Haarp

MURATS44

Özel Üye
HAARP İddiaları Gerçek mi?

chemtrail_hole_17nov04_0640am_nyc__.jpg


HAARP İddiaları Gerçek mi?


HAARP PROĞRAMININ AMACI

HAARP askeri ve sivil her iki amaca da yönelik olarak iletişim ve gözlem sistemlerini zenginleştirmekte kullanmak ve anlaşılabilir hale getirmek için özellikle üstünde durulan iyonosferin (yeryüzünden havanın 80 km yüksek kısmı )davranış ve özelliklerinin anlaşılması için çalışılan bilimsel bir çalışmadır.
HAARP programı, dünya çapında iyonosfer tabakası hakkında araştırma olanaklarının geliştirilmesi olmakla birlikte; (The Ionospherıc Research Instument-IRI), (HF) yüksek frekans düzeyinde yüksek güçlü bir aktarıcıyı işletme olanağıdır.IRI, İyonosferin belirli bir bölgesinin bilimsel bir çalışma amacıyla geçici olarak uyarılmasıdır.
Bilimsel ve tanısal gözlem yapabilecek olan bilim takımı, uyarılan bölgede ortaya çıkacak olan fiziksel gelişmeleri cihazları ile gözlemleyeceklerdir.
haarp_gozlemevi.jpg


[SUP]İşte Alaska-Gakona Bölgesinde kurulmuş Haarp Gözlem ve Araştırma Tesisi.[/SUP]

trans2.jpg
irimgr.jpg


[SUP]Tesisin yüksek enerji üreten yer altı trübünleri ve bacaları.Kubbeye elektrik veren bağlantı düzenekleri[/SUP]

HAARP'ın resmi kaynaklardaki amaçları



  1. Atmosferdeki termonükleer araçları kontrol edecek elektromanyetik vuruşları gerçekleştirmek.
  2. Denizaltılar ile haberleşmeyi kolaylaştırmak. Bu haberleşme ELF(Extremely Low Frequency) ve VLF(Very Low Frequency) dediğimiz 30Hz-30KHz civarında çalışmaktadır. ELF nin yan etkileri bilindiğinden mevcut ELF vericileri ile HAARP vericileri değiştirilmek istenmektedir.
  3. Radar sistemlerini geliştirmek.
  4. Çok geniş bir alanda ABD ordusunun haberleşmesini sağlamak.
  5. Cray ve EMass süper bilgisayarlarının yardımı ile yer altının tomografik haritasını çıkarabilmek.
  6. Petrol, doğalgaz ve mineral yataklarını tespit etmek.
  7. Cruise füzesine benzer alçak irtifadan uçan füze ve hava araçlarını havada imha etmek.
Teknik Bilgiler

Haarp İyonosferik Araştırma Olanağı, özellikle kuzey kutup dairesi yüksek atmosfer tabakasını araştırma işlemidir.İşlem iki temel parçadan oluşur:
Yüksek güçte bir aktarıcı ve antenin (HF) yüksek frekans düzeyinde işletilmesidir.Aktarıcı (Tranmitter), dikdörtgen düzlem dizilişinde ayarlanmış çaprazlama ikiz kutuplu 180 antenlik bir sisteme 3.6.milyon Wat'a kadar yükleme yapabilmektedir.
Bilimsel cihazların yaygın kullanım amacı, aktarma sisteminin araştırma esnasında kullanımında üretilen etkisinin şafak iyonosferin arka planının gözlenmesidir.Bu cihazların verileri gerçek zamanda dünya çapında internet ortamında da izlenebilmektedir.
İyonosferik araştırmalar sırasında aktarıcılarca üretilen sinyaller, işletim sistemine bağlı olarak birkaç on km.lik çapta, birkaç yüz metrelik kalınlıktan 100 ile 350 km arasında bulunan alıcı anten düzlemlerine yukarı doğru yöneltilerek aktarılır.
İyonosferdeki HF yüksek frekans sinyalinin yoğunluğu iyonosferin her cm[SUP]2[/SUP] ne 3 mikrowattan küçük olup, güneşin gönderdiği ve dünyamıza ulaşan elektromanyetik radyasyondan on binlerce kez, iyonosferi yaratan güneşin doğal kızılötesi (UV) enerjisinden de yüzlerce kez daha azdır.
HAARP vasıtasına yerleştirilmiş çok hassas bilimsel cihazlarca üretilen küçücük etkiler dahi gözlenebilmektedir ve bu gözlemler, güneş-toprak arası etkileşiminde işlemin içinde oluşan yeni plazmaların dinamikleri hakkında yeni bilgiler sağlayabilmektedirler.

İYONOSFERİN ÖNEMİ

İyonosfer bilindiği gibi telsiz dalgalarını yansıtma özelliği keşfedildiğinden bu yana haberleşme alanında kullanılmaktadır.Yeryüzünden 35 km ile 500 km arasında bir yüksekliği içermektedir.Amerika'nın Sesi ve BBC gibi uluslar arası yayın yapan kuruluşlar yıllardır bu hava katmanını kullanmaktadırlar.
Güneş patlamalarının ve güneşten gelen ultraviyole (kızılötesi) ışınlar ile radyasyon bu katmanda bulunan gazları iyon adı verilen küçük parçacıklara ayırmakta, katmanı oluşturan gazları elementlerine ayırmakta, bazı elementleri de nötr veya yüksüz hale getirirken atomların elektronlarını da boşa çıkartmaktadır.Bu işlem gece ve gündüz olarak değişim göstermektedir.Gerek iyonosfer kullanılarak gerekse uydu sistemleri kullanılarak yapılan haberleşme, gözlem gibi faaliyetlerde güneşin, yukarıda sayılan tesirleri olumsuz, engelleyici etkiler yarattığı bilinmektedir.
Haarp projesi kapsamında geliştirilmiş sistemler de iyonosferin bu özelliklerinin araştırılarak bu katmandan daha elverişli şekilde yararlanma olanağını arttırmak ve kullanım düzeyini mükemmele çıkartmak olarak yorumlanmaktadır.

Bu Haarp sistemini anladığımız kadarı ile açıklamaya çalışırsak, yerdeki tesiste bulunan bir aktarıcı antenle havaya radyo dalgaları veya elektrik verilmekte, iyonosfer tabakasından geri yansıyan bu enerji yeryüzünde bulunan bir alıcı anten tarafından emilerek iletişimin kesintisiz sürdürülmesi sağlanmaktadır.Radyo, Tv, askeri haberleşme böylece kesintisiz olarak devam etmektedir.

hpimage.jpg


[SUP]İşte İyonosfer tabakasına enerji -dalga gönderen ve alan anten-radar sistemleri.Sağ alt köşe de de Sistemin çalışma prensibi resmedilmiş.
[/SUP]
HAARP İDDİALARI GERÇEK Mİ?

İlk önce böyle bir kurum ve kuruluşların olduğu bir gerçektir. İşte Listesi, HAARP Sitesinden;

  1. Puerto Rico, the Arecibo yakını Observatory-HIPAS (Amerika'ya ait)
  2. Alaska Fairbank yakını Gakona
  3. European Incoherent Scatter Radar site (EISCAT) (Norveç-Tromso )
  4. Jicamarca, Peru;
  5. Moscova yakınları, Rusya
  6. Nizhny Novgorod ("SURA")
  7. Apatity,
  8. Kharkov yakınları, Ukrayna
  9. Duşanbe, Tacikistan.
Bu sitenin yazılarının yukarıdaki kısımlarını tercüme ederek bir fikir çıkarmaya çalıştım.Ancak iddia edildiği gibi bu HAARP araçlarının depremler, kasırgalar, tufanlar yaratmada kullanılabildiğine dair bir şey bulamadım.Yalnız İyonosfer tabakasının tahrik edilmesi, iyonlaşmanın hızlandırılması gibi etkileri de dil bilginiz kadarı ile okuyup anlayabilirsiniz.Bu tesis iddia edildiği gibi HF yüksek Frekans ve ELF çok düşük frekansları üretmektedir.
Bu konuda yazılıp çizilenlerin çoğu açıkça “iddia”dan başka bir şey değildir.
Ama, Olur mu olur.Bunu iddia edip savunacak kadar bir bilgiye sahip olmasam da bu iddialar da bu kuruluşun sitesinde hiç kaale de alınmamıştır.
Aksine tesislerinin resimlerini de internet ortamında insanlıkla paylaşmaktadırlar.
Şimdi HAARP karşıtı açıklamalara bakalım ve teorileri destekleyen olayları inceleyelim.

  1. İklimleri değiştirebilir.
  2. Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir.
  3. Ozon tabakası ile oynayabilir.
  4. Deprem yaratabilir.
  5. Okyanus dalgalarını kontrol edebilir.
  6. Dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir.
  7. Radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir.
Yalnız bir soru da sorulursa ne olur.?
Uydu teknolojisi bu kadar gelişmişken iyonosfer tabakasını sürekli inceleyip gözlemlemek için Alaska'nın Gakona bölgesinde İyonosfer Araştırma ve Gözlem evinde bilmem ne kadar insanı medeniyetten mahrum bırakacak şekilde çalışmalarına değecek artı değer nerededir?

haarp_yeni_kontrol_odasi.jpg


[SUP]İşte Haarp Rasathanesinin kontrol ve Gözlem odası.[/SUP]

Sadece Amerika'nın Sesi ve İngiliz BBC ile dünya etrafında durmadan gezen ABD askeri güçlerinin anında kesintisiz iletişimin sürdürülmesi için de bu kadar masrafa gerek yoktur elbette.Dediğim gibi uydu teknolojisi var ne de olsa.

Burada yalnız haberleşme amaçlı değil gökyüzünü, güneşin tacının ve diğer gök olaylarının da gözlemlenmesi de işin diğer yönüdür.Öyle yazmaktadırlar.
Ama bunlar içinde uzayda bir alay uydu, teleskop vs zaten vardır.
Ayrıca bu tesisin kurulması için Amerika'da bu kadar üniversite ve askeri kurumun personel, kaynak, teknoloji ve bilgi ortaya koyduklarını da eklersek iddialar abartı olmaktan çıkacaktır.Buyurunuz, Üniversiteler; the University of Alaska, Stanford University, Cornell University, University of Massachusetts, UCLA, MIT, Dartmouth University, Clemson University, Penn State University, University of Tulsa, University of Maryland, SRI International, Northwest Research Associates, Inc., and Geospace, Inc.Şimdi de Askeri kurumlar; Air Force (Air Force Research Laboratory-Hava Kuvvetleri Laboratuvarı), the Navy (Office of Naval Research and Naval Research Laboratory-Deniz Kuvvetleri Lab.), ve the Defense Advanced Research Projects Agency (Savunma ve ileri teknoloji projeleri araştırma ajansı).

Birkaç yıl önce Amerika'da ard arda 7-8 kez meydana gelen kasırgaların ardından Amerika Çin mallarının ülkeye girişine izin verdi.Arkasından Çinde depremler ve kasırgalar can almaya başladı.Üstelik bu kasırga ve depremler ne hikmetse Çin ile ilişkileri iyi olan güney pasifik ülkeleri Myanmar, Pakistan, Vietnam ve diğerlerinde meydana gelmiştir.
Tesis iddia edildiği gibi yüksek frekansta enve voltajda elektrik akımını İyonosfer tabakasına göndermektedir.Umarım barışçıl amaçlardan başka bir amaçla kullanılmaz.Atom silahlarından çok bunu tercih edenler de çok olabilir.
Şöyle bir itirafı da bir çok Amerikan ve Japon yaygın medya sitelerinde okuduktan sonra yazma gereği duydum.Amacım kimseyi tahrik etmek değil sadece bilgilendirmek ve insanlığa karşı insanlık borcumu ödeme isteğimdendir.Yoksa yüzlerce belge sayılabilecek iddialar var.Sayan da var zaten.İşte o itiraf;
Ve çok önemli bir yetkiliden açık itiraf; "Bazılarının; elektromanyetik dalgalar yolu ile iklimleri değiştirme, depremler yaratabilme, volkanları harekete geçirebilme yeteneğine sahip silahlar geliştirdiğini biliyoruz.” (ABD Savunma Bakanı William Cohen; 1997, Georgia Üniversitesi, "Terörizm, Kitle İmha Silahları, Kitlesel İmha ve ABD Stratejisi" üzerine konferansta.) Takdir, artık okuyanındır.

 

MURATS44

Özel Üye
HAARP Programı Kısaca Nedir?


haarp.jpg


HAARP Programı Kısaca Nedir?


Yüksek Frekanslı Aktif Orora Araştırma Programı'nın kısa adıdır HAARP.

Bilindiği gibi, son yıllarda en fazla tartışılan konulardan biriside, küresel iklim değişiklikleridir.

İklimler, istenildiğinde değiştirilebilir mi?

Bu tartışmalar uzun yıllardan beri yapılmaktadır. Bu gün gelinen noktada, bu tartışma daha bir can alıcı şekle dönüşmüştür. Çevre ve doğa şartlarını değiştirme mücadelesi, aslına bakılırsa son 50 yıldır devamlı olarak tartışılmaktadır ve ABD başta olmak üzere, Rusya'da bu yönde önemli mesafeler kat etmiş durumda.

İlk olarak Amerikalı matematikçi John Von Neumann iklim değiştirme deneylerine başlamış. Bu deneyler özellikle soğuk savaş döneminde, ABD Savunma Bakanlığı ile birlikte, daha o zamandan bazı iklim savaşı yöntemlerini öngörmüştü. Bu gün çevre şartlarını değiştirme teknikleri, ABD ordusu tarafından uygulanmaktadır.

Bir süreden beri, bu konuda bir dizi kaynaktan bilgisel düzeyde inceleme ve araştırma yapıyorum ve edinmiş olduğum bilgiler neticesinde, ABD ordusunun, bu yönde hayli mesafe katettiği ve ileri düzeyde teknikler geliştirdiği gerçeği ile karşı karşıya kaldım dersem yalan olmaz.

ABD ordusunun bu yönde yapmış olduğu çalışmaların kısa adıdır HAARP. Yani Yüksek Frekanslı Aktif Orora Araştırma Programı. Bu araştırma programı, Yıldız Savaşlarının bir parçası olarak geliştiriliyor ve bu programın en büyük özelliği, atmosfer tabakasından işletilen ve dünyanın her tarafında tarım ve ekoloji sistemlerini alt üst etmeye gücü olan bir kitle imha silahı.Savaşan güçler açısından bu denli devasa bir kitle imha silahına sahip olmanın hiç kuşku yok ki bir dizi avantajı vardır ve düşmanı zorlamak ve yok etmek adına gücü elinde bulundurana önemli imkanlar ve seçenekler sunar. Bu seçenekler arasında fırtına, sis, yağmur, sel, kasırga, kuraklık ve deprem gibi bir dizi doğal afet yaratma seçeneği vardır.

Aynı zamanda iklim değiştirme teknolojileri, hem iç güvenlik ve hem de dış güvenlik alanındaki önlemlerin önemli bir parçası olacağı gibi, aynı zamanda uzayda hava şartlarını ekileyerek, yapay iklimler yaratmakta söz konusudur.

Aslında BM bu konuda 1977 yılında bir adım atmış ve o dönemde almış olduğu bir kararla bu gibi iklim değiştirmeye yönelik çalışmaların yapılmamasına yönelik "uzun süre etkili olacak vahim sonuçlara yol açabilecek olan çevreyi değiştirme teknolojilerini yasaklayan” bir Uluslararası anlaşmayı kabul etmiş. Bu teknolojilerin dünyanın yapısını değiştirme, bitki ve su örtüsünü ve atmosferini yada uzay yapısını değiştirme olarak tanımlanmıştı. 1977 yılındaki bu anlaşmanın özü 1992 yılında Rio de Janerio'daki Dünya zirvesinde de yinelenmek sureti ile askeri amaçlı kullanım konusu bir tabuya dönüştürmüş.

Ne var ki dünyanın Jandarması ABD bu gibi hususları hiç bir zaman dikkate almadığı için, 1992 yılından beri daha bir aktif olarak iklim değiştirme teknikleri üzerinde çalışmalar yapmaya başlıyor.

HAARP 1992 yılında ortaya çıkıyor. Alaska'nın Gokona yöresinde yüksek frekanslı radyo dalgaları ile atmosferin üst tabakalarına çok yoğun enerji gönderebilen ve alan yüksek frekans antenlerinden oluşuyor.

HAARP'ın finansmanı ABD Hava Kuvvetleri, ABD Donanması ve İleri Düzeyde Savunma Araştırma Projeleri Ajansı
tarafından sağlanıyor.

Bu konuda ABD kaynaklarının yapmış olduğu açıklamalara göre HAARP'in amacı araştırma için atmosferin üst düzeylerinde bazı küçük, yerel değişiklikler oluşturmak.

Oysa bu konuda Uluslararası Halk Sağlığı Enstitüsü bir açıklama yapıyor ve HAARP'in dev bir ısıtıcı gibi işlediğini, atmosferin üst düzeylerine feci düzeyde zarar verebileceğini, dünyayı koruyan tabakada büyük yaralar açtığını söylüyor.

Peki bu söylenenlerin dışında HAARP programında başka neler varmış?

Mesela radyo iletişim hatlarını kırabilecek silahlar üretmek HAARP programında varmış.Mesela roket ve uzay gemilerine yerleştireceği aletlerle, elektrik ağlarında büyük kazalara yol açabilecek bir silah oluşturmak da varmış.

Petrol ve gaz hatlarında ciddi kazalara yol açarak, akıl sağlığını etkileyebilecek silah oluşturmakta HAARP programında varmış.

Dolayısı ile bu verilerin ışığından yola çıkarsak, insanlığın karşı karşıya olduğu feci durum, akıl almaz boyutlarda. Şayet bu gibi silahların üretimi hayata geçerse, ABD dünyanın bir çok bölgesine, inanılmaz zararlar verecektir. Başka ülkelerin ekonomilerini direkt olarak yerle bir edebilecektir.

Eko sistemleri ve tarımı etkileme amacı ile kullanılabilir. Dünyanın bir çok coğrafyasında istediği anda tarımı zayıflatabilir ve kendisine olan bağımlılığı daha da bir direkt hale getirebilir.

Yani daha açık bir ifade ile, HAARP programı bir çok yönü ile diğer alışılmış stratejik silah sistemlerini gölgede bırakıyor.
 

MURATS44

Özel Üye
HAARP Projesinin Arkaplanı


haarp1.jpg


HAARP Projesinin Arkaplanı

Askerlerin uzaya olan ilgisi nükleer teknolojinin arkadaşı füze biliminin ortaya çıkışı dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı sonrasında iyice arttı. İlk sürümler ses bombaları ve güdümlü füzeler oldu. Bunlara, konvansiyonel silahların ve nükleer silahların potansiyel taşıyıcıları olarak bakılıyordu.

Füze teknolojisi ve nükleer silah teknolojisi 1945 ve 1963 yılları arasında eşzamanlı olarak gelişti. Atmosferik nükleer denemelerin yoğunlaştığı bu dönemde, gökyüzünün değişik katmanlarında ve yerin altında değişik patlama denemeleri yapılıyordu. Dünyanın koruyucu atmosferine ilişkin bugün bilinen Van Allen Bağları gibi bir takım tanımlamalar stratosferik ve iyonosferik bir takım deneyler sonucunda elde edildi.

Dünyanın atmosferi, deniz seviyesinin 16 km üstünde trotosfer, 16-48 km yükseklikte stratosfer (ozon tabakasını oluşturur), 48-50,000 km yükseklikte iyonosfer adlı katmanlardan oluşur.

Dünyanın koruyucu atmosferi ya da "deri"si deniz seviyesinin 3200 km üstünde yer alan ve evren ya da galaktik rüzgarlar tarafından püskürtülen yüklü parçacıkları yakalayan Van Allen Bağları denilen manyetik alanlardan oluşur. Bu bağlar, 1958de, Amerikanın ilk uydusu Explorer Iin ilk haftalarında keşfedildi. Bu bağlar, Dünyanın yerçekimi ve manyetik alanında hapsedilmiş yüklü parçacıklar içeriyorlar. Protonlardan oluşan ve enerjileri 100 MeV'dan başlayıp astronomik değerlere kadar ulaşabilen temel galaktik kozmik ışınlar Güneş Sistemi'ne yıldızlar arası boşluktan girerler. Bunlar yüksek enerjili ışınların yaklaşık yüzde yüzünü oluştururlar. Güneş ışınları genelde 20 MeV'un altında (bu hala Dünya için yüksek bir enerji), bunlardan daha düşük enerji seviyelerinde bulunurlar. Bu yüksek enerjili parçacıklar, dünyanın manyetik alanı ve jeo-manyetik enlem (jeo-manyetik ekvatorun altındaki ya da üstündeki uzaklık) tarafından etkilenirler. Atmosferin üstündeki düşük enerjili protonların akı yoğunluğu kutuplarda, ekvatordakinden daha yüksektir. Bu yoğunluk ayrıca Güneşin hareketinden de etkilenir: patlamalar minimumda olduğu zaman yoğunluk da en azdır.

Van Allen Bağları, yüklü parçacıkları (protonlar, elektronlar ve alfa parçacıkları) ve kuvvet çizgilerinin birbirine yaklaştığı kutupsal alanlara yönelen manyetik kuvvet çizgilerinin yanında uzanan bu sarmalı kapsar. Parçacıklar, kutupların yanındaki manyetik kuvvet çizgilerinin arasında ileri geri yansıtılırlar. Van Allen Bağları'ndan en alçak olanı deniz seviyesinin 7700 km üstündeyken en yüksek olanı yaklaşık 51500 km üstündedir. Britannica Ansiklopedisi'ne göre Van Allen Bağlarının en yoğun olduğu bölge ekvator civarı iken kutuplarda etkileri yok denecek kadar azdır. Güney Atlantik Okyanusu üzerinde 400 km yüksekliğe kadar düşerlerken, Merkez Pasifik Okyanusu üzerinde yaklaşık 1000 km yüksekliktedirler. En alçak Van Allen Bağında proton yoğunluğu, enerjisi saniye x santimetrekare'de 30 MeVun üzerinde 20,000 civarındadır. Elektronların en yüksek enerji seviyesi 1 MeVtur ve yoğunluğunu en yüksek değeri saniye x santimetrekare'de 100 milyon parçacktır. En dış bağda ise proton enerjisi ortalama 1 MeV'tur. Karşılaştırma yapmak gerekirse; nükleer patlamada deşarj olan yüklü parçacıkların enerjisi 0.3 MeV ile 3 MeV arasında değişir ve medikal X ışınlarının en yüksek enerjisi 0.5 MeVtur.

ARGUS PROJESİ (195?)


1958 yılının Ağustos ve Eylül ayları arasında Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri, Güney Atlantik Okyanusunun 480 km üstünde -Dünya yüzeyine en yakın Van Allen Bağında- fizyon tipi üç nükleer bomba patlattı. Buna ek olarak Pasifik'teki Johnson Adası'nın 160 km üstünde iki hidrojen bombası patlatıldı. Askeriye bunun "şimdiye kadar girişilen en büyükl bilimsel deney", olduğunu söyledi. Bu proje, Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı ve Amerika Birleşik Devletleri Atomik Enerji Komisyonu tarafından "Argus" kod adıyla gerçekleştirildi. Amaç, yüksek irtifada gerçekleşen nükleer patlamaların radyo-transmisyonu ve radar işlemlerini (Elektromanyetik Vuru (EMP) dolayısıyla) ne kadar etkilediğini ölçmek ve jeo-manyetik alanı ve yüklü parçacıkların onun içindeki hareketini daha iyi kavramak gibi görünüyordu.

Bu devasa deney, neredeyse tüm dünyayı kuşatan (iç) manyetik radyasyon yarattı ve iyonosfere dünya çapında etkileri olacak derecede elektron ve yüklü parçacık yolladı. Elektronlar manyetik kuvvet çizgileri arasında ileri geri gidip gelerek yapay bir "şafak" yarattılar ve Kuzey Kutbu yakınlarında atmosferi etkilediler.

Keesings Historisch Arcief (KHA) 13-20 Ağustos 1961'de Birleşik Devletler Ordusu'nun iyonesferde bir "telekomünikasyon kalkanı" yaratmayı planladığını duyurdu. Bu kalkan "3000 km yükseklikte olacaktı ve 2-4 cm uzunluğunda 350,000 milyon bakır iğnenin [toplam ağırlığı 16 kg] 10 km kalınlığında ve 40 km uzunluğunda bir bağ oluşturmasıyla gerçekleştirilecekti iğneler birbirine 100 metre uzaklıkta bulunacaklardı". Bununla iyonosferin yer değiştirmesi tasarlanıyordu çünkü telekomünikasyon manyetik fırtınalar ve Güneş'ten yayılan parlak ışıklardan dolayı zayıflayabiliyordu.

STARFISH PROJESİ (1962)

9 Temmuz 1962'de ABD iyonosferle ilgili bir dizi deneye daha başladı. Onların tanımıyla: "60 km yükseklikte 1 kiloton, ve yüz metreler düzeyinde 1 megton ve 1 multi-megatonluk birer araç" (KHA, 29 Temmuz 1962). Bu denemeler en alçak Van Allen Bağı'nı şeklini ve yoğunluğunu yeterince bozacak kadar etkiledi. "Bu deneyde en alçak Van Allen bağı bir süreliğine yok edilecek; Bağ'daki parçacıklar birkaç saatliğine radyo iletişimi korunarak atmosfere geçecekler. İç radyasyon bağındaki patlama Los Angeles'tan görülebilecek yapay bir kutupsal ışık kubbesi oluşturacak (KHA, 11 Mayıs 1962). Bu nükleer patlama sırasında orada bulunan Fijili bir denizci bana bütün gökyüzünü alevler içinde görünce dünyanın sonunun geldiğini düşündüğünü söyledi. Bu, İngiltere'de Kraliçenin astronomu Sir Martin Ryle'ın şiddetli protestosunu anımsatan bir deneydi.

"Atmosferin 65-80, ve 280-320. kilometreleri arasında bulunan iyonosfer [o zamanki kavrayışa göre], patlamadan sonra oluşacak basınç dalgasının oluşturduğu mekanik kuvetler dolayısıyla bozulacak. Aynı anda, yüksek miktarlarda iyonlaştırıcı radyasyon yayılacak ve atmosferin bu bölgesindeki gaz bileşenleri iyonlaştıracak. İyonlaştırma etkisi, fizyon ürünlerinden kaynaklanan radyasyon tarafından güçlendirilecek... jeo-manyetik kuvvet çizgileri arasında hareket eden yüklü parçacıklardan oluşan en alçak Van Allen Bağı da... benzer bir biçimde dağıtılacak. Patlamanın sonucu olarak bu alan bölgesel olarak yok edilecek ve en alçak bağa sayısız yeni elektron getirilecek." (KHA, 11 Mayıs 1962). "19 Temmuz'da... NASA, 9 Temmuz'da yüksek irtifada gerçekleştirilen nükleer deneme sonucunda 400 km ile 1600 km arasında bir radyasyon bağı oluştuğunu ve bunun Van Allen Bağı'nın geçici bir genişlemesi olarak görülebileceğini bildirdi." (KHA, 5 Ağustos 1962).

Britannica'da açıklandığı gibi: "... Starfish [Argus Projesi'yle kıyaslandığında] düşük irtifadan L=3ün [yani Dünya yüzeyinin üç dünya yarıçapı ya da 13000 km yukarısının] ötesinde kadar uzanan çok daha geniş bir bağ oluşturmuştur." Daha sonra 1962de SSCB de Dünya yüzeyinden 7000 ve 13000 km yükseklikler arasında üç yeni radyasyon bağı oluşturacak benzer deneyler gerçekleştirdiler. Ansiklopediye göre, 1962'de ABD ve SSCB tarafından yapılan yüksek irtifa nükleer patlamaları sonucunda en alçak Van Allen Bağı'ndaki eklektron akısı bir daha hiç geri dönmeyecek biçimde değişti. Amerikalı bilimcilere göre Van Allen Bağları'nın normal değerlerinde dengelenmesi yüzyıllar alabilir. (Araştırma: Nigel Harle, Borderland Archieves, Cortenbachstraat 32, 6136 CH Sittard, Hollanda.)

SPS: SOLAR* GÜÇ UYDUSU PROJESİ (196?)

1968'de ABD ordusu gücünü güneşten alan ve dünyaya 40,000 km uzaklıkta yörüngeye oturacak, solar radyasyonu üzerinde bulunan solar piller sayesinde engelleyecek ve bir mikrodalga demetiyle dünyadaki alıcı antenlerle [rectenna -ÇN] gönderecek bir uydu teklif etti. ABD Kongresi Enerji Bakanlığı'na ve NASA'ya 1980 Haziranı'nda tamamlanacak ve 25 milyon Dolar ayrılan bu projenin Çevresel Etki Değerlendirmesi'ni yapmasını emretti. Bu proje, 30 yıl içerisinde kilowatt başına 3000 Dolar karşılığında ABD'nin 2025 yılındaki enerji ihtiyacının yüzde yüzünü karşılayacak 60 uyduyu kapsıyordu ve maliyeti 500,000 milyon Dolarla 800,000 milyon Dolar arasında (1968 yılının parasıyla) değişecekti. O zaman, projenin maliyeti Enerji Bakanlığı'nın bütçesinin 2 ila 3 katıydı ve projeyle üretilecek enerji geleneksel yöntemlerden çok daha pahalıydı. Alıcı antenlerin bulunacağı alanlar toplam 145 kilometrekarelik bir alanı kapsayacaktı ve insanların ve hayvanların ve hatta bitkilerin bile burada yaşamalarına izin verilmeyecekti. Her bir uydu Manhattan Adası büyüklüğünde olacaktı.

SATURN V PROJESİ (1975)

Bir aksaklık sonucunda Saturn V Roketi 300 km gibi olağandışı bir yükseklikte yandı. Bu yanma "büyük bir iyonosferik delik" (Mendillo, M. ve diğerleri, Science s. 187, 343, 1975) oluşturdu. Bu karışıklık, birkaç saat süreyle 1000 km yarıçapında bir alanda elektron kitlesinin `'ın üzerinde kaybına neden oldu. Atlantik Okyanusu üzerindeki geniş bir alanda bütün iletişimin durmasına neden oldu. Anlaşılan, bu, egzos gazlarıyla iyonosferdeki oksijen iyonlarının tepkimeye girmesi sonucu meydana gelen bir olguydu. Tepkimede 6300 A'lik bir ışık yayıldı. 1975 ve 1981 yılları arasında NASA ve ABD ordusu bu yeni olguyu denemek için iyonosfer üzerinde temkinli deneyler gerçekleştirme yoluna gittiler.

SPS'nin ASKERİ ANLAMLARI (197?)

Solar Güçlü Uydu Projesi ilk kez 1978de tekrar gözden geçirildi ve ben de bu sırada gözden geçirme jürisinde bulunuyordum. Her ne kadar bu program bir enerji programı olarak öne sürülmüşse de çok önemli askeri anlamları da vardı. İlk kez Michael J. Ozeroff tarafından işaret edilen en önemli anlamlarından bir tanesi, uyduya sahip olan anti-balistik füzeler (ABM) için bir ışın silahı geliştirilmesi olasılığı idi. Uydular, her birinden bütün bir yarımkürenin göründüğü mükemmel bir görüş açısı sunan jeo-senkron yörüngelerde bulunuyorlardı. Bir yüksek-enerji lazer demetinin düşman füzelerini yok edebilecek bir termal silah gibi kullanılabileceği spekülasyonları dolaşıyordu. Elektron demetlerinin yolunu ısıtmak için kullanılacak lazer demetleri yoluyla çalışan bir elektron silahından söz ediliyordu. SPS'ten ayrıca kişilere yönelik bir psikolojik silah olarak da bahsediliyordu. Eğer mikrodalga demeti alıcı anteninden düşman askerlerine yönlendirilirse kişilere karşı kızılötesi bir dalga-uzunluğu (görünmez) kullanılabilirdi. Ayrıca yanıcı maddeleri yakabilecek derecede yüksek enerji de yollayabilecek durumdaydı. SPS uydusundan lazer demeti yayını askeri amaçlarla diğer uydulara ya da diğer uydulara veya uçak gibi platformlara da yapılabilirdi. Diğer bir uygulama, lazer demetinin lazerle çalışan bir turbofan motorunun ihtiyaç duyacağı yüksek ısıdaki gazı oluşturmak için kullanılması olabilir. SPS genel paniğe neden olabilecek bir psikolojik silah niteliğinde. SPS, askeri operasyonları gerçekleştirmek için dünyanın her yerine güç aktarabilecek durumda. İnsanlı bir SPS platformu gözetim ve erken uyarı yeteneğine sahip olabilir ve denizaltılarla ELF bağlantısı kurabilir. Ayrıca düşmanın iletişimini bozmak gibi bir yeteneğe de sahip olabilir. İletişimi bozmak ya da iletişim sağlamak gibi özellikleri gerçekten önemli özellikler. Başkan Carter da SPS'in iyonosferin fiziksel yapısını bozmak gibi bir yeteneği olduğunu ve ben dahil bu konuyu eleştiren birçok kişinin kuşkularına rağmen projeye devam kararı verdi. Neyse ki çok pahalıydı, Enerji Bakanlığı'nın bütün bütçesini bile aşan bir miktar gerekiyordu ve Kongre kaynak aktarmayı reddetti. Birleşmiş Milletler Silahsızlandırma Komitesi'ne bu konuda başvurdum ama Amerika projeyi Solar Enerji olarak adlandırmış olduğu için bunun bir silah projesi olmadığını söylediler. Aynı proje Başkan Reagan döneminde tekrar su yüzüne çıktı. Reagan, projeye Savunma Bakanlığı'nın en büyük bütçesini ayırdı ve Star Wars adını verdi. Daha yakın tarihi de olmasına rağmen planın bu aşamasında dinmiş olan tartışmaları tartışmayacağım.

1978den sonra ABD, nükleer bir düşman ortamının radyo ve televizyon iletişiminde geleneksel yöntemleri kullanıyor olmasının olası olmadığını anladı (Janes Military Communications). 1982'de GTE Sylviana (Needham Heights, Massachusetts) Amerika Birlerşik Devletleri Hava Kuvvetleri Havadan Karaya Füzeleri (US Air Forces Ground Launch Cruise Missiles -GLCM) askeri komutanların öncelikle dost ve düşman bölgelerde füzeleri izleyip yönetebilmelerini sağlayacak bie elektronik alt-sistem geliştirdiler. Sistem, kara demet (görünmez) kullanılarak görülebilir ışınla yaratılan ve radyo ve televizyonu etkileyen bozmalara dirençli 6 alt-sistemden oluşuyor. Kara demetler, atmosferde enerji plazma oluşumuna katkıda bulunuyor. Bu plazma, doğal sis ya da sanayi sisi gibi görülebilir hale gelebilir. Bazıları Güneş'in enerjisinden ayrı bir yüke sahiptirler ve kışın kutuplarda gözlendiği gibi Güneş'in enerjisinin yeterli olmadığı alanlarda toplanırlar. Kutupsal akım meydana geldiğinde, Güneş ortaya çıkar ve plazmayı iterek ozon tabakasında delikler oluşmasına neden olur. Bu askeri sistem Toprak Dalgası Acil Şebekesi (Ground Wave Emergency Network -GWEN) olarak adlandırıldı. (Bakınız: SECOMII Communication System, Wayne OLSEN, SAND 78-0391, Sandia Laboratuvarları, Albuquerque, New Mexico, Nisan 197? anlaşılan, bu acil radyo sitemi buluşu hiçbir zaman Avrupa'da uygulanmadı ve sadece Kuzey Amerika'da bulunmakta.

YÖRÜNGE MANEVRA SİSTEMİ (1981)

Planın SPS uzay platformları inşasıyla ilgili kısmı, uzay mekikleri atılan roketleri yerine koyamadığı için tekrar kullanılabilir uzay mekiklerine bağlıydı. 1981'de yapılan Uzay Mekiği'nin NASA Spacelab 3 Görevi, mekik Yörünge Manevra Sistemi'nden (Orbit Maneuvering System -OMS) iyonosfere gaz enjekte ettiğinde iyonosferde neler olduğunu araştırabilmek için "bir beş yer merkezli gözlemevleri şebekesinin üzerinden bir dizi geçiş"ti. "İyonosferik delikleri indükleyebildiklerini" keşfettiler ve Millstone Connecticut ve Arecibo (Puerto Rica'da) üzerinde gündüz ve gece oluşan delikler üzerinde deneylere başladılar. "yapay olarak indüklenmiş iyonosferik boşalmaların etkilerini çok düşük frekanslı dalga boylarında ekvatoral plazma dengesizlikleri üzerinde; çok düşük frekanslı radyo astronomik gözlemlerinde Roberval, Quebec, Kwajelein (Marshall Adalarında) ve Hobart (Tazmanya)'ta üzerinde" denediler.
YENİ SHUTTLE DENEYLERİ (1985)

"Yerel plazma konsantrasyonunda ani düşüşler yaratmak diğer bir deyişle iyonosferik delik oluşturmak" için OMS gazları kullanılarak Uzay Mekiğinin yeni [innovative] bir kullanımı, dünya yörüngesinde uzay fiziği deneyleri gerçekleştirilebilmek için hayata geçirildi. Yapay olarak oluşturulmuş bu plazma boşalması plazma dengesizliklerinin büyümesi ya da radyo yayılım yollarının değiştirilmesi gibi diğer uzay olgularının da araştırılması için kullanılabilirdi. 29 Temmuz 1985te gerçekleşen 47 saniyelik bir OMS yanması, günbatımında iyonosfere 830 kglık bir egzos atarak gelmiş geçmiş en büyük ve en uzun ömürlü iyonosferik deliği oluşturdu. 1985 Ağustosu'nda Connecticu üzerinde 6 saniye ve 68 km boyunca yayılan OMS gazları 400.000 km^2 lik bir delik meydana getirdi.

1980'ler boyunca, dünya çapında roket fırlatma sayısı 500 ile 600 arasında değişti ve 1989'da 1500'le en yüksek sayıya ulaşıldı. Körfez Savaşı boyunca çok daha fazla gerçekleştirildi. Shuttle, 45 metrelik ikiz ateşleyicileriyle katı yakıtlı roketlerin en büyüğüydü. Bütün katı yakıtlı roketler eksozlarıyla büyük miktarlarda hidroklorik asit salınımı yaparlar, öyle ki her Shuttle'ın her uçuşunda stratosfere 75 ton ozon-yıkıcı klor bırakıyordu. 1992'den beri fırlatılanlar (ozon tabakasının da içinde bulunduğu) stratosfere ise daha da fazla, yaklaşık 187 ton, ozon-yıkıcı klor bıraktılar.

GÜÇLÜ MEŞELER (1986)

1986 Nisan'ında, Çernobil Faciası'ndan hemen önce, ABD Nevada Test Alanı (Nevada Test Site)'nda Mighty Oaks (Güçlü Meşeler) adlı başarısız bir hidrojen denemesi gerçekleştirdi. Yerin çok çok altında gerçekleştirilen bu deneme, bir odacıkta gerçekleştirilen bir hidrojen bombası patlamasından oluşuyordu. Odanın iki metre kalınlığında ve patlamanın ilk milisaniyelerinde kapanacak, kurşunla güçlendirilmiş bir çelik kapısı vardı. Kapı, yalnızca ilk radyoaktif demetin pahalı aletlerle donatılmış "kontrol odası"na girmesine izin verecekti. Radyasyon, bir silah ışını gibi yakalanacaktı. Kapı planlandığı kadar çabuk kapanmayınca radyoaktif gazlar ve enkaz da kontrol odasına girerek milyonlarca dolar değerindeki ekipmanı yok etti. Bu deney, X-ışını ve parçacık silahları geliştirme programının bir parçasıydı. Burada ortaya çıkan radyoaktif salınım da her şeyden en az Çernobil kadar sorumludur.
ÇÖL FIRTINASI (1991)

13-19 Nisan 1992 tarihli Defense News'e göre, ABD Çöl Fırtınası'nda bir nükleer silahtan kaynaklanan elektrikği taklit etmek üzere bir elektromanyetik puls [pulse] silahı (EMP) konuşlandırdı. The Sandia National Laboratory, saniyenin 20 ila 25 milyarda birlik bir zaman diliminde 20 trilyon Wattlık puls üretebilecek yetenekteki elektron ışın jeneratörü Hermes II'yi barındırmak üzere Kirkland Hava Kuvvetleri Üssü'nde 23 bin metre karelik bir laboratuar inşa ettiler. bu X-ışını simülatörünün adı Parçacık Işın Füzyon İvmelendiricisi'ydi. Bir metal tabakaya çarpan elektron akımı X-ışınları ya da gama ışını oluşturabilirler. Hermes II, 1974'ten beri elektron demetleri üretiyor. Bu planlar, görünüşe göre, haklarında ayrıntılı bilgiye sahip olunmadığı halde, Körfez Savaşı boyunca denendiler.

YÜKSEK FREKANS AKTİF AURORAL** ARAŞTIRMA PROGRAMI, HAARP (1993)

HAARP Projesi, ABD Hava Kuvvetleri ve ABD Deniz Kuvvetleri'nce müşterek olarak yürütülüyor ve Gakona (Alaska)'da bulunuyor. Proje, "iletişim ve gözetim sistemlerine alternatif oluşturabilecek iyonosferik süreçleri anlamak, taklit ve kontrol etmek" için tasarlandı. HAARP Projesi aşağıdakileri gerçekleştirebilmek için iyonosfere 3.6 Gigawatt gücünde yüksek frekansta efektif güç salmaya yöneliyor:

  1. Batık denizaltılarla iletişim kurabilmek için aşırı düşük frekanslı dalgalar (ELF) üretmek;
  2. Doğal iyonosferik süreçleri tanımlayıp karakterize ederek onları hafifletmek ve kontrol etmek için jeo-fiziksel sondaları yönetmek;
  3. Büyük miktarda yüksek frekaslı enerjileri odaklayabilmek için iyonosferik lensler üreterek böylece potansiyel olarak Savunma Bakanlığı yararına kullanılabilecek tetikleyici iyonosferik süreçler oluşturmak; Kızılötesi (IR -infrared) ve radyo dalgalarının yayılım özelliklerini kontrol edebilen diğer optik yayılımlar için elektron ivmelendirmek; Radyo dalgalarının yansıma/saçılma özelliklerini kontrol edebilmek için jeo-manyetik alan yönelimli iyonizasyon oluşturmak;
  4. Radyo dalgalarının yayılımı üzerinde yatık ısıtma kullanarak etkiler oluşturup bu yolla iyonosferik gelişim teknolojilerinin askeri kullanım alanlarını genişletmek.
Poker Yassı Füze Rampası (1968'den günümüze)

Poker Yassı Füze Rampası Alaska'da Fairbanks'in 50 km kuzeyinde 1968 yılında inşa edildi. Bu proje, NASA'yla anlaşma halinde Geophysical Institute ve Alaska Fairbanks Üniversitesi tarafından yürütülüyor. Yaklaşık 250 önemli füze rampası burada bulunuyor ve 1994'te 16 metre uzunluğunda bir füze NASA'ya "atmosferde küresel iklim değişimleriyle ilintili gerçekleşen kimyasal tepkimeleri anlamakta" yardım etmek için buradan fırlatıldı. Benzer deneyler, ama bu kez Kimyasal Fırlatma Modülleri (CRM) kullanılarak Manibota'da Churchill'de de yapıldı. 1980'de Brian Whelan'ın "Waterhole Projesi" kuzey kutbundaki auroranın zarar görmesine ve geçici olarak ortadan kalkmasına neden oldu. 1983 Şubatı'nda iyonosfere salınan kimyasal maddeler Chuchill üzerindeki auroranın zarar görmesine neden oldu. 1989 Martı'nda iki Black Brant X ve iki Nike Orion füzesi Kanada üzerinden fırlatıldı ve yüksek irtifada baryum salınımı yaparak yapay bulutların oluşumuna neden oldular. Bu yapay bulutlar Los Alamos (New Mexico) gibi bir uzaklıktan bile gözlenebiliyorlardı.

ABD Deniz Kuvvetleri de Alaska'da Yüksek Güçlü Auroral Uyarım (HIPAS) araştırmaları yapmaktalar. Bir dizi kablo ve 15 metrelik bir anten yoluyla atmosferin yüksek kısımlarına ışın demeti halinde yüksek yoğunluklu sinyaller göndererek iyonosferi kontrollü bir biçimde uyarıyorlar. Daha 1992'de Deniz Kuvvetleri, 10 km uzunluğunda antenler yapıp aşırı düşük frekanslı (ELF) dalgalar üreterek denizaltılarla iletişim kurmaktan bahsediyordu. Bu deneylerin diğer bir amacı da füzyon prensiplerini araştırmak olarak tanımlanıyor. Şimdi artık mekik uçuşları bir elektron demetiyle auroralar üretebilecek durumdalar.

SONUÇLAR

HAARP'ın izole bir proje olduğunu ve genişletilmeyeceğini söylemek çok düşüncesiz bir varsayım olurdu. Bu proje elli yıllık yoğun ve zararı artan bir proje olarak atmosferin üst katmanlarında olanları anlamaya çalışıyor.

HAARP'ı ABD tarafından ayrı olarak planlanan uzay laboratuarı projesinden bağımsız düşünmek yine düşüncesiz bir varsayım olurdu. HAARP, uzun tarihsel geçmişe sahip ve kasıtlı olarak askeri karakterli olan bir araştırma ve geliştirme çalışmasının önemli bir parçasıdır.

Bu projelerin birleştirilmesinin Askeri anlamları son derece dehşet vericidir. Bu projenin temeli iletişimin kontrolü, düşman ortamlarda iletişimin gerek engellenmesi gerekse sağlanmasıdır. Böyle bir kontrol sisteminin sahip olduğu ve kullanabileceği gücün büyüklüğü aşikardır.

HAARP/Uzay Laboratuvarı/Füzeler'nin nükleer bombayla kıyaslanabilecek büyüklükte enerji sağlamak için dünya üzerinde herhangi bir yerde lazer ve parçacık demetleri yoluyla bir araya getirilmesi korkutucudur.

Bu proje halka, geliştirilen silahlara karşı bir uzay kalkanı olarak "satılmaya" ya da daha enayiler için ozon tabakasını onaracak bir araç olarak tanıtılmaya çalışılacak gibi.

Dipnotlar

* solar: Güneş'le ilgili, Güneş kaynaklı.

** Auroral: bir gezegenin manyetik kutupsal bölgelerinin atmosferinin yüksek katmanlarında gezegenin manyetik alan çizgileri boyunca hızlandırılan elektronlar tarafından uyarılan atomlardan ışık salınımı nedeniyle oluşan ışık hüzmeleri.

 

MURATS44

Özel Üye
HAARP Teknolojisi

HAARP Teknolojisi
haarp15.jpg
haarp1.jpg


HAARP Teknolojisi


HAARP'in gerçek amaçları söyle özetlenebilir: Atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon sağlamak, geniş kitlelerin düşüncelerini ve ruhsal durumlarını kontrol edebilmek, istenilen ülkelerin iletişim sistemlerini çökertmek. Temel prensipleri, Tesla'nın 100 yıl önce geliştirdiği fikirlere dayanıyor.
ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra, bugünlere kadar gelen süre içerisinde, çeşitli çevrelerde en çok tartışılan konulardan biri "kara bilim" oldu. "Kara bilim" basta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında tutabilmek için yaptıkları bilimsel teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projelerin toplamına verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli veya yan gizli projelerdir. Saldırı/savunma silahları üretimi, gözetim sistemleri ve düşünce kontrolü üzerine yapılan çalışmalar, doğayı manipüle etme amaçlı araştırmalar, bu projelerin içeriğini oluşturur.
Söz konusu projeler gizli olduğu için, ortalıkta pek çok rivayet dolaşmaktadır ve elimizde bu projeler hakkında çok da fazla bilgi yoktur. Buna karşın, bu projeler içinde çalışan bazı insanlarını çalışmalarını deşifre etmesi, insanlık dışı bir bilimi kabul etmeyen araştırmacıların ve bilim insanlarının çabaları, devletler arasındaki çelişmeler ve nihayet bu projelerin bazılarının gizli kalamayıp ister istemez su yüzüne çıkması sonucu, söz konusu projeler hakkında az da olsa bilgi sahibiyiz.
Bu projelerin ilki, 2. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirilen Manhattan Projesiydi. 1941 yılında çalışmalarına başlanan Manhattan Projesi'nin konusu atom bombasının üretimiydi. Bu projenin gerçekliği Hiroşima ve Nagazaki'de acı bir biçimde kanıtlandı.
Gerçek olduğu en son kanıtlanan girişim ise ECHELON Projesi oldu. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD önderliğinde, İngiltere, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada arasında yapılan Ukusa Antlaşması'nın uygulamalarının 1980'lere yansıması olan ECHELON sistemiyle; tüm e-postalar, "chat" tipinde iletişim biçimleri, faks, teleks, telefon haberleşmeleri gözlenebiliyor. ABD ve diğerleri yıllardır bunun bir komplo teorisi olduğunu, ECHELON Projesi diye bir proje olmadığını iddia ediyorlardı. Geçtiğimiz Şubat ayında yaşanan gelişmeler ise ECHELON'un gerçekliğini ortaya koydu. Basında ve internette çıkan haberlere göre, ABD'nin yukarıda adi sayılı diğer devletler ile birlikte casusluk yapması ortalığı karıştırdı. Fransa, ABD ve İngiltere'ye karşı hukuki işlemlere başvurmaya hazırlanıyor. Alman ve İtalyan parlamentoları ise konu hakkında araştırma başlattı. Avrupa Parlamentosu, Bilimsel ve Teknolojik Seçenek Değerlendirme Dairesi (STAO), konu ile ilgili özel bir rapor hazırladı. Avrupa Parlamentosu'nun konuyla ilgili raporu 22 Şubat'ta Özgürlükler Komitesi'nde ele alınacaktı. Şimdiye kadar varlığı kabul edilmeyen ECHELON'un adi, Amerikan Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) Şubat ayında internete verdiği, gizlilik derecesi olmayan belgelerden bazılarında da geçiyor.
İşte HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) Projesi'nin de bu tip bir kara proje olduğuna dair ciddi iddialar ve çalışmalar var.

HAARP: Sadece bir akademik araştırma mi?

High frequency Active Auroral Research Program (HAARP) dünyanın en büyük ve en güçlü radyo transmiterlerinden (iletici) birini imal etme projesidir. Proje, Amerikan Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından ortaklasa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık programın yürütme görevi ise Alaska Üniversitesi'nin. Proje, Alaska/Gakona'nın 11 mil doğusunda hâlâ inşa halindedir. 1993 yılında uygulamaya konan programın 2002 veya 2003 yılında tamamlanması bekleniyor.
HAARP dev antenlerden sinyaller gönderecek yüksek frekans transmiterlerinden ve bunun dışında 19 enstrümandan ibaret. Geçen yıllarda 48 anteni inşa edilmiş olan ve 5 arc'lik bir alana yayılan HAARP, program tamamlandığında her biri 2 tane 10 kilowattlık radyo transmiterli 180 antene sahip olacak ve 33 acr'lik bir alana yayılacak. Enerji için dizel jeneratörler kullanılacak ve 3.6 megawattlık radyo sinyalini İyonosfer'e gönderme kapasitesine sahip olacak. Kısaca HAARP, inanılmaz güç düzeylerinde ELF (extremely low frequencyson derece düşük frekans) ve VHF (very high frequency çok yüksek frekans) transferine yetenekli, dünyanın en büyük radyo frekansı (RF) transmitteri olacak.
HAARP'ın sıradan bir radyo istasyonundan farkı daha güçlü olması ve antenlerinin yönlendirilebilir ve belirli bir noktaya odaklanabilir olması. Bunun anlamı 3.6 megawattlik radyo sinyali sadece gelişigüzel bir şekilde dışarı yayılmayacak, bunun ötesinde, bu radyo sinyalleri bir isinin içinde yükselebilecek. Bu isinin parlaklığı radyo mühendislerinin "effective radiated power" (ERPetkili isinsallaştırılmış enerji) olarak adlandırdıkları şey. HAARP'in tamamlanmış hali 4.7 gigawatt civarında ERP'ye sahip olacak.
Desinatörieri HAARP'in enerji üretmeyeceğini, sadece kendine yüklenen enerjiyi istenen belirli noktalara transfer edeceğini belirtiyorlar.
Konuyu daha iyi kavrayabilmek için Daily News gazetesinden Doug O'Harra'nın verdiği bir örneği aktaralım. iki elektrik ampulü düşünün. Bu ampullerin bir tanesi 100 watt diğeri 1000 watt. Onları bir alanın ortasına yerleştirin. 1000 wattlik ampul 100 wattlik ampulden 10 kez daha parlaktır. 10 kat fazla enerji yayar. Şimdi, 100 wattlik ampulü ışığın ısınını 10 kez parlaklaştıran bir reflektör (yansıtıcı) ile birlikte bir elektrik fenerinin içine yerleştirin. Elektrik feneri 1000 wattlik bir ERP'ye sahip olacaktır. Eğer bu size çevrilirse, 100 wattlik elektrik feneri 1000 wattlik ampul gibi parlak görünecektir. Hâlâ sadece 100 watt gönderiyor fakat sinirli bir yerden 1000 wattlik ampul kadar parlak görünüyor olacaktır.
Mühendisler HAARP'in antenlerinin radyo enerjisinin üzerinde elektrik feneri reflektörü gibi hareket edeceğini söylüyorlar. Tonosferin bir bölümü üzerinde, 4.7 gigawatt ERP'ye sahip bir isin içinde, 3.6 mega watt odaklayacaktır.
Eğer HAARP'in bütün antenleri en yüksek frekansına, 10 Mhz civarına, getirilirse ve İyonosfer'in en alçak bölümüne, 5055 mil civarına, hedeflenirse, radyo isini tarafından vumlan alan 30 mil kare civarında olacak. HAARP mühendislerine göre bu, HA" Arp'ın çalışabileceği en dar ve en çok odaklanmış alan. diğer yerleşimlerde ve irtifalarda isin, enerjisini daha geniş bir alan üzerinde yayabilecek.
Aslında HAARP gizli bir proje değil. Amerikan Savunma Bakanlığı da HAARP'ın varlığını diğer projelerde olduğu gibi inkar etmiyor. İnternette HAARP'in kendi web sitesi bile var. Giz ve ihtilaf, amaçlar ve sonuçlar söz konusu olduğunda başlıyor.
Bu ihtilaflı projenin yöneticisi olan John Heckscher'e göre HAARP'in amacı gayet masumane: HAARP, İyonosfer'i dev bir anten olarak kullanabilmek amacıyla, bir İyonosfer yamasını ısıtmak için araştırmacıların kullanabileceği bir alet. HAARP tamamlanıp harekete geçirildiği zaman, dev antenler, ayni zamanda yüksek frekanslı radyo dalgalarını dar bir isinin içinden iletecekler. Bu radyo dalgalan İyonosfer'e gönderilecek.
Bu yüksek frekans radyasyon isini ile, araştırmacılar elektrojetin (aurorasal perde boyunca bir milyon amperlik doğal akımlar) küçük bir parçasını değiştirebilecekler. Elektrojetin gücünün değiştirilmesiyle, İyonosfer'in çok düşük frekansı (extremely low ferquency - ELF) radyo dalgalan üretmek için kullanılması mümkün hale gelecek. Geophysical Institute (Jeofizik Enstitüsü) yöneticisi Syun Akasofu'ya göre HAARP gibi bir araç olmadan, bu frekans genişliğinde yayın yapabilmek için yüzlerce mil uzunluğunda bir antene ihtiyaç vardır. HAARP etkili bir şekilde aurorayı bir çeşit antene dönüştürüyor. Çünkü ELF radyo dalgaları okyanuslara nüfuz edebiliyor. Böylece denizaltılar suyun yüzeyine çıkmak zorunda kalmadan radyo sinyallerini alabilecek. ELF dalgaları ayrıca uzun mesafeli komünikasyonları kolaylaştırabilecek. ELF dalgaları, aynen okyanusa olduğu gibi, yeryüzüne de derinden nüfuz edebilecek. Monitöre bağlı bir alici kullanarak, objelerden dünyanın yüzeyine sıçrayan dalgalar sayesinde tüneller veya gizli yeraltı barınaklarının varlığı ortaya çıkacak. Bu jeologların yeraltı minerallerini ve petrol depolarını bulmak için yıllardır kullandıklarıyla ayni teknik.
Heckscher'e göre HAARP'ın yayacağı sinyaller hükümetin herhangi bir elektrik sinyali için uygun bulduğu güvenlik düzeyinden bir milyon kez daha az tehlikeli. HAARP'ın transmiteri halihazırda 1/3 mega watt güce sahip. Gelecek yıllarda bu rakam 3 megavvatt'a ulaşacak. Heckscher HAARP'ın İyonosfer üzerindeki etkisinin az olacağını basit bir örnekle açıklamaya çalışıyor: Küçük bir elektrik bobmim bir fincan kahveye veya büyük bir nehre daldırmak. Heckscher'e göre HAARP ile yapılacak olan ikincisi.
Akasofu da bu gibi durumlarda hep ifade edildiği gibi, HAARP Projesi'nin doğaya ve insanlara ciddi zararları olacağı iddiasının bir bilim kurgu olduğunu söylüyor. Ona göre projenin, transmiter faaliyet halindeyken o yörede uçan uçaklardaki elektronik ekipman için potansiyel bir tehlikesi var. Fakat buna karşı güvenlik tedbirleri mevcut. HAARP operatörleri Federal Aviation Administration'a HAARP'in iletim takvimini verecekler ve mühendisler yörede uçan uçakların güvenliğini temin etmek için HAARP'a uçak belirleme radarları yerleştirecekler. Ayni prosedür roketler için de takip edilecek.

HAARP'I deşifre etme girişimleri

HAARP'a karşı muhalefet önce internet kanalında başladı. Pek çok insan Alaska'daki şüpheli askeri faaliyetlere dikkat çekmek için interneti kullandı. Protestonun basılı kısmı, daha sonra Alaska'da yaşamaya başlayan bir anti nükleer aktivist Dennis Specht, Nexus adlı dergiye HAARP konulu bir haber gönderdiğinde başladı. Daha sonra, Alaskalı bir politik aktivist ve Anchorage'de bilimsel araştırmacı olan Nick Begich, kendilerini teknokesisler olarak tanımlayan, Arizona/Sedona'da yasayan Patrick ve Gael Crystal ile net üzerinden iletişim kurdu ve onlardan bir Avustralya dergisi olan Nexus'u kontrol etmelerini istedi. Begich kendi memleketiyle ilgili bir konuyu Nexus'a görmekten çok şaşırdı ve makalede zikredilen dokümanları bulup çıkarmak için acilen çalışmaya başladı.
Muhalif araştırmacılara ve bilim insanlarına göre HAARP bir çeşit gelişmiş "İyonosferik ısıtıcı" (ionosferic heater). Bu İyonosferik ısıtıcı üst atmosferi, odaklanmış ve yönlendirilmiş elektromanyetik isini ile zaplayacak. Ultra güçlü dalgaları, atmosferimizdeki elektrikle yüklü bölgenin titremesine (vibrate) ve dramatik bir şekilde yanmasına neden olabilir.
İyonosfer atmosferin tabakalarından biridir. İyonosfer, dünyanın üst atmosferini saran elektrik yüklü bir alandır. dünyanın yüzeyinin üstünden, aşağı yukarı 3550 milden başlayıp 500600 mil yüksekliğe kadar uzanır (48 km ila 50000 km). tonosfer ion ve elektron olarak adlandırılan pozitif ve negatif yüklü atomik parçacıklar içerir. Uzaydan gelen zararlı ışınlara karşı doğal bir kalkan işlevi görür. Amerikan ordusu HAARP için, "İyonosfer üzerine yapılan bilimsel bir araştırma" gibi zararsız bir gerekçe ileri sürmektedir. İyonosfer tabakası askeriye için önemlidir. Çünkü ordu tarafından kullanılan iletişim, gözetim ve denizcilik sistemlerinin hepsi İyonosfer'in içinden geçer veya İyonosfer tarafından yansıtılır. İyonosfer'in bir bütün olarak anlaşılması ve kontrol edilmesi Pentagon'a bu sistemler üzerinde daha iyi kontrol imkanı verecek.
HAARP üzerine en kapsamlı araştırmayı yapıp, çalışmalarını "Angels Don't Play Thîs HAARPAdvencis in Tesla Technology" adlı kitapta derleyen Dr. Nick Begich ve Jeane Manning'e göre, HAARP bir çeşit radyo teleskopunun değiştirilmiş hali. Antenler sinyalleri almak yerine, gönderiyorlar. Yazarlar HAARP'i İyonosfer alanlarını, bir isini odaklayarak, isinin odaklandığı bu bölgeleri işitip yükselten süper güçlü radyo dalgası, ışınlama teknolojisi için bir test olarak değerlendiriyorlar. Elektromanyetik dalgalar daha sonra dünyaya geri sıçrayacak ve her şeye nüfuz edecek.
Begich ve Manning "HAARP tella?arı"nın, projenin komünikasyon sistemini geliştirmek için İyonosfer'i değiştirme amaçlı, iyi niyetli akademik bir proje olduğu izlenimi verdiklerini; bu programın Arerico, Porto Riko, Tromsk, Norveç ve eski Sovyetler Biriliği'ndeki diğer tamamen güvenli İyonosferik ısıtıcı operasyonlarından bir farkı olmadığını iddia ettiklerini, bununla birlikte askeri dokümanların meseleyi açıkça ortaya koyduğunu ifade ediyorlar. HAARP'ın gerçek amaçlarından biri, Pentagon'un hedefleri için İyonosfer'in nasıl sömürüleceğini öğrenmek. RF gücü İyonosfer'i doğal olmayan aktivitelere götürecek. Bu proje ancak bir nükleer silahını yapabileceği boyutlarda tehlikeler içeriyor. ayrıca bizi, iyonize evrenin ve hiç durmadan bizi bombalayan yıldızlara ait radyasyonun zararlı etkilerinden koruyan gezegenin kalkanının doğasını değiştirmeye çabalıyor.
Uygulayıcıları tarafından İyonosferik bir araştırma olarak nitelenen HAARP ile gündeme gelen ilk soru: "Gökte delikler mi açıyorlar?" sorusu. Tesla'nın çalışmalarını baz alan bu ihtilaflı transmitteri veya ısıtıcının dünyanın üst atmosferinde 30 millik delikler açmayı da içeren pek çok potansiyel tehlike içerdiği bilim insanları tarafından ciddi bir şekilde ileri sürülüyor. Çoğu bilim insani, HAARP'in eğer havanın kontrolü için kullanılmazsa, hava modifikasyonu için kullanılabileceği konusunda görüş birliği içindeler.
Bunun yanında, "HAARP'in sahipleri" onu kullanarak üst atmosferde bir reflektör yaratma imkanına sahip olacaklar. Bunu HAARP'ten transfer edilen enerjiyi, gökyüzünün bir bölümüne odaklayarak ve elektrik akimini açarak yapacaklar. Hava tamamen dramatik olarak ısınacak ve ordunun, radyo dalgaları ve radar ışınları için kullanabileceği bir donuk nokta (opaque spot) yaratacak. Bu şekilde onlar, ışınlarına dünyanın etrafını "eğmek" için imkan verecek sanal yansıma istasyonu (virtual reflecting station) yaratmaya yetenekli olacaklar.
HAARP ayrıca, verili bölgenin üstündeki İyonosfer bölümünü kışkırtarak (uyandırarak), dünyanın herhangi bir yerindeki iletişimi engelleyebilecek. Etki, yerel bir fırtına gibi olacak: bölgenin içine veya dışına herhangi bir yayını total bir engelle karsılaşacak.
Begich ve Manning, Bernard Eastlund isimli Texaslı fizikçinin çalışmaları üzerine inşa edilen başka patentlere bakınca, ordunun HAARP transmiterini nasıl ne şekilde kullanmaya niyet ettiğinin, daha açık hale geleceğini söylüyorlar. Bu ayrıca, hükümetin proje konusundaki yalanlamalarını daha az inanılır hale getiriyor. Yazarlara göre Pentagon bu teknolojiyi hangi niyetlerle ve ne şekilde kullanacağını biliyor ve dokümanlarında bu konuda "temizlik" yapıyor. Ordu kasti olarak, sofistike kelime oyunları, hile ve açık dezenformasyon aracılığı ile halkı aldatıyor. Pentagon, HAARP sisteminin:

  1. Orduya atmosferik termonükleer cihazlarının elektromanyetik titreşim etkisini tekrar yerine koyacak (yerine başkasını geçirmek) bir alet verebileceğini;
  2. Çok büyük ELF denizaltı iletişim sistemini, ELF dalgaları üreterek yeni ve daha siki bir teknolojiyle yeniden yapılandıracağını;
  3. Askeriyenin kendi iletişim sistemlerinin çalışmasını korurken, son derece geniş alanlardaki iletişimleri silip süpürmesine yol hazırlayabileceğini;
  4. Eğer EMASS'ın kompüterize yetenekleriyle ve Cray bilgisayarlarla birleşirse dünyanın tomografisini çekme imkanı sayesinde, barisin korunmasına katkıları olacağını;
  5. Büyük bir alan üstünde petrol, gaz ve mineral tortular bulmak amacıyla jeofiziksel yoklama için bir araç sağladığını;
  6. Yaklaşan uçaklar ve kurvazör füzelerini meydana çıkarmak için kullanılabileceğini ve diğer teknolojileri kullanılmaz hale getireceğini söylüyor.

HAARP'IN arka planı

Kuskusuz, HAARP izole olmuş bir proje değil. ABD'nin uzun yıllardır üzerinde çalıştığı pek çok projeden oluşan demetin bir parçası. Aslında HAARP "Yıldız Savaşları" (Star Wars) programının önemli bir bölümünü oluşturuyor.
ABD uzayla, 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında ciddi bir biçimde ilgilenmeye başladı. Bu derin ilginin nedenleri roket teknolojisinin başlangıcının nükleer teknolojinin de esliğiyle bu dönemde ortaya çıkmasıdır. ilk çalışmalar sonucunda gürültü bombalan ve rehberli füzeler ortaya çıktı. Roket ve nükleer silah teknolojisi ayni zamanda, 19451963 yıllan arasında gelişti. Bu süre zarfında yeryüzünün üstünde ve altında şiddetli nükleer testler tecrübe edildi. İyonosfer ve stratosfer üzerine yapılan çalışmalar sonucu atmosferin bir parçası olan ve evrenden solar ve galaktik rüzgarlarla gelen protonlar, elektronlar ve alfa parçacıkları gibi yüklü parçacıkları tutarak dünyayı koruyan "Van Allen Belts" (Van Allen Kemerleri) bulundu. Bu kemerler Amerika'nın ilk uydu operasyonu Explorer Isirasinda 1958'de keşfedildi.
Ağustos-Eylül 1958 arasında ABD, "Argus Projesi" adi altında 3 nükleer bomba ve 2 de hidrojen bombası deneyi yaptı. Bu projenin amacının, yüksek irtifadaki nükleer patlamaların elektromanyetik titreşim (EMP) nedeniyle radyo iletimlerine ve radar operasyonlarına etkisine değer biçmek, jeomanyetik alanlar ve onun içindeki yüklü parçacıkları daha iyi anlamak olduğu söyleniyor.
1320 Ağustos 1961'de Amerikan ordusu İyonosfer'de bir "telekomünikasyon kalkanı" yaratmayı planladı. Bu kalkan 3000 km yükseklikte kurulacaktı. Kalkanın İyonosfer'de kurulma sebebi telekomünikasyonlara manyetik fırtınalar ve Güneş ışınları tarafından zarar verilebilir olmasıdır.
9 Temmuz 1962'de Pentagon "Project Starfish" adi altında İyonosfer'le ilgili bir dizi yeni deney yapmaya girişti. Bu deneyler alt Van Allen kemerine zarar verdi. 1968'de "Solar Power Satellite Project (SPS) ile Güneş enerjisiyle çalışan her biri bir ada büyüklüğünde olan uydular üzerine çalışıldı. 1975'de fırlatılan "Satürn V Rocket" atmosferde yandı. Bu yanma İyonosfer'de büyük bir delik açtı.
1978'de SPS Projesi üzerine yeniden çalışılmaya başlandı. Bu dönemde anti balistik füzeler için uydu isin silahları üzerine çalışıldı. Yüksek enerjili lazer ışınlarının bir "termal silah" olarak düşman füzelerini yok etmek için en uygun araç olduğu ileri sürüldü. SPS ayni zamanda psikolojik ve anti personel bir silahı da ifade etmekteydi. Lazer ışınlan güç bataryaları bir SPS uydusundan diğer uydulara veya platformlara yayılabilecektir. Bir psikolojik silah olarak insanlar üzerinde genel bir panik yaratma etkisi vardır. SPS'nin dünyanın herhangi bir yerindeki askeri operasyonda ihtiyaç olunan enerjiyi iletme kapasitesinden bahsedilmektedir. Bunların dışında, gözetim ve erken uyan sistemlerinde gelişmeler, düşman orduların yayınını bozma ve İyonosfer'de fiziksel değişiklikler yaratma yeteneğine sahiptir.
SPS projesine Başkan Carter'in onay vermesine karşılık, projenin çok pahalı olması (Enerji Bakanlığı'nın tüm bütçesinden daha fazla bir bütçeye ihtiyaç duyuluyordu) nedeniyle program rafa kaldırıldı. Ta ki Ronald Reagen başkan olana dek. Proje Reagen, döneminde yeniden su yüzüne çıktı. Reagen projeyi, Pentagon'un bütçesinden daha büyük bir bütçe ayırarak "Star Wars" (Yıldız Savaşları) adi altında harekete geçirdi.
1970'lerin sonlarında Pentagon, düşmana ait nükleer çevrede iletişimin radyo ve televizyon teknolojisinde kullanılan geleneksel yöntemlerle gerçekleştirilemediğini fark etti. 1982'de bir komuta kontrol elektronik alt sistemi geliştirildi. "Ground Wave Emergency Network (GWEN)" denilen bu sistemle roketler monitörden izlenip kontrol edilebiliyordu.
1981 yılında "Orbit Maneuvering System" (OMS) ile uzay mekikleri için SPS uzay platformları inşası planlandı. NASA'nın ürettiği uzay mekiğinin İyonosfer'e enjekte ettiği gazların İyonosfer'e etkisi üzerine çalışıldı. Deneyler sonucunda ABD İyonosferik delikler açabildiğini gördü. 1985 yılında yeni mekik deneyleri yapılmaya başlandı. 1980'lerde ABD yılda 500600 civarında roket fırlatıyordu. Bu sayı 1989'da zirveye (1500 adet) ulaştı. Bütün bu deneylerin atmosfere ciddi etkileri oldu.
1986'da, Çernobil faciasından hemen önce, ABD Mighty Oaks olarak bilinen Nevada'daki test bölgesinde hidrojen bombası deneyleri yapıyordu. Bu deneyler X ışınları ve parçacık isini silahlarının geliştirilmesi programının bir parçasıydı. ABD 1991'de Körfez Savaşı sırasında elektromanyetik titreşim silahları (EMP) olarak adlandırılan silahları test etti.
1993 yılında başlatılan HAARP projesi iste tüm bu deneylerin devamı ve Star Wars programının bir parçası durumunda.

haarp1.jpg


HAARP'in tarihi

Dünyadaki en büyük petrol şirketlerinden biri olan ARCO'nun şubesi ARCO Power Technologies Incorporated (APTI), HAARP projesini inşa edecek müteahhit şirketti. ARCO bu şubeyi, patentleri ve ikinci safha inşa kontratıyla Haziran 1994'de ESystems'e sattı. ESystems istihbarat servislerine is yapan, dünyadaki en büyük müteahhit şirketlerden biridir. CIA, savunma istihbarat örgütleri ve diğerleri için is yapar. Yıllık satışlarının 1.8 trilyon doları, kara projeler (o kadar gizli projeler ki ABD Kongresi paranın nasıl harcandığını konuşmuyor) için olan 800 milyon dolarla birlikte, bu örgütlerdir.
ESystems'in hisseleri, dünyadaki en geniş savunma müteahhitlerinden biri olan Raytheon tarafından satın alindi. 1994'de Raytheon Fortune, ilk 500'ler listesinde 42 numaradaydı. Raytheon, bazıları HAARP projesinde değerli olacak binlerce patente sahip. Aşağıdaki 12 patent, HAARP projesinin omurgası ve simdi Raytheon ismi altında tutulan binlerce diğerleri arasında saklanıyor.
Bernard J. Eastlund'un 4686605 nolu patenti, "Method and Apparatus for Altering a Region in the Earth's Atmosphere, lonosphere, andor Magnetosphere (dünyanın Atmosferinde, iyonosferinde ve/veya Magnetosferinde Bir Bölgeyi Değiştirmek için Yöntem ve Cihazlar) bir yıldır hükümet gizli emri altında mühürlü. Bu patente göre, Nikola Tesla'nın 1900'lerin başındaki çalışması araştırmanın temellerini şekillendirdi.
Olayın bir de ticari boyutu olabilir tabii. Bu teknolojinin, patentlerin sahibi ARCO için ne kıymeti olacak? Elektrik gücünü gaz alanları içinde bir güç merkezinden tüketiciye kablosuz olarak ışınlayarak muazzam kazançlar elde edebilirler.
Bir süre için, HAARP araştırmacıları bunun HAARP için amaçlanmış kullanımlardan biri olduğunu kanıtlayamadılar. Bununla birlikte, Nisan 1995'de Begich diğer patentleri buldu. Bu yeni APTI patentlerinin bazıları gerçekten de elektrik gücünü göndermek için kablosuz bir sistemdi. Ayni, Tesla'nın projesi gibi.
Eastlund'un patenti, bu teknolojinin uçakların ve füzelerin sofistike rehber sistemlerini bozabileceğini veya tamamen çatlatabileceğini söylüyordu. Dahası, dünyanın geniş alanlarına başkalaşan frekansların elektromanyetik dalgaları ile bu püskürtme yeteneği ve bu dalgalardaki değişimleri kontrol, karada ve denizde, havada olduğu gibi iletişimi nakavt etmeyi mümkün hale getirecekti.
Begich bunun dışında 11 tane başka APTI patenti buldu. Nükleer çaplı radyasyonsuz patlamaların, güç ışınlama sistemlerinin, radarlarını, nükleer başlık taşıyan füzeler için dedektör sistemlerinin, şimdiye kadar termonükleer silahlar tarafından üretilen elektromanyetik titreşimlerin ve diğer Yıldız Savaşları oyunlarının nasıl yapılacağını açıklayan çalışmalardı bunlar. Bu patent demeti HAARP silah sisteminin temelinde yatıyor.
iki yazara göre, sanki havadaki ve zihinsel tahriplerdeki EM titreşimler yetmemiş gibi, Eastlund süper güçlü İyonosferik ısıtıcının havayı kontrol edebileceğiyle övünüyor. Begich ve Manning'm aydınlattığı hükümet dokümanları gösteriyor ki, Pentagon hava kontrol teknolojisine sahip. HAARP tam güç düzeyine eriştiğinde, tüm yarımküreler üzerinde hava etkileri yaratabilecek. Eğer bir hükümet dünyanın hava modelleri ile deney yapıyorsa, yapılan is gezegendeki herkesin en önemli ortak sorunlarından biridir.
Begich ve Manning'in kitabi, Prof. Elizabeth Rauscher gibi bağımsız bilim insanlarıyla görüşmeleri içeriyor. yüksek enerji fiziğinde uzun ve etkileyici bir kariyere sahip olan ve prestijli bilim dergilerinde yazıları, kitapları basılan Rauscher, HAARP'i yorumluyor: "Korkunç enerjiyi, son derece nazik, İyonosfer olarak çağırdığımız bu birden fazla tabakaları kapsayan moleküler konfigürasyonun içine pompalıyorsunuz." İyonosfer, katalitik reaksiyonlara eğilimli, Rauscher açıklıyor: "Eğer küçük bir parça değiştirilirse, İyonosfer'de büyük bir değişim olabilir".
îonosferi nazik bir balans sistemi olarak tanımlarken, Dr. Rauscher, onun, zihnindeki resmini paylaşıyor: bir çorba kabarcık. "Eğer kabarcıkta yeterince büyük bir delik açılırsa", Rauscher kehanette bulunuyor, "patlayabilir".

Bilinç kontrolü mü?

Begich ve Manning tarafından yapılan araştırmalar, garip projelerin örtüsünü kaldırdı. Örneğin, ABD Hava Kuvvetleri dokümanları insanin zihinsel eylemlerini manipüle etmek ve değiştirmek [geniş coğrafik alanlar üzerinde titresen radyo frekans radyasyonu (HAARP'in maddesi) aracılığı ile] için bir sistem geliştirildiğini meydana çıkardı. Bu teknoloji hakkında en çok anlatılan materyal, ünlü Zbigniew Brzezinski'nin (Carter'in eski ulusal güvenlik danışmanı) ve J. F. Mac Donald'ın (Johnson'a bilim danışmanı ve UCLA'da jeofizik profesörü) jeofizikal ve çevresel savaş için güç ışınlama transmiteri hakkında yazdıkları yazılarından gelir. Bu dokümanlar, bu etkilerin nasıl insan sağlığı ve düşüncesi üzerinde olumsuz etkilere neden olabileceğini gösterir.
Brzezinski 25 yıl önce Kolombiya Üniversitesi'nde bir profesörken yazmış olduğu bir kitapta söyle diyor:
"Politika stratejistleri beyin ve insan davranışları üzerine yapılan araştırmaları sömürmeyi özendiriyorlar. Jeofizikçi G. J. F. Mac Donald (savaş problemlerinde uzman) doğru olarak zamanlanmış, suni olarak uyandırılan elektronik darbelerin dünyanın belirli bölgeleri üzerinde göreceli yüksek güç düzeyleri üretecek sarsmalar kalıbına önderlik edebileceğini söylüyor. Bu yolda birisi, ciddi olarak, seçilmiş bölgelerde çok geniş nüfusun beyin performansını bozacak bir sistem geliştirebilir. Ulusal çıkarlar için davranışları manipüle etmede çevreyi kullanma düşüncesinin ne kadar derinden rahatsız edici olduğu kimileri için sorun değil; böyle kullanıma teknolojinin izin vermesi, galiba gelecek birkaç on yıl içinde gelişecek."
1966'da Mac Donald, Başkan'ın "Bilim Danışma Komitesi"nin ve daha sonra Başkan'ın "Çevre Niteliği Konseyi"nin bir üyesiydi. Askeri amaçlar için çevresel kontrol teknolojilerinin kullanımı üzerine yazılar yazdı. Bir jeofizikçi olarak yaptığı en derin yorum, jeofiziksel savaşın anahtarının, çevresel istikrarsızlıkların (yani küçük bir miktar enerjinin ilavesinin çok daha büyük miktarlarda enerjiyi salıvermesi) tanımlanması olduğu önermesidir.
Jeofizikçiler çevresel karmaşaya enerji eklemenin geniş etkileri olabileceğini fark ettiler. Bununla birlikte insanlık halihazırda çevremize, kritik kütle tesis ettiğini anlamadan, ciddi miktarlarda elektromanyetik enerji ekliyor. Begich ve Manning'in kitabi bu konuda çeşitli sorular yükseltiyor: "Bu ekler etkisiz mi yoksa ötesinde onarılamaz bir zarar verecek kümülatif bir miktar var mi? HAARP geri dönemeyeceğimiz bir yolculuğun son basamağı mi? başka bir seri şeytani Pandora'nın Kutusu'ndan salıverecek başka bir enerji deneyi üzerine para yatırmak üzere miyiz?"
1970 başlarında Z. Brzezins" ki, yavaş yavaş ortaya çıkacak, teknoloji bağımlı " daha kontrol edilebilir ve daha yönetilebilir bir toplum"u Öngördü. Bu topluma, oy kullananları iddialı süper bilimsel "knowhow" ile etki altında bırakacak bir elit grup tarafından hükmedilecekti. Bu elit, halkın davranışlarını etkilemek ve toplumu yakin gözetim ve kontrol altında tutmak için son modern teknikleri kullanarak politik amaçlarına ulaşmada tereddüt etmeyecekti.
Begich'e göre Brzezinski'nin tahminleri doğru çıktı. Bugün, söz konusu elit için birkaç yeni araç ortaya çıkıyor. Araçları kullanma izni için politikalar zaten hazır. "ABD nasıl yavaş yavaş kontrol edilebilir teknotopluma dönüşecek?" sorusu soruluyor. Kademe taşları arasında Brzezinski, halkının güvenini kazanmak için, devam eden sosyal krizleri ve kitle medyasının kullanımım umut ediyor.
ABD Kongresine ait kayıtlar, İyonosfer'e gönderilen sinyallerle dünyaya nüfuz etmek için, HAARP'in kullanımıyla meşgul oluyor. Bu sinyaller gezegenin içinden kilometrelerce derine bakarak, düzenli yeraltı askeri gereçlerinin, minerallerin ve tünellerin yerini bulmak için kullanılacak. Senato 1996'da sadece bu yeteneği geliştirmek için 15 milyon dolar ödenek ayırdı. Problem su: dünyaya nüfuz eden radyasyonlar için gerekli olan frekans, insanin zihinsel fonksiyonlarının tahribi için en çok zikredilen frekans dizisinin içinde. ayrıca balıkların ve vahşi hayvanların (ki kendi rotalarını bulmak için rahatsız edilmemiş enerji alanı üzerinde ilerlerler) göç modelleri üzerinde pek derin etkilere sahip olacak.
Begich ve Manning yeni teknolojilerin insanin beyin potansiyelini geliştirmek için inanılmaz imkanlara sahip olduğunu söylüyorlar. Bu teknolojiler öğrenme, hafızayı geliştirme ve insan davranışı modifikasyonu için kullanılabilir. Beyin teknolojileri alanında önemli bir isim olan Michael Hutchison, bu alanı sıradan insanlara açtı.
Hutchison'un açıkladığı gibi beyin, oranlı dar üstün frekanslar bağı içinde çalışır. Üstün beyin dalga frekansları beyinde yer alan aktivite çeşitlerine aracı olur. 4 temel beyin dalga frekansı grubu vardır ki bunlar çoğu zihinsel aktiviteyle birleşirler. Birincisi, beta dalgaları (1315 Hertz veya titreşim saniyede), bir kişinin dikkati normal aktivitelere doğru dışa yöneldiği zaman, normal aktivite ile birleşir. Bu alanın yüksek sonu, stres ve kışkırmış (heyecanlı) durumlar ki düşünmeyi ve algısal becerileri bozar ile birleşir. îkinci grup, alfa dalgalan (812 Hertz), gevşetmeye aracı olabilir. Alfa frekansları öğrenme ve
odaklanmış zihinsel fonksiyonlar (is görme) için idealdir. Üçüncüsü teta dalgaları (47 Hertz); zihinsel imgelemeye, hafızaya ve iç zihinsel odağa girişe aracı olur. Bu durum genellikle genç çocuklarla, davranışsal niodifikasyon ve uyku durumlarıyla ilgilidir. Son olarak, ultra yavaş delta dalgalan (53 Hertz), bir kimse derin uykudayken bulunur. Genel kural odur ki, beynin üstün dalga frekansı, saniyede titreşim süresinde rahatlanıldığında en düşüktür ve insan en uyanık ve heyecanlıyken en yüksektir. Beynin, elektromanyetik araçlar ile dıştan canlandırılması (tahrik edilmesi) bir dış cihaz (jeneratör) ile yeni bir safhaya geçirilmesine veya kilitlenmesine neden olabilir. Üstün beyin dalgaları dış tahrik tarafından yeni frekans kalıplarına sürülebilir veya itilebilir. başka bir deyişle, dış sinyal sürücüsü veya itici cihaz beyni bir yolculuğa çıkarır, normal frekansları beyin dalgalarında değişikliğe neden olmaya bütünüyle götürür; ki bu daha sonra beyin kimyasında değişmeye neden olur; ve bu da daha sonra beyin çıktılarında, düşünce şekillerinde, duygu veya fiziksel durum şekillerinde değişmeye neden olur. Beyin manipülasyonu iki yoldan birine çıkar: Faydalı veya zararlı.
Spesifik dalga formları kombinasyonu ile birlikte çeşitli frekanslar beynindeki belirli kimyasal karşılıkları tetikler. Bu nörokimyasallarin salıverilmesi beyinde endişe duyguları, hırs, depresyon, ask vb. sonuçları olan spesifik reaksiyonlara neden olur. Bütün bunlar ve duygusal entelektüel karşılıkların tüm bu gidiş gelişi (değişimler), spesifik elektriksel uyanlar sonucu ortaya çıkan bu beyin kimyasalların (kimyasal ajanların) özel kombinasyonları sonucunda ortaya çıkar. Beyin sıvılarındaki bu belirli karışımlar olağanüstü özel zihinsel durumları ortaya çıkarabilirler. Örneğin, bilinçli davranış kaybı, karanlık korkusu vb. Bu alandaki çalışmalar düzenli olarak yapılan yeni buluşla da çok hızlı bir yüzdede ilerlemektedir. Bu spesifik frekansların bilgisinin çözümü, insan sağlığını anlamada anlamlı bir gelişme sağlayabilir. ELF için taşıyıcı olarak hareket eden radyo frekans radyasyonu kablosuz olarak beyin dalgalarını değiştirmede kullanılabilecek. Bu HAARP'ini bilinç kontrolü konusunda, uygulamalarında neler yapabileceğinin göstergesidir. Bununla beraber, HAARP'ın kayıtlarında, bunun insandaki yan etkileri henüz ortaya çıkarılmamıştır; fakat Begich ve Manning'in kitaplarındaki hükümet dokümanlarında görünmektedir.
Beyin aktivitesinin kontrolü için gereken güç düzeyi 520 mikroamper gibi çok küçük bir değerdir ki bu da 60 Wattlik bir ampulü yakmak için gereken enerjiden binlerce kat daha küçüktür. Yazarlar çalışmalarında gerekli olan çok küçük enerji üzerine konuşmaktalar. Beyin aktivitesini etkilemek için gereken hız, enerji seviyesi ve dalgalar formu kombinasyonundan oluşur. Son yirmi yılda ve özellikle son birkaç yıldaki gelişmeler çok büyük ilerlemeler sunmaktadır.
araştırmalar, uluslararası olarak, dış elektromanyetik alanlar tarafından beynin kolayca yönlendirilebileceğini veya durumları değiştirmek için etkilenebileceğini buldu. Bu buluşlar hem bilim insanları hem de sıradan insanlar için yeni araçlar tedarik etti. Yeni araçlar elektrikli "cranial" kafaya ilişkin uyarı aletlerini, ses sistemlerini, ışıklı uyan sistemlerini ve diğer birçok beyin yönlendirme ve geri tepki (destek yankı) cihazlarını içermektedir. Teknolojik ilerlemeler ayrıca, insanların kendi beyin aktivitelerinin yararlı sonuçlar için nasıl kontrol ve manipüle edileceğini öğrenmelerine izin veren özel kontrol ve gözetim araçlarına eklendi. Raporlar diğerlerinin yanında gevşemeyi, ağrı kontrolünü, öğrenme hızını ve hafızanın geliştirilmesini içermektedir.
Hutchison'm en son çalışması henüz birleştirilen düşünce teknolojilerinin son tanımlarını sağlıyor. Onun son kitabi "büyük beyin gücü", okuyucularını çok hızlı değişen (o kadar ki bilimin uygulamalardan daha hızlı geliştiğinin fark edildiği) alana ulaştırıyor. Sinir sistemi bozukluklarının düzeltilmesi, dikkat dağınıklığı ve çocuklardaki hiperaktif bozuklukların düzeltilmesi, diğer şeyler arasında ilaç ve alkole bağlı bozuklukların düzeltilmesi konusundaki son durum tartışılıyor. Bu tip elektrotip, bu tıbbi araştırmaların en ilginç alanlarını oluşturur.
Son yıllarda araştırmalar tıbbi ve psikolojik uygulamaların şaşırtıcı olumlu sonuçlarına doğru genişlemiştir. Bu sonuçların bazıları Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından fark edildi. Ne yazık ki askeri çalışmalar bu teknolojiyi insanlık yararına kullanmaktan çok silah sistemlerinde kullanma yönünde devam etmektedir.

coanda.jpg


Flanagan'ın nörofonu

Amerika'nın en yetenekli mucitlerinden Dr. Patrick Flanagan, 1962'de tıbbın değişeceğini öngörmüştü. "Bir gün tıbbi pratiğin tüm konsepti elektronik tarafından değiştirilecek. însanlar ilaçtan ziyade elektronik olarak tedavi edilecek." diyen Dr. Flanagan, o zamanlarda muhtemelen hâlâ en gelişmiş beyin yönlendirme aracı olarak kabul edilen "Neurophone"yi (elektronik telepati makinesi) keşfetmişti.
Flanagan son söyleşisinde, HAARP'in sadece dünyanın en büyük İyonosferik ısıtıcısı değil, ayni zamanda tasavvur edilmiş en büyük beyin yönlendirme cihazı olduğunu not etmektedir. HAARP kayıtlarına göre, cihaza son sekli verildiğinde (cihaz tüm bölgesel toplulukları etkilemeye yetecek düzeyde enerjiye sahip birçok dalga formu kullanır), VLF ve ELP dalgalarını gönderebilecek.
Dr. R. 0. Becker 60'lann başında ELF taşımak için DC akiminin üstüne sinyal ekleyerek ELP deneyleri yaptı. Becker bu konsepti bir ELF kullanarak test etti, 110 Hertz (pulses per second) sinyal insanlar üzerinde, test subjeleri arasında yükselen bilinç kaybı sonucunu verdi. Sonuçlar ELF'nin yani insanin beyin fonksiyonlarının en çok etkileyen frekansların, dışardan çok derin sonuçlarla manipüle edilebilir olduğunu gösterdi.
1958'de Dr. Patrick Flanagan, 14 yaşındayken nörofonu icat etti. Bu ona zamanımızın en parlak mucitlerinden biri unvanını kazandırdı. Nörofon cihazı, sesi (kelimeler ve müzik gibi) elektrik uyanışına (impulse), hem de bunu vücut üzerindeki herhangi bir noktadan direk olarak kulak ve bütün duyma mekanizmasını büsbütün baypas edip beyne transfer ederek, dönüştürebilir. araştırmacılar teknolojiyi tartışırken, altı yıldan fazla bir süredir "Birleşik Devletler Patent Ofisi" cihaz için patent vermeyi reddetmektedir. Sonuçta hükümet nörofonun asla çalışmayacağını açıkladı ve patenti reddetti. Bundan sonra Flanagan ve avukatı, çalışan cihazı inceleyicisine göstermek amacıyla alet modeliyle Washington DC'ye gittiler. inceleyici ikiliye sağır olan isçilerinden biri üzerinde kullanılıp olumlu sonuç alındığı takdirde cihaz için patenti tekrar açacağını ifade etti. Alet denendi, sağır isçi gönderilen sesi duydu ve patent onaylandı.
Dr. Flanagan daha sonra Tafts Üniversitesi'ne çatışmak üzere gitti. Burada nörofonun bir sonraki araştırma kademesini geçme amacıyla çalıştı. Deniz Kuvvetleri için insan ile yunus konuşması üzerine çalışmaya başladı. Bu araştırma 3 boyutlu (3D) holografik ses sisteminin gelişmesine olanak sağladı. Bu sistemin özü bir sesin uzayda herhangi bir yere yerleştirilmesi ve bir dinleyicinin bu sesi fark edebilmesine dayanır.
ilave çalışmalar dijital nörofonun gelişmesine büyük olanak sağladı. Cihazın önemini keşfeden ABD Savunma îstihbarat Ajansı (DIA) acil olarak onu ulusal güvenlik maddesi olarak gizlilik altına akli. Dr. Flanagan yeni çalışmalar yapmaktan ve teknolojisi hakkında konuşmaktan 4 yıl boyunca men edildi. Güvenlik gerekçesi sonunda kaldırıldıktan ve ilk nörofonun icadından 20 yıl sonra Dr. FIanagan sinirli olarak Mark XI ve Thinkman Model 50 üretebilme asamasina geldi ve bunlar öğrenme aletleri olarak kullanıldı çünkü ilkel örneklerdi.
0 yıllardan itibaren Flanagan periyodik olarak yeni konsept üzerinde çalıştı ve nörofonik teknoloji için gelişmeler dizayn etti. Bu cihazın gelişmiş şekilleri, bilgisayar beyin etkileşimi cihazları olarak kullanılabilir. Büyük miktarlarda düzgün olarak formatlanmış enformasyonun uzun dönem hafızaya transfer edilmesi fikri eğitimde devrim niteliğinde bir gelişmedir.
Nörofon şimdiye kadar geliştirilmiş en güçlü beyin yönlendirme aletlerinden biridir. Flanagan son yıllarda, diğer iletim modelleri üzerine vurgu ile, bu teknolojiler üzerine çalışmaya devam etti. DIA'nin nörofona ilgisi vardı. Onu geliştirmek için çalışmaya devam ettiler. Patrick ve Crystel Flanagan HAARP projesinin, bu radyo transmiterinin veya İyonosferik ısıtıcının, kablosuz bir nörofon olarak kullanılabilmesinin mümkün olduğunu söylüyorlar. Bu kullanımın hangi imkanlara sahip olduğu ise çok açık.
"Real Time Brain Biofeedback" (Ayni Anda Beyin Destek Yankısı) beyin araştırmalarında başka bir alan. Bu alan, düşünce kontrolünün elde edilmesinde yeni yaklaşımlar sunuyor. interaktif beyin teknolojileri ile simdi beyin dalgalarını "gerçek zaman temelinde görmek mümkün, böylece bu aletleri kullanan bireyler bir kimse düşünürken beyin dalgalarının grafiksel olarak neye benzediğini bilgisayar ekranında görebilirler. Hükümetler bu teknolojilerle tehlike olarak gördükleri kalabalıkları kontrol altında tutmak için ilgileniyorlar.
HAARP'in kontrat dokümanlarında ve planlama kayıtlarında açıklanan olanakların, yazarlar tarafından toplanan Hava Kuvvetleri materyallerinin teshiriyle birlikte dikkatlice yeniden gözden geçirilmesinden sonra, elektromanyetik dalgaların düşünce kontrolü için sunduğu imkanlar apaçık ortaya çıktı. HAARP iletim (transmiting) sistemi, dikkatsizce veya kasten zihinsel fonksiyonları değiştirmek için kullanılabilir.
Dr. Delgado 1952'den beri insan beynini araştırıyor ve sonuçlarını yayımlıyor. çalışmaları düşünce kontrolü üzerinde odaklı. Onun ilk çalışmaları bizim insan beynini anlamamıza öncülük etti. çalışmalarını 1969 yılında yazdığı Physical Control of the Minâ: Toward a Psychocivilized Society (Düşüncenin Fiziksel Kontrolü: Psikomedeni Bir Toplum .... özetledi Bu erken çalışma temelde hayvanların araştırılmasıydı ve hayvanların beynine elektrod sokmayı içeriyordu. Subjesinin beyninde elektrik akimi imal ederek davranışı manipüle edebileceğini buldu. Delgado, uykudan yüksek heyecanlı bilinç durumlarına kadar bir dizi etki yaratabileceğini keşfetti. Daha sonraki çalışmaları kablosuz olarak yapıldı. düşünce manipülasyonu etkisini belirli bir uzaklıktan, herhangi bir fiziksel kontak veya manipüle edilen canlı üzerinde araç olmadan aktivite etti. Delgado, frekansı veya kobay üzerindeki dalga formunu değiştirerek, onların düşünmelerini ve duygusal durumlarını tamamen değiştirebileceğini buldu. Ayni zamanda hükümet tarafından kötüye kullanma olanakları açılırken, Delgado'nun çalışmaları diğer pek çok araştırmacı için temel oldu.
Delgado'nun araştırması 1969'da CIA/OR için çalışan Dr. Gottlieb tarafından, bu teknolojinin mümkün kullanımlarını ararken, yeniden değerlendirildi. O zamanlarda çalışmanın hâlâ ham olmasıyla birilikte, CIA Delgado'nun görüsünü psikomedeni bir topluma izin verecek teknikler açısından paylaşıyordu.
Bu süre içinde Tulana Üniversitesi'nden bir nöroloji operatörü olan Dr. Heath bu ihtimali, beyinde elektriksel tahrik (ESB) çalışmasıyla gerçeğe yakin hale getirdi. ESB insanda zevkli ve korkutucu halüsinasyonlar yaratabiliyordu.
CIA'nın düşünce kontrolüyle ilgilenmesi Kore Savaşı ile başlamıştı. CIA bu alanda çeşitli fiyaskolarla sonuçlanan araştırmalara başladı. Bunların bazıları üstü örtülmüş skandallardır: Kanadalı vatandaşların izinleri olamadan zihinsel olarak manipüle edilmeye çalışılmaları, binlerce üniversite öğrencisi ve askeri personel üzerinde LSD denemeleri gibi.
Delgado'nun kablosuz etkileri, CIA'nın ağzını sulandıran bir düşünce oldu. Delgado hayvanların belirli bir elektromanyetik alanın içine konup sonra herhangi bir fiziksel kontak olmadan manipüle edilebileceğini keşfetti. Bu teknolojiler başka araştırmacılar tarafından fark edildi ve çok hızlı bir gelişme yaşandı.
HAARP program menajeri J. Heckscher, HAARP içinde kullanılan frekanslarını ve enerjilerin kontrol edilebilir olduğunu ve bazı uygulamalarda 120 Hertz dizisinde titreştirileceğini söylüyor. Bu da HAARP'in düşünce kontrolü amacıyla kullanılabileceğini gösteriyor.
HAARP sistemi çok büyük kontrol edilebilir bir elektromanyetik alan yaratıyor ki bu, Delgado'nun EMF'si ile karşılaştırılabilir. Bir nokta dışında: HAARP sadece bir odayı doldurmuyor, potansiyel olarak büyük bir bölgeyi hatta bir yarımküreyi doldurması mümkün. Temelde HAARP transmiteri bu uygulamada dünyanınkiyle (ki Dr Dolego'inin kablosuz deneylerinde ihtiyaç olunandan 50 kat daha fazladır) aynı düzeyde enerjiyi dışarıya yayıyor. Bunun anlamı eğer HAARP doğru frekansa getirilirse, sadece doğru dalga formlarını kullanarak, zihinsel ayırma, bir bölgenin tamamında kasten veya radyo frekans iletiminin yan etkisi olarak oluşturulabilir.

haarp.jpg


Sonuç

Basta Dr. Nick Begich ve Jeane Manning'in araştırmaları olmak üzere tüm araştırmacıların çalışmaları, HAARP'ın pek de masum bir girişim olmadığının işaretlerini veriyorlar. Bu görüşlere göre HAARP tamamlandığı zaman ABD'nin elindeki olanaklar şunlar:

  1. Atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon sağlamak,
  2. Askeri ve güçlü bir silaha sahip olmak,
  3. geniş kitlelerin düşüncelerinin ve ruhsal durumlarının kontrol edilmesini sağlamak,
  4. Kendi komünikasyon sistemini geliştirip, istenilen ülkelerin sistemlerini çökertmek.
ABD'nin kirli sicili; bilimi, teknolojiyi ve bilim insanlarını nasıl kullana geldiği düşünülürse ve ortaya konan deliller göz önünde tutulursa yapılmak istenenlerin bunlar olmadığını söylemek çok zor.
 

MURATS44

Özel Üye
Tesla ve Kara Bilim HAARP

Kara Bilim HAARP ve Tesla
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, bugünlere kadar gelen süre içerisinde, çeşitli çevrelerde en çok tartışılan konulardan biri "kara bilim" oldu. "Kara bilim" basta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında tutabilmek için yaptıkları bilimsel teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projelerin toplamına verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli veya yan gizli projelerdir. Saldırı/savunma silahları üretimi, gözetim sistemleri ve düşünce kontrolü üzerine yapılan çalışmalar, doğayı manipüle etme amaçlı araştırmalar, bu projelerin içeriğini oluşturur.

Söz konusu projeler gizli olduğu için, ortalıkta pek çok rivayet dolaşmaktadır ve elimizde bu projeler hakkında çok da fazla bilgi yoktur. Buna karşın, bu projeler içinde çalışan bazı insanlarını çalışmalarını deşifre etmesi, insanlık dışı bir bilimi kabul etmeyen araştırmacıların ve bilim insanlarının çabaları, devletler arasındaki çelişmeler ve nihayet bu projelerin bazılarının gizli kalamayıp ister istemez su yüzüne çıkması sonucu, söz konusu projeler hakkında az da olsa bilgi sahibiyiz.

Bu projelerin ilki, 2. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirilen Manhattan Projesiydi. 1941 yılında çalışmalarına başlanan Manhattan Projesi'nin konusu atom bombasının üretimiydi. Bu projenin gerçekliği Hiroşima ve Nagazaki'de acı bir biçimde kanıtlandı.

Gerçek olduğu en son kanıtlanan girişim ise ECHELON Projesi oldu. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD önderliğinde, İngiltere, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada arasında yapılan Ukusa Antlaşması'nın uygulamalarının 1980'lere yansıması olan ECHELON sistemiyle; tüm e-postalar, "chat" tipinde iletişim biçimleri, faks, teleks, telefon haberleşmeleri gözlenebiliyor. ABD ve diğerleri yıllardır bunun bir komplo teorisi olduğunu, ECHELON Projesi diye bir proje olmadığını iddia ediyorlardı. Geçtiğimiz Şubat ayında yaşanan gelişmeler ise ECHELON'un gerçekliğini ortaya koydu. Basında ve internette çıkan haberlere göre, ABD'nin yukarıda adi sayılı diğer devletler ile birlikte casusluk yapması ortalığı karıştırdı. Fransa, ABD ve İngiltere'ye karşı hukuki işlemlere başvurmaya hazırlanıyor. Alman ve İtalyan parlamentoları ise konu hakkında araştırma başlattı. Avrupa Parlamentosu, Bilimsel ve Teknolojik Seçenek Değerlendirme Dairesi (STAO), konu ile ilgili özel bir rapor hazırladı. Avrupa Parlamentosu'nun konuyla ilgili raporu 22 Şubat'ta Özgürlükler Komitesi'nde ele alınacaktı. Şimdiye kadar varlığı kabul edilmeyen ECHELON'un adi, Amerikan Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) Şubat ayında internete verdiği, gizlilik derecesi olmayan belgelerden bazılarında da geçiyor.

iste HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) Projesi'nin de bu tip bir kara proje olduğuna dair ciddi iddialar ve çalışmalar var.

Nikola Tesla

Nikola Tesla 9 Temmuz 1856'da, Sirbistan'da doğdu. 1884'de ABD'ye göç etti. Tesla, tarih kitaplarından adi silinmiş önemli bir araştırmacı ve mucittir. Tesla 1800'lerin sonlarında, bugün tüm dünyada kullanılan "alternatif akim" (AC) sistemini buldu ve patentini aldı. Tesla'nın buluşları arasında "rotatif manyetik alan", dinamo, AC endüksiyon motoru, vs. vardır. Tesla ABD'ye gidisinden bir yıl sonra, 1885'de alternatif akim dinamo, transformör ve motor sisteminin patent haklarını, adi bugün Tesla'nınkinden çok daha popüler olan George Westinghouse'ye sattı. Tesla 1891'de ünlü bulusu olan "Tesla Bobini"ni (Tesla Coil) icat etti. Bu buluş, radyo teknolojisinde geniş olarak kullanılabilecek bir endüksiyon bobiniydi.

1900'ün başlarında Tesla, en büyük bulusu olarak gördüğü "karasal sabit dalgalar"! (terrestrial stationery waves) keşfetti. Bu bulusu ile yeryüzünün belirli frekanslardaki elektrik titreşimlerine duyarlı olduğunu ve bir iletken/iletici (conductor) olarak kullanılabileceğini kanıtladı. Tesla'nın bir diğer önemli projesi ise kablosuz elektrik transferiydi. 200 ampulü arada kablo olmadan, 25 mil uzaklıktan yakabildiği rivayet edilir. Tesla'nın en büyük amaçlarından biri İyonosfer'den bedava elektrik üretmekti. Kablosuz ve bedava elektrik projeleri gibi çalışmaları olan Tesla'nın, finansörü J. P. Morgan'a Long Island'da yapımına başlanan ancak tamamlanamayan, deneyler için kullanılacak laboratuar kulenin işlevinin, mesaj gibi elektrik iletmek olduğunu itiraf etmesi, onun inişinin de başlangıcı oldu. Tekeller oyların ona karşı kullandılar. Tesla, sistemin görmek istediklerinden daha fazlasını yapmıştı.

Konvansiyonel olmayan enerji teknolojileri alanında Tesla çok önemli bir isim olmasına karşın, tarih kitaplarında ona, sanki önemsiz tarihsel bir figürmüş gibi davranıldı. Tesla Edison karsılaştırması bu açıdan ilginçtir. DC (doğrusal akım: direct current) sisteminin mucidi Edison'u herkes tanır. Ancak onun DC sisteminden çok daha kullanışlı olan ve bugün kullanılan AC sisteminin mucidi Tesla küçük bir çevre dışında tanınmaz. Edison'un DC sistemi, merkezden bir mil uzaklıktaki ampulü yakamıyordu. Tesla'nın AC sisteminde ise elektrik, yüksek voltajlarda yüzlerce mil yolculuk yapabilir.

20. yüzyıla girmeden hemen önce Tesla yeni tip elektrik dalgasını keşfetmiş ve kullanmıştı. Görünüşe göre keşfi o kadar esaslıydı ki, Tesla'nın arkasındaki finansal desteğin geri çekilmesinden, kasıtlı olarak izole edilmesinden ve adinin kitaplardan silinmesinden sorumluydu.

Tesla 1. Dünya Savaşı'ndan itibaren izole bir yasam sürdü. Ara sıra yeni, bedava enerji kaynağı keşfini, bütün düşman orduları ve yüzlerce mil öteden bütün uçakları yok edebilecek "ateş topu" silahları teorisini, akil almaz bir savunma hazırlayabilecek bir silah düşüncesini ve kablosuz, kayıpsız enerji transferinin mükemmelliğini açıklamak için yüzeye çıktı. Tesla 7 Ocak 1943'de yokluk içinde ölürken arkasında pek çok radikal icat ve fikir bırakmıştı. Öyle ki,

kendisine "Elektriğin Tanrısı" dendi. : Pek çok araştırmacıya göre HAARP 1 Projesi, ilk kez Nikola Tesla tarafından ileri sürülen konseptleri kendine temel aldı. Pentagon, HAARP Projesi ile "Tesla teknolojisini" yeniden yaratıp, bu teknolojiyi tehlikeli amaçlar için kullanmayı hedefliyor.

HAARP: Sadece bir akademik araştırma mi?

High frequency Active Auroral Research Program (HAARP) dünyanın en büyük ve en güçlü radyo transmiterlerinden (iletici) birini imal etme projesidir. Proje, Amerikan Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından ortaklasa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık programın yürütme görevi ise Alaska Üniversitesi'nin. Proje, Alaska/Gakona'nın 11 mil doğusunda hâlâ inşa halindedir. 1993 yılında uygulamaya konan programın 2002 veya 2003 yılında tamamlanması bekleniyor.

HAARP dev antenlerden sinyaller gönderecek yüksek frekans transmiterlerinden ve bunun dışında 19 enstrümandan ibaret. Geçen yıllarda 48 anteni inşa edilmiş olan ve 5 arc'lik bir alana yayılan HAARP, program tamamlandığında her biri 2 tane 10 kilowattlık radyo transmiterli 180 antene sahip olacak ve 33 acr'lik bir alana yayılacak. Enerji için dizel jeneratörler kullanılacak ve 3.6 megawattlık radyo sinyalini İyonosfer'e gönderme kapasitesine sahip olacak. Kısaca HAARP, inanılmaz güç düzeylerinde ELF (extremely low frequencyson derece düşük frekans) ve VHF (very high frequency çok yüksek frekans) transferine yetenekli, dünyanın en büyük radyo frekansı (RF) transmitteri olacak.

HAARP'ın sıradan bir radyo istasyonundan farkı daha güçlü olması ve antenlerinin yönlendirilebilir ve belirli bir noktaya odaklanabilir olması. Bunun anlamı 3.6 megawattlik radyo sinyali sadece gelişigüzel bir şekilde dışarı yayılmayacak, bunun ötesinde, bu radyo sinyalleri bir isinin içinde yükselebilecek. Bu isinin parlaklığı radyo mühendislerinin "effective radiated power" (ERPetkili isinsallaştırılmış enerji) olarak adlandırdıkları şey. HAARP'in tamamlanmış hali 4.7 gigawatt civarında ERP'ye sahip olacak.

Desinatörieri HAARP'in enerji üretmeyeceğini, sadece kendine yüklenen enerjiyi istenen belirli noktalara transfer edeceğini belirtiyorlar.

Konuyu daha iyi kavrayabilmek için Daily News gazetesinden Doug O'Harra'nın verdiği bir örneği aktaralım. iki elektrik ampulü düşünün. Bu ampullerin bir tanesi 100 watt diğeri 1000 watt. Onları bir alanın ortasına yerleştirin. 1000 wattlik ampul 100 wattlik ampulden 10 kez daha parlaktır. 10 kat fazla enerji yayar. Şimdi, 100 wattlik ampulü ışığın ısınını 10 kez parlaklaştıran bir reflektör (yansıtıcı) ile birlikte bir elektrik fenerinin içine yerleştirin. Elektrik feneri 1000 wattlik bir ERP'ye sahip olacaktır. Eğer bu size çevrilirse, 100 wattlik elektrik feneri 1000 wattlik ampul gibi parlak görünecektir. Hâlâ sadece 100 watt gönderiyor fakat sinirli bir yerden 1000 wattlik ampul kadar parlak görünüyor olacaktır.

Mühendisler HAARP'in antenlerinin radyo enerjisinin üzerinde elektrik feneri reflektörü gibi hareket edeceğini söylüyorlar. Tonosferin bir bölümü üzerinde, 4.7 gigawatt ERP'ye sahip bir isin içinde, 3.6 mega watt odaklayacaktır.

Eğer HAARP'in bütün antenleri en yüksek frekansına, 10 Mhz civarına, getirilirse ve ionosferin en alçak bölümüne, 5055 mil civarına, hedeflenirse, radyo isini tarafından vumlan alan 30 mil kare civarında olacak. HAARP mühendislerine göre bu, HA" Arp'ın çalışabileceği en dar ve en çok odaklanmış alan. diğer yerleşimlerde ve irtifalarda isin, enerjisini daha geniş bir alan üzerinde yayabilecek.

Aslında HAARP gizli bir proje değil. Amerikan Savunma Bakanlığı da HAARP'ın varlığını diğer projelerde olduğu gibi inkar etmiyor. İnternette HAARP'in kendi web sitesi bile var. Giz ve ihtilaf, amaçlar ve sonuçlar söz konusu olduğunda başlıyor.

Bu ihtilaflı projenin yöneticisi olan John Heckscher'e göre HAARP'in amacı gayet masumane: HAARP, İyonosfer'i dev bir anten olarak kullanabilmek amacıyla, bir İyonosfer yamasını ısıtmak için araştırmacıların kullanabileceği bir alet. HAARP tamamlanıp harekete geçirildiği zaman, dev antenler, ayni zamanda yüksek frekanslı radyo dalgalarını dar bir isinin içinden iletecekler. Bu radyo dalgalan İyonosfer'e gönderilecek.

Bu yüksek frekans radyasyon isini ile, araştırmacılar elektrojetin (aurorasal perde boyunca bir milyon amperlik doğal akımlar) küçük bir parçasını değiştirebilecekler. Elektrojetin gücünün değiştirilmesiyle, ionosferin çok düşük frekansı (extremely low ferquency - ELF) radyo dalgalan üretmek için kullanılması mümkün hale gelecek. Geophysical Institute (Jeofizik Enstitüsü) yöneticisi Syun Akasofu'ya göre HAARP gibi bir araç olmadan, bu frekans genişliğinde yayın yapabilmek için yüzlerce mil uzunluğunda bir antene ihtiyaç vardır. HAARP etkili bir şekilde aurorayı bir çeşit antene dönüştürüyor. Çünkü ELF radyo dalgaları okyanuslara nüfuz edebiliyor. Böylece denizaltılar suyun yüzeyine çıkmak zorunda kalmadan radyo sinyallerini alabilecek. ELF dalgaları ayrıca uzun mesafeli komünikasyonları kolaylaştırabilecek. ELF dalgaları, aynen okyanusa olduğu gibi, yeryüzüne de derinden nüfuz edebilecek. Monitöre bağlı bir alici kullanarak, objelerden dünyanın yüzeyine sıçrayan dalgalar sayesinde tüneller veya gizli yeraltı barınaklarının varlığı ortaya çıkacak. Bu jeologların yeraltı minerallerini ve petrol depolarını bulmak için yıllardır kullandıklarıyla ayni teknik.

Heckscher'e göre HAARP'ın yayacağı sinyaller hükümetin herhangi bir elektrik sinyali için uygun bulduğu güvenlik düzeyinden bir milyon kez daha az tehlikeli. HAARP'ın transmiteri halihazırda 1/3 mega watt güce sahip. Gelecek yıllarda bu rakam 3 megavvatt'a ulaşacak. Heckscher HAARP'ın İyonosfer üzerindeki etkisinin az olacağını basit bir örnekle açıklamaya çalışıyor: Küçük bir elektrik bobmim bir fincan kahveye veya büyük bir nehre daldırmak. Heckscher'e göre HAARP ile yapılacak olan ikincisi.

Akasofu da bu gibi durumlarda hep ifade edildiği gibi, HAARP Projesi'nin doğaya ve insanlara ciddi zararları olacağı iddiasının bir bilim kurgu olduğunu söylüyor. Ona göre projenin, transmiter faaliyet halindeyken o yörede uçan uçaklardaki elektronik ekipman için potansiyel bir tehlikesi var. Fakat buna karşı güvenlik tedbirleri mevcut. HAARP operatörleri Federal Aviation Administration'a HAARP'in iletim takvimini verecekler ve mühendisler yörede uçan uçakların güvenliğini temin etmek için HAARP'a uçak belirleme radarları yerleştirecekler. Ayni prosedür roketler için de takip edilecek.

HAARP'I deşifre etme girişimleri

HAARP'a karşı muhalefet önce internet kanalında başladı. Pek çok insan Alaska'daki şüpheli askeri faaliyetlere dikkat çekmek için interneti kullandı. Protestonun basili kısmı, daha sonra Alaska'da yasamaya başlayan bir anti nükleer aktivist Dennis Specht, Nexus adli dergiye HAARP konulu bir haber gönderdiğinde başladı. Daha sonra, Alaskalı bir politik aktivist ve Anchorage'de bilimsel araştırmacı olan Nick Begich, kendilerini teknokesisler olarak tanımlayan, Arizona/Sedona'da yasayan Patrick ve Gael Crystal ile net üzerinden iletişim kurdu ve onlardan bir Avustralya dergisi olan Nexus'u kontrol etmelerini istedi. Begich kendi memleketiyle ilgili bir konuyu Nexus'a görmekten çok şaşırdı ve makalede zikredilen dokümanları bulup çıkarmak için acilen çalışmaya başladı.

Muhalif araştırmacılara ve bilim insanlarına göre HAARP bir çeşit gelişmiş "İyonosferik ısıtıcı" (ionosferic heater). Bu İyonosferik ısıtıcı üst atmosferi, odaklanmış ve yönlendirilmiş elektromanyetik isini ile zaplayacak. Ultra güçlü dalgaları, atmosferimizdeki elektrikle yüklü bölgenin titremesine (vibrate) ve dramatik bir şekilde yanmasına neden olabilir.

İyonosfer atmosferin tabakalarından biridir. İyonosfer, dünyanın üst atmosferini saran elektrik yüklü bir alandır. dünyanın yüzeyinin üstünden, aşağı yukarı 3550 milden başlayıp 500600 mil yüksekliğe kadar uzanır (48 km ila 50000 km). tonosfer ion ve elektron olarak adlandırılan pozitif ve negatif yüklü atomik parçacıklar içerir. Uzaydan gelen zararlı ışınlara karşı doğal bir kalkan işlevi görür. Amerikan ordusu HAARP için, "İyonosfer üzerine yapılan bilimsel bir araştırma" gibi zararsız bir gerekçe ileri sürmektedir. İyonosfer tabakası askeriye için önemlidir. Çünkü ordu tarafından kullanılan iletişim, gözetim ve denizcilik sistemlerinin hepsi ionosferin içinden geçer veya İyonosfer tarafından yansıtılır. ionosferin bir bütün olarak anlaşılması ve kontrol edilmesi Pentagon'a bu sistemler üzerinde daha iyi kontrol imkanı verecek.

HAARP üzerine en kapsamlı araştırmayı yapıp, çalışmalarını Angels Don't Play Thîs HAARPAdvencis in Tesla Technology adli kitapta derleyen Dr. Nick Begich ve Jeane Manning'e göre, HAARP bir çeşit radyo teleskopunun değiştirilmiş hali. Antenler sinyalleri almak yerine, gönderiyorlar. Yazarlar HAARP'i İyonosfer alanlarını, bir isini odaklayarak, isinin odaklandığı bu bölgeleri işitip yükselten süper güçlü radyo dalgası, ışınlama teknolojisi için bir test olarak değerlendiriyorlar. Elektromanyetik dalgalar daha sonra dünyaya geri sıçrayacak ve her şeye nüfuz edecek.

Begich ve Manning "HAARP tella?ari"nın, projenin komünikasyon sistemini geliştirmek için ionosferi değiştirme amaçlı, iyi niyetli akademik bir proje olduğu izlenimi verdiklerini; bu programın Arerico, Porto Riko, Tromsk, Norveç ve eski Sovyetler Biriliği'ndeki diğer tamamen güvenli İyonosferik ısıtıcı operasyonlarından bir farkı olmadığını iddia ettiklerini, bununla birlikte askeri dokümanların meseleyi açıkça ortaya koyduğunu ifade ediyorlar. HAARP'ın gerçek amaçlarından biri, Pentagon'un hedefleri için ionosferin nasıl sömürüleceğini öğrenmek. RF gücü ionosferi doğal olmayan aktivitelere götürecek. Bu proje ancak bir nükleer silahını yapabileceği boyutlarda tehlikeler içeriyor. ayrıca bizi, iyonize evrenin ve hiç durmadan bizi bombalayan yıldızlara ait radyasyonun zararlı etkilerinden koruyan gezegenin kalkanının doğasını değiştirmeye çabalıyor.

Uygulayıcıları tarafından İyonosferik bir araştırma olarak nitelenen HAARP ile gündeme gelen ilk soru: "Gökte delikler mi açıyorlar?" sorusu. Tesla'nın çalışmalarını baz alan bu ihtilaflı transmitteri veya ısıtıcının dünyanın üst atmosferinde 30 millik delikler açmayı da içeren pek çok potansiyel tehlike içerdiği bilim insanları tarafından ciddi bir şekilde ileri sürülüyor. Çoğu bilim insani, HAARP'in eğer havanın kontrolü için kullanılmazsa, hava modifikasyonu için kullanılabileceği konusunda görüş birliği içindeler.

Bunun yanında, "HAARP'in sahipleri" onu kullanarak üst atmosferde bir reflektör yaratma imkanına sahip olacaklar. Bunu HAARP'ten transfer edilen enerjiyi, gökyüzünün bir bölümüne odaklayarak ve elektrik akimini açarak yapacaklar. Hava tamamen dramatik olarak ısınacak ve ordunun, radyo dalgaları ve radar ışınları için kullanabileceği bir donuk nokta (opaque spot) yaratacak. Bu şekilde onlar, ışınlarına dünyanın etrafını "eğmek" için imkan verecek sanal yansıma istasyonu (virtual reflecting station) yaratmaya yetenekli olacaklar.

HAARP ayrıca, verili bölgenin üstündeki İyonosfer bölümünü kışkırtarak (uyandırarak), dünyanın herhangi bir yerindeki iletişimi engelleyebilecek. Etki, yerel bir fırtına gibi olacak: bölgenin içine veya dışına herhangi bir yayını total bir engelle karsılaşacak.

Begich ve Manning, Bernard Eastlund isimli Texaslı fizikçinin çalışmaları üzerine inşa edilen başka patentlere bakınca, ordunun HAARP transmiterini nasıl ne şekilde kullanmaya niyet ettiğinin, daha açık hale geleceğini söylüyorlar. Bu ayrıca, hükümetin proje konusundaki yalanlamalarını daha az inanılır hale getiriyor. Yazarlara göre Pentagon bu teknolojiyi hangi niyetlerle ve ne şekilde kullanacağını biliyor ve dokümanlarında bu konuda "temizlik" yapıyor. Ordu kasti olarak, sofistike kelime oyunları, hile ve açık dezenformasyon aracılığı ile halkı aldatıyor. Pentagon, HAARP sisteminin:

Orduya atmosferik termonükleer cihazlarının elektromanyetik titreşim etkisini tekrar yerine koyacak (yerine başkasını geçirmek) bir alet verebileceğini;

Çok büyük ELF denizaltı iletişim sistemini, ELF dalgaları üreterek yeni ve daha siki bir teknolojiyle yeniden yapılandıracağını;

Askeriyenin kendi iletişim sistemlerinin çalışmasını korurken, son derece geniş alanlardaki iletişimleri silip süpürmesine yol hazırlayabileceğini;

Eğer EMASS'ın kompüterize yetenekleriyle ve Cray bilgisayarlarla birleşirse dünyanın tomografisini çekme imkanı sayesinde, barisin korunmasına katkıları olacağını;

Büyük bir alan üstünde petrol, gaz ve mineral tortular bulmak amacıyla jeofiziksel yoklama için bir araç sağladığını;

Yaklaşan uçaklar ve kurvazör füzelerini meydana çıkarmak için kullanılabileceğini ve diğer teknolojileri kullanılmaz hale getireceğini söylüyor.

HAARP'IN arka planı

Kuskusuz, HAARP izole olmuş bir proje değil. ABD'nin uzun yıllardır üzerinde çalıştığı pek çok projeden oluşan demetin bir parçası. Aslında HAARP "Yıldız Savaşları" (Star Wars) programının önemli bir bölümünü oluşturuyor.

ABD uzayla, 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında ciddi bir biçimde ilgilenmeye başladı. Bu derin ilginin nedenleri roket teknolojisinin başlangıcının nükleer teknolojinin de esliğiyle bu dönemde ortaya çıkmasıdır. ilk çalışmalar sonucunda gürültü bombalan ve rehberli füzeler ortaya çıktı. Roket ve nükleer silah teknolojisi ayni zamanda, 19451963 yıllan arasında gelişti. Bu süre zarfında yeryüzünün üstünde ve altında şiddetli nükleer testler tecrübe edildi. İyonosfer ve stratosfer üzerine yapılan çalışmalar sonucu atmosferin bir parçası olan ve evrenden solar ve galaktik rüzgarlarla gelen protonlar, elektronlar ve alfa parçacıkları gibi yüklü parçacıkları tutarak dünyayı koruyan "Van Allen Belts" (Van Allen Kemerleri) bulundu. Bu kemerler Amerika'nın ilk uydu operasyonu Explorer Isirasinda 1958'de keşfedildi.

Agustos-Eylül 1958 arasında ABD, "Argus Projesi" adi altında 3 nükleer bomba ve 2 de hidrojen bombası deneyi yaptı. Bu projenin amacının, yüksek irtifadaki nükleer patlamaların elektromanyetik titreşim (EMP) nedeniyle radyo iletimlerine ve radar operasyonlarına etkisine değer biçmek, jeomanyetik alanlar ve onun içindeki yüklü parçacıkları daha iyi anlamak olduğu söyleniyor.

1320 Ağustos 1961'de Amerikan ordusu İyonosfer'de bir "telekomünikasyon kalkanı" yaratmayı planladı. Bu kalkan 3000 km yükseklikte kurulacaktı. Kalkanın İyonosfer'de kurulma sebebi telekomünikasyonlara manyetik fırtınalar ve Güneş ışınları tarafından zarar verilebilir olmasıdır.

9 Temmuz 1962'de Pentagon "Project Starfish" adi altında İyonosfer'le ilgili bir dizi yeni deney yapmaya girişti. Bu deneyler alt Van Allen kemerine zarar verdi. 1968'de "Solar Power Satellite Project (SPS) ile Güneş enerjisiyle çalışan her biri bir ada büyüklüğünde olan uydular üzerine çalışıldı. 1975'de fırlatılan "Satürn V Rocket" atmosferde yandı. Bu yanma İyonosfer'de büyük bir delik açtı.

1978'de SPS Projesi üzerine yeniden çalışılmaya başlandı. Bu dönemde anti balistik füzeler için uydu isin silahları üzerine çalışıldı. Yüksek enerjili lazer ışınlarının bir "termal silah" olarak düşman füzelerini yok etmek için en uygun araç olduğu ileri sürüldü. SPS ayni zamanda psikolojik ve anti personel bir silahı da ifade etmekteydi. Lazer ışınlan güç bataryaları bir SPS uydusundan diğer uydulara veya platformlara yayılabilecektir. Bir psikolojik silah olarak insanlar üzerinde genel bir panik yaratma etkisi vardır. SPS'nin dünyanın herhangi bir yerindeki askeri operasyonda ihtiyaç olunan enerjiyi iletme kapasitesinden bahsedilmektedir. Bunların dışında, gözetim ve erken uyan sistemlerinde gelişmeler, düşman orduların yayınını bozma ve İyonosfer'de fiziksel değişiklikler yaratma yeteneğine sahiptir.

SPS projesine Başkan Carter'in onay vermesine karşılık, projenin çok pahalı olması (Enerji Bakanlığı'nın tüm bütçesinden daha fazla bir bütçeye ihtiyaç duyuluyordu) nedeniyle program rafa kaldırıldı. Ta ki Ronald Reagen başkan olana dek. Proje Reagen, döneminde yeniden su yüzüne çıktı. Reagen projeyi, Pentagon'un bütçesinden daha büyük bir bütçe ayırarak "Star Wars" (Yıldız Savaşları) adi altında harekete geçirdi.

1970'lerin sonlarında Pentagon, düşmana ait nükleer çevrede iletişimin radyo ve televizyon teknolojisinde kullanılan geleneksel yöntemlerle gerçekleştirilemediğini fark etti. 1982'de bir komuta kontrol elektronik alt sistemi geliştirildi. "Ground Wave Emergency Network (GWEN)" denilen bu sistemle roketler monitörden izlenip kontrol edilebiliyordu.

1981 yılında "Orbit Maneuvering System" (OMS) ile uzay mekikleri için SPS uzay platformları inşası planlandı. NASA'nın ürettiği uzay mekiğinin İyonosfer'e enjekte ettiği gazların İyonosfer'e etkisi üzerine çalışıldı. Deneyler sonucunda ABD İyonosferik delikler açabildiğini gördü. 1985 yılında yeni mekik deneyleri yapılmaya başlandı. 1980'lerde ABD yılda 500600 civarında roket fırlatıyordu. Bu sayı 1989'da zirveye (1500 adet) ulaştı. Bütün bu deneylerin atmosfere ciddi etkileri oldu.

1986'da, Çernobil faciasından hemen önce, ABD Mighty Oaks olarak bilinen Nevada'daki test bölgesinde hidrojen bombası deneyleri yapıyordu. Bu deneyler X ışınları ve parçacık isini silahlarının geliştirilmesi programının bir parçasıydı. ABD 1991'de Körfez Savaşı sırasında elektromanyetik titreşim silahları (EMP) olarak adlandırılan silahları test etti.

1993 yılında başlatılan HAARP projesi iste tüm bu deneylerin devamı ve Star Wars programının bir parçası durumunda.

HAARP'in tarihi


Dünyadaki en büyük petrol şirketlerinden biri olan ARCO'nun şubesi ARCO Power Technologies Incorporated (APTI), HAARP projesini inşa edecek müteahhit şirketti. ARCO bu şubeyi, patentleri ve ikinci safha inşa kontratıyla Haziran 1994'de ESystems'e sattı. ESystems istihbarat servislerine is yapan, dünyadaki en büyük müteahhit şirketlerden biridir. CIA, savunma istihbarat örgütleri ve diğerleri için is yapar. Yıllık satışlarının 1.8 trilyon doları, kara projeler (o kadar gizli projeler ki ABD Kongresi paranın nasıl harcandığını konuşmuyor) için olan 800 milyon dolarla birliktedir.

ESystems'in hisseleri, dünyadaki en genis savunma müteahhitlerinden biri olan Raytheon tarafindan satin alindi. 1994'de Raytheon Fortune, ilk 500'ler listesinde 42 numaradaydi. Raytheon, bazilari HAARP projesinde degerli olacak binlerce patente sahip. Asagidaki 12 patent, HAARP projesinin omurgasi ve simdi Raytheon ismi altinda tutulan binlerce digerleri arasinda saklaniyor.

Bemard J. Eastlund'un 4686605 nolu patenti, "Method and Apparatus for Altering a Region in the Earth's Atmosphere, lonosphere, andor Magnetosphere (Dünyanin Atmosferinde, îonosferinde ve/veya Magnetosferinde Bir Bölgeyi Degistirmek için Yöntem ve Cihazlar) bir yildir hükümet gizli emri altinda mühürlü. Bu patente göre, Nikola Tesla'nin 1900'lerin basindaki çalismasi arastirmanin temellerini sekillendirdi.

Olayin bir de ticari boyutu olabilir tabii. Bu teknolojinin, patentlerin sahibi ARCO için ne kiymeti olacak? Elektrik gücünü gaz alanlari içinde bir güç merkezinden tüketiciye kablosuz olarak isinlayarak muazzam kazançlar elde edebilirler.

Bir süre için, HAARP arastirmacilari bunun HAARP için amaçlanmis kullanimlardan biri oldugunu kamtîayamadilar. Bununla birlikte, Nisan 1995'de Begich diger patentleri buldu. Bu yeni APTI patentlerinin bazilari gerçekten de elektrik gücünü göndermek için kablosuz bir sistemdi. Ayni, Tesla'nin projesi gibi.

Eastlund'un patenti, bu teknolojinin uçaklarin ve füzelerin sofistike rehber sistemlerini bozabilecegini veya tamamen çatlatabilecegini söylüyordu. Dahasi, dünyanin genis alanlarina baskalasan frekanslarin elektromanyetik dalgalari ile bu püskürtme yetenegi ve bu dalgalardaki degisimleri kontrol, karada ve denizde, havada oldugu gibi iletisimi nakavt etmeyi mümkün hale getirecekti.

Begich bunun disinda 11 tane baska APTI patenti buldu. Nükleer çapli radyasyonsuz patlamalarin, güç isinlama sistemlerinin, radarlarini, nükleer baslik tasiyan füzeler için dedektör sistemlerinin, simdiye kadar termonükleer silahlar tarafindan üretilen elektromanyetik titresimlerin ve diger Yildiz Savaslari oyunlarinin nasil yapilacagini açiklayan çalismalardi bunlar. Bu patent demeti HAARP silah sisteminin temelinde yatiyor.

iki yazara göre, sanki havadaki ve zihinsel tahriplerdeki EM titresimler yetmemis gibi, Eastlund süper güçlü ionosferik isiticinin havayi kontrol edebilecegiyle övünüyor. Begich ve Manning'm aydinlattigi hükümet dökümanlari gösteriyor ki, Pentagon hava kontrol teknolojisine sahip. HAARP tam güç düzeyine eristiginde, tüm yarimküreler üzerinde hava etkileri yaratabilecek. Eger bir hükümet dünyanin hava modelleri ile deney yapiyorsa, yapilan is gezegendeki herkesin en önemli ortak sorunlarindan biridir.

Begich ve Manning'in kitabi, Prof. Elizabeth Rauscher gibi bagimsiz bilim insanlariyla görüsmeleri içeriyor. Ytiksek enerji fiziginde uzun ve etkileyici bir kariyere sahip olan ve prestijli bilim dergilerinde yazilari, kitaplari basilan Rauscher, HAARP'i yorumluyor: "Korkunç enerjiyi, son derece nazik, ionosfer olarak çagirdigimiz bu birden fazla tabakalari kapsayan moleküler konfigürasyonun içine pompaliyorsunuz." îonosfer, katalitik reaksiyonlara egilimli, Rauscher açikliyor: "Eger küçük bir parça degistirilirse, ionosferde büyük bir degisim olabilir".

îonosferi nazik bir balans sistemi olarak tanimlarken, Dr. Rauscher, onun, zihnindeki resmini paylasiyor: bir çorba kabarcik. "Eger kabarcikta yeterince büyük bir delik açilirsa", Rauscher kehanette bulunuyor, "patlayabilir".

Bilinç kontrolü mü?

Begich ve Manning tarafindan yapilan arastirmalar, garip projelerin örtüsünü kaldirdi. Örnegin, ABD Hava Kuvvetleri dökümanlari insanin zihinsel eylemlerini manipüle etmek ve degistirmek [genis cografik alanlar üzerinde titresen radyo frekans radyasyonu (HAARP'in maddesi) araciligi ile] için bir sistem gelistirildigini meydana çikardi. Bu teknoloji hakkinda en çok anlatilan materyal, ünlü Zbigniew Brzezinski'nin (Carter'in eski ulusal güvenlik danismani) ve J. F. MacDonald'm (Johnson'm bilim danismani ve UCLA'da jeofizik profösörü) jeofizikal ve çevresel savas için güç isinlama transmiteri hakkinda yazdiklari yazilarindan gelir. Bu dökümanlar, bu etkilerin nasil insan sagligi ve düsüncesi üzerinde olumsuz etkilere neden olabilecegini gösterir.

Brzezinski 25 yil önce Kolombiya Üniversitesi'nde bir profesörken yazmis oldugu bir kitapta söyle diyor:

"Politika stratejistleri beyin ve insan davranislari üzerine yapilan arastirmalari sömürmeyi özendiriyorlar. Jeofizikçi G. J. F. MacDonald (savas problemlerinde uzman) dogru olarak zamanlanmis, suni olarak uyandirilan elektronik darbelerin dünyanin belirli bölgeleri üzerinde göreceli yüksek güç düzeyleri üretecek sarsmalar kalibina önderlik edebilecegini söylüyor. Bu yolda birisi, ciddi olarak, seçilmis bölgelerde çok genis nüfusun beyin performansini bozacak bir sistem gelistirebilir. Ulusal çikarlar için davranislari manipüle etmede çevreyi kullanma düsüncesinin ne kadar derinden rahatsiz edici oldugu kimileri için sorun degil; böyle kullanima teknolojinin izin vermesi, galiba gelecek birkaç on yil içinde gelisecek."

1966'da MacDonald, Baskan'in "Bilim Danisma Komitesi"nin ve daha sonra Baskan'in "Çevre Niteligi Konseyi"nin bir üyesiydi. Askeri amaçlar için çevresel kontrol teknolojilerinin kullanimi üzerine yazilar yazdi. Bir jeofizikçi olarak yaptigi en derin yorum, jeofiziksel savasin anahtarinin, çevresel istikrarsizliklarin (yani küçük bir miktar enerjinin ilavesinin çok daha büyük miktarlarda enerjiyi salivermesi) tanimlanmasi oldugu önermesidir.

Jeofizikçiler çevresel karmasaya enerji eklemenin genis etkileri olabilecegini fark ettiler. Bununla birlikte insanlik halihazirda çevremize, kritik kütle tesis ettigini anlamadan, ciddi miktarlarda elektromanyetik enerji ekliyor. Begich ve Manning'in kitabi bu konuda çesitli sorular yükseltiyor: "Bu ekler etkisiz mi yoksa ötesinde onarilamaz bir zarar verecek kümülatif bir miktar var mi? HAARP geri dönemeyecegimiz bir yolculugun son basamagi mi? Baska bir seri seytani Pandora'nin Kutusu'ndan saliverecek baska bir enerji deneyi üzerine para yatirmak üzere miyiz?"

1970 baslarinda Z. Brzezins" ki, yavas yavas ortaya çikacak, teknoloji bagimli "daha kontrol edilebilir ve daha yönetilebilir bir toplum"u Öngördü. Bu topluma, oy kullananlari iddiali süper bilimsel "knowhow" ile etki altinda birakacak bir elit grup tarafindan hükmedilecekti. Bu elit, halkin davranislarini etkilemek ve toplumu yakin gözetim ve kontrol altinda tutmak için son modern teknikleri kullanarak politik amaçlarina ulasmada tereddüt etmeyecekti.

Begich'e göre Brzezinski'nin tahminleri dogru çikti. Bugün, söz konusu elit için birkaç yeni araç ortaya çikiyor. Araçlari kullanma izni için politikalar zaten hazir. "ABD nasil yavas yavas kontrol edilebilir teknotopluma dönüsecek?" sorusu soruluyor. Kademe taslari arasinda Brzezinski, halkinin güvenini kazanmak için, devam eden sosyal krizleri ve kitle medyasinin kullanimim umut ediyor.

ABD Kongresine ait kayitlar, ionosfere gönderilen sinyallerle dünyaya nüfuz etmek için, HAARP'in kullanimiyla mesgul oluyor. Bu sinyaller gezegenin içinden kilometrelerce derine bakarak, düzenli yeralti askeri gereçlerinin, minerallerin ve tünellerin yerini bulmak için kullanilacak. Senato 1996'da sadece bu yetenegi gelistirmek için 15 milyon dolar ödenek ayirdi. Problem su: dünyaya nüfuz eden radyasyonlar için gerekli olan frekans, insanin zihinsel fonksiyonlarinin tahribi için en çok zikredilen frekans dizisinin içinde. Ayrica baliklarin ve vahsi hayvanlarin (ki kendi rotalarini bulmak için rahatsiz edilmemis enerji alani üzerinde ilerlerler) göç modelleri üzerinde pek derin etkilere sahip olacak.

Begich ve Manning yeni teknolojilerin insanin beyin potansiyelini gelistirmek için inanilmaz imkanlara sahip oldugunu söylüyorlar. Bu teknolojiler ögrenme, hafizayi gelistirme ve insan davranisi modifikasyonu için kullanilabilir. Beyin teknolojileri alaninda önemli bir isim olan Michael Hutchison, bu alani siradan insanlara açti.

Hutchison'un açikladigi gibi beyin, oranli dar üstün frekanslar bagi içinde çalisir. Üstün beyin dalga frekanslari beyinde yer alan aktivite çesitlerine araci olur. 4 temel beyin dalga frekansi grubu vardir ki bunlar çogu zihinsel aktiviteyle birlesirler. Birincisi, beta dalgalari (1315 Hertz veya titresim saniyede), bir kisinin dikkati normal aktivitelere dogru disa yöneldigi zaman, normal aktivite ile birlesir. Bu alanin yüksek sonu, stres ve kiskirmis (heyecenli) durumlar ki düsünmeyi ve algisal becerileri bozar ile birlesir. îkinci grup, alfa dalgalan (812 Hertz), gevsetmeye araci olabilir. Alfa frekanslari ögrenme ve

odaklanmis zihinsel fonksiyonlar (is görme) için idealdir. Üçüncüsü teta dalgalari (47 Hertz); zihinsel imgelemeye, hafizaya ve iç zihinsel odaga girise araci olur. Bu durum genellikle genç çocuklarla, davranissal niodifikasyon ve uyku durumlariyla ilgilidir. Son olarak, ultra yavas delta dalgalan (53 Hertz), bir kimse derin uykudayken bulunur. Genel kural odur ki, beynin üstün dalga frekansi, saniyede titresim süresinde rahatlanildiginda en düsüktür ve insan en uyanik ve heyecanliyken en yüksektir. Beynin, elektromanyetik araçlar ile distan canlandirilmasi (tahrik edilmesi) bir dis cihaz (jeneratör) ile yeni bir safhaya geçirilmesine veya kilitlenmesine neden olabilir. Üstün beyin dalgalari dis tahrik tarafindan yeni frekans kaliplarina sürülebilir veya itilebilir. Baska bir deyisle, dis sinyal sürücüsü veya itici cihaz beyni bir yolculuga çikarir, normal frekanslari beyin dalgalarinda degisiklige neden olmaya bütünüyle götürür; ki bu daha sonra beyin kimyasinda degismeye neden olur; ve bu da daha sonra beyin çiktilarinda, düsünce sekillerinde, duygu veya fiziksel durum sekillerinde degismeye neden olur. Beyin manipülasyonu iki yoldan birine çikar: Faydali veya zararli.

Spesifik dalga formlari kombinasyonu ile birlikte çesitli frekanslar beynindeki belirli kimyasal karsiliklari tetikler. Bu nörokimyasallarin saliverilmesi beyinde endise duygulari, hirs, depresyon, ask vb. sonuçlari olan spesifik reaksiyonlara neden olur. Bütün bunlar ve duygusal entellektüel karsiliklarin tüm bu gidis gelisi (degisimler), spesifik elektriksel uyanlar sonucu ortaya çikan bu beyin kimyasallarin (kimyasal ajanlarin) özel kombinasyonlari sonucunda ortaya çikar. Beyin sivilarindaki bu belirli karisimlar olaganüstü özel zihinsel durumlari ortaya çikarabilirler. Örnegin, bilinçli davranis kaybi, karanlik korkusu vb. Bu alandaki çalismalar düzenli olarak yapilan yeni bulusla da çok hizli bir yüzdede ilerlemektedir. Bu spesifik frekanslarin bilgisinin çözümü, insan sagligini anlamada anlamli bir gelisme saglayabilir. ELF için tasiyici olarak hareket eden radyo frekans radyasyonu kablosuz olarak beyin dalgalarini degistirmede kullanilabilecek. Bu HAARP'ini bilinç kontrolü konusunda, uygulamalarinda neler yapabileceginin göstergesidir. Bununla beraber, HAARP'm kayitlarinda, bunun insandaki yan etkileri henüz ortaya çikarilmamistir; fakat Begich ve Manning'in kitaplarindaki hükümet dökümanlarinda görünmektedir.

Beyin aktivitesinin kontrolü için gereken güç düzeyi 520 mikroamper gibi çok küçük bir degerdir ki bu da 60 Wattlik bir ampulü yakmak için gereken enerjiden binlerce kat daha küçüktür. Yazarlar çalismalarinda gerekli olan çok küçük enerji üzerine konusmaktalar. Beyin aktivitesini etkilemek için gereken hiz, enerji seviyesi ve dalgalar formu kombinasyonundan olusur. Son yirmi yilda ve özellikle son birkaç yildaki gelismeler çok büyük ilerlemeler sunmaktadir.

Arastirmalar, uluslararasi olarak, dis elektromanyetik alanlar tarafindan beynin kolayca yönlendirilebilecegini veya durumlari degistirmek için etkilenebilecegini buldu. Bu buluslar hem bilim insanlari hem de siradan insanlar için yeni araçlar tedarik etti. Yeni araçlar elektrikli "cranial" kafaya iliskin uyari aletlerini, ses sistemlerini, isikli uyan sistemlerini ve diger birçok beyin yönlendirme ve geri tepki (destek yanki) cihazlarini içermektedir. Teknolojik ilerlemeler ayrica, insanlarin kendi beyin aktivitelerinin yararli sonuçlar için nasil kontrol ve manipüle edilecegini ögrenmelerine izin veren özel kontrol ve gözetim araçlarina eklendi. Raporlar digerlerinin yaninda gevsemeyi, agri kontrolünü, ögrenme hizini ve hafizanin gelistirilmesini içermektedir.

Hutchison'm en son çalismasi henüz birlestirilen düsünce teknolojilerinin son tanimlarini sagliyor. Onun son kitabi "büyük beyin gücü", okuyucularini çok hizli degisen (o kadar ki bilimin uygulamalardan daha hizli gelistiginin farkedildigi) alana ulastiriyor. Sinir sistemi bozukluklarinin düzeltilmesi, dikkat daginikligi ve çocuklardaki hiperaktif bozukluklarin düzeltilmesi, diger seyler arasinda ilaç ve alkole bagli bozukluklarin düzeltilmesi konusundaki son durum tartisiliyor. Bu tip elektrotip, bu tibbi arastirmalarin en ilginç alanlarini olusturur.

Son yillarda arastirmalar tibbi ve psikolojik uygulamalarin sasirtici olumlu sonuçlarina dogru genislemistir. Bu sonuçlarin bazilari Amerikan Hava Kuvvetleri tarafindan fark edildi. Ne yazik ki askeri çalismalar bu teknolojiyi insanlik yararina kullanmaktan çok silah sistemlerinde kullanma yönünde devam etmektedir.

Flanagan'm nörofonu

Amerikanin en yetenekli mucitlerinden Dr. Patrick Flanagan, 1962'de tibbin degisecegini öngörmüstü. "Bir gün tibbi pratigin tüm konsepti elektronik tarafindan degistirilecek. însanlar ilaçtan ziyade elektronik olarak tedavi edilecek." diyen Dr. Flanagan, o zamanlarda muhtemelen hâlâ en gelismis beyin yönlendirme araci olarak kabul edilen "Neurophone"u (elektronik telepati makinesi) kesfetmisti.

Flanagan son söylesisinde, HAARP'in sadece dünyanin en büyük ionosferik isiticisi degil, ayni zamanda tasavvur edilmis en büyük beyin yönlendirme cihazi oldugunu not etmektedir. HAARP kayitlarina göre, cihaza son sekli verildiginde (cihaz tüm bölgesel topluluklari etkilemeye yetecek düzeyde enerjiye sahip birçok dalga formu kullanir), VLF ve ELP dalgalarini gönderebilecek.

Dr. R. 0. Becker 60'lann basinda ELF tasimak için DC akiminin üstüne sinyal ekleyerek ELP deneyleri yapti. Becker bu konsepti bir ELF kullanarak test etti, 110 Hertz (pulses per second) sinyal insanlar üzerinde, test subjeleri arasinda yükselen bilinç kaybi sonucunu verdi. Sonuçlar ELF'nin yani insanin beyin fonksiyonlarim en çok etkileyen frekanslarin, disardan çok derin sonuçlarla manipüle edilebilir oldugunu gösterdi.

1958'de Dr. Patrick Flanagan, 14 yasindayken nörofonu icat etti. Bu ona zamanimizin en parlak mucitlerinden biri unvanini kazandirdi. Nörofon cihazi, sesi (kelimeler ve müzik gibi) elektrik uyansina (impulse), hem de bunu vücut üzerindeki herhangi bir noktadan direk olarak kulak ve bütün duyma mekanizmasini büsbütün baypas edip beyne transfer ederek, dönüstürebilir. Arastirmacilar teknolojiyi tartisirken, alti yildan fazla bir süredir "Birlesik Devletler Patent Ofisi" cihaz için patent vermeyi reddetmektedir. Sonuçta hükümet nörofonun asla çalismayacagim açikladi ve patenti reddetti. Bundan sonra Flanagan ve avukati, çalisan cihazi inceleyicisine göstermek amaciyla alet modeliyle Washington DC'ye gittiler. inceleyici ikiliye sagir olan isçilerinden biri üzerinde kullanilip olumlu sonuç alindigi takdirde cihaz için patenti tekrar açacagini ifade etti. Alet denendi, sagir isçi gönderilen sesi duydu ve patent onaylandi.

Dr. Flanagan daha sonra Tafts Üniversitesi'ne çatismak üzere gitti. Burada nörofonun bir sonraki arastirma kademesini geçme amaciyla çalisti. Deniz Kuvvetleri için insan ile yunus konusmasi üzerine çalismaya basladi. Bu arastirma 3 boyutlu (3D) holografik ses sisteminin gelismesine olanak sagladi. Bu sistemin özü bir sesin uzayda herhangi bir yere yerlestirilmesi ve bir dinleyicinin bu sesi fark edebilmesine dayanir.

ilave çalismalar dijital nörofonun gelismesine büyük olanak sagladi. Cihazin önemini kesfeden ABD Savunma îstihbarat Ajansi (DIA) acil olarak onu ulusal güvenlik maddesi olarak gizlilik altina akli. Dr. Flanagan yeni çalismalar yapmaktan ve teknolojisi hakkinda konusmaktan 4 yil boyunca men edildi. Güvenlik gerekçesi sonunda kaldirildiktan ve ilk nörofonun icadindan 20 yil sonra Dr. FIanagan sinirli olarak Mark XI ve Thinkman Model 50 üretebilme asamasina geldi ve bunlar ögrenme aletleri olarak kullanildi çünkü ilkel örneklerdi.

0 yillardan itibaren Flanagan periyodik olarak yeni konsept üzerinde çalisti ve nörofonik teknoloji için gelismeler dizayn etti. Bu cihazin gelismis sekilleri, bilgisayar beyin etkilesimi cihazlari olarak kullanilabilir. Büyük miktarlarda düzgün olarak formatlanmis enformasyonun uzun dönem hafizaya transfer edilmesi fikri egitimde devrim niteliginde bir gelismedir.

Nörofon simdiye kadar gelistirilmis en güçlü beyin yönlendirme aletlerinden biridir. Flanagan son yillarda, diger iletim modelleri üzerine vurgu ile, bu teknolojiler üzerine çalismaya devam etti. DIA'nin nörofona ilgisi vardi. Onu gelistirmek için çalismaya devam ettiler. Patrick ve Crystel Flanagan HAARP projesinin, bu radyo transmiterinin veya ionosferik isiticinin, kablosuz bir nörofon olarak kullanilabilmesinin mümkün oldugunu söylüyorlar. Bu kullanimin hangi imkanlara sahip oldugu ise çok açik.

"Real Time Brain Biofeedback" (Ayni Anda Beyin Destek Yankisi) beyin arastirmalarinda baska bir alan. Bu alan, düsünce kontrolünün elde edilmesinde yeni yaklasimlar sunuyor. interaktif beyin teknolojileri ile simdi beyin dalgalarini "gerçek zaman temelinde görmek mümkün, böylece bu aletleri kullanan bireyler bir kimse düsünürken beyin dalgalarinin grafiksel olarak neye benzedigini bilgisayar ekraninda görebilirler. Hükümetler bu teknolojilerle tehlike olarak gördükleri kalabaliklari kontrol altinda tutmak için ilgileniyorlar.

HAARP'in kontrat dokümanlarinda ve planlama kayitlarinda açiklanan olanaklarin, yazarlar tarafindan toplanan Hava Kuvvetleri materyallerinin teshiriyle birlikte dikkatlice yeniden gözden geçirilmesinden sonra, elektromanyetik dalgalarin düsünce kontrolü için sundugu imkanlar apaçik ortaya çikti. HAARP iletim (transmiting) sistemi, dikkatsizce veya kasten zihinsel fonksiyonlari degistirmek için kullanilabilir.

Dr. Delgado 1952'den beri insan beynini arastiriyor ve sonuçlarini yayimliyor. Çalismalari düsünce kontrolü üzerinde odakli. Onun ilk çalismalari bizim insan beynini anlamamiza öncülük etti. Çalismalarini 1969 yilinda yazdigi Physical Control of the Minâ: Toward a Psychocivilized Society (Düsüncenin Fiziksel Kontrolü: Psikomedeni Bir Toplum doilu a,dU Idtabuida. özetledi Bu erken çalisma temelde hayvanlarin arastirilmasiydi ve hayvanlarin beynine elektrod sokmayi içeriyordu. Subjesinin beyninde elektrik akimi imal ederek davranisi manipüle edebilecegini buldu. Delgado, uykudan yüksek heyecanli bilinç durumlarina kadar bir dizi etki yaratabilecegini kesfetti. Daha sonraki çalismalari kablosuz olarak yapildi. Düsünce manipülasyonu etkisini belirli bir uzakliktan, herhangi bir fiziksel kontak veya manipüle edilen canli üzerinde araç olmadan aktivite etti. Delgado, frekansi veya kobay üzerindeki dalga formunu degistirerek, onlarin düsünmelerini ve duygusal durumlarini tamamen degistirebilecegini buldu. Ayni zamanda hükümet tarafindan kötüye kullanma olanaklari açilirken, Delgado'nun çalismalari diger pek çok arastirmaci için temel oldu.

Delgado'nun arastirmasi 1969'da CIA/OR içinçalisan Dr. Gottlieb tarafindan, bu teknolojinin mümkün kullanimlarini ararken, yeniden degerlendirildi. O zamanlarda çalismanin hâlâ ham olmasiyla birilikte, CIA Delgado'nun görüsünü psikomedeni bir topluma izin verecek teknikler açisindan paylasiyordu.

Bu süre içinde Tulana Üniversitesi'nden bir nöroloji operatörü olan Dr. Heath bu ihtimali, beyinde elektriksel tahrik (ESB) çalismasiyla gerçege yakin hale getirdi. ESB insanda zevkli ve korkutucu halüsünasyonlar yaratabiliyordu.

CIA'nm düsünce kontrolüyle ilgilenmesi Kore Savasi ile baslamisti. CIA bu alanda çesitli fiyaskolarla sonuçlanan arastirmalara basladi. Bunlarin bazilari üstü örtülmüs skandallardir: Kanadali vatandaslarin izinleri olamadan zihinsel olarak manipüle edilmeye çalisilmalari, binlerce üniversite ögrencisi ve askeri personel üzerinde LSD denemeleri gibi.

Delgado'nun kablosuz etkileri, CIA'nm agzini sulandiran bir düsünce oldu. Delgado hayvanlarin belirli bir elektromanyetik alanin içine konup sonra herhangi bir fiziksel kontak olmadan manipüle edilebilecegini kesfetti. Bu teknolojiler baska arastirmacilar tarafindan fark edildi ve çok hizli bir gelisme yasandi.

HAARP program menajeri J. Heckscher, HAARP içinde kullanilan frekanslarini ve enerjilerin kontrol edilebilir oldugunu ve bazi uygulamalarda 120 Hertz dizisinde titrestirilecegini söylüyor. Bu da HAARP'in düsünce kontrolü amaciyla kullanilabilecegini gösteriyor.

HAARP sistemi çok büyük kontrol edilebilir bir elektromanyetik alan yaratiyor ki bu, Delgado'nun EMF'si ile karsilastirilabilir. Bir nokta disinda: HAARP sadece bir odayi doldurmuyor, potansiyel olarak büyük bir bölgeyi hatta bir yarimküreyi doldurmasi mümkün. Temelde HAARP transmiteri bu uygulamada dünyaninkiyle (ki Dr Dolego'inin kablosuz deneylerinde ihtiyaç olunandan 50 kat daha fazladir) ayni düzeyde enerjiyi disariya yayiyor. Bunun anlami eger HAARP dogru frekansa getirilirse, sadece dogru dalga formlarini kullanarak, zihinsel ayirma, bir bölgenin tamaminda kasten veya radyo frekans iletiminin yan etkisi olarak olusturulabilir.

Sonuç

Basta Dr. Nick Begich ve Jeane Manning'in arastirmalari olmak üzere tüm arastirmacilarin çalismalari, HAARP'm pek de masum bir girisim olmadiginin isaretlerini veriyorlar. Bu görüslere göre HAARP tamamlandigi zaman ABD'nin elindeki olanaklar sunlar:

Atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon saglamak,

Askeri ve güçlü bir silaha sahip olmak,

Genis kitlelerin düsüncelerinin ve ruhsal durumlarinin kontrol edilmesini saglamak,

Kendi komünikasyon sistemini gelistirip, istenilen ülkelerin sistemlerini çökertmek.

ABD'nin kirli sicili; bilimi, teknolojiyi ve bilim insanlarini nasil kullana geldigi düsünülürse ve ortaya konan deliller göz önünde tutulursa yapilmak istenenlerin bunlar olmadigini söylemek çok zor.
 

MURATS44

Özel Üye
Nikola Tesla




NikolaTesla_jpg.jpg
Nikola Tesla Nikola Tesla, 9 Temmuz 1856'da, Sirbistan'da doğdu. 1884'de ABD'ye göç etti. Tesla, tarih kitaplarından adi silinmiş önemli bir araştırmacı ve mucittir. Tesla 1800'lerin sonlarında, bugün tüm dünyada kullanılan "alternatif akım" (AC) sistemini buldu ve patentini aldı. Tesla'nın buluşları arasında "rotatif manyetik alan", dinamo, AC endüksiyon motoru, vs. vardır. Tesla ABD'ye gidisinden bir yıl sonra, 1885'de alternatif akim dinamo, transformör ve motor sisteminin patent haklarını, adi bugün Tesla'nınkinden çok daha popüler olan George Westinghouse'ye sattı. Tesla 1891'de ünlü bulusu olan "Tesla Bobini"ni (Tesla Coil) icat etti. Bu buluş, radyo teknolojisinde geniş olarak kullanılabilecek bir endüksiyon bobiniydi.
1900'ün başlarında Tesla, en büyük bulusu olarak gördüğü "karasal sabit dalgalar"! (terrestrial stationery waves) keşfetti. Bu bulusu ile yeryüzünün belirli frekanslardaki elektrik titreşimlerine duyarlı olduğunu ve bir iletken/iletici (conductor) olarak kullanılabileceğini kanıtladı. Tesla'nın bir diğer önemli projesi ise kablosuz elektrik transferiydi. 200 ampulü arada kablo olmadan, 25 mil uzaklıktan yakabildiği rivayet edilir. Tesla'nın en büyük amaçlarından biri İyonosfer'den bedava elektrik üretmekti.

Kablosuz ve bedava elektrik projeleri gibi çalışmaları olan Tesla'nın, finansörü J. P. Morgan'a Long Island'da yapımına başlanan ancak tamamlanamayan, deneyler için kullanılacak laboratuar kulenin işlevinin, mesaj gibi elektrik iletmek olduğunu itiraf etmesi, onun inişinin de başlangıcı oldu. Tekeller oyların ona karşı kullandılar. Tesla, sistemin görmek istediklerinden daha fazlasını yapmıştı.

Konvansiyonel olmayan enerji teknolojileri alanında Tesla çok önemli bir isim olmasına karşın, tarih kitaplarında ona, sanki önemsiz tarihsel bir figürmüş gibi davranıldı. Tesla-Edison karsılaştırması bu açıdan ilginçtir. DC (doğrusal akım-direct current) sisteminin mucidi Edison'u herkes tanır. Ancak onun DC sisteminden çok daha kullanışlı olan ve bugün kullanılan AC sisteminin mucidi Tesla küçük bir çevre dışında tanınmaz. Edison'un DC sistemi, merkezden bir mil uzaklıktaki ampulü yakamıyordu. Tesla'nın AC sisteminde ise elektrik, yüksek voltajlarda yüzlerce mil yolculuk yapabilir.

20. yüzyıla girmeden hemen önce Tesla yeni tip elektrik dalgasını keşfetmiş ve kullanmıştı. Görünüşe göre keşfi o kadar esaslıydı ki, Tesla'nın arkasındaki finansal desteğin geri çekilmesinden, kasıtlı olarak izole edilmesinden ve adinin kitaplardan silinmesinden sorumluydu.
Tesla 1. Dünya Savaşı'ndan itibaren izole bir yasam sürdü. Ara sıra yeni, bedava enerji kaynağı keşfini, bütün düşman orduları ve yüzlerce mil öteden bütün uçakları yok edebilecek "ateş topu" silahları teorisini, akil almaz bir savunma hazırlayabilecek bir silah düşüncesini ve kablosuz, kayıpsız enerji transferinin mükemmelliğini açıklamak için yüzeye çıktı. Tesla 7 Ocak 1943'de yokluk içinde ölürken arkasında pek çok radikal icat ve fikir bırakmıştı. Öyle ki, kendisine "Elektriğin Tanrısı" dendi. Pek çok araştırmacıya göre HAARP 1 Projesi, ilk kez Nikola Tesla tarafından ileri sürülen konseptleri kendine temel aldı. Pentagon, HAARP Projesi ile "Tesla teknolojisini" yeniden yaratıp, bu teknolojiyi tehlikeli amaçlar için kullanmayı hedefliyor.
 

MURATS44

Özel Üye
Nükleer Silahlar ve Haarp Projesi
haarp2_dees.jpg


Nükleer Silahlar ve Haarp Projesi Nuclear Weapons and HAARP Project HAARP: High Frequency Active Auroral Research Program

Dünyada çıkan 500 büyük savaşta •'i Batı'nın kendi içinde yaptığı kanlı yarışmalarda milyonlarca insan ölmüştür. İkinci Dünya Savaşı'nda 42.000.000 insan, 30 sene süren mezhep savaşlarında Orta Avrupa nüfusunun üçte biri yok olmuştur. Irak'a karşı yapılmak istenen savaş, dikta rejimi ise; Irak gibi daha bir çok ülke, dikta rejimi ile yönetilmektedir. Irak rejimi, çevre ülkeler için tehdit ise; uzmanlara göre Orta Doğu'nun göbeğinde İsrail, ABD'den sonra dünyanın üçüncü büyük gücüne sahip, dehşet verici boyutta nükleer, biyolojik ve kimyasal silah stokuna sahiptir. Irak'ta 12 yıldır süren ambargo nedeniyle 500.000 çocuk, ilaç sıkıntısı sonucu hayatını yitirmiştir. Hatta bazı kaynaklar göre bu rakam, 1.500.000'dir.

Saddam rejimi değiştirilmeli; ancak çaresiz , masum, savunmasız çocuk ve kadınlar büyük bir insanlık dramı yaşamamalıdır. Bu savaş; adil, haklı ve meşrû gerçeklere dayanmalıdır.

haarp_5.jpg


1970 yılında imzalanan "Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT)", 2002 yılı sonu itibariyle 188 ülke tarafından onaylanmıştır. NPT'yi imzalayan devletlerden tahmin edilen nükleer silah sayıları; ABD, 10.656; Rusya, 10.000; Çin, 400; Fransa, 350; İngiltere ise 185'dir. NPT'yi imzalamayan Hindistan, 60; Pakistan, 24-48; Kuzey Kore, 1-2'dir. Uzmanlara göre en az 100 nükleer silah olmasına rağmen İsrail, kendilerinde böyle silahlar olmadığını iddia etmektedirler.

"21. yüzyılda uzaya egemen olan, dünyaya egemen olur." felsefesinden hareket eden dünya ülkeleri dünya jandarmalığına soyunan süper güçlerin silah teknolojilerini sattığı HAARP projesini uygulamaya konulduğu ve yeni silah sistemlerinin çevresel etkiler olabilecek teknolojilerin var olduğundan bahsedilmektedir. Hatta iklim silahı olarak kullanılabileceği depremler gibi nükleer patlamalara denk etkiler olabileceği söylenilmektedir. Buna rağmen Birleşmiş Milletler, ekolojik silahların kullanımını yasaklayan sözleşme olmasına rağmen, Rusya'nın biyolojik silahları üretip sattığını daha önce ortaya çıkarmıştır. Çernobil, çevre felaketi ve rehine krizinde kendi vatandaşına zehirli gaz kullanmıştır. ABD Savunma Bakanlığı, "Strateji" konulu konferansta, elektromanyetik dalgaların kullanımıyla iklimleri değiştirebilen, depremler, volkanlar meydana getirebilen ekolojik silahlarla ilgilendiğinden söz edilmektedir.

haarp17_03.jpg


Schematic Diagram of HAARP Concept


"HAARP Projesi"nin, 1 milyar kilowattan daha fazla enerjiyi Atmosferin üst katmanlarına yaymak için dizayn edilmiş güçlü bir verici inşa ettiği söylenilmektedir. "HAARP projesi", İyonosfer'i ısıtarak uyduların mikro dalga vericilerini bozacak ve Dünya'nın büyük bir bölümünün üzerinde haberleşme iletişiminin bozulmasına yol açacaktır. Sûnî olarak ısıtılmış olan geniş miktardaki Güneş ışığını rahatlıkla Dünya'nın seçilmiş bölümlerine odaklanması mümkün olabileceği varsayılıyor ABD, hedeflerine ulaşmak için çeşitli yeni silahların geliştirildiği ileri teknoloji ile donanınmış son derece güçlü elektromanyetik sinyaller yayan mikro dalga ile elektronik tesisatları haberleşme sistemlerini etkisiz hale getirecek yeni askeri teknolojiye dayanan gizli tutulan silahların geliştirildiğinden bahsedilmektedir. Yıldırım silahı iki farklı türden askeri birliklerin hareketi sırasında iklim değişikliğine yol açıcı özelliklere sahip yağmur bombası, yıldırım ses etkisi meydana getiren psikolojik etkileri olan elektro manyetik ses dalgaları yaymak için zihin kontrolüne yönelik psikolojik savaş hakim tepelere, mağaralara saklanan askerî birliklerin buralardan çıkmalarını sağladığı bu silahların kalıcı etkiye sahip olduğun söylenilmektedir. Ayrıca yeni strateji yer üstü ve yer altı hedefleri vuracak güçlü nükleer toprak delici bombalar hedefleri oksijensiz bırakan geniş bir yüzeydeki oksijeni emerek insanların boğulmasına neden olan silahların geliştiğinden bahsedilmektedir. 21. Yüzyılda nükleer ölüm bir sırt çantasında dünyanın her yerinde dolaşmaya çıkmış bu mikro düzeye indirgenen makro tehdide karşı tüm insanın işbirliği içinde olması gerekir.

haarp17_01.jpg



HAARP Pulse Analysis

"HAARP Projesi"nin hem çevresel etkileri, hem de bu teknolojinin kötü yönde kullanılması, büyük felaketlere yol açabilmektedir. Kitle imha silahları ve nükleer silahların tahrip boyutunu düşünmek bile ürperti vericidir. Çünkü atom bombası bulunması da fizikçilerin masum bir fikrinden doğmuştur; ama neticesi ortadadır.

Sosyal hayatın temeli adalettir. Adalet ise; eşitlik ve denge esasına dayanır. Suçlar, bireyseldir. Dinimize göre her insan, doğuştan masumdur. Yüce kitabımızda haksız yere bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmüş kadar günah sayılmıştır. Bu ideal savaş ahlakına göre; ''Gemide bulunan on kişiden dokuzu cani ise; bir masum insan için gemi batırılmaz''. Diktatörlere, zalimlere savaş olmalı ama masum, savunmasız, çaresiz insanlara savaş asla olmamalıdır. Allah (cc) bu kainatı sevdiğinden dolayı yaratmıştır. Mevlana ve Yunus Emre gibi sevgi ve hoşgörü fedaileri olmalıyız. Çünkü sevgi kainatın incisi, dünyanın gayesi ve varlık sebebidir. Dünya'nın kana bulanan bir çok bölgesi, "Birleşmiş Milletler" ve güçlü dünya devletlerinden yardım bekliyor. İnsanlık, daha fazla hukuk, barış, düzen ve insanlık istiyor. Yürekleri tatmin etmekten uzak, milyonları demokrasilerden soğutacak ve diktatörleri adeta kahraman yapacaktır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi; ''Yurtta sulh, Cihan'da sulh'' ilkesine hep beraber sahip çıkmalıyız. Cihan'da sulh'un ne kadar gerekli ve önemli olduğunu 21.yüzyılın teknolojisinin tüm gezegeni yani kainatın incisi dünyamızın tek bir düğmeyle yok edecek silahların üretildiği artık biliniyor.

Einstein; "3.Dünya Savaşı'nı bilmem; ama 4. Dünya Savaşı, okla, mızrakla yapılacak." demiştir. Kitle imha silahları ortada...[1]

weatherwar06_01.jpg
Bu Konuyla İlgili İlginç Bir Köşe Yazısı ABD Başkanı, Amerika'nın Alaska'da kurulacak "Missile Defense" üssü için çalışmalara başlandığını açıkladı.

Neden Alaska sorusuna cevap ise HAARP çalışmaları Alaska'da bulunuyor HAARP in amacı erken uyarı sistemleri ile belirlenen nükleer başlıklı silahları havada imha etmek. Bilindiği gibi, nükleer başlıklı silah havada da imha edilse imha edildiği bölgelerde etkisini gösterir. Eğer Irak, USA'ya nükleer başlıklı füze fırlatırsa; Amerika, hangi ülkenin hava sahasında füzeyi imha edeceği ve o ülkenin insanlarına ve Dünya'ya ne gibi cevap vereceği su anda söz konusu değil. Benim anlamadığım; Amerika halkı, o kadar paranoyak ki evlerinde "Duck And Cover" egzersizleri bile yapıyorlar.

Bir ülke insanı, ülkesinin "süper power (süper güç)" olduğunu bağıra bağıra söyler ve hayatını bir korkak gibi sürdürürse; "süper power" olmak, demek ki bir işe yaramıyor. Amerika'ya her gün yeni gelen göçmenleri ben, şöyle tanımlıyorum: Bizim Yesilçam'ın ününü duyan saf Anadolu kızlarının artist olma hayalleri ile Istanbul'a gelip daha sonrada artistliğe ilk basamak olarak bir yönetmenin altına yatarak zengin olma hayalleri kurarak hayatlarını sürdürmeleri... Amerika'da ise Hindistan'dan, Pakistan'dan, Çin'den ve diğer "3. Dünya Ülkeleri"nden gelen göçmenler, burada ülkelerinden daha iyi yaşama hayalleri ile burada ilk önce bir firmada en düşük maaşla ise başlıyorlar; ama onlar için o maaş, çok acayip bir para. Kendi ülkelerinde saati 10 cente çalışan insan, burada saati 2 dolarla işe başladığında havalara uçuyor. Ama bu zavallılar, o para ile 999 sene bile çalışsalar, Amerika'da ev sahibi olmayı bırakın, gecekondu sahibi bile olamazlar. Ama bu insanlar, hayatlarından çok memnun ve her fırsatta da; "Proud to be an American" demeyi de ihmal etmiyorlar. Hayat görüşleri de; "Corparate Amerika" ile ayni. Pastadan aldıkları payla "Corparate Amerika"nın aldığı payı karsılaştırırsanız, adamlara gazoz parası bile vermiyorlar. Kendileri, "Bourbon on the Rocks" içerken göçmenler musluktan su içiyorlar.

Amerika'daki eğitim ile bizim Türkiye'deki eğitimi karsılaştırdığında bizim ilk okuldan liseye kadar eğitim Amerika'ya - bırakın fark atmayı - açık ara ile yarısı bitirir. Ama gel gelelim Üniversite seviyesine dünyanın ileri gelenleri arasında ilk 5'e girer; ama bunun sebebi kendi halkının çok zeki olmasından kaynaklanmıyor. Üniversitelerin öğrenci tablosuna baktığınız zaman; çoğunun Asyalı, Hindistanlı, Latin Amerikalı ve orta sıralarda Beyaz Amerikalı olduğunu görürsünüz. Amerika'nın Uluslararası öğrencilerden 25 kat faz para aldığı ve bu parayla kendi az gelişmiş insanlarına full-time burs veren devletin sayesinde değil; Uluslararası öğrencilerin sayesinde Üniversitelerin döndüğünü açıkça kabul etmek lazım.

ODTÜ ve Türkiye'nin diğer sayılı üniversitelerinden mezun olan arkadaşlarımız, Amerika'da çok iyi durumlarda eğitimlerine devam etmekte; ama bu eğitimlerini Türkiye'de devam edememektedirler. Bunun nedeniyse Türkiye'deki mevcut teknoloji ile onların almış olduğu eğitimi devam ettiremezler. Bu arkadaşlar da tek seçenek olarak hayatlarını karınca büyüklüğünde robot yapmak için "Cal Berkeley" ve diğer üniversitelerin bilgisayar departmanlarında hayatlarının çoğu kısmını kendilerini dünyadan soyutlayıp devreler içerisinde devam ettirmekte, daha sonra da rahatlamak için senede bir ekstrem sporları ile uğraşmakta, mevcut olan savaşlara ve insanların ölmesine aldırış etmeden ya da arada sırada arkadaş toplantılarında almış oldukları bir ya da iki sosyoloji derslerinden öğrendikleri kadarı ile hükümetleri eleştirmekte ve ispatlanmamış radikal düşünceleri tartışmakta hayal alemlerinde huzur içinde dolaşmakta. Hiç bir zaman ürettikleri veya yaptıkları araştırma projelerin hangi amaç ile kullanılacağını bilmeden üretmekte.

Bilindiği gibi Atom bombasını bulan yine bir Üniversite öğrencisiydi ve onu kullanan ise insan yok ediciler... Lazeri silah haline getiren, yine Üniversite öğrencisi ve o öğrencinin araştırma yapmasına destek olan yine insan yok ediciler. Her neyse; her şey, bilim için ve insanlık için. Biz, araştırmalarımızı yapalım da, onu silah olarak kullananlar utansın; bizler değil.
 

MURATS44

Özel Üye
Radyo Dalgaları ile Deprem Yaratma

Radyo Dalgaları ile Deprem Yaratma

Bu gerçek mi değil mi? İşte bu araştırmamın konusu kısaca HAARP denilen projeye ait. “Fakat korkmayın bunu dernek olarak yapmıyoruz” demeyi çok isterdim ama ne yazık ki diyemiyorum, zira ABD hükümeti desteğinde bahse konu proje üzerinde 1995 yılından beri çalışılıyor.

Konu gündemimize nasıl girdi, önce ufak geri dönüşler ile birkaç hatırlatma yapayım. 17 Ağustos 1999 depremi ülkemizin tarihinde bir daha silinmeyecek izler bıraktı. Milyarlarca USD kaybımızın yanında 17000 civarında vatandaşımızı kaybettik. Hazırlıksız yakalandığımız bu depremde, devlet yeteri kadar çabuk davranamadı, birçok eksikliği ortaya çıktı. Amatör telsiz dernekleri, AKUT gibi gönüllü kurtarma ekipleri, yurtdışından gelen yardım ekipleri ve bizzat halkımızın inanılmaz yardımları sayesinde bu eksiklik bir miktar kapatıldı. Deprem sonrası yaşanan acı olaylar halen devam ediyor; sosyal ve psikolojik bozukluklar, onarılamayan yerleşim yerleri, çadırlarda yaşamaya mahkum edilen bir toplum…

Depremden üç gün önce geceleri uykumda zorluklar başladı. 16 Ağustos 1999, gece saat 02:00 sıralarında terasıma çıktım ve yüksek sesle “bugün deprem olacak” dedim. Bu asla bir temenni değildi ve olmaması için de düşüncelerimi temizlemeye çalışıyordum. Fakat artık sanki okun yaydan çıktığını hissetmiştim. Ertesi gün deprem olduğunda ben yine kabuslarla uyumaya çalışıyordum. Sarsıntıdan hemen sonra terasıma çıktım, dışardan bağrışmalar geliyordu, şehirde birkaç ışık dışında her yer simsiyah karanlığa bürünmüştü. Fakat gökyüzü, o gökyüzü, onu asla unutamıyorum. Samanyolunu, kayan göktaşlarını ve binlerce yıldızı hiç bu kadar net ve güzel gördüğümü hatırlamıyorum. Dakikalarca gök yüzünü seyrettim. Şehrin ışıklarının azalmasında bu görüntüyü izlememde elbette büyük katkısı vardı fakat tek açıklaması bu değildi. O gece gökyüzünde, yer yüzünde çok önemli değişimler yaşanmıştı.

Deprem beklentileri ve ruhsal sıkıntıların tek nedeni acaba bu özel astronomik olay mıydı? İstanbul, Kocaeli civarında deprem öncesinde ve sonrasında “Ateş Topu” dediğimiz bazı olaylara şahit olduk. Bunlardan bazılarını bizzat arkadaşlarım gözlemledi, bazıları ise TV'lere çıktı. Ateş topu dediğimiz olay birdenbire gökyüzünde belirerek değişik ışınımlar yapan ve daha sonra da kendi kendine kaybolan bir tür fenomendir. Bu olay Alaska'da da gözlenen Auroral denilen gökyüzü ışımalarına benzer fakat olayın gerçek nedeni hakkında şimdiye kadar net bir açıklama yapılabilmiş değil. Bazıları deprem bölgelerinde bu olayın meydana geldiğini zira fay hatlarındaki enerji boşalımlarının gökyüzündeki bazı gazları harekete geçirdiğini ve adeta bir flörasan lamba gibi ışıklara neden olduğunu söylemektedir. Fay hatlarında kuartz kristali yataklarının olması durumunda daha yoğun bir enerji boşalımı meydana geldiği belirtilmektedir. Bir diğer teori ise esas konumuzu oluşturan HAARP ile ilgili olup gökyüzündeki belli bir bölgeye yüksek enerji yollanımı ve bu enerjinin aniden azaltılıp çoğaltılması sonucu Ateş Topunun oluşmasıdır. Şimdi HAARP konusuna girelim.

İyonosfer ve Gök Dalgası


HF dediğimiz High Frequency radyo dalgaları amatör telsizcilikte 1.8MHz ile 30MHz arasını kullanır. 1.8MHz de 30W, 3.5MHz de 150W, 14-30MHz de ise 400W maksimum çıkış gücüne izin verilir. Özel durumlarda ise yükselticilerle maksimum 1KW'a kadar çıkışlar yapılabilmektedir. Bu dalgaların özelliği gök dalgaları dediğimiz yayılımı kullanarak binlerce kilometre uzaklıktaki istasyonlar ile iletişim sağlayabilmesidir. Yeryüzünün 40-500Km arasında bulunan İyonosfer tabakası bir ayna görevi görerek HF dalgasının yayılımını sağlar. Yüksek yoğunlukta proton ve elektronlardan oluşan İyonosfer tabakası değişik katmanlardan oluşmaktadır. Bu katmanlar gece ve gündüz değişmektedir. Zira güneş ışınları bu katmanları doğrudan etkilemektedir. Hatta güneş fırtınalarında bu etkiyi en çok hisseden katman iyonosfer olduğundan HF iletişimini de doğrudan etkiler. Güneş patlamalarında auroral dediğimiz ışık oyunlarıda bu tabakada gerçekleşir. Katmanların yeryüzünden yüksekliği aşağıda açıklandığı şekildedir.

Gündüz: Gece:
40-80Km D Tabakası 40-150Km E Tabakası
80-150Km E Tabakası 150-500Km F Tabakası
150-500Km F1 ve F2 Tabakası

D tabakası sadece gündüz oluşur, yoğunluğu çok azdır. E tabakası ikinci tabakadır ve özellikle öğlen çok yoğundur. Son tabaka F tabakası gündüzleri F1 ve F2 olarak adlandırılır, geceleri birleşerek F tabakasını oluştururlar ve yoğunluğu en fazla olan tabakadır. Düşük frekanslı dalgaların sahip olduğu enerjinin neredeyse tamamı D tabakası tarafından emilir. Bunun sonucu esas dalganın kırılımını sağlayan E ve F tabakalarına erişemezler. Yüksek frekanslı dalgalar ise çok az emilirler ve D tabakasını geçtikten sonra E ve F tabakalarında iyonize tabakadan yansıyarak yeryüzüne geri dönerler. Gündüz saatlerinde D tabakası oluştuğundan düşük frekansta gök dalgaları ile haberleşme yapılmasına engel olur. Geceleri ise D tabakası kaybolduğundan düşük frekanslı dalgalar iyonosferde kırılır ve toprağa geri yansır. Hatta tekrar göğe çıkarak birkaç defa yansıma da yapabilirler. Burada kast ettiğimiz düşük frekanslar HF dediğimiz frekanslardır. Frekans yükseldikçe kırılma az olur ve dolayısıyla gök dalgası ile yayılımı da azalır.

HAARP Nedir?

HAARP, HF'da yüksek enerji çıkışları ile iyonosferin ısıtılması ve burada bir takım değişimler yapılarak etkilerinin incelenmesi için başlatılmış bir projedir. Kullanılan frekans aralığı 2.8-10MHz arasıdır, çıkış gücü ise resmi kaynaklarda 3.6 Gigawatt olarak belirtilmesine karşılık 10 Gigawatt'a çıkarılabileceği açıklanmaktadır. Bu enerji dünyadaki en büyük radyo vericisi ünvanını kazandırmaktadır. Merkezin 1 saat boyunca çalıştırılması durumunda Hiroşima atılan atom bombası kadar enerji ortaya çıkaracağı hesaplanmıştır. Fakat bu merkezin yılda 4-5 kere ve sürekli olmayıp vuruş modunda (seri ve güçlü atışlar üretme) ile çalışacağı bildirilmektedir.(Bahse konu enerjinin aslında ne kadar tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini göstermek için bu örnek verilmiştir)HAARP'ın Yeri ve Projeyi Gerçekleştirenler Kimler?
HAARP, çok ilginç bir yerde konuşlanmıştır, Alaska Gakona. Gakona'da askeri üstün yakınlarında ve kimsenin girmediği özel bir alanda tesis kurulmuştur. Niçin burası seçilmiştir? İki temel amacı vardır. Birincisi Alaska dünyadaki elektromanyetik kuşakların özel bir kesişim bölgesinde bulunmaktadır. Dünyanın elektromanyetik alanlarına müdahale edebilmek için en iyi yerdir. İkincisi ise insanlardan uzak, korunması kolay ve gözlerden mümkün olduğunca uzak bir yer olmasıdır.
Gakona daki bu merkezde 21m. yüksekliğinde 180 adet kule üzerinde cross dipol anten inşa edilmiştir.

HAARP'ın Amaçları

Bunu ikiye ayırmak durumundayız; birincisi ABD hükümeti tarafından yapılan resmi açıklamalar, diğeri ise bağımsız kaynakların, radyo amatörlerinin ve araştırmacıların yaptıkları.

HAARP'ın resmi kaynaklardaki amaçları:

  1. Atmosferdeki termonükleer araçları kontrol edecek elektromanyetik vuruşları gerçekleştirmek.
  2. Denizaltılar ile haberleşmeyi kolaylaştırmak. Bu haberleşme ELF(Extremely Low Frequency) ve VLF(Very Low Frequency) dediğimiz 30Hz-30KHz civarında çalışmaktadır. ELF'nin yan etkileri bilindiğinden mevcut ELF vericileri ile HAARP vericileri değiştirilmek istenmektedir.
  3. Radar sistemlerini geliştirmek.
  4. Çok geniş bir alanda ABD ordusunun haberleşmesini sağlamak.
  5. Cray ve EMass süper bilgisayarlarının yardımı ile yer altının tomografik haritasını çıkarabilmek.
  6. Petrol, doğalgaz ve mineral yataklarını tespit etmek.
  7. Cruise füzesine benzer alçak irtifadan uçan füze ve hava araçlarını havada imha etmek.HAARP'ın sadece bu amaçları gerçekleştirmesi durumunda bile “Star Wars” projesine gerek kalmayacağını görüyor ve çekiniyoruz. Fakat bunlar işin görünen yanı, buz dağının altında çok daha vahim bir tablo ile karşılaşıyoruz. Bu tablo projenin karşısında olanlar tarafından dile getirilmektedir. Özellikle de 230 sayfalık “Angels Don't Play This HAARP-Melekler HAARP ile Oynamaz” adlı kitap bu görüşleri dile getiren en önemli kaynaktır.
HAARP karşıtı birçok görüş yayınlanmış ve bu görüşler inanılmaz baskılara uğramış, net deki sayfalar kapatılmıştır.(Umarım bu sayfa da kapatılmaz) Fakat ABD hükümeti bu karşıt görüşleri tam anlamıyla yalanlayacak bir döküman veya bilgiyi basına vermemiştir. Bu da karşıt görüş oluşturanların şüphelerinde haklı olma gerçeğini arttırmaktadır. Şimdi HAARP karşıtı açıklamalara bakalım ve teorileri destekleyen olayları inceleyelim.

  1. İklimleri değiştirebilir.
  2. Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir.
  3. Ozon tabakası ile oynayabilir.
  4. Deprem yaratabilir.
  5. Okyanus dalgalarını kontrol edebilir.
  6. Dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir.
  7. Radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir.Yukarıda yazanları tekrar okuyup son 10 yılda yaşanan olayları göz önünüze getirmenizi istiyorum.
Aklınıza gelen örneklerin sadece basit doğa olayları veya küresel ısınmayla açıklanamayacağını bir kez düşünün. Dünyamız yaşadığı sıkıntıları sadece doğal nedenlerle mi yaşıyor, yoksa insan parmağı işin içinde mi?

HAARP Çalışma Prensibi ve Gerçek Etkileri

Bu bölümde işin teknik yanına girip, HAARP'ın resmi kaynaklar dışında iddia edilen etkilere sahip olup olmadığı araştıracağız. Mantık olarak değerlendirdiğimizde de milyonlarca doları ve değerli bilim adamı kaynağını, üstelik arkasında ABD ordusunun çok önemli bir desteğini de alarak bu işe kanalize etmenin, gökteki ışık oyunlarını incelemek veya iyonosferi biraz ısıtıp neler olacağı görmekle açıklanabileceğini sanmıyorum. Haberleşmeyi daha iyi yapmak veya toprak altını incelemek gibi başka kaynaklarla da yapılabilecek işlerin ise bu işin asıl amaçlarını gizlemeye yönelik bir çalışma olduğunu düşündüren bulgular vardır. Proje, “Yıldız Savaşları” projesinden bile tehlikeli, çünkü çok az bir kaynakla, çok büyük etkiler yapabilmek mümkün. ABD'nin niçin “Yıldız Savaşları” projesini askıya aldığını şimdi daha iyi analiz edebiliyoruz.

Yaptığım incelemeler sonucunda HAARP'ın temel işlevi; iyonosferdeki bir alanı ısıtıp (Minimum 50Km çapında) burada lens-ayna işlevi görecek bir bölge yaratmak ve bu lensi kontrollü bir şekilde kullanarak ELF yayılımı ile doğal olmayan ve yukarıda 7 madde de açıklanan etkileri meydana getirmek. Bir diğer görüşte çok yüksek enerji ile dünyanın enerji kuşaklarına gönderilecek HF dalgalarının yan etki olarak doğal bir ELF oluşturabileceği ve bunun kontrol dışına çıkması ile yine yukarıda yazan olayların olabileceğidir. Kısaca bu cümleler ile açıklayabileceğimiz konuyu şimdi ayrıntı düzeyinde inceleyelim.

Öncelikle ELF konusunu incelemek gerekiyor. Çok düşük frekanstaki radyo dalgalarının(10-30Hz) canlıların sağlığına etkileri kanıtlanmıştır(Davranış bozuklukları, sinir ağı rahatsızlıkları, doku hasarları, doğum bozuklukları, katarakt, bağışıklık ve kan sisteminin bozulması, kanser, ani mutasyon değişiklikleri). Bu dalgaların yaydığı elektromanyetik radyasyon canlılarda beklenmedik sağlık sorunlarına neden olabildiği gibi, elektronik cihazların da çalışmasını etkilemektedir. Bunlar arasına kalp pillerinden tutun, uçaklara, TV alıcılarından haberleşme sistemlerine kadar birçok elektronik sistem girmektedir. ABD ordusunun denizaltılar ile haberleşmede bu sistemi kullandığını fakat sistemin yan etkileri nedeni ile sürekli eleştiri aldığı biliniyordu. Bu nedenle ELF programı zayıflatılıp yerine “zararsız” olduğu iddia edilen HF ile değiştirilmesi gündeme geldi. Acaba HF kullanan HAARP zararsız mıydı? HAARP HF enerji dalgalarını “vuruşlu” iletim haline çevirerek kullanıyor. Başka bir deyişle, HAARP aslında ELF sinyallerini belirli oranda (saniyede 30-3000 devir) açıp kapatarak, onun gücünü iki kat arttırıyor. Sonuçta, istenildiği takdirde ELF radyasyonu gezegenin yüzeyinde “belirli bir alana” yöneltilebilecekti.
10 Aralık 1976 tarihinde Birleşmiş Milletlerin aldığı bir karar son derece ilginçtir. “Askeri veya herhangi bir çevresel değişim tekniklerinin düşmana yönelik kullanımı yasaklanmıştır”. BM'in bu şekilde bir karar almaya iten neydi? Çevresel değişimleri yapacak bir teknoloji olmasaydı acaba böyle bir karar alınır mıydı?

HAARP ve Doğa Olayları İlişkisi

1981 yılında nükleer mühendis ve ABD nin önde gelen Tesla araştırmacılarından Albay Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği'nde bir konferans verdi. Konuşmasının bir bölümünde 1978 yılında Specula dergisinde de tartışılan Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan bahsetti.

“Yaptığımız şey frekansı değiştirmektir. Eğer frekansı bir yönde değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın diğer bölümünde hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı iyonize etmeye başladıkça, hava akışı seyrini, jet gidişlerini vb. şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde boşaltırsanız, bunun gibi küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez kıvılcımlar ve ateş topları dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oynayarak, dünya çapında dev hava değişikliklerine yol açabilirsiniz.”

28.Temmuz.1976 yılında Çin, Tanghan'da yaşanan ve 650.000'in üzerinde kişinin ölümüyle ilgili New York Times'da bir yazı çıktı. Sarsıntıdan hemen önce gökyüzü aniden aydınlanmıştı. Beyaz ve kırmızı ışıklardan oluşan bu ateş topu 200 mil uzaktan bile görülmüş, birçok ağacın yaprakları yanmış ve sebzeler kavrulmuştu, tıpkı 17 Ağustos 1999 depreminde olduğu gibi.

1979 yılında 56 önemli deprem olmuş. 1981 yılında ise bu rakam 71'e yükselmiş. Bu tarihte hem ABD, hem de Rusya ELF ericilerini arttırmıştı. Burada kısa bir bilgi notu daha düşmek istiyorum. Dünyada büyüklüğü 7 ve üzerindeki depremlerin yıllara dağılımı: 70 li yıllarda 5, 80 li yıllarda 5 ve 90 lı yıllarda 9 dur. Bilim adamları ne kadar olayları doğal seyrinde giden bir durum gibi izah etmeye çalışsalar bile sismik hareketlerde gerek sayı gerekse büyüklük olarak bir artış vardır.

Volkanik hareketlerde, sel ve tayfunlardaki artışları da güncel haberleri takip edenler görmektedir. Dünyamız adeta bir kabuk değiştirmektedir. Bu olayların ortaya çıkmasında insanların ne kadar etkisi olmaktadır. Yer altında yapılan nükleer patlamaların, dünyanın çok farklı yerlerinde volkanik ve sismik hareketlere neden olduğunu artık biliyoruz. Zaten bu nedenle denemelere son verildi. Ama dünyamızın dengesini ve doğal gidişini değiştiren HAARP ve benzeri sistemler halen kullanılmaktadır. İşin tehlikeli bir yönü de yaratılmak istenen küçük ve kontrollü atmosferik ve sismik olayların kontrolden çıkacağıdır. Buna domino taşı etkisi de denmektedir. Örneğin Ankara'dan İstanbul'a uzanan bir domino taşı dizisi yapalım. Bir taşı devirdiğimizde sırayla İstanbul'a kadar uzanan taşlar devrilir. Fakat bu taşların gittikçe büyüdüğünü düşünelim ve İstanbul'daki son taş 1 ton ağırlığında olsun. Küçük bir domino taşını Ankara'dan devirdiğimizde 1 ton ağırlığındaki son taş yıkıldığında ortaya çıkan enerji ilk verdiğimiz enerjiden kat kat büyüktür ve bilim adamları özellikle sismik oluşumlarda bu tip küçük tetiklenmelerin büyük sarsıntılar meydana getirebileceğini kabul etmektedir.

Konumuza dönecek olursak anlattıklarımızın sadece varsayımlar olmadığını, bilimsel gerçeklere dayanarak bu olayların olabileceğini ve hatta olduğunu söylemektir. Yer altındaki fay hatlarının nereden geçtiğini ileri teknoloji sahibi ülkeler son derece hassas bir şekilde biliyorlar. Bu hatlara yapılacak küçük bir “tetiklemenin” nelere yol açabileceğini de sanırım test ettiler.

HAARP Karşıtı Hareketler:

Yazımızın başında HAARP karşıtı görüşlerin olduğunu söylemiştik. Özellikle radyo amatörlerinin ve bağımsız araştırmacıların bu konuda verdiği bazı bilgileri aktarmak istiyorum.

Clare Zickuhr, konuyla ilgilenen bir ARCO çalışanı ve aynı zamanda bir radyo amatörü. Gar Smith, bağımsız araştırmacı ve “Earth Island Journal” in editörü. Bu ikilinin konuyla ilgili görüşleri ise şu şekilde:

“Şu anda Alaska, Gakona yakınlarında izole edilmiş Hava Kuvvetleri faaliyet alanında yapılanma altında olan Pentagon'un sırlarla dolu HAARP projesi, dünyanın en güçlü iyonosferik ısıtıcını yaratmak için ilk adımı attı. Bilimadamları, çevreciler ve yerliler dünyanın iyonosferine 1 Gigawatt'tan fazla radyasyonlu güç verme kabiliyeti olan HAARP projesi için vericilerinin, insana vereceği zarar, doğal hayata karşı oluşturacak olan tehdit ve etkisi hemen ortaya çıkmayan çevresel etkileri daha da tırmandıracağı konusu ile ilgileniyorlar.

HAARP yetkilileri, Eastlund'un icadıyla herhangi bir ilişkiyi yalanlarken; Eastlund, Ulusal Halk Radyosu'na gizli ordunun 1980'lerin sonunda ortaya attığı kendi çalışmasını geliştirmeyi planladığını söyledi. Microwave News'in Mayıs 1994 sayısında Eastlund kendi patentlerinin gerçekleşmesi için HAARP projesinin açıkça ilk adım olarak gördüğünü söylemiştir. HAARP'ın orduyla olan ilişkisi; ARCO'nun APTI'yi ve E-Systems'e satmasıyla birlikte daha da belirginleşmiştir”

Princeton Üniversitesi'nden Dr. Richard Williams, “Üst amosferdeki kimyasal elementleri, ozon moleküllerinin oluşumunda esaslı bir etkiye sahip olabilir… İyonosferin ısısının değiştirilmesiyle ozon üreten kimyasal reaksiyonların etkileneceği bilinmektedir.”

Prof. Dick Williams, “Bugüne dek eşi görülmemiş miktardaki enerji, yine benzeri görülmemiş bir reaksiyon üretebilir. İyonosferle deney yapmak oldukça dikkat isteyen, hassas birşeydir. Belli bir yerde sınırlandırılmış olay, dünyaya oldukça hızlı bir şekilde yayılabilir.”

Alaska halkı bir avukat tutarak bu bölgede yapılmakta olan HAARP deneylerine bir son verilmesi için kongre üyelerine dilekçe göndermiştir. Başkan Clinton'un da konuya sıcak bakmadığını ve projeye destek vermediğini biliyoruz.

Internet üzerinde yaptığım araştırmalarda aşağı yukarı hep aynı şeylerden bahsediliyor. Aydoğan Vatandaş'ın “HAARP Kıyamet Teknolojisi” adlı kitabındaki herşeyi Internet'te bulmak mümkün.
Sonuç:

Bir radyo amatörü olarak doğrudan bizi ilgilendiren bir konu üzerinde yaptığım araştırmaları sizlerle paylaşmanın doğru olacağını düşündüm. Şahsi görüşüme gelince: Bugün dünyamızın dengesinde bir takım değişimler olduğunu biliyor ve görüyoruz. Bunun nedenini dünyamızın önümüzdeki 30 yıl içinde gireceği yeni Altın Çağı'na bağlayanlar ve üzerindeki insanların neden olduğu etkilere bağlayanlar var. Kimilerine göreyse tamamen rastlantısal olaylar. Kıyamet ve Altın Çağ ile ilgili bir yazımı da daha sonra sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Fakat üzerinde yaşadığımız dünyanın insanları tarafından yaratılan olumsuz durumların bugün yaşadığımız bir çok olaya etki ettiğini düşünüyorum. Açıkçası bilerek veya bilmeyerek yapılan yer altı nükleer denemelerinin ve HAARP projesinin sismik ve atmosferik hareketlere neden olduğunu söyleyebilirim. Ne yazık ki bazı ülkeler sadece kendi çıkarlarını düşünerek hareket ediyor ve bunun sonucunda oluşan olumsuz olaylardan hepimiz etkileniyor. Fakat onların da anlaması gereken çok önemli bir nokta var: Doğa ile oynanmaz!

 

TaHKaR

Aktif Üyemiz
Gerçekten de önemli bir konu bilinmeyenleri yaşamak bu konuda oldukça anlatmaktadır. Dünyada neler oluyorda haberimiz yok...herkesin okuması lazım...eyvallah admiinim..
 
Üst Alt