Geceleri kandiller süsler şehrimin kubbesini. Birbirine günahsız ağızlardan dökülür bir yağmur tanesi. Cübbeni aldın mı sırtına bezmi elestten yüklendiğin sözün ağırlığı vurulur boynuna. Siyah ve beyaz arasında dönen senaryolarda gerçekliğine inanılmayan doğrular sıkışır parmak arasına. Tüm siyahlar beyaz içindir esasında. Ertelenmiş yaşamlarda takvim dalı kadarken zaman, ezberden geçirilmiş yinelenişlerdir ân… Aşk diyarında ölüdür yalan.
Kuraklaşmış Evs ve Hazrec gönlümüze Mus’ab b. Umeyrler… Alnımızdan düşen çizgilerin parantez içlerine çizilirken hayat, hafızamda bir Mecnun dilleniyor şimdi; Leyla senden,,,
Gün, seni geceden bekliyorum. Gel ve söndür rahlemde yanan mum ışıklarını. Arta kalmış hesapların sorulmamış suallerini göm geçmişe. Git gide başkalaşan dünyaya başka bir telden dem vur. Dile gelsin aşık maşuk… Dile gelsin yedi kat sema…
Kaç önsöz diye geçti kervanlar. Ve kaç son söze ulaştı yazanlar.
Yarınlarımın ellerini dünden kirletenler,,, Yıkarsa aşk yıkar bu elleri…