ceylannur
Yeni Üyemiz
İnsanın Uç Potansiyeli
Ene (benlik) ile, insan ruhunda var olan potansiyellerin işleyişini ve hayatın her seviyesindeki tezahürlerini analiz etmek mümkündür. İnsandaki ruhî potansiyelleri, temel kuvveleri, kabiliyetleri ve meyelanları bir araya getiren ene, hem meyve, hem de çekirdektir. Eneyi besleyen iki ana damardan biri; vahyi kabul etmeyen, sadece akıldan beslenen materyalist felsefe yoludur. Enenin diğer yüzü ise; vahyin rehberliğinde aklı dengeli şekilde işleten peygamberlik yoludur. Dolayısıyla insanda ALLAH'ı gösteren bir ayna olan enenin yüzü felsefeye veya vahye dönüktür.
Salt akla itimat eden ve vahyi kabul etmeyen ene, ayna ve perde olma konumunu terk ederek, kendine hakiki bir tesir ve varlık seviyesi verir. Bu tip bir eneye sahip insanda, kâinattan gelen şualar, karanlığa gömülür. Kâinattan elde edilen hikmet ve tevhid delilleri, bu tip kişinin enesinde anlamsızlığa ve şirke dönüşür. Bu durumdaki ene; her şeyi kendinden bilen ve kendine ulûhiyet isnat eden bir karadeliğe benzer. Yaratılışında ALLAH'ı gösteren bir mihenk taşı olan enenin karanlık felsefeye açılan yönü; insanı ilâhlaştıran, kibri geliştiren, kıyaslama için verilen rububiyet sıfatını kendinden bilir. Kişiyi kendini sevmeye (narsist), kendini düşünmeye ve her şeye rağmen kendini geliştirmeye ve kibre teşvik eder. İnsanlık âleminde gözlenen sebeplere, putlara, yıldızlara ve tabiata tapınma gibi inançlar, benlikteki potansiyellerin bu yüze kanalize edilmesiyle ortaya çıkar. Şirk; hissî potansiyel (kuvve-i câzibe veya kuvve-i şeheviye) ile bağlantılı bir sapma olup, sevgi ve muhabbetteki aşırılıktan kaynaklanır. Şer ise; fizikî potansiyelle (kuvve-i dâfia veya kuvve-i gadabiye) münasebette olup, insanın aksiyon ve icraatlarında denge ve adaleti koruyamamasından çıkar. Dalâlet ise; insanın zihnî potansiyeliyle (kuvve-i akliye) bağlantılı olup, fikir, düşünce ve inançlarda sapmayı tanımlar. Bu yoldan beslenen ene; insana, kuvvetin ve gücün her zaman, her şeye rağmen tercih edilmesi gerektiğini vurgular; "Kuvvette hak vardır." der. Bu anlayışa sahip olanlar, zulmü mânen alkışlamış, zâlimleri teşci' etmiş ve cebbarları ulûhiyet dâvasına sevk etmiştir.
Enenin bu yüzündeki üç potansiyelin meyveleri farklıdır. Zihnî potansiyel dalında; dehriyyun (zamana tapanlar), maddiyyun (maddeye tapanlar) ve tabiiyyun (tabiata tapanlar) gibi zehirli meyveler vermiştir. Babil ve Eski Mısır'ın sihir derecesine çıkan felsefeleri, fiziki potansiyel dalında Nemrutları, Firavunları ve Şeddadları doğurmuştur. Eski Yunan kültürü ve tabiat felsefesi de, hissî potansiyel dalında; âliheleri (tanrıçaları), sanemleri (putları) ve ulûhiyet dava edenleri çıkarmıştır. Bu konumdaki ene hissî potansiyeli; sevdiği şeyleri putlaştırır, saygı ve hürmette ölçüyü kaçırıp, başarılı insanları, ilâheler ve yeryüzü tanrıları olarak takdim eder. Riyâkârlığı ve şöhreti ön plâna çıkardığı için, iki yüzlü insanları alkışlar, imaj ve görüntüyü yüceltir. Dışı süs, içi ise sönük ve ruhsuz insanları ilâh ve ilâheler şeklinde reklâm ederek, az sayıdaki güçlü ve başarılı insanı, tapınılacak ve uğrunda ölünecek yıldızlar (pop ve futbol yıldızları gibi) yapar. Böylece insanları şirke davet eder. Öne çıkarılan bu az sayıdaki kişi de, hayranlarının arzu ve heveslerini tatmin etmek ve teveccühlerini kazanmak için riyâkârane bir gösteriş (tv'lerdeki bazı gösteri ve eğlence programları) içinde olurlar. Bu kişilerin hayranları ise, onlara tapınır gibi bir vaziyet gösterir. Neticede vahye kulağını tıkamış felsefe yolundan beslenen enenin çekirdeğindeki üç potansiyelin zehirli meyveleri, insanların beyinlerini bin parça etmiştir.
Vahiy yolunda şekillenen ene ise, kuvvetin hakta olduğuna inanarak zulmü keser, adaleti temin eder. Benlik aynasının diyanetten beslenen bu aydınlık yüzü, insanda alçak gönüllülüğü, sevgiyi, şefkâti, adaleti geliştirir. Enenin bu yüzünün, acz ve fakrdan ibaret olduğu görülür. Bu haliyle bir karşılaştırma ölçüsü, terazi ve yansıtıcı olan ene, Yaratıcı'nın gizli hazinelerini açan bir anahtardır. Vahyin ışığında gelişen enenin bu yüzü, insanın temel gâyesinin ve vazifesinin ilâhî ahlâk ile ahlâklanmak, sağlam karakter ve faziletlerle kendini donatmak; aczini ve zaafını bilip, İlâhî Kudret'e sığınmak; fakrını görüp Rahmet-i İlâhiyeye itimat etmek, kusurunu görüp ALLAH'tan af dilemek, noksanlarını görüp ALLAH'ı noksandan tenzih etmek olduğunu gösterir. Enenin zihnî potansiyelinin meyveleri; peygamberler, sıddıklar, ârifler ve âlimlerdir. Fizikî potansiyelin meyveleri; âdil hâkimler, iyi idareciler, alperenlerdir. Hissî potansiyelin meyveleri ise; ismet sahibi, mütevazı, cömert velilerdir.
Tasavvufta enenin bu iyi yüzü "vechullah" olarak tanımlanmaktadır. Bediüzzaman; 24. Sözün 2. dalında bir hakikatin niçin çok renklere girdiğini zühre-katre-reşha temsiliyle açıklarken, eneden dokuz farklı taifenin ortaya çıktığını söyler. Dolayısıyla hakikatin çeşitlenmesi ve renklenmesi, enedeki farklılıklardan kaynaklanır. Her insan enesindeki bu temel dokuz nakışlı benlik motifinden biri baskın, biri yardımcı, diğeri de zayıf merkezdir.
Bir başka önemli nokta da, insan benliğindeki dokuz nakışlı temel mizaç motifinin; hem ferdin, hem ailenin, hem kurumun, hem toplumun, hem de milletlerin hayatında gözlenebilir olmasıdır. Bu motifler hayatın her sahasında insanın ferdî ve içtimaî yönünü açıklamada kullanılabilir. Ene hem insanı ifade eder, hem de bütün insanlığı... Benlikte, her seviyedeki insan topluluğunun enaniyeti, kişiliği ve karakteri vardır.
Enenin felsefede verdiği meyvelerin, tarihî süreç içinde baskın olarak ortaya çıkışı dikkat çekicidir. Babil ve Eski Mısır'da (Sümerler ve eski Mezopotamya halkı) ağırlıklı olarak fizikî potansiyel inkişaf etmiş, hissî ve zihnî potansiyel fizikî potansiyelin emrine verilmiştir. Daha sonra gelen Eski Yunan medeniyetinde ise, hissî potansiyel ağırlıklı olarak inkişaf ettirilmiş ve öne çıkmıştır. Ahirzaman'da ise, zihnî potansiyel ağırlıklı olarak gelişip inkişaf edeceğinden, insanlık ilme ve fenne yönelecektir.
Toplum çapında hissî ve fizikî potansiyeller, zihnî potansiyelin yardımcısı ve hizmetçisi olacaktır. Bu tarihî gelişme süreci ve insandaki enenin üç potansiyelinin beşer tarihinde ağırlıklı ve baskın olarak kullanımının bu şekilde gelişmesi, Bediüzzaman'ın Muhâkemat'ında (8. Mukaddime) anlatıldığı üzere, İslâmiyet açısından çok mânidârdır. Çünkü İslamiyet son din, Hz. Peygamber (sas) de son peygamberdir. Ayrıca Kur'ân'ın ilk emri oku olup, insanın zihin potansiyeline hitap eder. Bu hakikatı gören Bediüzzaman şu veciz sözleri söyler: "Ahirzamanda insanlık, ilme yönelecektir. Her şey bizzat veya netice itibarıyla ilme bağlıdır. Bütün hükümlerini akla ve mantığa tasdik ettiren Kur'ân ve İslâmiyet, gelecekteki inkilaplar içinde en büyük ses getiren kitap ve din olacaktır." Hepimiz biliriz ki, bilim; enenin zihnî potansiyelinde ortaya çıkan ve gelişen bir faaliyettir. Nâfile ibadetlerden daha makbul sayılan tefekkür, zihnî potansiyelle yapılır.
Üç semavî din de, enede var olan bu potansiyellerin insanlık tarihindeki dağılımına uygun olarak gönderilmiştir. Musevilikte dikkat; iktidara, yönetime ve vaad edilmiş topraklara çekilmiş, bu durum fizikî potansiyelle alâkalıdır. İsevîlikte, sevgi ve aşk daha çok önemsenmiş olup, bu da insanın hissî potansiyeliyle alâkalıdır. İslâmiyet'te ise, ilk emir okumaya, ilme, irfana ve akletmeyedir. Üç semavî dinin geliş sırası ve her dinin öne çıkan ağırlıklı mesajı, enenin üç potansiyelinin her birinin baskın ve yoğun olarak kullanıldığı dönemle ve rengini verdiği toplumla bire bir örtüşür.
Mehmet ORKUN
Ene (benlik) ile, insan ruhunda var olan potansiyellerin işleyişini ve hayatın her seviyesindeki tezahürlerini analiz etmek mümkündür. İnsandaki ruhî potansiyelleri, temel kuvveleri, kabiliyetleri ve meyelanları bir araya getiren ene, hem meyve, hem de çekirdektir. Eneyi besleyen iki ana damardan biri; vahyi kabul etmeyen, sadece akıldan beslenen materyalist felsefe yoludur. Enenin diğer yüzü ise; vahyin rehberliğinde aklı dengeli şekilde işleten peygamberlik yoludur. Dolayısıyla insanda ALLAH'ı gösteren bir ayna olan enenin yüzü felsefeye veya vahye dönüktür.
Salt akla itimat eden ve vahyi kabul etmeyen ene, ayna ve perde olma konumunu terk ederek, kendine hakiki bir tesir ve varlık seviyesi verir. Bu tip bir eneye sahip insanda, kâinattan gelen şualar, karanlığa gömülür. Kâinattan elde edilen hikmet ve tevhid delilleri, bu tip kişinin enesinde anlamsızlığa ve şirke dönüşür. Bu durumdaki ene; her şeyi kendinden bilen ve kendine ulûhiyet isnat eden bir karadeliğe benzer. Yaratılışında ALLAH'ı gösteren bir mihenk taşı olan enenin karanlık felsefeye açılan yönü; insanı ilâhlaştıran, kibri geliştiren, kıyaslama için verilen rububiyet sıfatını kendinden bilir. Kişiyi kendini sevmeye (narsist), kendini düşünmeye ve her şeye rağmen kendini geliştirmeye ve kibre teşvik eder. İnsanlık âleminde gözlenen sebeplere, putlara, yıldızlara ve tabiata tapınma gibi inançlar, benlikteki potansiyellerin bu yüze kanalize edilmesiyle ortaya çıkar. Şirk; hissî potansiyel (kuvve-i câzibe veya kuvve-i şeheviye) ile bağlantılı bir sapma olup, sevgi ve muhabbetteki aşırılıktan kaynaklanır. Şer ise; fizikî potansiyelle (kuvve-i dâfia veya kuvve-i gadabiye) münasebette olup, insanın aksiyon ve icraatlarında denge ve adaleti koruyamamasından çıkar. Dalâlet ise; insanın zihnî potansiyeliyle (kuvve-i akliye) bağlantılı olup, fikir, düşünce ve inançlarda sapmayı tanımlar. Bu yoldan beslenen ene; insana, kuvvetin ve gücün her zaman, her şeye rağmen tercih edilmesi gerektiğini vurgular; "Kuvvette hak vardır." der. Bu anlayışa sahip olanlar, zulmü mânen alkışlamış, zâlimleri teşci' etmiş ve cebbarları ulûhiyet dâvasına sevk etmiştir.
Enenin bu yüzündeki üç potansiyelin meyveleri farklıdır. Zihnî potansiyel dalında; dehriyyun (zamana tapanlar), maddiyyun (maddeye tapanlar) ve tabiiyyun (tabiata tapanlar) gibi zehirli meyveler vermiştir. Babil ve Eski Mısır'ın sihir derecesine çıkan felsefeleri, fiziki potansiyel dalında Nemrutları, Firavunları ve Şeddadları doğurmuştur. Eski Yunan kültürü ve tabiat felsefesi de, hissî potansiyel dalında; âliheleri (tanrıçaları), sanemleri (putları) ve ulûhiyet dava edenleri çıkarmıştır. Bu konumdaki ene hissî potansiyeli; sevdiği şeyleri putlaştırır, saygı ve hürmette ölçüyü kaçırıp, başarılı insanları, ilâheler ve yeryüzü tanrıları olarak takdim eder. Riyâkârlığı ve şöhreti ön plâna çıkardığı için, iki yüzlü insanları alkışlar, imaj ve görüntüyü yüceltir. Dışı süs, içi ise sönük ve ruhsuz insanları ilâh ve ilâheler şeklinde reklâm ederek, az sayıdaki güçlü ve başarılı insanı, tapınılacak ve uğrunda ölünecek yıldızlar (pop ve futbol yıldızları gibi) yapar. Böylece insanları şirke davet eder. Öne çıkarılan bu az sayıdaki kişi de, hayranlarının arzu ve heveslerini tatmin etmek ve teveccühlerini kazanmak için riyâkârane bir gösteriş (tv'lerdeki bazı gösteri ve eğlence programları) içinde olurlar. Bu kişilerin hayranları ise, onlara tapınır gibi bir vaziyet gösterir. Neticede vahye kulağını tıkamış felsefe yolundan beslenen enenin çekirdeğindeki üç potansiyelin zehirli meyveleri, insanların beyinlerini bin parça etmiştir.
Vahiy yolunda şekillenen ene ise, kuvvetin hakta olduğuna inanarak zulmü keser, adaleti temin eder. Benlik aynasının diyanetten beslenen bu aydınlık yüzü, insanda alçak gönüllülüğü, sevgiyi, şefkâti, adaleti geliştirir. Enenin bu yüzünün, acz ve fakrdan ibaret olduğu görülür. Bu haliyle bir karşılaştırma ölçüsü, terazi ve yansıtıcı olan ene, Yaratıcı'nın gizli hazinelerini açan bir anahtardır. Vahyin ışığında gelişen enenin bu yüzü, insanın temel gâyesinin ve vazifesinin ilâhî ahlâk ile ahlâklanmak, sağlam karakter ve faziletlerle kendini donatmak; aczini ve zaafını bilip, İlâhî Kudret'e sığınmak; fakrını görüp Rahmet-i İlâhiyeye itimat etmek, kusurunu görüp ALLAH'tan af dilemek, noksanlarını görüp ALLAH'ı noksandan tenzih etmek olduğunu gösterir. Enenin zihnî potansiyelinin meyveleri; peygamberler, sıddıklar, ârifler ve âlimlerdir. Fizikî potansiyelin meyveleri; âdil hâkimler, iyi idareciler, alperenlerdir. Hissî potansiyelin meyveleri ise; ismet sahibi, mütevazı, cömert velilerdir.
Tasavvufta enenin bu iyi yüzü "vechullah" olarak tanımlanmaktadır. Bediüzzaman; 24. Sözün 2. dalında bir hakikatin niçin çok renklere girdiğini zühre-katre-reşha temsiliyle açıklarken, eneden dokuz farklı taifenin ortaya çıktığını söyler. Dolayısıyla hakikatin çeşitlenmesi ve renklenmesi, enedeki farklılıklardan kaynaklanır. Her insan enesindeki bu temel dokuz nakışlı benlik motifinden biri baskın, biri yardımcı, diğeri de zayıf merkezdir.
Bir başka önemli nokta da, insan benliğindeki dokuz nakışlı temel mizaç motifinin; hem ferdin, hem ailenin, hem kurumun, hem toplumun, hem de milletlerin hayatında gözlenebilir olmasıdır. Bu motifler hayatın her sahasında insanın ferdî ve içtimaî yönünü açıklamada kullanılabilir. Ene hem insanı ifade eder, hem de bütün insanlığı... Benlikte, her seviyedeki insan topluluğunun enaniyeti, kişiliği ve karakteri vardır.
Enenin felsefede verdiği meyvelerin, tarihî süreç içinde baskın olarak ortaya çıkışı dikkat çekicidir. Babil ve Eski Mısır'da (Sümerler ve eski Mezopotamya halkı) ağırlıklı olarak fizikî potansiyel inkişaf etmiş, hissî ve zihnî potansiyel fizikî potansiyelin emrine verilmiştir. Daha sonra gelen Eski Yunan medeniyetinde ise, hissî potansiyel ağırlıklı olarak inkişaf ettirilmiş ve öne çıkmıştır. Ahirzaman'da ise, zihnî potansiyel ağırlıklı olarak gelişip inkişaf edeceğinden, insanlık ilme ve fenne yönelecektir.
Toplum çapında hissî ve fizikî potansiyeller, zihnî potansiyelin yardımcısı ve hizmetçisi olacaktır. Bu tarihî gelişme süreci ve insandaki enenin üç potansiyelinin beşer tarihinde ağırlıklı ve baskın olarak kullanımının bu şekilde gelişmesi, Bediüzzaman'ın Muhâkemat'ında (8. Mukaddime) anlatıldığı üzere, İslâmiyet açısından çok mânidârdır. Çünkü İslamiyet son din, Hz. Peygamber (sas) de son peygamberdir. Ayrıca Kur'ân'ın ilk emri oku olup, insanın zihin potansiyeline hitap eder. Bu hakikatı gören Bediüzzaman şu veciz sözleri söyler: "Ahirzamanda insanlık, ilme yönelecektir. Her şey bizzat veya netice itibarıyla ilme bağlıdır. Bütün hükümlerini akla ve mantığa tasdik ettiren Kur'ân ve İslâmiyet, gelecekteki inkilaplar içinde en büyük ses getiren kitap ve din olacaktır." Hepimiz biliriz ki, bilim; enenin zihnî potansiyelinde ortaya çıkan ve gelişen bir faaliyettir. Nâfile ibadetlerden daha makbul sayılan tefekkür, zihnî potansiyelle yapılır.
Üç semavî din de, enede var olan bu potansiyellerin insanlık tarihindeki dağılımına uygun olarak gönderilmiştir. Musevilikte dikkat; iktidara, yönetime ve vaad edilmiş topraklara çekilmiş, bu durum fizikî potansiyelle alâkalıdır. İsevîlikte, sevgi ve aşk daha çok önemsenmiş olup, bu da insanın hissî potansiyeliyle alâkalıdır. İslâmiyet'te ise, ilk emir okumaya, ilme, irfana ve akletmeyedir. Üç semavî dinin geliş sırası ve her dinin öne çıkan ağırlıklı mesajı, enenin üç potansiyelinin her birinin baskın ve yoğun olarak kullanıldığı dönemle ve rengini verdiği toplumla bire bir örtüşür.
Mehmet ORKUN