MURATS44
Özel Üye
Dünya, bildiğimiz kadarıyla, evrende yaşam olan tek yerdir. Neden ? Dünyamızı bu kadar özel yapan şey nedir ? Bunun cevabı Dünya’nın geçmişinde gizlidir ve onu bulmak için zamanda yolculuk etmek gerekir. Dünya’da yaşayan ilk insanları görmek, hareket edip birbiri ile çarpışan kıtaları seyretmek, ölümcül dinozorlarla karşılaşmak, tuhaf yaşam biçimlerinin olduğu okyanuslara dalmak, buzul çağının acı soğuğunu hissetmek ve korkunç, kozmik füze saldırılarına maruz kalmak demektir.
Zaman içinde Dünya’nın doğuşuna şahitlik edecek kadar geri gidersek, ancak o zaman Dünyamızın inanılmaz hikayesini anlayabilir ve o zaman keşfedebiliriz neden bütün bunlar ve biz hepimiz buradayızdır.
DÜNYA NE ZAMAN VE NASIL OLUŞTU ? İŞTE DÜNYA’NIN HİKAYESİ
Yolculuğumuz yaklaşık 5 milyar yıl önce başlıyor. Fakat bu zaman da gördüğümüz şeyler doğru olamaz çünki göreceklerimiz bizim güzel mavi Dünyamıza hiç benzemiyor. Gördüğümüzsadece yeni doğan bir yıldız. Bizim güneşimiz… Her yer bir toz bulutu ile çevrilmiş. Anlaşılan bu yolculukta çok erken bir tarihe geldik. Henüz Dünya oluşmamış bile.
Zamanı birazcık hızlandırırsak, çekim kuvvetinin toz parçacıklarını küçük kayalara çektiğini görebiliriz. Bu imkansız gibi görünse de Gezegen gibi karmaşık bir şeyi oluşturan, toz parçaçıkları ve kayalardan başka birşey değildir. Çekim kuvveti milyonlarca yıl boyunca Dünyamızı oluşturmak için bu kaya parçacıklarını birbirine çekti. Yüzlerce Gezegenden biri, Güneşin etrafında dönüyor. Fakat günümüzden 4,54 milyar yıl önce, Gezegenimiz yaşanacak bir yerden çok bir ceheneme benziyor.
Yüzey sıcaklığı 1200 santigrattan fazla. Hava yok, sadece karbondioksit, azot ve su buharı. Ortam çok sıcak ve çok zehirli eğer yaklaşacak olursak, saniyeler içinde yanıp boğulabiliriz. Yeni doğan bu gezegen içinde sıvı kayaların kaynadığı bir kase gibi. Neredeyse hiç katı yüzeyi olmayan, sınırsız bir lav okyanusu.
Theia adlı genç bir gezegen üzerimize doğru geliyor. Büyüklüğü Mars kadar ve hızı saniyede 50 Km. Bir kurşundan 20 defa daha hızlı. Gezegenin çekim gücü Dünya’nın yüzey şeklini bozuyor. Büyük bir şok dalgası yayılıyor. Her iki genç gezegen de sıvılaşıyor. Trilyonlarca ton enkaz uzaya saçılıyor fakat çekim gücü yine mucizesini yapıyor ve yalnızca bir kaç bin yılda, kızıl toz ve sıcak kayalardan bir halka oluşturup Dünya’nın çevresini sarıyor.
Ve şimdi 3 bin Km’den geniş olan, bu ateş topundan uydumuz Ay’ın doğuşunu seyrediyoruz. Bizim bildiğimiz Ay’dan çok daha yakın. Dünya’ya uzaklığı 400 bin Km değil, sadece 22 bin Km.
Soğuyan Dünya’nın üzerinde Güneş yükselmekte ve sadece 3 saat sonra ufukta yok olmaktadır. Çarpışmanın etkisi ile Dünya öyle hızlı dönmektedir ki, gün uzunluğu sadece 6 saat sürmektedir. Günler hızlı geçiyor olabilir, ama Dünya çok yavaş değişmektedir.
Gezegenimizin oluşumunu anlamak için, milyonlarca yıl ileriye gidiyoruz. Bir sürü göktaşı, güneş sisteminin oluşumundan kalan enkaz, 3.9 milyar yıl önce Dünya’ya hücum ediyor. Meteorların içindeki garip kristaller tuz taneciklerine benziyorlar. Evet bu kristaller bu gün patates kızartmasına koyduğunuz tuz ile aynı kristaller ! Ve bu kristallerin içinde, küçük su damlacıkları bulunmaktadır. Öyle görünüyor ki bu ölümcül füzeler, Dünya yüzeyindeki yaşam için vazgeçilmez bir maddeyi taşımaktadır. Her bir meteoritin içinde küçük bir miktar su bulunmaktadır. Dünya 20 milyon yıl boyunca bombalandı ve yeryüzünün katılaşmış bölgelerinde su kütleleri birikti. Dünya’nın merkezi sıvı halde kaldı fakat yüzeyindeki sıcaklık 70-80 dereceye kadar soğudu, bu, bir kabuk oluşturmaya yeterliydi. Gelecekte bir içki aldığımızda muhtemelen bu suyu içiyor olacağız. Her bir yudum su birikintisi, bütün okyanusları oluşturan su damlaları, milyarlarca yıl yaşındadır ve bize ulaşabilmek için bir meteorun içinde milyonlarca Km. yol katetmişlerdir.
Dünya şimdi biraz daha tanıdık. Ama hala çok tehlikeli bir yer. Rüzgarlar çok hızlı, çok şiddetli bir fırtınadan bile daha hızlı. Bir mega fırtına’ya denk geliyoruz. Gezegenin hızlı dönüşü fırtınayı daha da kuvvetlendirmiş. Ay Dünya’ya o kadar yakın ki çekim gücü çok etkili ve Dünya yüzeyinde dev gelgitler oluşturmakta. Fakat zamanla Ay uzaklaşır, dalgalar yatışır ve Dünya’nın dönüşü yavaşlar.
Dünya’nın oluşumundan 700 milyon yıl sonra, yüzeyi hayat veren su ile kaplanır. Fakat sadece su ile değil ! Dünya’nın yüzeyinde başka bir şeyler daha var, küçük adacıklar. Sanki birdenbire ortaya çıktılar. Oysa lavların yeryüzüne çıkması ve okyanus üzerinde yükselmesi ile oluşmuşlardır. Zamanla lavlar soğur ve volkanik adaları oluşturur. Bu adaların oluşum hikayesi böyledir. Gelecekte bunlar bir araya gelerek ilk kıtaları oluşturacaklar.
Dünya şimdi su ve karadan oluşmaktadır. Bizim yuva dediğimiz Gezegene benzemeye başlamıştır. Fakat atmosfer zehirli, sıcaklık yakıcıdır. Burada hiçbir şey yaşayamaz. Meteorlar Gezegenin oluşumundan beri yağmur gibi yağıyorlar. Fakat şimdi 3.8 milyar yıl önce, saldıran meteorlar daha şiddetli evreye geçti. Bir şey bu meteorların yörüngesini bozdu. Dünya’ya su getirmişlerdi, ama şimdi başka bir şey daha taşıyorlar. Meteorlar çözünürken, minerallerine ayrıştılar, Karbon ve basit proteinlere dönüştüler, Aminoasitlere.
UZAYIN DERİNLERİNDEN, OKYANUSUN DERİNLİKLERİNE
Okyanusta her yer karanlık ! Güneş ışığı 300 metre derine ulaşamaz. Sıcaklık donma noktasına yakın. Bu bir serap olmalı ! Sualtı bacalarından oluşmuş bir şehir ! Bu duman değil. Bir çeşit sıcak bir sıvı. Deniz suyu Dünya’nın kabuğundaki çatlaklardan geçerek filtre ediliyor. Böylece ısınıyor, mineral ve gazları bünyesine topluyor. Bu karışım okyanusa geri püskürüyor, ve muazzam şekilli kuleleri oluşturuyor. Meteoritlerden gelen bu kimyasallar ve minerallerin karışmasıyla, deniz suyu kimyasal bir çorbaya dönüyor. Bunun ilk kez ne zaman ve nasıl olduğunu bilmek imkansızdır, ancak bu kimyasal maddeler bir şekilde bir araya gelerek Dünya’daki ilk yaşamı oluşturuyorlar !
Artık su, mikroskopik organizmalarla doludur. Bu tek hücreli bakteriler, Dünya’daki ilk yaşam biçimleridir. Bu, Gezegenin oluşumundaki son aşamadır. Mikroskopik yaşam artık başladı. Daha karmaşık yaşam biçimleri bulmak için, zamanda ileri doğru yolculuk etmemiz gerekir. Zamanımızdan 3.5 milyar yıl önceye, sığ okyanuslara.
Gördüğümüz bu şeyler kayaya benziyor, ya da bitkilere. Sanki bir deniz yatağından çıkmış gibiler. Herbiri yaşayan bakteri dağı gibi. Bu koloninin adı Stromatolit’tir. Bu bakteriler sihirli bir şekilde, Güneş ışığını gıdaya dönüştürür. Buna fotosentez denir. Güneş ışığının gücünü kullanarak karbondioksit ve suyu glikoza dönüştürür. Şekerin basit bir biçimi ve kahvemize koyduğumuz şeyin benzeri !
Bu sihirli dönüşümün bir de yan ürünü vardır, bir gaz, adı Oksijen. Stramatolitler suyun altında yavaş yavaş okyanusu oksijen ile doldururlar. Oksijen sudaki demiri pasa dönüştürür. Bunlar okyanusun dibine çöker ve demirce zengin kayaları oluşturur. Bir gün bu minerali köprüler, gemiler ve gökdelenler yapmak için kullanacağız.
Dalgaların üstünde, oksijen atmosferi değiştirir. Bu Stramatolitler yeryüzünde yaşam için en gerekli olan elementi meydana getiriyorlar. Onsuz yaşayan hiçbirşey var olamaz. Her nefes alışımızda, bir anlamda bu antik bakteri kolonisine
şükranlarımızı sunmuş oluyoruz. Bundan sonraki 2 milyar yıl boyunca Oksijen miktarı artmaya devam etti. Ve Dünya’nın dönme hızı yavaşladığından, günler uzadı. Artık günler en az 16 saat sürüyordu. Gördük ki bir Gezegen yapmak uzun vakit alıyor. 1.5 milyar yıl önce, Dünya’nın doğumundan 3 milyar yıl sonra bile.
Karmaşık bir hayat biçimi yok. Ne bitkiler, ne dinozorlar ne de insan. Fakat Dünya diğer Gezegenlerin sahip olmadığı bir şeye sahipti. Herşeyi değiştirme gücüne. Gezegenimiz, güzel mavi kase, volkanik adalarla dolu. Burası 1.5 milyar yıl önce, ilkel yaşam biçimlerinin yuvasıydı. Milyonlarca yılı aşkın zamandır, birşeyin adaları yeniden düzenlediğini görebiliriz.
Okyanusun hemen altında Dünya’nın kabuğu büyük plakalar halinde kırılıyordu. Derinlerde Dünya’nın çekirdeği hala çalışmaktadır. Güneşin yüzeyinden daha sıcak. Öyle sıcak ki yer kabuğundaki plakaların hareketine neden oluyor. Bu hareketler plakaları itip çekiyor. Okyanusları ve adaları beraberinde taşıyor. Milyonlarca yıl böyle geçer. Dünya bu şekile değişir durur. Aradan 400 milyon yıldan fazla zaman geçer, yeni ve dev bir kıta şekillenir. Adı, Rodinya kıtası (Rodinia kıtası).
Rodinya’nın çevresindeki sığ sularda, Staramotalitler 2 milyar yıldır, sihirli görevlerini yerine getirmektedir. Atmosfere oksijen pompalamak. Sıcaklık 30 derece Celsius ve günler 18 saat sürmektedir. Fakat bu manzara Dünya’dan çok Mars’ı andırıyor. Burada hayata rastlamak için zaman içinde ilerlememiz gerekir.
WASHİNGTON EYALETİ, 750 MİLYON YIL ÖNCE
Gezegenin derinliklerinden bir güç yer kabuğunu yırtarcasına parcalara ayırıyor. Bunu yapabilecek tek bir güç var o da ısı. Erimiş çekirdekten yükselerek yer kabuğunu zorlayıp zayıflatıyor. Santim santim, yıl yıl. Muazzam süper kıta ikiye bölünüyor. Bütün bu jeolojik hareketlilik büyük volkanlar oluşturdu. Bunlar atmosfere karbondioksit pompaladılar. Her yer duman ve gaz oldu. Suyla karışan bu karbondioksit asit yağmurlarına neden oldu. Kayalar asit yağmurlarını emdi ve karbondioksidi de beraber. Şimdi yeryüzünde bir sürü kaya var, kıtanın ikiye ayrılması sürerken atmosferden çok fazla miktarda karbondioksit emildi ve bu kayaların içinde hapsoldu. Atmosferde Güneş ısısını yeryüzünde tutacak kadar karbondioksit bulunmadığı için sadece bir kaç bin yılda, sıcaklık 50 derece düştü.
AVUSTRALYA, 650 MİLYON YIL ÖNCE
650 milyon yıl önce Avustralya donmuş, çorak bir arazi. Bazı bilim adamlarının “Kartopu Dünya” dedikleri bir çağın başlangıcı. Dünya yüzeyini saran en uzun süreli ve en soğuk buz devridir. Her yer binlerce metre yükseklikte dev buz duvarları ile çevrili. Buzu durdurmak mümkün değil. Buz miktarı arttıkça, Dünya’dan yansıyan güneş ışığı miktarı artıyor ve buzun yayılması hızlanıyor. Ancak başka bir buz tabakası daha var, aynı yükseklikte. Bu iki buz tabakası kutuplardan birbirlerine doğru yayılarak ekvatorda buluşurlar. 3 Km kalınlığındaki buz tabakası tüm Dünya’yı kaplıyor. Gezegen başlangıçta bir ateş topu gibiydi, şimdi ise büyük bir buz kasesi. Tüm Güneş ışınları ve sıcaklık uzaya geri yansımaktadır. Ama bu sonsuza kadar süremez. Birşey bu donmuş hapishaneden yeryüzüne yayınmalıdır. Ve bu olduğunda buzun üstünde yaşamın ne olacağını kimse bilemez.
Yüzey donmuş olabilir, fakat çekirdek hala Güneş’in yüzeyinden sıcaktır. Dünya soğumaya başladığından beri volkanlar patlamaktadır. Fakat şimdiye kadar, bunların sıcaklığı ve gücü bile buz üzerinde bir etki yapamadı. Vokanlar milyarlarca ton karbondioksit yaydı. Büyük donma gerçekleşmeden önce kayalar karbondioksitin çoğunu absorbe etmişlerdi. Ama şimdi kayalar buzun altında olduğundan, gazı absorbe edecek birşey yok. Bu nedenle gaz atmosfere yayılır. Bir battaniye gibi Güneş ısısını Dünya’nın çevresinde tutar.
Sıcaklık yükselmeye başlar ve 50 milyon yıl sonra buzlar erimeye başlar. “Kartopu Dünya” devri boyunca buzların yer kabuğunu aşağı doğru ittiği kabul edilmiştir. Şimdi buzlar erirken, bu durum tersine dönmüştür. Bu da yarıklar ve zayıf noktalar oluşturdu. Ve daha çok volkan. Bu volkanlar daha fazla karbondioksit yaydılar ve sıcaklığı daha da artttırdılar. Erime hızlandı, oksijen miktarı arttı. Bir dizi kimyasal reaksiyon sayesinde, buz oksijen üretti.
Dünya buzul çağına girerken, güneşin mor ötesi ışınları buzdaki su moleküllerinden oksijence zengin bir kimyasal madde oluşturmuştu. Hidrojen peroksit. Saçları beyazlatan kimyasal maddenin aynısı ! Şimdi buzlar erirken, Hidrojen peroksit ayrışır ve bol miktarda oksijen açığa çıkarır. Dünya uyanıyor ve artık bambaşka bir yerdir. Dünya’nın hikayesi şimdi yeniden şekilleniyor !
NOT
Aşağıdaki konu başlıklarıyla ilgili bilgileri sayfanın devamında okuyabilirsiniz.
2.BÖLÜM : Milyonlarca yıl önce Dünya nasıl bir yerdi ?
3.BÖLÜM : İlk dinazorların doğuşu ve Dünya’nın değişimi
2.BÖLÜM : Milyonlarca yıl önce Dünya nasıl bir yerdi ?
3.BÖLÜM : İlk dinazorların doğuşu ve Dünya’nın değişimi