İbadet

TaHKaR

Aktif Üyemiz
Küçük bir tebessüm, içten bir selâm,
Dosta hatır soran, bir iki kelâm,
Kısaca diyor ki, insana İslâm;
İhlâsla yaptığın, herşey ibâdet...

Doğuştan var olan, îman özüyle,
İlimler kaynağı, Kur'ân sözüyle,
Maddeye hükmeden, gönül gözüyle;
Herşeyde bir mânâ, görmek ibâdet...

Kalbin, 'istem dışı' vuruşlarını,
Göklerin, direksiz duruşlarını,
Maddenin verdiği, ipuçlarını;
Akıl tığlarıyla, örmek ibâdet...

Bahar tenindeki, binbir kokudan,
Binbir kanattaki, renkli dokudan,
Balıktaki pul pul, gümüş takıdan;
Onu 'Vareden' e, varmak ibâdet...

Gönül buzlarını, sevgiyle delmek,
Melekle insanın, farkını bilmek,
Kulda kusur varsa, affedip silmek,
Kırılmış bir kalbe, girmek ibâdet...

Ölümün açtığı, derin yarayı,
Kapatmaz... Versen de, köşkü sarayı.
Bir evlâd kaybeden, bahtı karayı,
Dilin merhemiyle, sarmak ibâdet...

Bakıp da kişinin amellerine,
Dünyayı terkedip, giden birine;
Cennet cehenneme hüküm yerine,
Kulluk sınırında, durmak ibâdet...

''Neme lâzım'' sözü, korkuya perde.
Hiçbir zaman devâ, olmadı derde.
Zorbanın, hükümdar olduğu yerde;
Mazlum hesabını, sormak ibâdet...

Bir rüyâ tokluğu, dünyalık sefâ,
Gör ki; ne cânânda, ne canda vefâ.
O dost pınarından, günde beş defa;
Secde şerbetini, içmek ibâdet...

İftar saatinde, paslı dillerle;
Sağnak dualardan, kopan sellerle;
Yedi kat semâyı, delen ellerle;
Sabır sofrasını, açmak ibâdet...

Sanma ki, mezarlık, tenhâ, korkulu,
Duâlar bekleyen, ruhlarla dolu.
Kim ki; kabristana, düşerse yolu;
Bir fatihâ ile, geçmek ibâdet...

Hâkk aşkıyla doruklara çıkıp da;
Beytullah'a, kalp gözüyle bakıp da;
Gönül tüllerinden, kanat takıp da;
O çorak çöllere, uçmak ibâdet...

Servet, şöhret, makâm, nişan ve ünvân;
Hepsi, bu dünyada birer imtihan.
Tut ki; alkışlarla, dolsa da cihân,
Gurur ve kibirden, kaçmak ibâdet...

Her kimse, diline, mahşerde kefil;
O dil ki; yargıda, tanık ve delil.
Benlik şahikâsı, nutuklar değil;
Hâkk için söylenen, sözdür ibâdet...

Bir uzay var amma... Sınırı nerde?
Göz nereye baksa, bir kara perde.
Fizik ilimlerin, sustuğu yerde;
Karanlığı delen, gözdür ibâdet...

Firdevs'e adaydır, gelen her beden,
O'na ancak varır, Kur'ân'la giden.
Bize fırsat için, ömür lûtfeden;
Lâtif sevgiliye, azdır ibâdet...

Allah aşkı ile, dolanlar için;
O yüce makâm'ı bulanlar için;
Namazı, mî'raç'la, kılanlar için;
Âşıktan Mâşûk'a, nazdır ibâdet...

Biliyorsa eğer, göz bakmasını;
Bir ziyafet görür, çorba tasını.
Dünya sofrasının, her lokmasını,
Nîmet bilinciyle, tatmak ibâdet...

Her gece, uykuya dalmadan önce;
Hesaba dalıp da, inceden ince;
Rabb'in huzurunda, durup kalbince,
Şehâdet getirip, yatmak ibâdet...

O, sabâ makâmı, tiz perdelerden,
Çağlayıp inlerken, minârelerden,
Yağarken sabahın nûru seherden;
Yorganı fırlatıp, atmak ibâdet...

Bir görünmez kazâ, olsa da neden;
Hasta yatağında, kıvransa beden;
Mevlâ'dan gelene, isyân etmeden;
Sancılara sabır, katmak ibâdet...

Ahlâkın güzeli, Rabb'in nîmeti;
Kusur gizleyene, açar Cenneti.
Taa mezara kadar, dost emâneti;
Sırları kusmadan, yutmak ibâdet...

Bilim; temellere, hızla inerken,
Kubbede güneşler, yanıp sönerken;
Mikrodan makroya, bu çark dönerken;
Durup, düşünceye, dalmak ibâdet...

Bu ölüm telâşı, bu korku neden?
Ayrılacak bir gün, can ile beden.
Gerçeği görüp de; henüz ölmeden;
Ölümle, arkadaş olmak ibâdet...

Şu insan bedeni, gör ki; mû'cize,
Her hücresi Hâk'tan emânet bize,
Damla karışmadan, henüz denize;
Nefes kıymetini, bilmek ibâdet...

Elinde neşterle, hasta başında;
Belinde silahla, sınır taşında;
Yol kesen eşkiyâ, kâtil peşinde;
Görev inancıyla, dolmak ibâdet...

Ticâreti, yol seçip de giderken;
Kâr ve zarar hesapları güderken;
Hele bir işçiye, ücret öderken;
Vicdanla başbaşa, kalmak ibâdet...

Sevgi; sabunudur, gönül kirinin.
Rahmet bedeli var, her özverinin.
Hele bu dünyadan, giden birinin;
Varsa, kul borcunu, silmek ibâdet..

Cengiz Numanoğlu
 
Üst Alt