Hadisler

Nur Hanım

Aktif Üyemiz
H.Z. MUHAMMED'İN İSLAMA DAVET HADİSLERİ
H.Z. MUHAMMED'İN İSLAMA DAVET HADİSLERİ
1) Hz. Muaviye radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Ben Allahu Teâlâ’nın fermanını insanlara ulaştıranım. Hidayeti ise ancak Allah verir. Ben (ilmi ve dini) taksim edenim, anlayış veren yalnız Allahu Teâlâ’dir.” [1578]

2) Hz. Ebû Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem amcası Ebû Tâlib’e (vefatı sırasında),
“Lâ ilahe illallah deyiniz ki ben kıyamet günü size şahidlik edeyim” buyurdu. Ebû Tâlib,
“Eğer Kureyş’in beni, Ebû Tâlib sadece ölümden korktuğu için bu kelimeyi okudu diye ayıplamasından korkmasaydım muhakkak bu kelimeyi okuyarak seni sevindirirdim” dedi. Bunun üzerine Allahu Teâlâ şu ayeti indirdi:
“(Habibim!) Şüphesiz sen, sevdiğine hidayet veremezsin. Lâkin Allah, dilediğine hidâyet verir.” [1579]

3) Hz. Aişe radıyallahu anhuma diyor ki: Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh cahiliyyet zamanında da Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in dostu idi. Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile buluşmak için evden çıktı. Onunla buluşunca,
“Ey Ebû’l Kasım! (Bu Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’ın künyesiydi.) Siz kavminizin meclisinde görünmüyorsunuz? Halk sizi onların analarını ve babalarını ayıplamakla itham ediyor” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“Ben Allah’ın Rasûlü’yüm. Seni Allah’a davet ediyorum” buyurdu ve sözünü bitirince Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh müslüman oldu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh’in yanından geri dö*nerken onun müslüman olmasından dolayı o kadar sevinmişti ki, Mekke’nin iki dağı arasında hiç kimse onun kadar sevinçli değildi. Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh oradan Hz. Osman bin Affan, Hz. Talha bin Ubeydullah, Hz. Zübeyr bin Avvam, Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas radıyallahu anhum’un yanına (onları İslam’a davet etmek için) gitti. Bu zatlar da müslüman oldular. İkinci gün Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh, Hz. Osman bin Maz’ûn, Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrah, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Ebû Seleme bin Abdil Esed ve Hz. Erkam bin Ebî Erkam radıyallahu anhum’u alarak Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldi. Bu zatlar da müslüman oldular. (Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh’in daveti üzerine iki gün içinde dokuz kişi müslüman oldu.) [1580]

4) Hz. Esma binti Ebî Bekr radıyallahu anhuma diyor ki: (Mekke’nin fethedildiği gün) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Mekke’ye girince Mescid-i Haram’a gitti. Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh, babası Ebû Kuhâfe’nin elinden tutarak Rasulullah satiAllahu aleyhi vesellem’in huzuruna getirdi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onu görünce,
“Ey Ebû Bekr, bu yaşlı zâtı neden evinde bırakmadın? Ben, evindeyken onun yanına giderdim” buyurdu. Ebû Bekr radıyallahu anh,
“Yâ Rasûlallah o sizin yanınıza yürüyerek gelmeye, sizin onun yanına gitmenizden daha müstehaktır” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onu önüne oturttu ve onun göğsünü mübarek eliyle meshettikten sonra “Müslüman olunuz” buyurdu. Nitekim Hz. Ebû Kuhâfe radıyallahu anh müslüman oldu. Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh babasını Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına getirdiğinde, babasının başındaki saçlar Seğâme ağacı gibi beyazdı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Bu saçları(n beyazlığını kına sürerek) değiştirin.” [1581]
İzah: Seğame; kar gibi beyaz renkli bir ağaçtır.[1582]

5) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: Allahu Teâlâ
“Ey Rasûlüm! Yakın akrabalarını korkut.” [1583] ayetini indirince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem safa tepesine çıktı ve yüksek sesle,
“Ya Sabaha (ey insanlar! Düşman sabaha karşı saldırmak üzere, buraya toplanın)” diye nida etti. Nitekim bütün insanlar Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına toplandılar. Bazıları kendisi geldi, bazıları kendi elçilerini gönderdi... Ondan sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Ey Abdulmuttalib oğulları! Fihr ve Ka’b oğulları! Söyleyin bakayım, eğer ben size,
“Şu dağın eteğinde atlı süvarilerden oluşan bir ordu size saldırmak istiyor” desem siz beni doğrular mısınız?” buyurdu. Hepsi,
“Evet” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“Ben sizi şiddetli bir azabın gel*mesinden önce korkutuyorum” buyurdu. Ebû Leheb (Allah ona lanet etsin) şöyle dedi:
“(Neûzü billahi) Sen kahrolasın. Bizi sadece bunun için mi çağırdın?” Bunun üzerine Allahu Teâlâ
“Ebû Leheb’in elleri kurusun! Hem de kurudu (mahvoldu.)” diye başlayan Tebbet sûresini indirdi. [1584]

6) Hz. Münîb el-Ezdî radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’i cahiliyyet zamanında gördüm. O şöyle diyordu;
“Ey insanlar! Lâ ilahe illallah deyiniz, kurtuluşa eresiniz.” Ben gördüm ki, onlardan bazıları Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek yüzüne tükürüyor, bazıları üzerine toprak atıyor bazıları da sövüyordu. (Durum böyle devam etti...) Nihayet günün yarısı geçti. Sonra bir kız elinde bir tas su getirdi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem yüzünü ve ellerini o suyla yıkadı ve
“Ey kızım! Babanın ansızın öldürüleceğinden ve herhangi bir zillete düşeceğinden korkma” buyurdu. Ben,
“Bu kız kimdir?” diye sordum halk,
“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Zeyneb’tir” dediler. O, güzel bir kız çocuğuydu. [1585]

7) Hz. Muhammed bin Osman, dedesi Hz. Havşeb radıyallahu anh’dan rivayet etmiştir: Allah, celle celaluhu Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’e galibiyet verince ben ona Abduşer ile birlikte kırk kişilik süvari birliği gönderdim. Onlar benim mektubumu da götürdüler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“İsmin nedir?” deyince o,
“Abduşer (yani şerli insan)” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“Hayır, sen Abdu Hayır’sın (yani hayırlı insansın)” buyurdu. (Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onu İslam’a davet etti. O da müslüman oldu.) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onunla İslam üzerine bîat etti. Râvi diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem mektuba cevab yazarak Abduşer ile Havşeb’e gönderdi. (Mektupta onu İslam’ı kabul etmeye davet etmişti.) Havşeb (mektubu okuyunca) iman etti. [1586]

8) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;
“Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin, eğer (eliyle değiştirmeye) gücü yetmiyorsa, diliyle değiştirsin. Eğer ona da gücü yetmezse, kalbiyle onun kötü olduğunu kabul etsin. (Yani kalbinde dert ve üzüntü olsun.) Bu, imanın en zayıf derecesidir.” [1587]

9) Hz. Nûman bin Beşîr radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;
“Allahu Teâlâ’nın emirlerini yerine getiren kimse ile Allahu Teâlâ’ya isyan eden kimsenin misali (büyük bir gemiye binen) ve kur’a çekerek yerlerini belirleyen kimselere benzer. Onların bazıları geminin üst kısmına, bazıları alt kısmına yerleştiler. Alt katta olanlar suya ihtiyaçları olduğunda yukarıya çıkıyorlar ve yukarıda oturmakta olanların yanından geçiyorlardı. Onlar,
“Eğer biz kendi katımızda bir delik açsak da (yukarı çıkmak yerine buradan su alsak,) böylece yukarıdakilere eziyet etmesek (ne iyi olur)” dediler. Bunun üzerine eğer yukarıdakiler, aşağıdakileri kendi hallerine bırakırlar ve onları fikirlerinden vazgeçirmezlerse (bunun sonucunda aşağıdakiler gemiyi delerlerse,) hepsi helak olurlar. Eğer onların elinden tutarlar (yani gemiyi deldirmezlerse,) kendileri de, diğer bütün yolcularda kurtulur.” [1588]
İzah: Bu hadiste dünya bir gemiye benzetilmiştir. O gemide yolculuk eden topluluktan birinin yaptığı hatadan diğerinin etkilenmemesi mümkün değildir. Bütün dünyadaki insanlar ise bu gemiye binen yolcular gibidir. Bu gemide, itaatkâr olanlar da isyankâr olanlar da vardır. Eğer isyan yaygın bir hale gelirse, bundan sadece isyana mübtelâ olanlar etkilenmezler, aksine bütün kavimler ve bütün dünya etkilenir. Öyleyse insanlığın hayatını felâketten kurtarmak için insanlar Allahu Teâlâ’ya isyandan alıkonulmalıdır. Eğer böyle yapılmazsa bütün insanlık Allahu Teâlâ’nın azabına yakalanabilirler.

10) Hz. Urs bin Âmire radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;
“Allahu Teâlâ bazı insanların yanlışlıkları yüzünden (bu yanlışa düşmeyenlerin) hepsine azab etmez. Ancak itaatkârlar güçleri yettiği halde isyan edenleri engellemezlerse, o zaman Allahu Teâlâ hepsine azab eder.” [1589]

11) Hz Ebû Bekre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem (Hac sırasında Zilhicce aynın onunda Minâ’daki hutbesinin sonunda) şöyle buyurdu:
“Ben size Allah’ın hükümlerini ulaştırdım mı?” (Sahabe-ı Kiram radıyallahu anhum diyorlar ki;) Biz,
“Evet, ulaştırdınız” dedik. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;
“Allah’ım! Sen (bu insanların ikrarına) şahid ol!” Sonra şöyle buyurdu;
“Burada bulunanlar, burada bulunmayanlara ulaştırsın. Zira kendisine ulaştırılan kişi bazen ulaştıran kişiden daha fazla ezberleyip, hatırında tutar.”
İzah: Bu hadisi şerifte şuna dikkat çekilmiştir: Allahu Teâlâ’nın Kelâmı’ndan ve Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in hadislerinden bir şeyler işiten kimse onu kendi şahsıyla sınırlamayıp, aksine onu insanlara ulaştırmalıdır. Belki de o insan-larbu sözleri daha fazla ezberleyip zihinlerinde tutabilirler. [1590]

12) Hz. Huzeyfe bin el-Yemân radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Canım kudret elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki, siz ya iyiliği emretmeye ve kötülükten nehyetmeye devam edersiniz ya da Allahu Teâlâ yakında sizin üzerinize azabını gönderir. Sonra siz dua edersiniz ama Allahu Teâlâ duanızı kabul etmez.” [1591]

13) Hz. Zeyneb binti Cahş radıyallahu anha diyor ki: Ben,
“Yâ Rasûlallah! Aramızda salih insanlar olduğu halde biz helak olur muyuz?” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“Evet, kötülükler çoğaldığı zaman” buyurdu. [1592]

14) Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki: Bir yahudi genç, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e hizmet ediyordu. O hastalanınca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onu ziyaret için yanına gitti ve baş ucuna oturdu. Sonra ona, “Müslüman ol” bu*yurdu. Genç yanında bulunan babasına baktı, babası,
“Ebû’l Kâsım’a itaat’et” dedi. Nitekim genç, müslüman oldu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem dışarı çıkarken şöyle diyordu;
“Bu genci Cehennem ateşinden koruyan Allah’a hamd olsun.” [1593]

15) Hz. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Şüphesiz bu din, nimetler hazinesidir. Bu nimetler hazinesinin anahtarları vardır. Allahu Teâlâ’nın, hayırların anahtarı ve kötülüklerin kilidi yaptığı kimseye müjdeler olsun. Yine Allahu Teâlâ’nın kötülüklerin anahtarı ve iyiliklerin kilidi yaptığı (yani sapıklığa sebep olan) kimseye yazıklar olsun.” [1594]

16) Hz. Cerir radıyallahu anh diyor ki: Bir defasında ben atın sırtında iyi duramıyorum diye Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e şikayette bulundum. Benim göğ*süme elini vurarak,
“Allah’ım! Onu iyi bir süvari kıl. Kendisini doğru yolda yürüyen ve başkalarına da doğru yolu gösteren biri kıl” diye dua etti. [1595]

17) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûîullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Sizden hiç kimse kendini hakîr görmesin.” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,
“Yâ Rasûlallah! Bizden biri kendini nasıl hakîr görür?” dediklerinde buyurdu ki;
“Allahu Teâlâ’nın ıslah etmesi için kendisine mes’ûliyet yük*lediği bir şeyi görür de, sonra bu konuda hiçbir şey konuşmazsa, Allahu Teâlâ kıyamet günü ona,
“Seni falanca konulan konuşmaktan alıkoyan neydi?” buyurur. O kişi,
“Bana eziyet ederler diye insanlardan korktuğum için konuşmadım” der. Bunun üzerine Allahu Teâlâ ona,
“Sen yalnız Ben’den korkma hakkına sahipsin” buyurur.” [1596]
İzah: Allahu Teâlâ tarafından verilen, kötülüğü engelleme görevini, insanlardan korktuğundan dolayı yerine getirmemek, kendini hakîr ve değersiz görmektir.

18) Hz. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Benî İsrail’de ilk eksiklik şöyle oldu: Bir kişi diğeriyle görüştüğünde ona,
“Ey falan! Allah’tan kork, yaptığın işi bırak, çünkü o iş senin için helal değildir” derdi. Sonra başka bir gün, o dinlemediği halde onunla olan ilişkileri yüzünden eskisi gibi onunla yiyip içmeye, düşüp kalkmaya devam etti. Umumi olarak böyle yapmaya başladıkları zaman (emri bil ma’ruf ve nehyi anil münker terkedildiği zaman) Atlahu Teâlâ itaatkârların kalbini, isyankârların kalbi gibi sertleştirdi.”
Sonra Peygamber sallallahu aleyhi vesellem,
“(Luînellezîne keferû min Benî İsraile alâ lisani Davud’a ve İsa’bni Meryem’)’dan başlayarak (Fasikun)’a kadarki ayetleri okudu. (O ayetlerden ilk ikisinin meali şöyledir)
“İsrailoğullarından kâfir olanlara hem Davud’un hem de Meryem oğlu İsâ’nın dili ile lanet olundu. Bunun sebebi İsyan etmeleri ve hakkın sınırını aşmış olmalarıydı. Onlar, birbirlerini yaptıkları fenalıktan alıkoymazlardı. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı. Onlardan çoğunu görürsün ki (mü’minlere olan kinlerinden dolayı) müşriklerle dostluk ederler. Elbette nefislerinin kendileri için ahiret hesabına ileri sürdüğü şeyler ne kötü...” [1597] Ondan sonra Peygamber sallallahu aleyhi vesellem çok ısrarlı bir şekilde,
“İyiliği emir ve kötülükten nehyetmeye, zalimi zul*münden alıkoymaya, (onu) hakka getirmek ve hak üzere tutmak için çalışmaya devam ediniz” diye emretti. [1598]

19) Hz. Ebû Bekr Sıddık radıyallahu anh şöyle buyurdu;
“Ey insanlar! Sizler şu ayeti okuyorsunuz:
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda gittikten sonra, sapan kimse size zarar veremez” [1599] Halbuki ben Rasûlulah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim.”
“İnsanlar zalimin zulmünü görüp de onu zulmünden alıkoymazlarsa, yakında Allahu Teâlâ onların hepsini umûmi bir azaba mübtelâ kılar.” [1600]
İzah: Hz. Ebû Bekr Sıddîk radıyallahu anh’ın maksadı şuydu; Siz bu ayetin manasını şöyle anlıyorsunuz:
“Bir kimse hidayet üzere ise onun iyiliği emredip, kötülükten nehyetmesi gerekli değildir. Çünkü başkası hakkında ona sorulmayacaktır.” Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh hadis beyan ederek bu yanlış manayı reddetmiş oldu. Bununla şu konu açığa kavuşmuş oldu ki; imkan nisbetinde kötülüğe mâni olmak ümmetin görevi ve her ferdin işidir.
Ayetin sahih manası şudur;
“Ey iman edenler, kendinizi düzeltmeye bakın. Sizin din yolunda yürümeniz şu şekildeyse, siz hem kendinizi ıslah ediyor hem de baş*kalarının ıslahı için de çalışıyorsanız ve sonra herhangi bir kimse sizin ıslah çalışmanıza rağmen sapıtıyorsa, onun sapıtmasından dolayı sizin bir zararınız yoktur.” [1601]

20) Hz. Huzeyfe radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Hasır tellerinin ileri-geri birbirine geçtiği gibi, insanların kalblerine ilerden ve geriden peş peşe fitneler gelecektir. O halde hangi kalb o fitnelerden birini içine alıp kabul ederse, o kalbte siyah bir nokta belirir. Hangi kalp onu kabul etmezse, o kalpte beyaz bir iz belirir. Nihayet kalpler iki kısma ayrılır. Bir kısmı beyaz mermer gibi olur ki, yerler ve gökler yerinde durduğu müddetçe kendisine hiçbir fitne zarar veremez. (Yani mermer kaygan olduğundan dolayı onun üzerinde hiçbir şey sabit kalamadığı gibi o kişinin kalbinde iman sağlam olduğundan dolayı hiçbir fitne ona tesir edemez.) Kalplerin ikinci kısmı, siyah toprak renginde ters duran bir bardak gibidir. (Yani günahların çokluğundan kalp siyahlaşmıştır.) Ters duran bir bardakta hiçbir şey kalmadığı gibi o kalpte de günahlara karşı nefret ve imanın nuru kalmaz. Bu yüzden o, iyiliği iyilik, kötülüğü de kötülük olarak görmez. Sadece kalbine iyice yerleşmiş olan hevâ ve arzularına göre amel eder.” [1602]

21) Hz. Ebû Ümeyye Şa’bâni rahmetullahi aleyh diyor ki: Ben Ebû Salebe Huşenî radıyallahu anh’a,
“Siz şu ayeti kerime aleyküm enfüsekum “Siz kendinizi düşünün” [1603] hakkında ne diyorsunuz?” dedim, buyurdu ki;
“Allah’a yemin olsun ki, ben bu ayet hakkında çok iyi bilen birine (Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e) sordum, buyurdu ki;
“(Bu ayetin maksadı ‘Sadece kendinizi düşünün’ demek değildir.) Bilakis birbirinize iyiliği emredin, kötülüklerden alıkoyun. Nihayet sen insanlarda genel olarak cimriliğin yaygınlaştığını, arzuların yerine getirildiğini, dünyanın dine tercih edildiğini, herkesin kendi görüşünü beğendiğini (başkasının görüşünü beğenmediğini) gördüğün zaman, avamı bırakarak kendi ıslahınla uğraş. Çünkü âhir zamanda öyle günler gelecek ki, dinin hükümlerini devamlı ve düzenli olarak yaşamak, bir ateş korunu elde tutmak kadar zor olacaktır. O günlerde amei edenlerin her bir ameline karşılık, aynı ameli işleyen elli kişinin sevabı verilir.” Hz. Ebû Salebe radıyallahu anh diyor ki: Ben,
“Yâ Rasûlallah! Onlardan elli kişinin sevabı mı (yoksa bizden elli kişinin sevabı mı? Çünkü sahabenin ameli ecir ve sevâb bakımından daha ziyadedir)” dedim.
“Sizden elli kişinin ecri, o şahsa verilecektir” buyurdu. [1604]
İzah: Bu hadisin maksadı; âhir zamanda amel eden bir kimsenin derecesi, bu husûsi faziletinden dolayı Sahâbe-i Kiram’dan üstün olacağı manasına asla gelmez. Çünkü Sahâbe-i Kiram her halükârda ümmetin diğer fertlerinden efdaldir.
Bu hadisi şeriften anlaşıldı ki, iyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmek gereklidir. Ancak hakkı kabul etme istîdât ve kabiliyetinin tamamen yok olduğu bir devir gelirse, bu durumda bir kenara çekilip yalnız kalmak emredilmiştir. Allahu Teâlâ’nın lütfü ile henüz o vakit gelmemiştir. Çünkü zamanımızda ümmette hakkı kabul etme istidadı vardır. [1605]

22) Hz. Ebû Saîd e!-Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Yollarda oturmaktan sakının.” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,
“Yâ Rasûlallah! Bizim yollarda oturmamız gerekiyor. Orada oturup konuşuyoruz” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“İllâ da oturacaksanız yolun hakkını veriniz” buyurdu. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,
“Yâ Rasûlallah! Yolun hakkı nedir?” dediler, buyurdu ki;
“Gözleri aşağı indirmek, (nâmahremden koru*mak). Eziyet verecek şeyi yoldan gidermek (ya da bizzat eziyet vermekten sakınmak.) Selâma cevab vermek. İyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek.” [1606]
İzah: Sahâbe-i Kiram’ın demek istediği şuydu: Yollarda oturmaktan sakınmak bizim için mümkün değildir. Çünkü bizim toplanabileceğimiz bir yerimiz yoktur. Bu yüzden birkaç kişi, bir araya geldiğimizde hemen yol üzerine oturup dinî ve dünyevi işlerimizi aramızda görüşüyoruz. Birbirimizin hâlini soruyoruz. Biri hasta ise onun tedavisi için bir çare düşünüyoruz. Eğer arada bir kırgınlık varsa, barış ve sulh yapıyoruz. [1607]

23) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Küçüklerimize şefkat göstermeyen, büyüklerimize saygı duymayan, iyiliği emretmeyen ve kötülüğü nehyetmeyen, bize tabî olanlardan değildir.” [1608]

24) Hz. Huzeyfe radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kişinin hanımı, malı, çocukları ve komşuları ile ilgili hükümleri yerine getirmekteki kusur ve günahlarına, namaz, sadaka, emri bilmarûf ve nehyi anil münker keffâret olur.” [1609]

25) Hz. Câbir radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Allahu Teâlâ Hz. Cebrail aleyhisselam’a,
“Falanca şehri içindekilerle beraber tersine çevir” buyurdu. Cebrail aleyhisselam,
“Yâ Rabbi, o şehirde Senin falanca kulun var. O, göz açıp kapayıncaya kadar bile sana isyan etmedi” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; Ailah celle celaluhu, Cebrail aleyhisselam’a,
“O şehri, o şahsın ve oradakilerin üzerine çevir. Çünkü şehirde yaşayanların Bana isyanlarını gördüğü halde onun yüzünün rengi bir an bile değişmedi” buyurdu. [1610]
İzah: Allahu Teâlâ’nın buyruğunun özeti şudur: Şüphesiz o kulum Bana hiç isyan etmedi. Ancak insanlar onun gözü önünde günah işleyip duruyorlar, o ise itminan içinde onları seyrediyor. Kötülükler yayılıyor, insanlar Allahu Teâlâ’ya isyan ediyorlar ama o, bu kötülükleri ve isyanları yapanları görünce yüzünde asla üzüntü alâmeti belirmiyor. Peki, bu küçümsenecek bir suç mudur? [1611]

26) Hz. Dûrre binti Ebî Leheb radıyallahu anha diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi veseliom minber üzerinde oturmaktayken bir adam ayağa kalkarak,
“Yâ Rasûlallah! İnsanların en hayırlısı kimdir?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;
“İnsanların en hayırlısı en fazla Kur’an okuyan, en fazla takva sahibi olan, en fazla iyili*ği emreden ve en fazla kötülükten nehyeden, en fazla akrabasını görüp gözetendir.” [1612]

27) Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki:
“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, Kisra, Kayser, Necâşi ve her büyük idareciye mektup yazdı. (O mektuplarda) onları Allah’a davet etti. Bu Necâşi (müslüman olan ve) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in cenaze namazını kıldırdığı Necâşi değildi. (Aksine bu başka bir şahıstı. Çünkü Habeşistan’ın bütün krallarının lakabı Necâşi’ydi.)” [1613]

28) Hz. Urs bin Amîre el-Kindî radıyallahu anh diyor ki:
“Yeryüzünde bir günah işlendiğinde onu görünce ondan hoşlanmayan kimse, o günahın işlendiği yerde bulunmayan kimse gibidir. (Günah vebalinden kurtulur.) Kim de günah mahailinde bulunmaz ancak o günahın işlenmesine razı olursa, günah işlenen yerde bulu*nan kimse gibi günahın vebaline ortak olur.” [1614]

29) Hz. Câbir radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;
“Benim ve sizin misâliniz ateş yakan birine benzer ki, çekirgeler ve kelebekler ateşe düşerken o, onları ateşten uzaklaştırır. İşte ben de sizin kemerlerinizden tutup sizi Cehennem’den kurtarıyorum. Ancak siz benim elimden kurtuluyorsunuz. (Yani Cehennem ateşine düşüyorsunuz.)” [1615]
İzah: Hadisi şerifte Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ümmetini Cehennem ateşinden korumak için kalbindeki sonsuz şefkat ve arzu beyan edilmiştir. [1616]

30) Hz. Abdullah radıyallahu anh diyor ki:
Ben sanki Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i görür gibi oluyorum. O bir peygamberin başına gelen olayı anlatıyordu. Kavmi onu o kadar dövmüşlerdi ki, kan-revan içinde bırakmışlardı. O yüzündeki kanı siliyor ve “Allah’ım! Kavmimi bağışla. Çünkü onlar bilmiyorlar” diyordu.” (Buna benzer bir olay Uhud savaşında bizzat Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in başına gelmişti. [1617]

31) Hz. Hind bin Ebî Hâle radıyallahu anh diyor ki:
“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem (ümmeti hakkında) devamlı üzüntülü ve sürekli düşünceliydi. Hiçbir zaman rahat içinde değildi. Çoğu zaman susardı. Gereksiz yere konuşmazdı.” [1618]

32) Hz. Câbir radıyallahu anh diyor ki: Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,
“Yâ Rasûlallah! Sakif kabilesinin okları bizi helak etti, onlara beddua ediniz” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“Allah’ım! Sakîf kabilesine hidayet ver” diye dua etti. [1619]

33) Hz. Abdullah bin Amr el-Âs radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Kur’an-ı Kerim’de Allahu Teâlâ’nın İbrahim aleyhisselam’ın duasını zik*rettiği şu ayeti okudu:
“Ey Rabbim! Çünkü o putlar, insanlardan birçoğunu şaşırttılar. Bundan böyle kim bana uyarsa, işte o bendendir. Kim de bana isyan ederse, (Sen ona hidayet ver) artık Sen çok bağışlayıcı, çok merhametlisin.” [1620] (Hz. İbrahim aleyhisselam’ın bu duayı yapmasındaki maksat; mü’minlere şefaat etmek, mü’min olmayanlara da hidayet istemektir.) Bir de Hz. İsâ aleyhisselam’in duasının zikredildiği şu ayeti okudu:
“Sen onlara azab edersen, şüphesiz ki onlar Senin kullarındır. (Onlara azab etmek Senin hakkındır.) Kendilerini bağışlarsan, şüphesiz ki Sen güçlü ve hikmet sahibisin.” [1621] Bu iki ayeti okuyunca (Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem kendi ümmetini hatırlayıp) dua etmek için ellerini kaldırdı ve
“Allah’ım! Ümmetim, ümmetim!” deyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Allahu Teâlâ Cebrail aleyhisselam’a, “Ey Cebrail! Muhammed’in yanına git ve her ne kadar senin Rabbin her şeyi bilse de yine de ona, “Seni ağlatan nedir?” diye sor” buyurdu. Nitekim Cebrail aleyhisselam, Muhammed sallallahu aleyhi vesellemi’n yanına geldi ve ona durumu sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, Cebrail aleyhisselam a,
“Beni ağlatan, Ümmetimin ahirette hâli ne olacak? Düşüncesidir” diye cevab verdi. (Cebrail aleyhisselam bu sözleri Allah celle celaluhu’ya ulaştırdı.) Allahu Teâlâ,
“Ey Cebrail! Muhammed’in yanına git ve ona, “Ümmetin hakkında seni razı edeceğiz ve seni üzmeyeceğiz” de” buyurdu.[1622]
İzah: Bazı rivayetlerde şöyle geçmektedir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Cebrail aleyhisselam’in Allahu Teâlâ’dan getirdiği bu fermanı dinledikten sonra, “Ümmetimden hiçbiri Cehennem’de kalmazsa o zaman mutmain ve razı olurum.”
Allahu Teâlâ her şeyi bilmesine rağmen ağlama sebebini sorması için Cebrail aleyhisselam’ı Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanma göndermesi sadece ona ikramdır ve itibarını yüceltmek içindir. [1623]

34) Hz. Aişe radıyallahu anha buyurdu ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’i neşeli görünce,
“Yâ Rasûlallah! Allahu Teâlâ’ya benim için dua ediniz” dedim, buyurdu ki;
“Allah’ım! Aişe’nin geçmiş-gelecek, gizli-aşikâr, bütün günahlarını bağışla!” Bu duayı işitince ben sevincimden o kadar güldüm ki, başım kucağıma düştü. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“Duam seni çok mu sevindirdi?” buyurdu. Ben,
“Senin duan, beni neden sevindirmesin ki?” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“Allah’a yemin olsun ki, her namazdan sonra ümmetim için bu duayı yapıyorum” buyurdu. [1624]

35)
Hz. Amr bin Avf radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu naklediyor; “Din garib başladı (yani insanlara yabancı idi.) Başlangıçta olduğu gibi yakında yine insanlara yabancı olacaktır. Dini yaşadıklarından dolayı garib ve tuhaf görülen müslümanlara müjdeler olsun. Onlar, benden sonra insanların bozduğu, benim yolumu ıslah edip düzelteceklerdir.” [1625]

36) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e,
“Yâ Rasûlallah! Müşrikler için beddua ediniz” denildi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,
“Ben lanet edici olarak gönderiîmedim. Şüphesiz ben rahmet olarak gön*derildim” buyurdu. [1626]

37) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Kolaylaştırın, zorlaştırmayım.. Teselli edin, nefret ettirmeyin...” [1627]

38) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Kim, hak olan bir söz söyler de kendisinden sonra o sözüyle amel edilirse, Allahu Teâlâ kıyamete kadar onun ecrini devam ettirir. Sonra Allahu Teâlâ kıyamet günü ona sevabını tam olarak verir.” [1628]

39) Hz. Ebû Mes’ud Bedrî radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Kim bir iyiliğe öncülük ederse, ona, o iyiliği yapanın sevabına eşit sevab verilir.” [1629]

40) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim hidayet ve hayır işlerine davet ederse, ona o hayra tabî olanların hepsine verilen sevaba eşit sevab verilir. Bundan dolayı onların sevabından da hiçbir şey eksilmez. Aynı şekilde kim sapıklığa çağırırsa, o sapıklığa tabî olanların tamamının günahı ona verilir. Bundan dolayı onların günahla*rından hiçbir şey eksilmez.” [1630]

41) Hz. Alkame bin Saîd radıyallahu anh diyor ki: Bir defasında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem konuşma yaptı. Bu konuşmasında bazı müslüman kavimleri hayırla övdü. Sonra şöyle buyurdu;
“Bazı kavimlere ne oluyor ki, kendi komşularında ne din anlayışı meydana getiriyorlar, ne onlara din öğretiyorlar, ne onlara nasihat ediyorlar, ne onlara iyiliği emrediyorlar ne de onları kötülükten nehyediyorlar... Bazı kavimlere ne oluyor ki, kendi komşularından ne ilim öğreniyorlar, ne din anlayışı tahsil ediyorlar ne de nasihat kabul ediyorlar... Allah’a yemin olsun ki, bu insanlar kendi komşularına ya ilim öğretirler, onlarda din anlayışı meydana getirirler, onlara nasihat ederler, onlara iyiliği emredip, kötülükten nehyederler. Aynı şekilde diğer insanlar da kendi komşularından ya ilim öğrenirler, onlardan din anlayışı tahsil ederler ve onların nasihatlerini kabul ederler ya da ben onları dünyada iken şiddetli bir şekilde cezalandırırım...” Ondan sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem minberden aşağıya indi. İnsanlar Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in\ bu sözlerden hangi kavmi kasdettiği hakkında konuşmaya başladılar ve “Eş’arî kavmi kasdedilmiştir. Çünkü onlar ilim sahipleridir. Onların etrafındaki köylü kavimlerin dinden haberleri yoktur” dediler. Bu haber Eş’arîlere ulaşınca onlar Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna vardılar ve “Yâ Rasûlallah! Siz bazı kavimleri hayırla övdünüz, bize de kırgın olduğunuzu belli ettiniz. Bizim kusurumuz nedir?” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem (ikinci defa) şöyle buyurdu;
“Bu insanlar ya kendi komşularına ilim öğretirler, onlara nasihat ederler, onlara iyiliği emredip, kötülükten nehyederler, diğer insanlar da kendi komşularından öğrenirler, onlardan nasihat elde ederler. Din anlayışı tahsil ederler ya da ben onları bu dünyada şiddetli bir şekilde cezalandırırım.” Eş’arî kavminden olan insanlar, “Yâ Rasûlallah! Biz başkalarını anlayışlı insanlar mı yapalım?” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem yine aynı sözünü tekrarladı. Onlar üçüncü defa yine aynı şeyi arz ettiler. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de yine aynı sözünü tekrarladı. Sonra onlar,
“Yâ Rasûlallah! Bize bir sene mühlet veriniz, tâ ki onlarda din anlayışı meydana getirelim, onları öğretelim, onlara nasihat edelim” dediler. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şu ayeti okudu;
“İsrailoğullarından kâfir olanlara hem Davud’un hem de Meryem oğlu İsâ’nın dili ile lanet olundu. Bunun sebebi isyan etmeleri ve hakkın sınırını aşmış olmalarıydı. Onlar, birbirlerini yaptıkları fenalıktan alıkoymazlardı. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı.” [1631]

42) Hz. Üsâme bin Zeyd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Kıyamet günü bir adam getirilir ve Cehennem’e atılır. Bundan dolayı onun bağırsakları dışarı çıkar. O, bağırsaklarının etrafında, değirmen eşeğinin değirmen etrafında döndüğü gibi döner. (Yani un değirmenini çevirmek için bir hayvanın değirmenin etrafında yürütüldüğü gibi, bu şahısta kendi bağırsaklarının etrafında döner.) Cehennem’deki insanlar onun etrafında toplanırlar ve ona,
“Ey falanca! Sana ne oldu, sen bize iyiliği emretmiyor muydun, kötülükten nehyet’iniyor muydun?” derler. O, “Ben size iyi şeyleri emrederdim ancak kendim onunla amel etmezdim. Sizi kötülüklerden alıkoyardım ancak kendim onu işlerdim” der” [1632]

43) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Miraç gecesinde bir topluluğun yanına uğradım. On*ların dudakları Cehennem’in ateşten makaslarıyla kesiliyordu. Ben Cebrail eleyhisselam’a,
“Bunlar kimlerdir?” deyince bana,
“Bunlar dünya ehlinin hatıb ve vaizleridir. Onlar başkalarına iyiliği emrederlerdi. Ancak kendilerini unuturlardı (amel etmezlerdi.) Halbuki onlar Allah’ın kitabını okuyorlardı. Onlar akıllı değiller miydi? Dedi.” [1633]
____________________
BİLGİ
[1578] Taberâni, Cami'üs Sağir
[1579] Kasas: 28/56.
[1580] Ei-Bidâye ven Nihâye
[1581] Müsned'i Ahmed, Taberâni, Mecma'uz Zevâid
[1582] Mecma'ü Bihâr'il Envâr
[1583] Şuarâ: 26/214.
[1584] Müsned'i Ahmed
[1585] Taberâni, Mecma'uz Zevâid
[1586] İsâbe
[1587] Müslim
[1588] Buhari
[1589] Taberâni, Mecma'uz Zevâid
[1590] Feth'ül Bari
[1591] Tirmizi
[1592] Buhâri
[1593] Buhâri
[1594] İbni Mâce
[1595] Buhâri
[1596] İbni Mâce
[1597] Maide: 5/78-81.
[1598] Ebû Dâvûd
[1599] Mâide: 5/105
[1600] Tirmizi
[1601] Beyân'ül Kur'an
[1602] Müslim
[1603] Mâide: 5/105.
[1604] Ebû Dâvûd
[1605] Mâide: 5/105.
[1606] Buhâri
[1607] Mezâhir'i Hakk
[1608] Tirmizi
[1609] Buhâri
[1610] Mişkât'û! Mesâbih
[1611] Mirkât
[1612] Müsned'i Ahmed, Taberâni, Mecma'uz Zevâid
[1613] Müslim
[1614] Ebû Dâvûd
[1615] Müslim
[1616] Nevevî
[1617] Buhâri
[1618] Şemâil-i Tirmizi
[1619] Tirmizi
[1620] İbrahim: 14/36.
[1621] Mâide: 5/118.
[1622] Müslim
[1623] Maârif ül Hadîs
[1624] Bezzar, Mecma'uz Zevâid
[1625] Tirmizi
[1626] Müslim
[1627] Müslim
[1628] MüsnediAhmed
[1629] Ebû Dâvûd
[1630] Müslim
[1631] Maide: 5/78-79.
[1632] Buhâri
[1633] Müsned'ı Ahmed
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt