ceylannur
Yeni Üyemiz
Güzel Sözler, Sohbetlerin Aromasıdır!
Hayat sözlerle başlar, sözlerle anlam bulur. Anlam dünyasına giren her sözün bir dağ kadar gücü, her cümlenin bir sıradağ kadar heybeti vardır. Allah (c.c) koskoca dünyayı yaratıp, peygamber gönderdiyse de, söz Hira’ya düşünceye “Oku” telaffuz edilinceye kadar her şey kendi dünyasında, kendi halinde ve mecrasında idi.
Hira’yı sarsan o sözün, Mekke sokaklarına düşmesiyle birlikte, çöl kenti görüntüsündeki Mekke dile geldi. Sözü bağrında bulmanın gururunu yıllardır halen yaşamaktadır. İnsanlığın şeref panoramasının canlı şahitliğini yapacak olmanın telaşındadır Mekke. Mekke her daim sözü yüreğinde bulmakta, adım başı her sokağında, yüksek bir medeniyetin temsilciliğini yapmanın gururuyla, gözyaşından daha samimi, kadife yumuşaklığından daha narin, anne yüreği gibi içten ve sıcak bir ruh halindedir. Mekke üzerine inen nurla kutsal bir beldeye, kutlu bir kaleye dönüşmüştür.
Şehirlerin de insanlar gibi ruhunun olduğuna inanmakta güçlük çekenler, gidip Mekke’yi görsünler kâfidir. Mekke’yi nübüvvet örtüsüyle giydiren emin sıfatlı, insanlığın ortak sevgilisi, tüm beşeriyetin efendisi Hz. Muhammed’den başka ne olabilir? Ona gelen ilahi mesajın yankıları sokaklardan seller gibi akmakta, her köşesine hızla ulaşmaktadır.
Resulullah’ın getirdiği mesaj, söylediği söz ve yaptıklarıydı. Şüphesiz ki iyiliği emredip, kötülükten nehyetme konusunda gösterdiği çaba, mucize ile ifadelendirilemeyecek kadar beşeriyetin ruhuna ve kabiliyetine uygun ve kolaycılıktan uzaktı. Sözün gücüne inanıp en güçlü sözle kuşanmış, en samimi gayretle uygulamış ve böylece insanların akın akın hak dine girmelerine vesile olumuştur. Hikmeti her şeyin başında görürdü. Hikmet; sözü, fiili ve ikrarı yerli yerinde yapıvermektir. ( Kurtuluş Yolu, Hanifi Tosun, sayfa 68- Çıra Yay.)
O halde hikmeti önceleyen, güzel sözü sohbetlerinde aroma yapan, muhakkak ki lezzetli bir içecek sunmayı başaracaktır. Söz bazen bir közü söndürmek, bazen yüreğe ateş düşürmek, bazen ümit bahşetmek, bazen günahlarına ağlamak babından kişiyi halden hale sokabilir. Yeryüzündeki vazifesini yerine getirme düşüncesini taşıyanların, kendilerini söz denizinin serin sularına, korkmadan bırakıvermesi, böylelikle hikmeti düşünüp rabbine sığınması ve nihayetinde emin bir şekilde kulaç atarak kıyıya yol araması, bir yandan da yalpalayanlara kol kanat olması gerekliliktir.
Öyle bir sefer ki, güvenli bir gemiyle yol alan Âdem (a.s) ve Havva Ana’nın denizin serin sularıyla buluştuğu yer den başlanmak zorunda olunan bir sefer. Bir sözle başlanılan güvenli seyahat, kıyıya ulaşma şartını, omuzlara bindiren bir başka sözle, halden hale geçiş yapıyordu. Bütün insanlık denize dökülmüş ve her bir bireyin sorumluluğu; yüzme öğrenen, sözün gücüyle güçlenen güçlü kolların üzerine imtihan adıyla yüklenmişti. Hem yüzecek, hem yanındakilere nasıl yüzüldüğünü güler yüzle ve tatlı dille anlatacak, gerektiğinde elinden tutacak, hem de yüzmelerine engel olan her türlü engeli, elleriyle veya dilleriyle uzaklaştıracaklardı.
Sözdür bu; bazen öğüt, bazen şifa kaynağı, bazen pusula, bazen ışık, bazen mucizedir. İman da küfür de söze muhtaçtır. Yiğit kişi odur ki, sözün doğrusunu seçe ve seçtiği sözün hakkını vere. Sözün mucizevî yönü iyiliği emretmek, kötülükten men etmek ilkesini benimseyen herkese ulaşabilecek türdendir. Kişi sözüyle bilinir, onunla değerlenir ya da değersizleşir. Onunla değerlenmenin yolu; yukarıda bahsi geçen hikmeti idrak etmek, hikmete dokunup sıcaklığını teninde hissetmek ve onu paylaşmakla mümkündür. O güzel sözleri dudaklarından ten kafesine, oradan da yüreğinin içine kadar indirebilen bir insanın, dile getirdiklerinin, yaptıklarının bir başka insanı (kalpleri mühürlenenler hariç ) etkilememe şansı çok zayıftır.
“Hayat mücadeledir” diye bütün dünya dillerinde kullanılan bir deyim vardır. Mücadelenin olduğu yerde en güvenli kılıçlarla (söz, iman, ibadet) kuşanmanın, en korunaklı, en güvenli mevkilerde bulunmanın ( Allah’ın rızasının arandığı her bir yer) gerekliliği tartışma götürmez bir gerçekliktir. Hayat mücadelesinde başarıyı hedefleyenler, sözün kaynağına tüm içtenlikleriyle inanır ve attıkları her adımı o kaynağın öğretilerine uygun şekilde atmaya çabalarlar.
“İyiliği emretmek, kötülükten men etmek” kabilinden sözler dile geldiğinde, iyiliği emretmenin kolay, kötülükten men etmenin zor olduğu düşünülür. Hâlbuki barış savaşın sonucu değil midir? Savaş olduğu için barış vardır. İyilik kötülüğe muhtaçtır. Kötülükten kurtulmanın yolu, iyiliği arttırmaktır. O halde ne kadar çok iyiliği emredip muvaffak olursak, o kadar da kötülüğü men etmiş olacağız. İyiliği emretmeye namzet her müslümanın bu bilinçle ümidini canlı tutması lazımdır. Şair ne güzel söylemiş:
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..
Necip Fazıl Kısakürek
İyilik denizinin büyüklüğüne inanmalı ve kötülük kanallarından akan suyun, denizi asla kirletemeyeceğini, denize yağan rahmet yağmurlarının da iyilerin yararına bir artı değer biçiminde hesaplanması gerektiğini bir realite olarak hafızalarımızın bir kenarında uyanık tutmamızda fayda görüyorum.
Söz bazı bazı yol yürümek, dağları aşmaktır. Bazen yorulmak, düşe kalka yürümektir. Bazen yolda ölmek, bazen de menzile ulaşmaktır. Tarihin yüreğine not düşürmek, şehrin burçlarına yusufçuk kuşları uçurtmaktır. Söz denize dönmek, mehtaba selam vermek, ayışığını ata bindirip, sular üstünde yürütmek, hatta şaha kaldırmaktır. Söz… Söz… Söz olsun. İşittik ve itaat ettik. Âmin.
Mehmet KIZILAY
Şair der ki:
—Usta sözü mü olur
Senin çeliğe verdiğin suyun yanında
Benim kelimelere verdiğimin
Usta der ki:
—Şair, çelik de kelimelere benzer
Harlı tutarsan ateşini
Hem ruhu eritir hem bedeni…
Refik Durbaş
(Çeliğe Su Veren Ustaya Şiir)
—Usta sözü mü olur
Senin çeliğe verdiğin suyun yanında
Benim kelimelere verdiğimin
Usta der ki:
—Şair, çelik de kelimelere benzer
Harlı tutarsan ateşini
Hem ruhu eritir hem bedeni…
Refik Durbaş
(Çeliğe Su Veren Ustaya Şiir)
Hira’yı sarsan o sözün, Mekke sokaklarına düşmesiyle birlikte, çöl kenti görüntüsündeki Mekke dile geldi. Sözü bağrında bulmanın gururunu yıllardır halen yaşamaktadır. İnsanlığın şeref panoramasının canlı şahitliğini yapacak olmanın telaşındadır Mekke. Mekke her daim sözü yüreğinde bulmakta, adım başı her sokağında, yüksek bir medeniyetin temsilciliğini yapmanın gururuyla, gözyaşından daha samimi, kadife yumuşaklığından daha narin, anne yüreği gibi içten ve sıcak bir ruh halindedir. Mekke üzerine inen nurla kutsal bir beldeye, kutlu bir kaleye dönüşmüştür.
Şehirlerin de insanlar gibi ruhunun olduğuna inanmakta güçlük çekenler, gidip Mekke’yi görsünler kâfidir. Mekke’yi nübüvvet örtüsüyle giydiren emin sıfatlı, insanlığın ortak sevgilisi, tüm beşeriyetin efendisi Hz. Muhammed’den başka ne olabilir? Ona gelen ilahi mesajın yankıları sokaklardan seller gibi akmakta, her köşesine hızla ulaşmaktadır.
Resulullah’ın getirdiği mesaj, söylediği söz ve yaptıklarıydı. Şüphesiz ki iyiliği emredip, kötülükten nehyetme konusunda gösterdiği çaba, mucize ile ifadelendirilemeyecek kadar beşeriyetin ruhuna ve kabiliyetine uygun ve kolaycılıktan uzaktı. Sözün gücüne inanıp en güçlü sözle kuşanmış, en samimi gayretle uygulamış ve böylece insanların akın akın hak dine girmelerine vesile olumuştur. Hikmeti her şeyin başında görürdü. Hikmet; sözü, fiili ve ikrarı yerli yerinde yapıvermektir. ( Kurtuluş Yolu, Hanifi Tosun, sayfa 68- Çıra Yay.)
O halde hikmeti önceleyen, güzel sözü sohbetlerinde aroma yapan, muhakkak ki lezzetli bir içecek sunmayı başaracaktır. Söz bazen bir közü söndürmek, bazen yüreğe ateş düşürmek, bazen ümit bahşetmek, bazen günahlarına ağlamak babından kişiyi halden hale sokabilir. Yeryüzündeki vazifesini yerine getirme düşüncesini taşıyanların, kendilerini söz denizinin serin sularına, korkmadan bırakıvermesi, böylelikle hikmeti düşünüp rabbine sığınması ve nihayetinde emin bir şekilde kulaç atarak kıyıya yol araması, bir yandan da yalpalayanlara kol kanat olması gerekliliktir.
Öyle bir sefer ki, güvenli bir gemiyle yol alan Âdem (a.s) ve Havva Ana’nın denizin serin sularıyla buluştuğu yer den başlanmak zorunda olunan bir sefer. Bir sözle başlanılan güvenli seyahat, kıyıya ulaşma şartını, omuzlara bindiren bir başka sözle, halden hale geçiş yapıyordu. Bütün insanlık denize dökülmüş ve her bir bireyin sorumluluğu; yüzme öğrenen, sözün gücüyle güçlenen güçlü kolların üzerine imtihan adıyla yüklenmişti. Hem yüzecek, hem yanındakilere nasıl yüzüldüğünü güler yüzle ve tatlı dille anlatacak, gerektiğinde elinden tutacak, hem de yüzmelerine engel olan her türlü engeli, elleriyle veya dilleriyle uzaklaştıracaklardı.
Sözdür bu; bazen öğüt, bazen şifa kaynağı, bazen pusula, bazen ışık, bazen mucizedir. İman da küfür de söze muhtaçtır. Yiğit kişi odur ki, sözün doğrusunu seçe ve seçtiği sözün hakkını vere. Sözün mucizevî yönü iyiliği emretmek, kötülükten men etmek ilkesini benimseyen herkese ulaşabilecek türdendir. Kişi sözüyle bilinir, onunla değerlenir ya da değersizleşir. Onunla değerlenmenin yolu; yukarıda bahsi geçen hikmeti idrak etmek, hikmete dokunup sıcaklığını teninde hissetmek ve onu paylaşmakla mümkündür. O güzel sözleri dudaklarından ten kafesine, oradan da yüreğinin içine kadar indirebilen bir insanın, dile getirdiklerinin, yaptıklarının bir başka insanı (kalpleri mühürlenenler hariç ) etkilememe şansı çok zayıftır.
“Hayat mücadeledir” diye bütün dünya dillerinde kullanılan bir deyim vardır. Mücadelenin olduğu yerde en güvenli kılıçlarla (söz, iman, ibadet) kuşanmanın, en korunaklı, en güvenli mevkilerde bulunmanın ( Allah’ın rızasının arandığı her bir yer) gerekliliği tartışma götürmez bir gerçekliktir. Hayat mücadelesinde başarıyı hedefleyenler, sözün kaynağına tüm içtenlikleriyle inanır ve attıkları her adımı o kaynağın öğretilerine uygun şekilde atmaya çabalarlar.
“İyiliği emretmek, kötülükten men etmek” kabilinden sözler dile geldiğinde, iyiliği emretmenin kolay, kötülükten men etmenin zor olduğu düşünülür. Hâlbuki barış savaşın sonucu değil midir? Savaş olduğu için barış vardır. İyilik kötülüğe muhtaçtır. Kötülükten kurtulmanın yolu, iyiliği arttırmaktır. O halde ne kadar çok iyiliği emredip muvaffak olursak, o kadar da kötülüğü men etmiş olacağız. İyiliği emretmeye namzet her müslümanın bu bilinçle ümidini canlı tutması lazımdır. Şair ne güzel söylemiş:
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..
Necip Fazıl Kısakürek
İyilik denizinin büyüklüğüne inanmalı ve kötülük kanallarından akan suyun, denizi asla kirletemeyeceğini, denize yağan rahmet yağmurlarının da iyilerin yararına bir artı değer biçiminde hesaplanması gerektiğini bir realite olarak hafızalarımızın bir kenarında uyanık tutmamızda fayda görüyorum.
Söz bazı bazı yol yürümek, dağları aşmaktır. Bazen yorulmak, düşe kalka yürümektir. Bazen yolda ölmek, bazen de menzile ulaşmaktır. Tarihin yüreğine not düşürmek, şehrin burçlarına yusufçuk kuşları uçurtmaktır. Söz denize dönmek, mehtaba selam vermek, ayışığını ata bindirip, sular üstünde yürütmek, hatta şaha kaldırmaktır. Söz… Söz… Söz olsun. İşittik ve itaat ettik. Âmin.
Mehmet KIZILAY