TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
TARİH YAZANLARIN BÜYÜK İHANETİ;
ŞANLI TÜRK LİDERİ HÜLAGU HAN
Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. ( M.Kemal Atatürk )
Yazıya başlarken, Türkün Son Başbuğu Atatürk’ün; sözleri ile başlamayı uygun gördüm. Tarih yazanların “İHANETLERİ” nedeni ile birçok Türk Bahadırı, TARİHTE hak ettiği değeri görememiş ve lanetlenmekten kurtulamamıştır.
Sırf Müslüman olmadığı için, büyük haksızlığa uğramış tarihi şahsiyetlerinden biri de hiç şüphesiz HÜLAGU HAN dır.
Bu yazımda Hülagu Han’dan bahsetmek istiyorum.
Adına, Ümmetçi-Sentezciler tarafından Beddua edilen Hülagu Han kimdir….
Moğol İmparatorluğunun kurucusu, büyük savaşçı Çingiz (Cengiz) Kağan’ın oğlu ve İlhanlı Devletinin kurucusu Müngke (Mengü) Kağan’ın kardeşidir.
13. yüzyılda yaşadı; sürekli savaşmakla geçen 48 yıllık ömrü boyunca, sadece bir kez yenildi, O’nu yenen kişi ise Çingiz’in torunu ve kendi öz yeğeni olan Berke idi. 1258 yılında Bağdat’a girerek Abbasiler’in kökünü kurutması sayesinde adını tarih sayfalarına yazdırdı.
Ümmetçi-Sentezci güruh; ABBASİ HALİFESİ’ni (Mustasım) öldürdüğünden dolayı kinlerini kustukları Hülagu’ya, ağızları dolusu küfür eder, Bağdat da ki en büyük kütüphanenin yakıldığını ve böylece dünya bilim olarak 1000 geriye gittiği safsatası anlatır.
Lise yıllarında, Tarih öğretmenimiz: Moğollar tarafından Bağdat da ki Beytül Hikme isimli kütüphanedeki binlerce el yazması kitabın acımasızca yakıldığını, Müslüman insanları da kılıçtan geçirdiklerini anlatmıştı.
Yıllar sonra, kendi imkanlarımızla araştırdığımız zaman; Beytül Hikme’nin sadece binasının ortadan kaldırıldığı, İçinde bulunan kitaplarında Hülagunun baş veziri Nasurettin Tusi tarafından Merage’de kurulan rasathane götürüldüğünü öğrendik.
Merage rasathanesinde kurulan kütüphanede 400.000(Dört yüz Bin) kitaptan oluşturulduğu bilinmektedir. Nasurettin Tusi bilimsel ve felsefi çalışmalarında Hülagu Han dan destek alarak yapmıştır.(Ayrıca Nasurettin Tusi Şia mezhebindendir.)
Ayrıca, Bilime ve sanata karşı da büyük saygısı vardı. Hülagu Han, sarayına bilginleri toplar ve onları korurdu. Bilgiye merakı vardı. Kendisi astronomi ve kimya ile uğraşırdı.
Bilginleri toplayarak ilim akademileri kurdu. Aladağ’da saraylar, Huy’da camiler yaptırdı. Tebriz şehri onun döneminde bir bilim merkezi oldu. Bizans’tan oraya kozmografya ve diğer ilimleri öğrenmek için öğrenciler geliyordu.
Günümüz de, ders olarak okullarda okutulan tarih dersinde, Hülagu’nun bahadırlığından ziyade, bir iki satır, kurduğu devlet ile ilgili bilgiler içermektedir. Aynı bilgiler, Timur ve Cengiz Kağan dada aynıdır. Bütün bilgileri toplasan ancak 45 dakikalık 1 ders konusu bile etmemektedir.
Daha Türk çocuğu eğitimin ilk günlerinde Türkün abide şahsiyetlerin den uzak tutulmakta, emperyalizmin, Süpermen, Batman, vb. gibi hayal kahramanlarına itilmektedir.
Bu nedenle ilköğretim öğrencisi bir çocuk, Çin sarayını basan Kürşad değil, emperyalizmin Süpermenini hayal etmektedir. Bu nedenle genç dimağlara; Türk’ün yiğit kahramanlarını anlatmak, boynumuzun borcudur.
Hülagu Han; Haşhaşilerin merkezi olan, ulaşılmaz denilen Alamut kalesini yerle bir etmiştir.
Bütün ömrü savaş meydanlarında geçen Hülagu Han, Bağdat’ı kuşattığında ABBASİ HALİFESİ teslim ol çağrılarına;
Halife Mustasım, eğer kendisine saldırırsa Allah’ın gazabına uğrayacağını söyleyerek teslim olmayı reddetti. (Birçok kaynak Halife’nin saldırı için yeterli önlem almadığını Bağdat’ı çevreleyen surları ve ordusunu güçlendirmediğini yazıyor.)
Savaş sonunda Halifenin akıbeti kötü olur. Yakalanan Abbasi halifesi keçeye sarılıp, atlara çiğneterek öldürülmüştür.(Bunun sebebi de asil kanın-liderin kanının yere akarsa uğursuzluk getirileceğine inanılırdı. Bu nedenle halife; keçeye sarılarak atlara çiğneterek öldürülmüştür.)
Kale kuşatmalarında, her zaman Türk olmayan unsurlar (genellikle Çinliler) en ön safta sürülürdü. Burdan, Hülagu Hanın kendi ulusuna verdiği önemi de daha çok anlıyoruz.
HÜLAGU HANIN ARAP HALİFESİNE MEKTUBU
“Biz, Tanrının kuvveti ile kaldık ve onun kuvveti ile muvaffak olduk ve olmaktayız. Hiç şüphe yoktur ki biz, Tanrının yeryüzündeki askeriyiz; kendisi gazabına uğratmak istediği kimselerin üzerine bizi gönderir. Hadiseler, size ibret ve sözümüz size nasihat olsun.
Nice kimseleri yok ettik, nice çocukları atasız bıraktık, yeryüzünün üstünü değiştirdik ve altüst ettik; size kaçmak var, bizde ise kaçanları yakalamak var, sizin için bizim kılıcımızdan kurtulmak yoktur; siz nerede bulunursanız bulunun oklarımız size yetişir, atlarımız her attan ziyade koşar ve oklarımız bütün siperleri deler, kılıcımız indiği yere yıldırım gibi iner, akıllarımız dağlar gibi sağlamdır, sayımız ise kumlar kadar çoktur; bizden aman dileyen selamete erer, bizimle savaşa yeltenenler sonunda pişman olurlar.
Siz bize “kafir” diyorsunuz, biz de size “fasık” diyoruz. Biz, bütün işleri tedvin ve takdir eden Tanrı tarafından, size musallat edildik. Yeryüzünün batı ve doğusu bizim elimizdedir, hiçbir yere kaçıp kurtulamazsınız”
Diye haber gönderdiği rivayet edilir.
Korku nedir bilmeyen bir kişi olduğu söylenir; en büyük zevki ormandan yakalanıp getirilen vahşi boz ayılarla özel bir arenada güreş tutmakmış.
Hıristiyan Gagauz Türkü olan eşi Tokuz Katundan doğan oğlu Abaka Kağan da babası Hülagu ve dedesi Çingiz’in izinden gitmiş yaman bir yiğittir. Babasının ölümünden sonra İlhanlı Devletinin başına geçti ama çok genç yaşta zehirlenerek öldürüldü.
Türklüğe sarılmanın, tek kurtuluş olacağı yakın bir gelecekte; Hülagu Han iyice tanınacağına eminim.
Hülagu Han; genelde Müslümanlar ile savaştığı için İslamcı-Ümmetçi-Sentezci kesim tarafından hiç sevilmezler; Türklükten dışlanıp kötülenmektedirler. Fakat fiziksel açıdan Moğollara hiç benzemeyen; sarışın, mavi gözlü, beyaz tenli bir kişi olduğu bilim adamlarınca da kanıtlanmış olan Çingiz, soyu Gök-Türklere dayanan saf kan bir Türk’tür, dolayısıyla Hülagu de Türk’tür.
Hülagu Hanın bir diğer özelliği ise; Fetih ettiği yerlerde Türkçe konuşmayı mecbur kılmıştır. Bunu İran tarihini incelediğimiz de görüyoruz. Türkçe konuşmayı mecbur kılan bir hükümdarı, Türklükten nasıl dışlarız, bu en büyük insafsızlıktır.
İslamlaşmayı; Araplaşmak ve onun kültürünü yaşatmak olarak anlayan, Türk milleti belki bu gün Türkçe konuşmasını bile Hülagu Hana borçludur.(1937 kadar camilerde hutbeler bile Arapça okunmuştur. Bu son derece önemlidir)
Bağdat seferi olmasa; Anadolu Türklüğü belki de tamamen Araplaşacak yada farsileşecekti.
Tarih yazanlar; hiçbir zaman tarihi yapanlara, sadık kalmadığı için birçok şey göz ardı edilir. Örneğin; Arapların (Kuteybe Bin Müslim) Talkan ve Curcan’da katlettikleri yüz binlerce Türkün adı bile anılmaz. 24 Km yol boyunca ağaçlara asılarak katledilen Türklerin adı bile geçmez.
Türk Genci olarak: Tarihimizin noktasından, virgülüne kadar her şeyine sahip çıkacağız. Türk çocuğu; Irkından binlerce kahramanın çıktığını bilecek, Türk olmanın gururunu yaşayacak, gelecek için ümitsizliğe kapılmayacaktır.