cemal Kaya,
- Naci Özaydın
Astsubay
Çavuşlar:
- Bahri Serseren,
- İhsan İçdemir,
- Selami Özben,
- İbrahim Altıntop,
- Şaban Mutlu,
- İhsan Coşkun,
- Hamd Reis,
- Samim Nebioğlu,
- Mustafa Doğan,
- İhsan Aral,
- Zeki Açıkdağ,
- Necdet Yaman,
- Tuğrul Çabuk,
- Mehmet Ali Yılmaz
Mükellef Çavuşlar: - Karasulu Veysel Saygılı,
- Rizeli Ramazan Yurdakul
Mükellef Onbaşılar: - Milaslı Niyazi Giritli,
- İstanbullu Züğfer Ceylan,
- İstanbullu İbrahim İşlemeci,
- Trabzonlu Murat Yıldırım,
- Bodrumlu Mehmet Kızılışık,
- Bodrumlu Emin Süzer
Erler: - Çanakkaleli Mehmet Demirel,
- Bigalı Ali Gökçü,
- Antalyalı Nurettin Alabacak,
- Bandırmalı Ömer Yalçın,
- Edremitli Ali Aslan,
- Lapsekili Ülfeddin Akar,
- Şileli Bekir Sarı,
- Sürmeneli Yusuf Demir,
- Rizeli Mehmet Aydın,
- Sökeli Mustafa Özsoy,
- Marmarisli Nuri Acar,
- Çorlulu Hüdai Çağdan,
- Lapsekili Kadir Demiroğlu,
- Tekirdağlı Fikri Ulaştırıcı,
- Bigalı Hüseyin Sayım,
- Bartınlı Hüseyin Kayan,
- İzmirli Kenan Odacıoğlu,
- Lapsekili Ahmet Günal,
- Bartınlı Mustafa Taşçı,
- Çanakkaleli Hasan Bozoğlu,
- Bursalı İbrahim Aksoy,
- İzmirli Feridan Kırcalı,
- Ordulu İsmail Özdemir,
- Çarşambalı Hasan Arslan,
- İnebolulu Ahmet Özkaya,
- Çanakkaleli Enver Uçar,
- Foçalı Necati Kalan,
- İnebolulu Murat Suyabatmaz,
- Giresunlu Mehmet Demir,
- Giresunlu Galip Yılmaz,
- Göreleli Hasan Kelleci
 
Son düzenleme:
Üst Alt