İblisin ahdinin satır araları iman yolcularının neden, kime ne nasıl iman edileceğine, kimin bunu engellemeye çalışacağına ve insanları kandırmak ve şüpheye düşürmek için şeytanın nelere yemin ettiğine vurgudur.
Yüce Allah, ilahi kelamı Kur’an’da insana düşman, tevhide düşman, fıtrata düşman olarak isyancı, lanetlenmiş, kibirli ve cahil şeytanı (İblisi) göstermiş, kullarını uyarmış, şeytana düşman olmalarını istemiş, imana sığınmalarını nasihat etmiştir.
“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara 2/168,169)
“Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara 2/208)
“İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa 4/76)
“İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allah hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer. Şeytan hakkında, “Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler” diye yazılmıştır.” (Hac 22/3,4)
“Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır.” (Fatır 35/6)
Tevhid ve şirk arası en mühim ikaz; İblisin ahdi
Şeytanın huzurdan kovulmadan önceki görev ve durumuna dair sayısız rivayet varsa da ayetin açık izahı olmadığı için bunlar sadece tahmindir ve bizler için asıl önemli olan da insanın yaratılışı öncesi ve esnasında iblisin yapmış olduklarıyla sarf ettiği sözlerdir ki biz bu sözlere ahid, yemin yani İblisin ahdi diyoruz.
İblisin ahdi, İslam aleminin yüzyıllardır nedense (!) gözünden kaçan, KAÇIRILAN bir yemindir ve bugün dünyada yaşanmakta olan tüm kötülüklerinde nüvesini teşkil etmektedir. Çünkü daha en baştan lanetlenmeye, cehenneme mahkumiyete neden olan isyan gözleriyle gördüğü halde inkar eden, büyüklenen, kibirle küstahlaşan cinin ilahi kudrete zulmüdür, insanı da bu zulme sürükleme gayretidir, kesinleşen azap cezasına insanları da ortak etme veya cezadan kurtulma teşebbüsüdür. İblisin ahdi yazılarımızda sayısız kez konuya vurgu yapmış olmamıza rağmen tekrarda fayda görmemizin sebebi satır aralarının atlanmış olduğudur ve tabi ki güncel meselelerin bizlere hatırlattıklarıdır. İblis kıssası en baştan itibaren bir büyüklenme ile başlar ki ilme aykırı, gayba aykırı, ilahi kudret ve ilme tamamen aykırı bu büyüklenme, diğer meleklerden farklı olarak cin olan ibliste hayat bulmuş ve isyanı doğurmuştur. Büyüklenme sebebi ise kendisinin ateşten insanın ise topraktan yaratılması ve ateşi topraktan üstün görmesindendir.
“Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık. Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti. Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler. Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.” (Hicr 15/26-31)
“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.” (İsra 17/61)
“Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!” (Kehf 18/50)
“Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.” (A’raf 7/11-13)
“Allah, “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi. İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.” Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi. İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. Allah da, “O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin” dedi.” (Hicr 15/32-38)
İnsanın yaratılması ve iblisin huzurdan kovulması cezası ilk başta bu kadar iken daha sonra yaratılan Hz. Adem (as) ve eşinin konuldukları cennetten kovulmalarına da yine sebep şeytandır ve bu nedenle cezası büyümüş, kemikleşmiş ve Allah’ın ahdine dönmüştür.
“Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım. Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” Allah, dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.” (A’raf 7/16-18)
Burada iblisin ahdinin satır araları iyi okunmalıdır ki ilk yemin “insanları saptırmak için Allah’ın doğru yolu üzerine oturmaktır.” Bunu açacak olursak doğru yol Allah yolu, sırat-ı mustakim ve hak olan yoldur ki iblis ahdinde bu yolun üzerine oturmakla insanları saptırmayı, batıla yönlendirmeyi ve kandırmayı konu etmektedir. Yani iblis insanları doğru yoldan uzaklaştırmaya yemin etmiştir. Sonraki satırda ise iblis insanlara dört koldan saldıracağına yemin etmiştir ki sol ve sağ, ön ve arka taraf ile kanımızca kast edilenler ayrı yazımızda kaleme alınmış olup özetle dini baz almak sağ, dine mesafeli durmak sol, veya hayır ve hasenat sağ, kötülük ve şer sol, mazi ve ataların inançları arka, gaybi kehanet ve sahte hayaller ön olarak düşünülmektedir. Üçüncü satır “insanları şükredenler olarak bulamayacaksın” sözüdür ki şükür küfranın zıddı olarak Yüce Allah’a minnetin simgesidir. İblis bunu da yapacakları ile engelleyeceğine yemin etmektedir. Bu ahde karşılık Yüce Allah’ın sözü ise imanlı kalplere bir ikazdır; “şeytana uyanlar şeytanla birlikte cehenneme mahkum olacaktır!”
Kibir ve yalan şeytanın en büyük silahlarıdır
“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik. Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.
“İnin oradan (cennetten) hepiniz. Tarafımdan size bir yol gösterici (peygamber) gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” dedik.” (Bakara 2/34-38)
Ayetin başında iblisin büyüklük taslaması ve küfürde bulunmasından bahisle hem kibir hem isyan ve hem de cehalet / ilimsizlik konu edilmekte, yeryüzündeki yaşamın insan ve şeytan nesli olarak birbirine düşman olarak süreceği vurgulanmaktadır. Olması gereken de zaten budur. Yani iki taraf vardır ve biri Allah tarafı, diğeri şeytan tarafı. Biz buna kısaca tevhid ve şirk dinleri diyoruz veya kişisel bazda mü’minler ve müşrikler.
Ayette yeryüzü barınma ve nimetlenmesinin bir süreye kadar oluşu haber verilmektedir ki bu dünya yaşamının faniliğine delildir. Adem (as)’ın tevbesine rağmen, iblisin tevbeye yanaşmaması ise ayrı bir beyyinedir ki insan günahsız olamayacağı için Yüce Allah’ın rahmeti ile bahşedilen tevbe mekanizmasını dahi kullanmaya tenezzül etmeyen iblis isyanında daha da ileri giderek şeytanlaşmıştır. Yani kötü yol gösterenden çıkmış adeta kötülük üreten elebaşı durumuna geçmiştir.
Ayetin sonundaki Peygamberlere ve doğal olarak kutsal kitaplara ve tevhid dinlerine imanın emredilmesi ise iman esaslarının zaten esasını teşkil ederki Yüce Allah’ın müjdesi iman edenlere korku olmayacağı, şeytanın hilesine aldanmayacakları ve ahirette gülecekleri şeklindedir.
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.” “Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti. Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar ..” (A’raf 7/19-22)
Şeytanın şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim sözünde birkaç mana vardır. Önce şeytan zorlamaz ama fısıldar yani şeytanın kılıcı tahtadandır. Sonra yalancı ve vaadinden cayan olduğunun ispatıdır. Kehanetle uydurmaları kolayca üretebileceğine işaret vardır. Kandırma gücünün sınırlarını anlatır. Düşünülsün ki Yüce Allah’ın verdiği emre rağmen Hz. Adem (as) ile eşini yasak ağaca yönelttirebilen şeytanın fısıldamaları kuvvetlidir. Buradan bize çıkan mesaj da şudur ki tüm imanımıza rağmen şeytana anlık gaflette bulunmak her zaman mümkündür ama doğru olan derhal tevbe istiğfar ederek imana geri dönmek ve secde etmektir.
“ .. Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” Allah, dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” Allah, dedi ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.” (A’raf 7/22-25)
Belirli süre (Kıyamet) ve iblise verilen süre
"Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.” Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.” (A’raf 7/14,15)
İblis, cehennem azabına mahkum edilmesine ısrar etmeyerek ilahi kudrete teslim olmasına rağmen, aklınca kurnazlık ederek insanı ayartmak için süre istemiştir. İnsanların diriltileceği güne kadar sözündeki hile şudur ki kıyamet sonrasını ifade eder. Yüce Allah’ın buyurduğu süre ise onun istediği değil bilgisi kendisinde olan süre yani “belirli süreye kadar”dır. Bunun kıyamet öncesi olacağı açık gibidir yinede doğrusunu Allah bilir.
Süre verilensin değil de “süre verilenlerdensin” buyrulması daha başka süre verilenlerin olduğuna veya olacağına işarettir ki diğer sure ve ayetlerden anlaşılan Allah zalimlere de süre verendir ki firavun bunun en bariz örneğidir. Burada şeytana uyan bir kısım cinler de kast edilmiş olabilir ki iblisin tek başına yere inmesinden ziyade kendisine uyan cinlerle birlikte inmesi daha makul görünmektedir. Nitekim Hz. Süleyman’ın ordusunu da teşkil eden görünür, savaşır, inşaat yapar durumdaki cinler bedene sahip varlıklardır ve zorla çalıştırılan, insan emrinde çalışmayı istemeyen ama Allah’ın emriyle bunu yapan varlıklardır.
“İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi. Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.” (Hicr 15/39-42)
Yine bir başka satır arası “kötülüklerin güzel gösterilmesi”dir. İblis, kısaca kandırmaktan, süslü göstermekten, yalan vaad etmekten, gaybdan uydurma haberler vermekten vs. bahsederek insanların kalp ve aklında hak ve batılı karıştıracağına, pis ve çirkini güzel ve iyi olarak göstereceğine yemin etmiştir.
“İmanlı kullar müstesna olmak üzere ..” ayracı şeytanların imanlı kullar üzerinde sultalarının bulunmayacağının beyyinesidir. Yüce Allah’ın ahdide bu yöndedir ki imansız veya imanı zayıf kullar şeytana uyacak ya da başka deyişle şeytana uyanlar imansız olacaktır. Mü’minler ise şeytandan Allah’ın izni ve imanlarıyla kurtulacak ve saadete erecektir. Yüce Allah’ın doğru yol işte budur hikmetindeki mana ise sapmış ve haddi aşmışlar dışındakilerin hal ve istikametleridir ki hak yol budur.
Şeytan tüm gücüyle saldıracak iman kulu koruyacaktır
“Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.” Allah, şöyle dedi: “Çekil, git.” Onlardan kim sana uyarsa, kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.” “(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez. “Şüphesiz, (gerçek, imanlı) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!” (Hicr 15/62-65)
İblisin buradaki ahdi ise daha dehşet vericidir ki çok azı hariç insanların tümünü azdırmaktan, kandırmaktan bahsetmektedir. Nitekim sonraki ayetlerde bu ahdinde maalesef haklı çıktığı bildirilen iblis demek ki insanların çoğunun imansızlıklarını kullanarak onları kandıracak ve kendisine asker edecektir, nitekim de öyledir.
Yüce Allah’ın “yaya ve atlılarınla, gücünün yettiği kadar kuvvetle, mal ve evlatlarına ortak olmakla, yalanlarınla, vaadlerinle” buyurarak şeytana tam yetki vermesi ilahi kudreti ve yaşamın sınav olması gereğidir. Yani şeytan kendisine tahsis edilen süre sonuna kadar acımasızca dört koldan saldıracak, aldatacak ve kendisine esir/köle edecektir ki bunun istisnası iman sahipleridir.
Ayetin sonu imanlı kulların korunacağına ve Yüce Allah’ın iman edenlerin velisi olduğuna delildir.
“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı. Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.” “Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur.” “Orada ne susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın.” Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi. Allah, şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.” “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” (Ta’ha 20/116-124)
Burada ilginç olan hususlardan birisi de şudur ki melekler dahi ilk başta insanın yaratılmasına şaşmış, secde et emrine yaratılışları gereği icabet etmişlerdir. Lakin onların da sözü “yeryüzünde isyan ve karışıklık çıkaracak insanı mı yaratacaksın” meali olmuştur. Yani insan denen varlık, yaşayacakları ve hesaplarına dair meleklerin (en azından Yüce Meclistekilerin) bilgisi veya haberi olduğuna da işaret vardır.
İblisin Hz. Adem (as) ve eşini cennetten çıkarmasıyla ikaz edilen insana şeytanın düşman olduğu adalet ve hakkaniyet gereği daha ilk baştan tebliğ edilmiştir. İnsan buna rağmen kanmıştır ki şu an dünya hali de buna benzerdir. Mutsuzluk sebebi sayılan cennetten çıkarılma eylemi ise insanın başına gelebilecek en büyük talihsizlik ve cezadır ki bizler için bu cennetlerden mahrum kalmayı ifade eder.
Sonsuzluk, ölümsüzlük, bilginin sınırlarını aşmak gibi sahte yalanlara bile zaafları ile meyledebilen insanın başına gelenler ahir zamanda da nefsin açlıklarına ve kandırlacakların neden kanmakta olduğuna bir açıklamadır.
Kur’an’ın hikmetine de vurgu yapılan ayetin son bölümünde ise ilahi kelama mesafeli duranların yani Kur’an’ı anlayarak okumaktan çekinen gafillerin şeytana kolaylıkla kurban olacaklarına da işaret vardır. Böylelerinin dünya hayatı rezil, ahiret hayatları ise rüsva olacaktır.
İblisin ahir zamana işaretleri
“Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.” Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler. Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi. İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, şöyle dedi: “Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun.” “Şüphesiz benim lânetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir.” İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi. Allah, şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.” İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi. Allah, şöyle dedi: “İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum:” “Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.” (Sa’d 38/71-85)
İnsanın yaratılışındaki en büyük fark ve mucizelerden birisi elbette “Yüce Allah’ın insana ruhundan üflemesidir”. İblisin asıl anlayamadığı vey ahazmedemediği de budur ki bunun devamı yeryüzüne ve cennetlere varis (mirasçı) olma meselesidir.
İblisin ateşi topraktan yüce görmesinin sebebi ise tamamen ilimsizlik ve kibir kaynaklıdır. Lanetin hesap gününe kadar iblisin üzerinde olması ise onun belirli süreye kadar aldığı zaman dahilinde de lanetli, kovulmuş, şer olduğunun ve olacağının izahıdır.
Yine muhakkak belirtmekte fayda olan çok önemli bir husus vardır ki o da şudur; iblis inkarcı bir kafir değil, yalancı bir müşriktir. Bu ikisi arasındaki devasa fark ise zavallı İslam aleminde bugüne kadar karşılık bulamamış, en seçkin (veya maksatlı) din alimlerince bile konu hep geçiştirilmiştir. Küfür ve şirk arasında ki bu fark birinin inkar diğerinin inkar etmeden yanına eş ve ortaklar atamasıdır. Küfürde bilmemek ve gaflet ama şirk te bilmek ve buna rağmen büyüklenmek vardır. Şirk’in affedilmeyecek tek suç olması da bu yüzdendir. Mü’min bu ayrımı çok iyi bilmelidir.
“İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde ..” (Hicr 15/39-42)
Ayetin başında da iblis, Yüce Allah’ı Rabbi olarak tanımakta, asla inkara yanaşmamaktadır.
Cehennemin şeytana uyanlarla dolacağına dair Yüce Allah’ın ahdi, ileriki surelerde/ayetlerde “maalesef şeytan insanların çoğu hakkında zannında haklı çıktı” şeklinde izah bulmuştur ki bu cehennemi dolduracağına (insanlardan ve cinlerden) ahdeden Yüce Allah’ın neden cennetleri dolduracağına da ahdetmemiş olmasının sebebi gibidir.
Aşağıdaki ayetler ise azgın şeytan ve dişi olarak tasvir edilen iblistir. Şeytanın kullardan pay alacağını ifade etmesi maddi veya manevi manadadır. Manevi manada imanı çelmek ve cayduırmak konusu açıkken maddi manada anlam çok açık değildir.
Vesvese vereceğine, kuruntulara sevk edeceğine, hayvanların kulaklarını puta tapmak (şeytana tapmak) gayesiyle yaracaklarına, Allah’ın yarattıklarını değiştireceğine yemin eden şeytan aslında modern zamanlara kadar kandırmalarının bedeni şekillerine de vurgu yapmaktadır.
Öncelikle Allah’ın yarattığını değiştirmek konusuna bakarsak bu (zorunlu olmayan) estetik ameliyatlardan, cinsiyet değiştirmelere, genlerle oynamaktan zevk çubuklarına, klonlamaktan robotlaşmaya, ilahi beşeri sistemi küresel-emperyalist-kapitalist sistemlerle değiştirmeye kadar giden derin bir konudur.
Şeytanın yalancı bir aldatan, Allah adını kullanarak kandıran olduğunu ifade eden son sıradaki ayetler aynı zamanda oradan çıkış yolu da bulamazlar buyurarak şirk mensupları için cehennemin ebedi olacağını da anlatmaktadır.
“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür. Onlar, Allah’ı bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar. Allah, o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi. “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür. Şeytan onlara (birçok) vaadde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor. İşte onların barınağı cehennemdir. Ondan bir kaçış yolu bulamazlar.” (Nisa 4/116-121)
Vesvese ve kuruntular
Vesvese ise Yüce Allah’ın Nas suresinde, Hz. Peygambere bile Kur’an ile korunmayı emrettiği şeydir ki vardır ve güçlüdür. Nitekim Kur’an Fatiha ile başlar ve Nas ile biter ki ilkinde “sadece Allah’a” kulluk etmek, son surede de şeytandan ve kuruntularından tüm imanımıza rağmen sonsuz kudret sahibi “Allah’a sığınmak” emredilmiştir. Vesvesenin inananları üzmek için olduğu açıktır ki korkutmak ve tereddüt ettirmek maksatlıdır.
“O kötü fısıltılar iman edenleri üzmek için ancak şeytandan kaynaklanmaktadır. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça, mü’minlere hiçbir zarar verebilecek değildir. Öyle ise mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Mücadele 58/10)
“Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur. Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl 16/98-100)
Tevekkül yani Allah’a güvenmek ise asıl olandır ve zaten iman etmek “sadece Allah’a güvenmek” demektir. İnanmak ve güvenmek olarak aktarılan mü’min inancı yani iman demek ki; “hem kalpten ve sadece Allah’a bağlı kalıp sevmeyi, saygıyı ve sadakati hem de boş şeytanlara değil yine sadece Allah’a güvenmeyi” gerekli kılar. Bu imanın da Kur’an ile yapılmış tarifidir ve mü’minlere bir düsturdur.
SONUÇ
O halde her iman sahibi yaratılış gerçeğini, sınavı, şeytanın ahdini, Yüce Allah’ın buna mukabil koyduğu sınav şartlarını bilmek ve doğrusunu uygulamakla mükelleftir.
Allah’ı tanımak, sevmek, sadık kalmak ve Allah’a güvenmek içerisinde “sadece Allah” kelimesi varsa muteberdir. Bu “sadece” kelimesi yoksa bunun adı şirktir ve şirkin sayısız çeşidi vardır. Akıl karıştırmakta, mana kaydırmada becerikli olan şeytan tefsir ve mealler yoluyla da kulları kandırır ve bunun için kul Kur’an’ın tamamını sırf dua olsun diye değil hakikate temas etmek ve korunmak için okumalı, anlamalı ve hayata yansıtmalıdır.
Herşeye rağmen kul vesvese ve korkulardan yine sadece Allah’a sığınmalı, dua, şükür ve tevbe ile rahmet dilemelidir ki şeytan imansız kalpler üzerinde egemen, zayıf imanlı kullar üzerinde bir kara leke ve tehlikedir.
“ Bismillâhirrahmânirrahîm. De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” (Nas 114)
Rabbim bizleri şeytandan, soyundan, şerrinden ve vesveselerinden muhafaza eylesin. Amin!
Şeytan en kötü yol gösterici ve düşmandır
Yüce Allah, ilahi kelamı Kur’an’da insana düşman, tevhide düşman, fıtrata düşman olarak isyancı, lanetlenmiş, kibirli ve cahil şeytanı (İblisi) göstermiş, kullarını uyarmış, şeytana düşman olmalarını istemiş, imana sığınmalarını nasihat etmiştir.
“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara 2/168,169)
“Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara 2/208)
“İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa 4/76)
“İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allah hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer. Şeytan hakkında, “Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler” diye yazılmıştır.” (Hac 22/3,4)
“Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır.” (Fatır 35/6)
Tevhid ve şirk arası en mühim ikaz; İblisin ahdi
Şeytanın huzurdan kovulmadan önceki görev ve durumuna dair sayısız rivayet varsa da ayetin açık izahı olmadığı için bunlar sadece tahmindir ve bizler için asıl önemli olan da insanın yaratılışı öncesi ve esnasında iblisin yapmış olduklarıyla sarf ettiği sözlerdir ki biz bu sözlere ahid, yemin yani İblisin ahdi diyoruz.
İblisin ahdi, İslam aleminin yüzyıllardır nedense (!) gözünden kaçan, KAÇIRILAN bir yemindir ve bugün dünyada yaşanmakta olan tüm kötülüklerinde nüvesini teşkil etmektedir. Çünkü daha en baştan lanetlenmeye, cehenneme mahkumiyete neden olan isyan gözleriyle gördüğü halde inkar eden, büyüklenen, kibirle küstahlaşan cinin ilahi kudrete zulmüdür, insanı da bu zulme sürükleme gayretidir, kesinleşen azap cezasına insanları da ortak etme veya cezadan kurtulma teşebbüsüdür. İblisin ahdi yazılarımızda sayısız kez konuya vurgu yapmış olmamıza rağmen tekrarda fayda görmemizin sebebi satır aralarının atlanmış olduğudur ve tabi ki güncel meselelerin bizlere hatırlattıklarıdır. İblis kıssası en baştan itibaren bir büyüklenme ile başlar ki ilme aykırı, gayba aykırı, ilahi kudret ve ilme tamamen aykırı bu büyüklenme, diğer meleklerden farklı olarak cin olan ibliste hayat bulmuş ve isyanı doğurmuştur. Büyüklenme sebebi ise kendisinin ateşten insanın ise topraktan yaratılması ve ateşi topraktan üstün görmesindendir.
“Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık. Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti. Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler. Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.” (Hicr 15/26-31)
“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.” (İsra 17/61)
“Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!” (Kehf 18/50)
“Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.” (A’raf 7/11-13)
“Allah, “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi. İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.” Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi. İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. Allah da, “O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin” dedi.” (Hicr 15/32-38)
İnsanın yaratılması ve iblisin huzurdan kovulması cezası ilk başta bu kadar iken daha sonra yaratılan Hz. Adem (as) ve eşinin konuldukları cennetten kovulmalarına da yine sebep şeytandır ve bu nedenle cezası büyümüş, kemikleşmiş ve Allah’ın ahdine dönmüştür.
“Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım. Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” Allah, dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.” (A’raf 7/16-18)
Burada iblisin ahdinin satır araları iyi okunmalıdır ki ilk yemin “insanları saptırmak için Allah’ın doğru yolu üzerine oturmaktır.” Bunu açacak olursak doğru yol Allah yolu, sırat-ı mustakim ve hak olan yoldur ki iblis ahdinde bu yolun üzerine oturmakla insanları saptırmayı, batıla yönlendirmeyi ve kandırmayı konu etmektedir. Yani iblis insanları doğru yoldan uzaklaştırmaya yemin etmiştir. Sonraki satırda ise iblis insanlara dört koldan saldıracağına yemin etmiştir ki sol ve sağ, ön ve arka taraf ile kanımızca kast edilenler ayrı yazımızda kaleme alınmış olup özetle dini baz almak sağ, dine mesafeli durmak sol, veya hayır ve hasenat sağ, kötülük ve şer sol, mazi ve ataların inançları arka, gaybi kehanet ve sahte hayaller ön olarak düşünülmektedir. Üçüncü satır “insanları şükredenler olarak bulamayacaksın” sözüdür ki şükür küfranın zıddı olarak Yüce Allah’a minnetin simgesidir. İblis bunu da yapacakları ile engelleyeceğine yemin etmektedir. Bu ahde karşılık Yüce Allah’ın sözü ise imanlı kalplere bir ikazdır; “şeytana uyanlar şeytanla birlikte cehenneme mahkum olacaktır!”
Kibir ve yalan şeytanın en büyük silahlarıdır
“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik. Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.
“İnin oradan (cennetten) hepiniz. Tarafımdan size bir yol gösterici (peygamber) gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” dedik.” (Bakara 2/34-38)
Ayetin başında iblisin büyüklük taslaması ve küfürde bulunmasından bahisle hem kibir hem isyan ve hem de cehalet / ilimsizlik konu edilmekte, yeryüzündeki yaşamın insan ve şeytan nesli olarak birbirine düşman olarak süreceği vurgulanmaktadır. Olması gereken de zaten budur. Yani iki taraf vardır ve biri Allah tarafı, diğeri şeytan tarafı. Biz buna kısaca tevhid ve şirk dinleri diyoruz veya kişisel bazda mü’minler ve müşrikler.
Ayette yeryüzü barınma ve nimetlenmesinin bir süreye kadar oluşu haber verilmektedir ki bu dünya yaşamının faniliğine delildir. Adem (as)’ın tevbesine rağmen, iblisin tevbeye yanaşmaması ise ayrı bir beyyinedir ki insan günahsız olamayacağı için Yüce Allah’ın rahmeti ile bahşedilen tevbe mekanizmasını dahi kullanmaya tenezzül etmeyen iblis isyanında daha da ileri giderek şeytanlaşmıştır. Yani kötü yol gösterenden çıkmış adeta kötülük üreten elebaşı durumuna geçmiştir.
Ayetin sonundaki Peygamberlere ve doğal olarak kutsal kitaplara ve tevhid dinlerine imanın emredilmesi ise iman esaslarının zaten esasını teşkil ederki Yüce Allah’ın müjdesi iman edenlere korku olmayacağı, şeytanın hilesine aldanmayacakları ve ahirette gülecekleri şeklindedir.
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.” “Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti. Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar ..” (A’raf 7/19-22)
Şeytanın şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim sözünde birkaç mana vardır. Önce şeytan zorlamaz ama fısıldar yani şeytanın kılıcı tahtadandır. Sonra yalancı ve vaadinden cayan olduğunun ispatıdır. Kehanetle uydurmaları kolayca üretebileceğine işaret vardır. Kandırma gücünün sınırlarını anlatır. Düşünülsün ki Yüce Allah’ın verdiği emre rağmen Hz. Adem (as) ile eşini yasak ağaca yönelttirebilen şeytanın fısıldamaları kuvvetlidir. Buradan bize çıkan mesaj da şudur ki tüm imanımıza rağmen şeytana anlık gaflette bulunmak her zaman mümkündür ama doğru olan derhal tevbe istiğfar ederek imana geri dönmek ve secde etmektir.
“ .. Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” Allah, dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” Allah, dedi ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.” (A’raf 7/22-25)
Belirli süre (Kıyamet) ve iblise verilen süre
"Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.” Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.” (A’raf 7/14,15)
İblis, cehennem azabına mahkum edilmesine ısrar etmeyerek ilahi kudrete teslim olmasına rağmen, aklınca kurnazlık ederek insanı ayartmak için süre istemiştir. İnsanların diriltileceği güne kadar sözündeki hile şudur ki kıyamet sonrasını ifade eder. Yüce Allah’ın buyurduğu süre ise onun istediği değil bilgisi kendisinde olan süre yani “belirli süreye kadar”dır. Bunun kıyamet öncesi olacağı açık gibidir yinede doğrusunu Allah bilir.
Süre verilensin değil de “süre verilenlerdensin” buyrulması daha başka süre verilenlerin olduğuna veya olacağına işarettir ki diğer sure ve ayetlerden anlaşılan Allah zalimlere de süre verendir ki firavun bunun en bariz örneğidir. Burada şeytana uyan bir kısım cinler de kast edilmiş olabilir ki iblisin tek başına yere inmesinden ziyade kendisine uyan cinlerle birlikte inmesi daha makul görünmektedir. Nitekim Hz. Süleyman’ın ordusunu da teşkil eden görünür, savaşır, inşaat yapar durumdaki cinler bedene sahip varlıklardır ve zorla çalıştırılan, insan emrinde çalışmayı istemeyen ama Allah’ın emriyle bunu yapan varlıklardır.
“İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi. Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.” (Hicr 15/39-42)
Yine bir başka satır arası “kötülüklerin güzel gösterilmesi”dir. İblis, kısaca kandırmaktan, süslü göstermekten, yalan vaad etmekten, gaybdan uydurma haberler vermekten vs. bahsederek insanların kalp ve aklında hak ve batılı karıştıracağına, pis ve çirkini güzel ve iyi olarak göstereceğine yemin etmiştir.
“İmanlı kullar müstesna olmak üzere ..” ayracı şeytanların imanlı kullar üzerinde sultalarının bulunmayacağının beyyinesidir. Yüce Allah’ın ahdide bu yöndedir ki imansız veya imanı zayıf kullar şeytana uyacak ya da başka deyişle şeytana uyanlar imansız olacaktır. Mü’minler ise şeytandan Allah’ın izni ve imanlarıyla kurtulacak ve saadete erecektir. Yüce Allah’ın doğru yol işte budur hikmetindeki mana ise sapmış ve haddi aşmışlar dışındakilerin hal ve istikametleridir ki hak yol budur.
Şeytan tüm gücüyle saldıracak iman kulu koruyacaktır
“Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.” Allah, şöyle dedi: “Çekil, git.” Onlardan kim sana uyarsa, kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.” “(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez. “Şüphesiz, (gerçek, imanlı) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!” (Hicr 15/62-65)
İblisin buradaki ahdi ise daha dehşet vericidir ki çok azı hariç insanların tümünü azdırmaktan, kandırmaktan bahsetmektedir. Nitekim sonraki ayetlerde bu ahdinde maalesef haklı çıktığı bildirilen iblis demek ki insanların çoğunun imansızlıklarını kullanarak onları kandıracak ve kendisine asker edecektir, nitekim de öyledir.
Yüce Allah’ın “yaya ve atlılarınla, gücünün yettiği kadar kuvvetle, mal ve evlatlarına ortak olmakla, yalanlarınla, vaadlerinle” buyurarak şeytana tam yetki vermesi ilahi kudreti ve yaşamın sınav olması gereğidir. Yani şeytan kendisine tahsis edilen süre sonuna kadar acımasızca dört koldan saldıracak, aldatacak ve kendisine esir/köle edecektir ki bunun istisnası iman sahipleridir.
Ayetin sonu imanlı kulların korunacağına ve Yüce Allah’ın iman edenlerin velisi olduğuna delildir.
“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı. Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.” “Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur.” “Orada ne susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın.” Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi. Allah, şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.” “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” (Ta’ha 20/116-124)
Burada ilginç olan hususlardan birisi de şudur ki melekler dahi ilk başta insanın yaratılmasına şaşmış, secde et emrine yaratılışları gereği icabet etmişlerdir. Lakin onların da sözü “yeryüzünde isyan ve karışıklık çıkaracak insanı mı yaratacaksın” meali olmuştur. Yani insan denen varlık, yaşayacakları ve hesaplarına dair meleklerin (en azından Yüce Meclistekilerin) bilgisi veya haberi olduğuna da işaret vardır.
İblisin Hz. Adem (as) ve eşini cennetten çıkarmasıyla ikaz edilen insana şeytanın düşman olduğu adalet ve hakkaniyet gereği daha ilk baştan tebliğ edilmiştir. İnsan buna rağmen kanmıştır ki şu an dünya hali de buna benzerdir. Mutsuzluk sebebi sayılan cennetten çıkarılma eylemi ise insanın başına gelebilecek en büyük talihsizlik ve cezadır ki bizler için bu cennetlerden mahrum kalmayı ifade eder.
Sonsuzluk, ölümsüzlük, bilginin sınırlarını aşmak gibi sahte yalanlara bile zaafları ile meyledebilen insanın başına gelenler ahir zamanda da nefsin açlıklarına ve kandırlacakların neden kanmakta olduğuna bir açıklamadır.
Kur’an’ın hikmetine de vurgu yapılan ayetin son bölümünde ise ilahi kelama mesafeli duranların yani Kur’an’ı anlayarak okumaktan çekinen gafillerin şeytana kolaylıkla kurban olacaklarına da işaret vardır. Böylelerinin dünya hayatı rezil, ahiret hayatları ise rüsva olacaktır.
İblisin ahir zamana işaretleri
“Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.” Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler. Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi. İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, şöyle dedi: “Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun.” “Şüphesiz benim lânetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir.” İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi. Allah, şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.” İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi. Allah, şöyle dedi: “İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum:” “Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.” (Sa’d 38/71-85)
İnsanın yaratılışındaki en büyük fark ve mucizelerden birisi elbette “Yüce Allah’ın insana ruhundan üflemesidir”. İblisin asıl anlayamadığı vey ahazmedemediği de budur ki bunun devamı yeryüzüne ve cennetlere varis (mirasçı) olma meselesidir.
İblisin ateşi topraktan yüce görmesinin sebebi ise tamamen ilimsizlik ve kibir kaynaklıdır. Lanetin hesap gününe kadar iblisin üzerinde olması ise onun belirli süreye kadar aldığı zaman dahilinde de lanetli, kovulmuş, şer olduğunun ve olacağının izahıdır.
Yine muhakkak belirtmekte fayda olan çok önemli bir husus vardır ki o da şudur; iblis inkarcı bir kafir değil, yalancı bir müşriktir. Bu ikisi arasındaki devasa fark ise zavallı İslam aleminde bugüne kadar karşılık bulamamış, en seçkin (veya maksatlı) din alimlerince bile konu hep geçiştirilmiştir. Küfür ve şirk arasında ki bu fark birinin inkar diğerinin inkar etmeden yanına eş ve ortaklar atamasıdır. Küfürde bilmemek ve gaflet ama şirk te bilmek ve buna rağmen büyüklenmek vardır. Şirk’in affedilmeyecek tek suç olması da bu yüzdendir. Mü’min bu ayrımı çok iyi bilmelidir.
“İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde ..” (Hicr 15/39-42)
Ayetin başında da iblis, Yüce Allah’ı Rabbi olarak tanımakta, asla inkara yanaşmamaktadır.
Cehennemin şeytana uyanlarla dolacağına dair Yüce Allah’ın ahdi, ileriki surelerde/ayetlerde “maalesef şeytan insanların çoğu hakkında zannında haklı çıktı” şeklinde izah bulmuştur ki bu cehennemi dolduracağına (insanlardan ve cinlerden) ahdeden Yüce Allah’ın neden cennetleri dolduracağına da ahdetmemiş olmasının sebebi gibidir.
Aşağıdaki ayetler ise azgın şeytan ve dişi olarak tasvir edilen iblistir. Şeytanın kullardan pay alacağını ifade etmesi maddi veya manevi manadadır. Manevi manada imanı çelmek ve cayduırmak konusu açıkken maddi manada anlam çok açık değildir.
Vesvese vereceğine, kuruntulara sevk edeceğine, hayvanların kulaklarını puta tapmak (şeytana tapmak) gayesiyle yaracaklarına, Allah’ın yarattıklarını değiştireceğine yemin eden şeytan aslında modern zamanlara kadar kandırmalarının bedeni şekillerine de vurgu yapmaktadır.
Öncelikle Allah’ın yarattığını değiştirmek konusuna bakarsak bu (zorunlu olmayan) estetik ameliyatlardan, cinsiyet değiştirmelere, genlerle oynamaktan zevk çubuklarına, klonlamaktan robotlaşmaya, ilahi beşeri sistemi küresel-emperyalist-kapitalist sistemlerle değiştirmeye kadar giden derin bir konudur.
Şeytanın yalancı bir aldatan, Allah adını kullanarak kandıran olduğunu ifade eden son sıradaki ayetler aynı zamanda oradan çıkış yolu da bulamazlar buyurarak şirk mensupları için cehennemin ebedi olacağını da anlatmaktadır.
“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür. Onlar, Allah’ı bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar. Allah, o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi. “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür. Şeytan onlara (birçok) vaadde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor. İşte onların barınağı cehennemdir. Ondan bir kaçış yolu bulamazlar.” (Nisa 4/116-121)
Vesvese ve kuruntular
Vesvese ise Yüce Allah’ın Nas suresinde, Hz. Peygambere bile Kur’an ile korunmayı emrettiği şeydir ki vardır ve güçlüdür. Nitekim Kur’an Fatiha ile başlar ve Nas ile biter ki ilkinde “sadece Allah’a” kulluk etmek, son surede de şeytandan ve kuruntularından tüm imanımıza rağmen sonsuz kudret sahibi “Allah’a sığınmak” emredilmiştir. Vesvesenin inananları üzmek için olduğu açıktır ki korkutmak ve tereddüt ettirmek maksatlıdır.
“O kötü fısıltılar iman edenleri üzmek için ancak şeytandan kaynaklanmaktadır. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça, mü’minlere hiçbir zarar verebilecek değildir. Öyle ise mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Mücadele 58/10)
“Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur. Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl 16/98-100)
Tevekkül yani Allah’a güvenmek ise asıl olandır ve zaten iman etmek “sadece Allah’a güvenmek” demektir. İnanmak ve güvenmek olarak aktarılan mü’min inancı yani iman demek ki; “hem kalpten ve sadece Allah’a bağlı kalıp sevmeyi, saygıyı ve sadakati hem de boş şeytanlara değil yine sadece Allah’a güvenmeyi” gerekli kılar. Bu imanın da Kur’an ile yapılmış tarifidir ve mü’minlere bir düsturdur.
SONUÇ
O halde her iman sahibi yaratılış gerçeğini, sınavı, şeytanın ahdini, Yüce Allah’ın buna mukabil koyduğu sınav şartlarını bilmek ve doğrusunu uygulamakla mükelleftir.
Allah’ı tanımak, sevmek, sadık kalmak ve Allah’a güvenmek içerisinde “sadece Allah” kelimesi varsa muteberdir. Bu “sadece” kelimesi yoksa bunun adı şirktir ve şirkin sayısız çeşidi vardır. Akıl karıştırmakta, mana kaydırmada becerikli olan şeytan tefsir ve mealler yoluyla da kulları kandırır ve bunun için kul Kur’an’ın tamamını sırf dua olsun diye değil hakikate temas etmek ve korunmak için okumalı, anlamalı ve hayata yansıtmalıdır.
Herşeye rağmen kul vesvese ve korkulardan yine sadece Allah’a sığınmalı, dua, şükür ve tevbe ile rahmet dilemelidir ki şeytan imansız kalpler üzerinde egemen, zayıf imanlı kullar üzerinde bir kara leke ve tehlikedir.
“ Bismillâhirrahmânirrahîm. De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” (Nas 114)
Rabbim bizleri şeytandan, soyundan, şerrinden ve vesveselerinden muhafaza eylesin. Amin!
Son düzenleme: