fahrettin tırınk
Site İmamı
Hak yolcularının mühim edeplerinden birisi de “halvet der encümen”dir. Bu Farsça ifadenin manası, halkın arasında iken Cenab-ı Hak ile beraber olmaktır. Buna, “zahiri halk, batını Hak ile olmak” da denir.
Halvet der encümen kısacık bir deyimdir fakat içinde pek çok mana saklıdır. Arifler bu tabirle Hak yolcusunda bulunması gereken zahir ve batın edeplere dikkat çekmişlerdir.
Halvet, yalnızlığa çekilmek, insanlardan ayrılmak ve kendi alemine yönelmek demektir ve iki şekilde olur. Birincisi zahirde, diğeri batında gerçekleşir. Zahirdeki halvet, insanlardan ayrılıp yalnızlığa çekilmek, kalbi uyandırmak ve Yüce Allah’a yakınlık sağlamak için bir yere kapanmaktır. Batındaki halvet ise, gönlünü sadece Yüce Allah’a bağlamak, her işte İlâhi rızayı aramak ve bütün huzuru zikirde bulmaktır.
Kalbi gafletten uyandırmak, zikre alıştırmak, gönlü bir noktaya toplamak ve nefsin afetlerinden kurtulmak için Arifler çeşitli yollar seçmişlerdir. Bazıları bunun için insanlardan tamamen ayrılıp özel bir köşeye çekilmişler ve orada zikir, fikir, ilim, ibadet gibi hayırlı amellerle meşgul olmuşlardır. Böylece insanlardan gelecek zararlardan korunmak istemişlerdir. Bundaki asıl hedef, kimseden zarar görmemek ve kimseye de zarar vermemektir.
Bu tür halvet insanın hayatında belli bir süre için güzel olur. Mesela, hayat boyu gerekli olacak ilim, terbiye ve sanatları öğrenmek için böyle bir zaman gereklidir.
Dinimizin asıl hedefine gelince, Hak rızası için halka hizmet etmek esastır. Bütün Peygamberlerin asıl vazifesi budur. Bu da ancak halkın içine girmekle mümkün olmaktadır. Fakat bu iş usulüne göre olursa faydalı olur. Yoksa, insan gaflete düşer, farzları zayi eder, harama bulaşır, zarar görür.
EL İŞTE, GÖNÜL ALLAH’TA
Önce şunu belirtelim: Halkın içinde Hak ile olma prensibi, Kur’an ve Sünnet’te öğretilen bir vazifedir. Allah Dostu Kâmil Müminlerin sıfatıdır. Gerçek akıl sahiplerinin ahlâkıdır. Erkek-kadın her Mümin bu edebe davetlidir. Çünkü İlâhi sevgi ve dostluk Onda gizlidir.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz önümüze şu ölçüyü koymuştur:
“Bir kimse Allah katında ne kadar sevildiğini ve kıymeti olduğunu bilmek istiyorsa, kendisinin Yüce Allah’ı ne kadar zikrettiğine ve O’nu nasıl yücelttiğine baksın. Allah kulunu kalbindeki vaziyete göre değerlendirir.” (Hakim, Ebu Ya’lâ, Beyhakî)
Yüce Allah kalbi uyanık Kullarını bizlere şöyle övüyor:
“Onlar öyle erlerdir ki, herhangi bir ticaret ve alışveriş kendilerini Allah’ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz.” (Nur, 37)
Rabbimiz hepimizden şunu bekliyor:
“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Onu sabah akşam tesbih edin. Böyle yapmaya devam ederseniz, karanlıklardan nura çıkmanız için Allah size rahmet eder, melekler sizin için istiğfar eder. Allah müminlere çok merhamet edicidir.” (Ahzap, 41-43)
Halvet der encümen kısacık bir deyimdir fakat içinde pek çok mana saklıdır. Arifler bu tabirle Hak yolcusunda bulunması gereken zahir ve batın edeplere dikkat çekmişlerdir.
Halvet, yalnızlığa çekilmek, insanlardan ayrılmak ve kendi alemine yönelmek demektir ve iki şekilde olur. Birincisi zahirde, diğeri batında gerçekleşir. Zahirdeki halvet, insanlardan ayrılıp yalnızlığa çekilmek, kalbi uyandırmak ve Yüce Allah’a yakınlık sağlamak için bir yere kapanmaktır. Batındaki halvet ise, gönlünü sadece Yüce Allah’a bağlamak, her işte İlâhi rızayı aramak ve bütün huzuru zikirde bulmaktır.
Kalbi gafletten uyandırmak, zikre alıştırmak, gönlü bir noktaya toplamak ve nefsin afetlerinden kurtulmak için Arifler çeşitli yollar seçmişlerdir. Bazıları bunun için insanlardan tamamen ayrılıp özel bir köşeye çekilmişler ve orada zikir, fikir, ilim, ibadet gibi hayırlı amellerle meşgul olmuşlardır. Böylece insanlardan gelecek zararlardan korunmak istemişlerdir. Bundaki asıl hedef, kimseden zarar görmemek ve kimseye de zarar vermemektir.
Bu tür halvet insanın hayatında belli bir süre için güzel olur. Mesela, hayat boyu gerekli olacak ilim, terbiye ve sanatları öğrenmek için böyle bir zaman gereklidir.
Dinimizin asıl hedefine gelince, Hak rızası için halka hizmet etmek esastır. Bütün Peygamberlerin asıl vazifesi budur. Bu da ancak halkın içine girmekle mümkün olmaktadır. Fakat bu iş usulüne göre olursa faydalı olur. Yoksa, insan gaflete düşer, farzları zayi eder, harama bulaşır, zarar görür.
EL İŞTE, GÖNÜL ALLAH’TA
Önce şunu belirtelim: Halkın içinde Hak ile olma prensibi, Kur’an ve Sünnet’te öğretilen bir vazifedir. Allah Dostu Kâmil Müminlerin sıfatıdır. Gerçek akıl sahiplerinin ahlâkıdır. Erkek-kadın her Mümin bu edebe davetlidir. Çünkü İlâhi sevgi ve dostluk Onda gizlidir.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz önümüze şu ölçüyü koymuştur:
“Bir kimse Allah katında ne kadar sevildiğini ve kıymeti olduğunu bilmek istiyorsa, kendisinin Yüce Allah’ı ne kadar zikrettiğine ve O’nu nasıl yücelttiğine baksın. Allah kulunu kalbindeki vaziyete göre değerlendirir.” (Hakim, Ebu Ya’lâ, Beyhakî)
Yüce Allah kalbi uyanık Kullarını bizlere şöyle övüyor:
“Onlar öyle erlerdir ki, herhangi bir ticaret ve alışveriş kendilerini Allah’ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz.” (Nur, 37)
Rabbimiz hepimizden şunu bekliyor:
“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Onu sabah akşam tesbih edin. Böyle yapmaya devam ederseniz, karanlıklardan nura çıkmanız için Allah size rahmet eder, melekler sizin için istiğfar eder. Allah müminlere çok merhamet edicidir.” (Ahzap, 41-43)
Moderatör tarafında düzenlendi: