TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
Oktan Keleş, “Derûnî Devlet-Kutsal Halı” kitabında tarihi bir çok olayı gündeme getirerek, bizlere yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Bildiğimiz tarihi bilgileri bir kenara bırakarak, aslında bazı “bilgilerin” anlatıldığı gibi olmadığını söyleyerek bütün ezberlerimizi bozuyor. Ve bize yeni bir tarihin kapılarını açıyor…
Artık gerçeklerin açıklanma vakti gelmiş ki, bu güzel bilgileri öğreniyoruz…
Hacivat İle Karagöz’ün Sırrı…
Oktan Keleş, Hacivat İle Karagöz’ün sırrının Ereğli’deki İVRİZ Kabartmalarında olduğunu söylüyordu.
Dikkat ettim de, bu hafta bir tarih dergisi İvriz anıtlarını, bir dergide Hacivat ile Karagöz’ü konu edinmişlerdi.(Dergideki İvriz Kabartmasının ayrıntılı çizimine bakarsanız tıpkı Hacivat ve Karagöz olduğunu göreceksiniz.)
İvriz Anıtındakilerin Hacivat ile Karagöz olduğunu Oktan Keleş’ten öğrenecektik.
“Derûnî Devlet-Kutsal Halı” kitabında konu şu şekilde işlenmişti (sh.324-325)
“Hacivat ile Karagöz’ün sırrı bu anıttaydı. Şifrelerden biri de bu kabartmalardaydı. İvriz Anıtı Hacivat ile Karagöz’ün ta kendisiydi. Kıyafetlerinden sakallarına, ellerin duruşundan ayaklarındaki çarıklara kadar hepsi birebir aynıydı.
Asıl Hacivat ile Karagöz diye bilinen şahsiyetler, Hacı İvaz (İvriz) Türklerin Hitit döneminde bilge kişisini temsil eden kişiydi. Yani Bursa’daki Ulucami ile ilgileri yoktu. Bunlar uydurmaydı. Hacivat diye bilinen şahıs; bilgeliği ve iyiliği temsil ediyordu. Hakk’ın yanındaydı. Karagöz ise, kapkara göz yani masonların simgelerindeki tek gözü, tarihteki Tepegöz’ü temsil eden Şeytanî bir kişiyi temsil ediyordu. Hacivat ile Karagöz; Rahmanilerle Şeytaniler arasındaki savaşı simgeliyordu. Bu iki tarihî kişilik, yani Hacivat ile Karagöz olarak bilinen şahsiyetlerin gerçek isimleri bu değildi. Türk’ün tarihinin belli dönemlerinde Karagöz ve Hacivat diye bilinen mücadelenin sembolleri zuhur etmişti. Osmanlı’daki zuhuru ise bilinen tarih içinde adeta zurnanın son deliği gibidir.
Bu kabartma ile arkeologların yalan tarih yazmaları, bu yeni bilgilerle artık çökmeye mahkûmdu. Tıpkı Marmara-Yeni Kapı kazılarındaki gibi. İstanbul’un tarihi de yeni çıkan arkeolojik eserlerle değişiyordu.”
Oktan Keleş, bir kez daha bizleri şaşırtarak, gerçek tarihin kapılarını açıyor…
“Türk ve Dünya Tarihi Yeniden Yazılacak!” demiştik. Bunu bir iddia olarak değil, hakikatlerin açıklanması vakti geldiği için söyledik.
Artık gerçeklerin açıklanma vakti gelmiş ki, bu güzel bilgileri öğreniyoruz…
Hacivat İle Karagöz’ün Sırrı…
Oktan Keleş, Hacivat İle Karagöz’ün sırrının Ereğli’deki İVRİZ Kabartmalarında olduğunu söylüyordu.
Dikkat ettim de, bu hafta bir tarih dergisi İvriz anıtlarını, bir dergide Hacivat ile Karagöz’ü konu edinmişlerdi.(Dergideki İvriz Kabartmasının ayrıntılı çizimine bakarsanız tıpkı Hacivat ve Karagöz olduğunu göreceksiniz.)
İvriz Anıtındakilerin Hacivat ile Karagöz olduğunu Oktan Keleş’ten öğrenecektik.
“Derûnî Devlet-Kutsal Halı” kitabında konu şu şekilde işlenmişti (sh.324-325)
“Hacivat ile Karagöz’ün sırrı bu anıttaydı. Şifrelerden biri de bu kabartmalardaydı. İvriz Anıtı Hacivat ile Karagöz’ün ta kendisiydi. Kıyafetlerinden sakallarına, ellerin duruşundan ayaklarındaki çarıklara kadar hepsi birebir aynıydı.
Asıl Hacivat ile Karagöz diye bilinen şahsiyetler, Hacı İvaz (İvriz) Türklerin Hitit döneminde bilge kişisini temsil eden kişiydi. Yani Bursa’daki Ulucami ile ilgileri yoktu. Bunlar uydurmaydı. Hacivat diye bilinen şahıs; bilgeliği ve iyiliği temsil ediyordu. Hakk’ın yanındaydı. Karagöz ise, kapkara göz yani masonların simgelerindeki tek gözü, tarihteki Tepegöz’ü temsil eden Şeytanî bir kişiyi temsil ediyordu. Hacivat ile Karagöz; Rahmanilerle Şeytaniler arasındaki savaşı simgeliyordu. Bu iki tarihî kişilik, yani Hacivat ile Karagöz olarak bilinen şahsiyetlerin gerçek isimleri bu değildi. Türk’ün tarihinin belli dönemlerinde Karagöz ve Hacivat diye bilinen mücadelenin sembolleri zuhur etmişti. Osmanlı’daki zuhuru ise bilinen tarih içinde adeta zurnanın son deliği gibidir.
Bu kabartma ile arkeologların yalan tarih yazmaları, bu yeni bilgilerle artık çökmeye mahkûmdu. Tıpkı Marmara-Yeni Kapı kazılarındaki gibi. İstanbul’un tarihi de yeni çıkan arkeolojik eserlerle değişiyordu.”
Oktan Keleş, bir kez daha bizleri şaşırtarak, gerçek tarihin kapılarını açıyor…
“Türk ve Dünya Tarihi Yeniden Yazılacak!” demiştik. Bunu bir iddia olarak değil, hakikatlerin açıklanması vakti geldiği için söyledik.