MURATS44
Özel Üye
Atalarımız, "Dost, kara günde belli olur" demişler.
Bir düşünür de bu gerçeği şöyle ifade eder :
"Felaketin faydası, dostlarınızı tanıtmasıdır."
Bir iyiliği yapanın dost; yaptığının da saf iyilik, olup olmadığını anlamak için, iki özelliğe dikkat ediniz...
1–İyilik yapan gururlanıyor mu?
2–Kendisine iyilik yapılan, ezilip minnet altında kalıyor mu ?
İyiliği yapanda gurur ve kibir varsa, yapılan eziliyor ve mahcup duruma düşürülüyorsa, o iyilik, gerçekten iyilik değildir. İyiliği yapan da dostça yapmamış demektir . Çünkü, "İYİLİK, YAPANI MAĞRUR, YAPILANI MAHCUP ETMEYEN DAVRANIŞTIR."
Gerçek dost, sadece elimizi tutmaz, kalbimize dokunur.”
Dostun yanında rahatlar, huzur buluruz.
Derdinizi azaltmak ve taşınır kılmak için, dostun varlığı yeter. Yanımızda olması kafidir. Hatta sesini telefondan duymamız bile, ilaç gibi gelir.
Bir de, yanınızda olduğu halde, size çok uzak bulunanlar vardır. Bir kuru ve duygusuz gövdeden başka şey hissettirmez size onların varlığı...
Eğer yanı başınızda oturduğu halde, ona hiçbir zaman ulaşamayacağınızı hissediyorsanız, artık yabancılaşmışsınız demektir.
İYİ DOSTU OLANIN AYNAYA İHTİYACI OLMAZ...
Hazreti Mevlana; dost, dostunun aynasıdır. Her şeyini gösterdiği gibi, hatalarını, eksiklerini, noksanlarını da gösterir. Ancak olumsuzlukları, kırmadan, incitmeden, asla rencide etmeden yansıtır.
Çünkü dostun amacı, eksiği sergileyip utandırmak, küçümsemek, hakaret etmek değildir. Maksadı düzeltmektir. Eksiği gidermek, noksanı tamamlamaktır. Zira dost, dostunu mükemmel görmek ister ve onun olumsuz hallerinden rahatsız olur.
Kendisi gibi bildiği insanın, bir hata ile, bir eksikle, bir günahla malul olmasına dayanamaz. Çünkü dostunun muhabbeti, gerçek bir muhabbettir.
Gerçek muhabbet ise, kendisi için istediğini, dostu için de istemeyi şart kılar. Öyle dostlar vardır ki, kendisinden önce dostunu düşünür.
Dosta sadakatte, en büyük örneğimiz, önderimiz, "sıddik" ismini hakkıyla almış bulunan Hazreti Ebubekir'dir.
Güzeller Güzelinin, her anında tehlike ve ölüm bulunan yolculuğa çıkarken, O'nu yalnız bırakmayan Hazreti Ebubekir idi.
Açlığı, susuzluğu, can hayati tehlikelerin bütününü göze alarak, birlikte
olmayı seçti. Sonra da, Efendiler Efendisi'ni, canından fazla sevdiğini fiilen gösterdi.
Sevr mağarasında, DOST'u korumak için, ayağıyla yılan deliğini kapattı. Ayak tabanını, yılanın zehrine, dişini sıkarak dayadı. Acısını Dost'a belli etmemeye, Dost'u üzüntüsüyle üzmemeye çabaladı.
Yılandan çok daha tehlikeli olan düşmanları, mağaranın kapısına dayandıklarında ise, DOST adına öyle derin bir hüzne düşmüştüki... Dostlar Dostu, Yüceler Yücesi Rabbimiz, Efendimiz'in Hazreti Ebubekir'i tesellisini şöyle nakletti:
"Mahzun olma ! Muhakkak ki Allah, bizimle beraberdir..."
Gerçek Dost'un, Efendimiz'e gösterdiği bu dostluk, Dostlar Dostu'nun yardımını davet etti. Dostca kenetlenen gönüllere, Allah'ın acil yardımı yetişir ve onlar mahzun da olmazlar.
Allah, dostluğu seviyor. Dostlukla var olacak bir yürek vermiş biz insanlara... Bizler o yüreği dostluk duygularıyla doldurdukca, Yüceler Yücesi Rabbimiz, bize, Cennet lezzetlerini hatırlatan güzellikleri yaşatacaktır.
Öyleyse, neden açmayalım dostluğa giden yolları sevgiyle?..
Sahi neden, niçin yolumuz sevgi ve şefkat olmasın ?
Düşmanlıktan, kandan, kinden, kim, ne kazanmış?
Düşmanlık duygusu, dostluk mahalli olan kalbimize bir yabancı madde olarak düşüyor ve eğer onu kusarcasına çıkaramazsak, önce bizi, yani, öz sahibini zehirliyor.
Böylece insan, kendi imal ettiği bir duygunun kurbanı oluyor.
Bu da bir nevi intihar demektir. Ancak, zehirlenme taksit taksit vuku bulduğu için, durumun dehşeti açıkca görünmüyor.
Rabbimiz bizi, düşmanlık duygularıyla kendimizi zehirleyip, hayatı yaşanmaz hale getirelim diye değil, dostluk duygularıyla güzelleşelim ve güzelleştirelim diye yaratmıştır.
Evet, öyleyse, neden, niçin düşmanlık?
İki günlük dünya değer mi ?
Paylaşamadığımız nedir?
Kuru inatların peşinde niçin düşmanlaşalım?
Bütün varlıkla dost olmak varken...
Bütün varlığın Sahib'ini bulmak ve onu en yüce, en eşsiz Dost edinmek varken...
Niçin, neden düşmanlık...
Evet, iki günlük dünya için değer mi?
Dost bir yürek taşımak, insanın kendisini çoğaltması demektir.
Yüreğini dostlaştıramayan, sıradan ve sürüden bir insandır.
Dost bir yürek taşımayan, bir kişi bile değildir.
Dost olamayan, bir tek kişidir.
Dostlukla dolu bir yürek, sahibini zenginleştirir, bereketlendirir, çok kişi yapar...
Dost, dostu için ayrı ve özel bir dünyadır.
Siz kim için bir dünyasınız?
Siz, kimin dünyasısınız?
Kim, sizin için bir dünyadır ?
Zorda ve darda kaldığınızda, bunaldığınızda; sığınabileceğiniz bir dost yüreği var mı?
Böyle bir dosta sahip olmak, dünyanın en önemli zenginliğidir.
Yirmi dört saat arayabileceğiniz, sansürsüz olarak içinizi açacağınız ve en doğru tavsiyeleri, tesellileri alabileceğiniz bir dost; bir değil, çok kişidir... Adeta ayrı ve bambaşka bir dünyadır.
Böyle bir dosta sahip olmak çok değerlidir ama, her değerli şey gibi, o da çok ciddi emeklerle, özenli dikkatlerle kazanılabilir.
Dost, birlikte olduğunuzda, artık kendinizi tek kişi gibi hissettiğinizdir.
Dostun varlığında, bayağıların alamayacakları bir tat vardır.
Dostun kolları, dünyanın neresinde olursanız olunuz, sizi kucaklayacak kadar uzundur.
Dostun yüksek ruhu, dostunun başarılarını da kendisininkiler gibi bilerek sevinir.
Gerçek dost, iyi günlerimize davetimizle, kötü günlerimize ise, davetsiz gelendir.
Dost, yürek acılarınızı, açıklamasanız da hisseden ve şefkatiyle giderendir..
Dost, kan kusarken, kızılcık şerbeti içiyormuş gibi davranandır.
Dost, dostu utanmasın diye, onun günahlarını, kusurlarını, potlarını hep örtendir. Dost, günah teşhircisi değildir. Tam tersine, dostunun günahından dolayı üzülen, acıyan, düzeltmeye çalışandır.
Dost, sır tutandır.
Dost, dostunun hatırı için, onun sevdiklerine de saygı duyandır.
Dost, dostunun yüreğini başkalarıyla da paylaşmayı sevendir. Dostu konusunda cimri davranan, onun yüreğindeki güzellikleri sadece kendisine münhasır tutmak isteyen, "Benim dostum" diyerek bencil davranan, gerçek dost değildir.
Dost, dostluğunu satmayandır. Dostluğun karşılığını dostluk olarak bile beklemeyendir.
Dost, yıldız gibidir, her zaman görünmez ama, varlığını bilirsin. Özellikle de, gönül göğün karardığında görüneceğinden emin olursun.
Dost, dostluğunun reklamını yapmayandır.
Dost, dostunda fani olandır. Dostuyla özdeşleşen ve hep onun gözüyle gören, kulağıyla duyan ve daha da önemlisi, kalbiyle
hissedendir.
Dost, "Haydi!" deyince, "Nereye?" diye sormadan "Peki" diyebilendir.
Dost, dostun havası, suyu, ışığıdır. Bu sebeble dost, giderken havamızı, ışığımızı da alıp gidendir.
Dost, birlikteliği, "Bitti!" diye üzerken; "Yaşandı!" diye de sevindirendir. Bu yüzden, "Hatıra" deyince, ilk önce onunla yaşananlar akla gelendir.
Dost, gelişiyle sevinçten, gidişiyle hüzünden ağlatandır. Evet dost, çokça gözyaşı ilham edendir.
Galiba bu yüzden doyulamaz dostluğa da; hep saf, samimi ve ayrılıksız bir dostluk dünyası olan Cennet arzulanır.
Belki de, o gerçek dostluk dünyası için çalışılsın diye, Rabbimiz, bize bu dünyada sadece tattırıyor. Tattırıyor ki, doyumluk dünyayı arayalım...
Samimi her arayış , sonunda aradığını bulacaktır. Bu sebeble, Cennet arayışımızda da samimi olmaya dikkat edeceğiz. Bu dünyada bir SEVGİ AİLESİ oluşturursak, ahiret aleminde de Rabbimiz rahmetiyle, inşaallah bizi sevgi dünyasında buluşturacaktır.
Yeter ki, temizlenenlerin dünyası olan Cennet'e layık bir gönül saflığı içinde, sevgi yolundan ayrılmayalım.
Rabbim, senin için, sevgin için, biz birbirimizi çok seviyoruz. Doyumluk alemde de, bizi bir ve beraber eyle! Amin.
Dostluğunda samimi olan, aradığı dostu bulmak için, aranan dost olmaya dikkat kesilmelidir.
Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Her kim Allah için bir dost edinirse,
Allah Teala onun için Cennet'te yeni bir derece yaratır."
"Allah Teala, iyiliğini murad ettiği kimseye, unuttuğunu hatırlatacak ve hatırında olanı yapmaya yardım edecek iyi ve salih bir dost nasip eder."
roserose
Bir düşünür de bu gerçeği şöyle ifade eder :
"Felaketin faydası, dostlarınızı tanıtmasıdır."
Bir iyiliği yapanın dost; yaptığının da saf iyilik, olup olmadığını anlamak için, iki özelliğe dikkat ediniz...
1–İyilik yapan gururlanıyor mu?
2–Kendisine iyilik yapılan, ezilip minnet altında kalıyor mu ?
İyiliği yapanda gurur ve kibir varsa, yapılan eziliyor ve mahcup duruma düşürülüyorsa, o iyilik, gerçekten iyilik değildir. İyiliği yapan da dostça yapmamış demektir . Çünkü, "İYİLİK, YAPANI MAĞRUR, YAPILANI MAHCUP ETMEYEN DAVRANIŞTIR."
Gerçek dost, sadece elimizi tutmaz, kalbimize dokunur.”
Dostun yanında rahatlar, huzur buluruz.
Derdinizi azaltmak ve taşınır kılmak için, dostun varlığı yeter. Yanımızda olması kafidir. Hatta sesini telefondan duymamız bile, ilaç gibi gelir.
Bir de, yanınızda olduğu halde, size çok uzak bulunanlar vardır. Bir kuru ve duygusuz gövdeden başka şey hissettirmez size onların varlığı...
Eğer yanı başınızda oturduğu halde, ona hiçbir zaman ulaşamayacağınızı hissediyorsanız, artık yabancılaşmışsınız demektir.
İYİ DOSTU OLANIN AYNAYA İHTİYACI OLMAZ...
Hazreti Mevlana; dost, dostunun aynasıdır. Her şeyini gösterdiği gibi, hatalarını, eksiklerini, noksanlarını da gösterir. Ancak olumsuzlukları, kırmadan, incitmeden, asla rencide etmeden yansıtır.
Çünkü dostun amacı, eksiği sergileyip utandırmak, küçümsemek, hakaret etmek değildir. Maksadı düzeltmektir. Eksiği gidermek, noksanı tamamlamaktır. Zira dost, dostunu mükemmel görmek ister ve onun olumsuz hallerinden rahatsız olur.
Kendisi gibi bildiği insanın, bir hata ile, bir eksikle, bir günahla malul olmasına dayanamaz. Çünkü dostunun muhabbeti, gerçek bir muhabbettir.
Gerçek muhabbet ise, kendisi için istediğini, dostu için de istemeyi şart kılar. Öyle dostlar vardır ki, kendisinden önce dostunu düşünür.
Dosta sadakatte, en büyük örneğimiz, önderimiz, "sıddik" ismini hakkıyla almış bulunan Hazreti Ebubekir'dir.
Güzeller Güzelinin, her anında tehlike ve ölüm bulunan yolculuğa çıkarken, O'nu yalnız bırakmayan Hazreti Ebubekir idi.
Açlığı, susuzluğu, can hayati tehlikelerin bütününü göze alarak, birlikte
olmayı seçti. Sonra da, Efendiler Efendisi'ni, canından fazla sevdiğini fiilen gösterdi.
Sevr mağarasında, DOST'u korumak için, ayağıyla yılan deliğini kapattı. Ayak tabanını, yılanın zehrine, dişini sıkarak dayadı. Acısını Dost'a belli etmemeye, Dost'u üzüntüsüyle üzmemeye çabaladı.
Yılandan çok daha tehlikeli olan düşmanları, mağaranın kapısına dayandıklarında ise, DOST adına öyle derin bir hüzne düşmüştüki... Dostlar Dostu, Yüceler Yücesi Rabbimiz, Efendimiz'in Hazreti Ebubekir'i tesellisini şöyle nakletti:
"Mahzun olma ! Muhakkak ki Allah, bizimle beraberdir..."
Gerçek Dost'un, Efendimiz'e gösterdiği bu dostluk, Dostlar Dostu'nun yardımını davet etti. Dostca kenetlenen gönüllere, Allah'ın acil yardımı yetişir ve onlar mahzun da olmazlar.
Allah, dostluğu seviyor. Dostlukla var olacak bir yürek vermiş biz insanlara... Bizler o yüreği dostluk duygularıyla doldurdukca, Yüceler Yücesi Rabbimiz, bize, Cennet lezzetlerini hatırlatan güzellikleri yaşatacaktır.
Öyleyse, neden açmayalım dostluğa giden yolları sevgiyle?..
Sahi neden, niçin yolumuz sevgi ve şefkat olmasın ?
Düşmanlıktan, kandan, kinden, kim, ne kazanmış?
Düşmanlık duygusu, dostluk mahalli olan kalbimize bir yabancı madde olarak düşüyor ve eğer onu kusarcasına çıkaramazsak, önce bizi, yani, öz sahibini zehirliyor.
Böylece insan, kendi imal ettiği bir duygunun kurbanı oluyor.
Bu da bir nevi intihar demektir. Ancak, zehirlenme taksit taksit vuku bulduğu için, durumun dehşeti açıkca görünmüyor.
Rabbimiz bizi, düşmanlık duygularıyla kendimizi zehirleyip, hayatı yaşanmaz hale getirelim diye değil, dostluk duygularıyla güzelleşelim ve güzelleştirelim diye yaratmıştır.
Evet, öyleyse, neden, niçin düşmanlık?
İki günlük dünya değer mi ?
Paylaşamadığımız nedir?
Kuru inatların peşinde niçin düşmanlaşalım?
Bütün varlıkla dost olmak varken...
Bütün varlığın Sahib'ini bulmak ve onu en yüce, en eşsiz Dost edinmek varken...
Niçin, neden düşmanlık...
Evet, iki günlük dünya için değer mi?
Dost bir yürek taşımak, insanın kendisini çoğaltması demektir.
Yüreğini dostlaştıramayan, sıradan ve sürüden bir insandır.
Dost bir yürek taşımayan, bir kişi bile değildir.
Dost olamayan, bir tek kişidir.
Dostlukla dolu bir yürek, sahibini zenginleştirir, bereketlendirir, çok kişi yapar...
Dost, dostu için ayrı ve özel bir dünyadır.
Siz kim için bir dünyasınız?
Siz, kimin dünyasısınız?
Kim, sizin için bir dünyadır ?
Zorda ve darda kaldığınızda, bunaldığınızda; sığınabileceğiniz bir dost yüreği var mı?
Böyle bir dosta sahip olmak, dünyanın en önemli zenginliğidir.
Yirmi dört saat arayabileceğiniz, sansürsüz olarak içinizi açacağınız ve en doğru tavsiyeleri, tesellileri alabileceğiniz bir dost; bir değil, çok kişidir... Adeta ayrı ve bambaşka bir dünyadır.
Böyle bir dosta sahip olmak çok değerlidir ama, her değerli şey gibi, o da çok ciddi emeklerle, özenli dikkatlerle kazanılabilir.
Dost, birlikte olduğunuzda, artık kendinizi tek kişi gibi hissettiğinizdir.
Dostun varlığında, bayağıların alamayacakları bir tat vardır.
Dostun kolları, dünyanın neresinde olursanız olunuz, sizi kucaklayacak kadar uzundur.
Dostun yüksek ruhu, dostunun başarılarını da kendisininkiler gibi bilerek sevinir.
Gerçek dost, iyi günlerimize davetimizle, kötü günlerimize ise, davetsiz gelendir.
Dost, yürek acılarınızı, açıklamasanız da hisseden ve şefkatiyle giderendir..
Dost, kan kusarken, kızılcık şerbeti içiyormuş gibi davranandır.
Dost, dostu utanmasın diye, onun günahlarını, kusurlarını, potlarını hep örtendir. Dost, günah teşhircisi değildir. Tam tersine, dostunun günahından dolayı üzülen, acıyan, düzeltmeye çalışandır.
Dost, sır tutandır.
Dost, dostunun hatırı için, onun sevdiklerine de saygı duyandır.
Dost, dostunun yüreğini başkalarıyla da paylaşmayı sevendir. Dostu konusunda cimri davranan, onun yüreğindeki güzellikleri sadece kendisine münhasır tutmak isteyen, "Benim dostum" diyerek bencil davranan, gerçek dost değildir.
Dost, dostluğunu satmayandır. Dostluğun karşılığını dostluk olarak bile beklemeyendir.
Dost, yıldız gibidir, her zaman görünmez ama, varlığını bilirsin. Özellikle de, gönül göğün karardığında görüneceğinden emin olursun.
Dost, dostluğunun reklamını yapmayandır.
Dost, dostunda fani olandır. Dostuyla özdeşleşen ve hep onun gözüyle gören, kulağıyla duyan ve daha da önemlisi, kalbiyle
hissedendir.
Dost, "Haydi!" deyince, "Nereye?" diye sormadan "Peki" diyebilendir.
Dost, dostun havası, suyu, ışığıdır. Bu sebeble dost, giderken havamızı, ışığımızı da alıp gidendir.
Dost, birlikteliği, "Bitti!" diye üzerken; "Yaşandı!" diye de sevindirendir. Bu yüzden, "Hatıra" deyince, ilk önce onunla yaşananlar akla gelendir.
Dost, gelişiyle sevinçten, gidişiyle hüzünden ağlatandır. Evet dost, çokça gözyaşı ilham edendir.
Galiba bu yüzden doyulamaz dostluğa da; hep saf, samimi ve ayrılıksız bir dostluk dünyası olan Cennet arzulanır.
Belki de, o gerçek dostluk dünyası için çalışılsın diye, Rabbimiz, bize bu dünyada sadece tattırıyor. Tattırıyor ki, doyumluk dünyayı arayalım...
Samimi her arayış , sonunda aradığını bulacaktır. Bu sebeble, Cennet arayışımızda da samimi olmaya dikkat edeceğiz. Bu dünyada bir SEVGİ AİLESİ oluşturursak, ahiret aleminde de Rabbimiz rahmetiyle, inşaallah bizi sevgi dünyasında buluşturacaktır.
Yeter ki, temizlenenlerin dünyası olan Cennet'e layık bir gönül saflığı içinde, sevgi yolundan ayrılmayalım.
Rabbim, senin için, sevgin için, biz birbirimizi çok seviyoruz. Doyumluk alemde de, bizi bir ve beraber eyle! Amin.
Dostluğunda samimi olan, aradığı dostu bulmak için, aranan dost olmaya dikkat kesilmelidir.
Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Her kim Allah için bir dost edinirse,
Allah Teala onun için Cennet'te yeni bir derece yaratır."
"Allah Teala, iyiliğini murad ettiği kimseye, unuttuğunu hatırlatacak ve hatırında olanı yapmaya yardım edecek iyi ve salih bir dost nasip eder."
roserose