Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Günümüzdeki İnsanların En Büyük Sorunu
Günümüzde ise; şeytan ve yandaşları İslam’ı yıkmak için bir başka yola başvurmuşlardır.
Öyle ki onlar İslam’ı kelime olarak ortadan kaldırmayıp İslami kavramların hakiki manalarını ortadan kaldırarak, yerine kendilerine ve yönetimlerine zarar vermeyecek şekilde (
’ın istemediği yani; Kur’an ve sünnete uymayan) manalar vermişlerdir.
İşte bu sebeple, günümüz insanlarının en büyük sorunu;
-u Teâlâ'nın kendilerinden yerine getirmelerini istediği gerçek İslam ve iman sınırlarını bilmemeleri, yine
-u Teâlâ'nın kendilerinden uzaklaşmalarını istediği küfrü tanımamaları, dolayısıyla kafir ve müslüman ayırımını yapamadıkları için Rablerinin kendilerine bildirdiği gerçek müslümanı ve kafiri bilmemeleridir.
Aynı şekilde; insanlara hüküm verenin
-u Teâlâ'nın kitabı ve rasulunun sünneti olmaması, bilakis insanların kendi görüşleri, kanaatleri veya tagutun istediği şekilde öğretilen, üstelik tagut için hiçbir tehlike oluşturmayan İslam’dan bir kısım bilgilerle hükmediliyor olmasıdır.
Her kendinin müslüman olduğunu iddia eden acaba
-u Teâlâ'nın hükmüne göre müslüman mıdır?
Her
-u Teâlâ'ya ibadet ettiğini iddia eden kimsenin ibadetini ondan
-u Teâlâ acaba kabul eder mi?
Nuh Aleyhisselam’dan günümüze kadar her asırda insanların çoğu hak üzere olduklarını,
-u Teâlâ'ya ibadet ettiklerini ve kendilerinin mü’min olduklarını iddia etmişlerdir. Fakat
-u Teâlâ onların iman iddiasını kabul etmedi. Yapmış oldukları ibadetleri de kabul etmedi. Çünkü yapmış oldukları bu ameller
-u Teâlâ'nın istediği ya da razı olduğu şekilde değildi.
Dolayısıyla onlar her ne kadar iman ve ibadet iddiasında bulunuyorlarsa da
-u Teâlâ onlara yine de "küfür" ve "sapıklık" üzerinde oldukları hükmünü verdi.
Bununla birlikte onlara istediği imanı ve kabul ettiği ibadeti açıklamaları için rasuller gönderdi. Gönderilen rasuller de onlara;
-u Teâlâ'nın istediği ve rasullerin kendisiyle gönderildiği şekilde imanı gerçekleştirmedikçe sadece iman iddiasında bulunmalarının kendilerine
-u Teâlâ katında hiçbir fayda sağlamayacağını haber verdiler.
Öyleyse bil ki! İnsanların
-u Teâlâ katındaki değeri ibadetlerinin çokluğuyla değil yaptıkları ibadetlerin
-u Teâlâ'nın razı olduğu ve emrettiği şekilde olmasıyla ölçülür.
İbadet eden nice kimseler vardır ki onun
-u Teâlâ katında bir sivrisineğin kanadı kadar bile değeri yoktur. Yapmış olduğu ibadet ise
-u Teâlâ katında bir değer ifade etmemektedir. Zira o kimse, ibadetini
-u Teâlâ'nın istediği şekilde yapmamakta ve
-u Teâlâ'nın emrettiği, rasulünü gönderdiği şeriatine uygun bir şekilde yerine getirmemektedir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanındaki yahudiler
-u Teâlâ'ya çokça ibadet ediyorlar ve kendilerinin muvahhidlerden olduklarını, hak üzere olduklarını ve
-u Teâlâ'nın seçkin halkı olduklarını iddia ediyorlardı.
Aynı şekilde hristiyanlar da çokça ibadet ediyorlar ve tevhid, iman ve İslam iddiasında bulunuyorlardı.
Fakat
-u Teâlâ onlardan tevhidlerini, imanlarını ve ibadetlerini kabul etmedi ve onlara küfür, sapıklık ve şirkle hükmetti.
-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَى شَيْءٍ حَتَّىَ تُقِيمُواْ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ
"De ki: "Ey kitap ehli! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz." (Maide: 68)
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanındaki müşrikler de bu kainatta bir ilahın var olduğuna, kendilerini ve bu kainatı yarattığına, bu kainatta tasarruf sahibi bir ilah olduğuna, kendilerinin rızık vericisi olduğuna, kendilerini öldürdüğüne ve dirilttiğine iman ediyorlardı. Bununla birlikte
-u Teâlâ onları tekfir etti ve onlara küfür ve şirkle hükmetti. Bu hal üzere kalmaları ve ölmeleri halinde ise onların varacakları yerin içinde sonsuza dek kalacakları cehennem olacağını bildirdi.
-u Teâlâ’nın bu müşriklerin ve onların inançları hakkındaki şu sözünü dinle:
’ındır" diyecekler. "O halde hiç düşünmez misiniz?" de.
"Yedi göğün Rabbi ve yüce arşın Rabbi kimdir?" de.
"
’dır" diyecekler. "O halde hiç sakınmaz mısınız (korkmaz mısınız)?" de.
‘Öyleyse her şeyin hakimiyet ve mülkiyeti elinde olan, dilediğini koruyan fakat kendisinden hiçbir şey korunmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin" de.
"
’dır" diyecekler. "O halde nasıl aldanıyorsunuz?" de.
"Doğrusu biz onlara hakkı getirdik. Fakat onlar yalancıdırlar." (Mü’minun: 84-90)
Şüphe yok ki
-u Teâlâ ancak istediği ve emrettiği şekilde olan ve kendi zatının birliği için halis bir şekilde yapılan imanı, İslam’ı ve ibadeti kabul eder.
Öyleyse şimdi şöyle soralım:
Şayet insan ibadet yapar ve niyeti
-u Teâlâ için halis olmasına rağmen
-u Teâlâ'nın istediği şekilde olmazsa acaba
-u Teâlâ halis niyetle yapılan bu ibadeti ondan kabul eder mi?
Aynı şekilde bir insan
-u Teâlâ'ya halis bir niyetle iman eder, fakat imanı
-u Teâlâ'nın emrettiği şekilde olmazsa acaba
-u Teâlâ bu insanın imanını kabul eder mi?
Şüphe yok ki bu konuda verilecek doğru cevab;
-u Teâlâ, sadece halis olarak ve kendisinin bildirdiği şekilde olan iman ve ameli kabul eder, olacaktır.
’a teslim ederse kopmak bilmeyen bir kulpa tutunmuştur. Bütün işlerin sonu
’a döner." (Lokman: 22)
Durum böyleyse
-u Teâlâ'nın razı olduğu ve emrettiği iman nedir?
-u Teâlâ'nın razı olduğu ve emrettiği İslam nedir?
-u Teâlâ'nın razı olduğu ve kabul ettiği ibadet nedir?
Bütün bu meseleleri nereden öğrenebiliriz?
Ve
-u Teâlâ bize, bunları nerede açıklamıştır?
-u Teâlâ'ya gerçek birer mü’min ve müslüman olarak kavuşuncaya kadar bu meselelerde kendisine tabi olmamız gereken kimdir?
Şüphesiz ki bütün bu meselelerin hepsini
-u Teâlâ, çok açık ve belirgin bir şekilde bize açıkladı. Öyle ki, ona bir batıl karışmamış, kendisinde bir kapalılık ve karmaşıklık yoktur. Her mükellef onu anlayabilir ve akıl sahibi kimselerin onu anlayamaması mazeret değildir. Ve
-u Teâlâ bu meselelerde kendi rızasına ve cennetine nail oluncaya kadar kendisinden başkasına tabi olmamamızı bize emretti.ALINTI