faruk islam
Özel Üye
EbuHanife’nin Ders Vermeye Başlaması
Kûfe'ninmüftüsü olan Hammad ölünce, ashabı onun yerine oğlu İsmail'i geçirmekistediler. Fakat oğlunun şiire, gece meclislerine, hikayeye düşkün olduğunugörünce, Ebu Hanife'nin ders vermesi hususunda ittifak ettiler. O da kabuletti. Zamanla Ebu Hanife'nin şöhreti arttı. Ashabı çoğaldı, mescidde en genişhalkaya o sahip oldu.
Hammad dahahayatta iken Ebu Hanife zaman zaman ona vekâleten ders vermiştir. Nitekim EbuHanife, Hammad'ın en çok sevdiği talebelerinin başında geliyordu. Çünkü o,üstadının söylediklerini en iyi öğrenen ve hıfzeden bir talebe idi. Diğerarkadaşları hata yaptıkları halde o, meseleleri en iyi şekilde ezberliyordu. Buyüzden hocası ders halkasının önünde, kendi hizasında ondan başkasınınoturmasını yasaklamıştı.
HammadBasra'da ölen bir akrabası yüzünden bir müddet dersten ayrılınca yerine Ebu Hanife'ningeçmesini emretmiş, o da iki ay süreyle ders vermiştir. Bu esnada kendisinesorulan 60 meseleye verdiği cevapları hocası dönünce ona arz etmiş, o dakırkını uygun bulmuş, yirmisinde de muhalif kalmıştır.
Burivayetlerden anlaşıldığına göre o, hocası hayatta iken de ders verebilecekbir seviyeye gelmişti.
DersVerme Usulü Ve Talebeleriyle İstişaresi
EbuHanife'nin tedris faaliyetinde dikkat ettiği en önemli hususlardan birisi,talebeleriyle yaptığı istişaredir. Muvaffak el-Mekkî bunu şöyle anlatır:
"EbuHanife, mezhebini talebeleriyle istişare esasına dayandırmıştır. Onlarlaistişare etmeksizin kendi başına dinde bir içtihatta bulunmamış, Allah,Peygamber ve mü'minler için nasihatta bulunurken aşırı gitmemiştir. O,meseleleri tek tek ortaya atar, talebelerini dinler, kendi görüşünü söyler,onlarla bir ay, hatta daha fazla münakaşa ederdi. Bu meseleler hakkında görüşlerdenbiri ağırlık kazanınca Ebu Yusuf bir esas olarak onu tespit ederdi. Nihayet obütün esasları böylece tespit etmiş ve mezhep bu şekilde oluşmuştur. En doğrusuve gerçeğe en yakın olanı da budur. İnsanlar için bu, daha tatmin edici biryoldur. Tek başına içtihat yapanların ve sadece kendi görüşüne bağlananlarınmezhebinden daha iyidir."
TalebesiZüfer'den nakledilen şu rivayet de onun sabit fikirli olmadığını ve istişareyeverdiği önemi göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Züfer şöyle diyor:
"EbuHanife'nin derslerine devam ederdik. Ebu Yusuf ve Muhammed b.Hasan da bizimlebirlikte okurlardı. Biz Ebu Hanife'nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebu HanifeEbu Yusuf a hitaben;
'Ey Yakupvay haline! Benden her işittiğini yazma. Ben bugün böyle düşünüyorum. Yarın onubırakabilirim. Yarınki görüşümü de ertesi gün terk edebilirim demiştir.Yineonun; "Bu, bizim söyleyebildiğimiz en güzel sözdür. Kim bizim sözümüzdendaha doğru bir söz getirirse, o hakikate bizimkinden daha yakındır" dediği:
"Seninbu verdiğin fetvalar kendilerinde hiç şüphe olmayan hakikatler midir?"diye sorulunca da:
"Bilmiyorum,belki de kendisinde hiç şüphe olmayan batıldır"[38] şeklinde karşılıkverdiği nakledilmektedir.
Bütün bunlaronun serbest fikirli ve uzak görüşlü bir şahsiyet olduğuna, verdiği hükümlerlede kimseyi ilzam etmediğine işaret etmektedir. Nitekim kendisinin hocalarına,talebelerinin de kendisine karşı zaman zaman muhalefet ederek aynı meselelerdefarklı hükümler verdikleri nadir olmayan olaylardandır. Bu konuda vereceğim bir iki örnek, aralarındaki hoca-talebeilişkilerinin ne kadar serbest, hür ve aynı zamanda gerçekçi bir temeledayandığını gösterecektir.
Hz. Ömer'eHayber’den güzel bir arazi düşmüştü. Peygamber (s.a.v.)'e, bunun nasılkullanılması gerektiğini sorunca Peygamber (s.a.v.);
“İstersenaslını hapset (muhafaza et), gelirinden tasadduk et” dedi. Hz. Ömer, gelirindentasadduk etti ve aslının satılamayacağını, miras bırakılamayacağını, hibeedilemiyeceğini söyledi.
Ebu Hanifeise, "varislerin bunu reddetmeye hakkı vardır demiştir."
EbuYusuf’un, vakıfların satışı konusunda önceleri Ebu Hanife’yle aynı görüşteolduğu, fakat Hz. Ömer'in Hayber’deki yeri ile ilgili uygulamasınıduyunca:
"Bukonuda ihtilaf yoktur, eğer bu haber Ebu Hanife'ye ulaşsaydı bununla amel eder,muhalefet etmezdi" dediği bildirilmektedir.Ancak İmam Muhammed'in, hocasıhakkındaki tenkidi serttir. O şöyle der:
"EbuHanife, vakıf konusunda insanlara hüccetsiz hüküm vermiştir. Dolayısıyla halkonun görüşünü benimsememiş ve bu hükmü terk etmişlerdir. İnsanlar hakkındahüküm verenler, eser ve kıyasa dayanmadan hüküm verirler ise bu hükümler taklitedilmez. Eğer taklit caiz olsaydı, Ebu Hanife'den önce Hasan Basrî ve İbrahimNehaî taklit edilmeye daha layık idiler".[42]
Ebu Hanife,Hasan Basrî yoluyla gelen bir rivayette, onun şöyle dediğini rivayetediyor:
"İşkembelihayvanların idrarında bir beis yoktur." Bunu nakleden İmam Muhammed şöylededi:
"EbuHanife bunu kerih görürdü ve şöyle derdi:
"Eğerabdest suyuna sidik isabet etse, abdesti ifsad eder, elbiseye çok miktardabulaşır ve onunla da namaz kılınırsa, namaz iade edilir." İmam Muhammedise hocasının görüşüne katılmayarak:
"Bundabir sakınca görmüyorum. Bu, ne suyu, ne abdest suyunu, ne de elbiseyi ifsadeder" demektedir.
İşte Ebu Hanife'nin,talebeleriyle birlikte tesis edip yaşattıkları tenkit ve tartışmaya açık builmi anlayış, engin bir müsamaha ve olgunluk zemini üzerinde temellenerekgelişmiştir. Aslında bu anlayış, İslam’ın ilk asırlarında yaşamış İslamalimlerinin ortak bir özelliği idi.
İSMAİL HAKKI ÜNAL DİYANET YAYINLARI
Kûfe'ninmüftüsü olan Hammad ölünce, ashabı onun yerine oğlu İsmail'i geçirmekistediler. Fakat oğlunun şiire, gece meclislerine, hikayeye düşkün olduğunugörünce, Ebu Hanife'nin ders vermesi hususunda ittifak ettiler. O da kabuletti. Zamanla Ebu Hanife'nin şöhreti arttı. Ashabı çoğaldı, mescidde en genişhalkaya o sahip oldu.
Hammad dahahayatta iken Ebu Hanife zaman zaman ona vekâleten ders vermiştir. Nitekim EbuHanife, Hammad'ın en çok sevdiği talebelerinin başında geliyordu. Çünkü o,üstadının söylediklerini en iyi öğrenen ve hıfzeden bir talebe idi. Diğerarkadaşları hata yaptıkları halde o, meseleleri en iyi şekilde ezberliyordu. Buyüzden hocası ders halkasının önünde, kendi hizasında ondan başkasınınoturmasını yasaklamıştı.
HammadBasra'da ölen bir akrabası yüzünden bir müddet dersten ayrılınca yerine Ebu Hanife'ningeçmesini emretmiş, o da iki ay süreyle ders vermiştir. Bu esnada kendisinesorulan 60 meseleye verdiği cevapları hocası dönünce ona arz etmiş, o dakırkını uygun bulmuş, yirmisinde de muhalif kalmıştır.
Burivayetlerden anlaşıldığına göre o, hocası hayatta iken de ders verebilecekbir seviyeye gelmişti.
DersVerme Usulü Ve Talebeleriyle İstişaresi
EbuHanife'nin tedris faaliyetinde dikkat ettiği en önemli hususlardan birisi,talebeleriyle yaptığı istişaredir. Muvaffak el-Mekkî bunu şöyle anlatır:
"EbuHanife, mezhebini talebeleriyle istişare esasına dayandırmıştır. Onlarlaistişare etmeksizin kendi başına dinde bir içtihatta bulunmamış, Allah,Peygamber ve mü'minler için nasihatta bulunurken aşırı gitmemiştir. O,meseleleri tek tek ortaya atar, talebelerini dinler, kendi görüşünü söyler,onlarla bir ay, hatta daha fazla münakaşa ederdi. Bu meseleler hakkında görüşlerdenbiri ağırlık kazanınca Ebu Yusuf bir esas olarak onu tespit ederdi. Nihayet obütün esasları böylece tespit etmiş ve mezhep bu şekilde oluşmuştur. En doğrusuve gerçeğe en yakın olanı da budur. İnsanlar için bu, daha tatmin edici biryoldur. Tek başına içtihat yapanların ve sadece kendi görüşüne bağlananlarınmezhebinden daha iyidir."
TalebesiZüfer'den nakledilen şu rivayet de onun sabit fikirli olmadığını ve istişareyeverdiği önemi göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Züfer şöyle diyor:
"EbuHanife'nin derslerine devam ederdik. Ebu Yusuf ve Muhammed b.Hasan da bizimlebirlikte okurlardı. Biz Ebu Hanife'nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebu HanifeEbu Yusuf a hitaben;
'Ey Yakupvay haline! Benden her işittiğini yazma. Ben bugün böyle düşünüyorum. Yarın onubırakabilirim. Yarınki görüşümü de ertesi gün terk edebilirim demiştir.Yineonun; "Bu, bizim söyleyebildiğimiz en güzel sözdür. Kim bizim sözümüzdendaha doğru bir söz getirirse, o hakikate bizimkinden daha yakındır" dediği:
"Seninbu verdiğin fetvalar kendilerinde hiç şüphe olmayan hakikatler midir?"diye sorulunca da:
"Bilmiyorum,belki de kendisinde hiç şüphe olmayan batıldır"[38] şeklinde karşılıkverdiği nakledilmektedir.
Bütün bunlaronun serbest fikirli ve uzak görüşlü bir şahsiyet olduğuna, verdiği hükümlerlede kimseyi ilzam etmediğine işaret etmektedir. Nitekim kendisinin hocalarına,talebelerinin de kendisine karşı zaman zaman muhalefet ederek aynı meselelerdefarklı hükümler verdikleri nadir olmayan olaylardandır. Bu konuda vereceğim bir iki örnek, aralarındaki hoca-talebeilişkilerinin ne kadar serbest, hür ve aynı zamanda gerçekçi bir temeledayandığını gösterecektir.
Hz. Ömer'eHayber’den güzel bir arazi düşmüştü. Peygamber (s.a.v.)'e, bunun nasılkullanılması gerektiğini sorunca Peygamber (s.a.v.);
“İstersenaslını hapset (muhafaza et), gelirinden tasadduk et” dedi. Hz. Ömer, gelirindentasadduk etti ve aslının satılamayacağını, miras bırakılamayacağını, hibeedilemiyeceğini söyledi.
Ebu Hanifeise, "varislerin bunu reddetmeye hakkı vardır demiştir."
EbuYusuf’un, vakıfların satışı konusunda önceleri Ebu Hanife’yle aynı görüşteolduğu, fakat Hz. Ömer'in Hayber’deki yeri ile ilgili uygulamasınıduyunca:
"Bukonuda ihtilaf yoktur, eğer bu haber Ebu Hanife'ye ulaşsaydı bununla amel eder,muhalefet etmezdi" dediği bildirilmektedir.Ancak İmam Muhammed'in, hocasıhakkındaki tenkidi serttir. O şöyle der:
"EbuHanife, vakıf konusunda insanlara hüccetsiz hüküm vermiştir. Dolayısıyla halkonun görüşünü benimsememiş ve bu hükmü terk etmişlerdir. İnsanlar hakkındahüküm verenler, eser ve kıyasa dayanmadan hüküm verirler ise bu hükümler taklitedilmez. Eğer taklit caiz olsaydı, Ebu Hanife'den önce Hasan Basrî ve İbrahimNehaî taklit edilmeye daha layık idiler".[42]
Ebu Hanife,Hasan Basrî yoluyla gelen bir rivayette, onun şöyle dediğini rivayetediyor:
"İşkembelihayvanların idrarında bir beis yoktur." Bunu nakleden İmam Muhammed şöylededi:
"EbuHanife bunu kerih görürdü ve şöyle derdi:
"Eğerabdest suyuna sidik isabet etse, abdesti ifsad eder, elbiseye çok miktardabulaşır ve onunla da namaz kılınırsa, namaz iade edilir." İmam Muhammedise hocasının görüşüne katılmayarak:
"Bundabir sakınca görmüyorum. Bu, ne suyu, ne abdest suyunu, ne de elbiseyi ifsadeder" demektedir.
İşte Ebu Hanife'nin,talebeleriyle birlikte tesis edip yaşattıkları tenkit ve tartışmaya açık builmi anlayış, engin bir müsamaha ve olgunluk zemini üzerinde temellenerekgelişmiştir. Aslında bu anlayış, İslam’ın ilk asırlarında yaşamış İslamalimlerinin ortak bir özelliği idi.
İSMAİL HAKKI ÜNAL DİYANET YAYINLARI