SANA BİR MESAJ VERİYORUM: KÜSÜYORUM!
Hallac-ı Mansur’un dediği gibi “Bizi düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar.” Evet, bir başkasının, belki en yakın arkadaşın, kardeşin, dostun küslüğü çekilebilir olurken eşimizin bize küsmesi tahammül edilemez oluyor. Aklımızda onlarca soru, kimi zaman bir an önce küslüğü ortadan kaldırma telaşına kapılırken bazen de kendi kabuğumuza çekilip küslüğe küslük ile cevap verebiliyoruz.Sonucu her ne olursa olsun aklımıza gelen ilk şey ise eşimizin bize küserek aramızdaki iletişimi kopardığı, tüm kapıları kapattığı oluyor. Halbuki biraz düşününce daha önemli bir gerçek çıkıyor karşımıza: Küsmek iletişimi koparmak gibi görünse de temelinde pek çok mesajı barındıran bir iletişim şeklidir esasında.“Şu an seninle konuşmak istemiyorum” diyen eşimiz, “Seninle muhatap olmak istemiyorum” mesajı veriyor olabilir bize mesela. Ya da “Çok kırıldım, gönlümü almalısın, beni anlamalı, yaptığın hatanın farkına varmalısın” demek istiyordur belki de.
Sanıyoruz ki çok şey anlatıyor küslüğümüz. Oysa küsmek, selamsız yaşamak, birbirimizi yok saymak ilişkimizi düzeltmek yerine çok daha kötüye götürebilir. Hele de küsen taraf naz yapıyorsa, eşinin barışma ısrarları karşısında inatla susuyorsa, bir süre sonra bu nazlar aşık usandırabilir.Bir de bakarız ki bu sefer de barışmaya çabalayan taraf biz olmuşuz; küsen küsülen olmuş. Çünkü yorulmuş, eşinin kendisiyle konuşmamasına kırılmış, canı sıkılmış… Belki eşine hak vermiş, küsmesini anlamış da küslüğü bu denli uzatmasını anlayamamış. Belki ısrar etmiş, özür dilemiş de eşi oralı olmamış…
Sonuç olarak küsmek belki sorunla ilk karşılaştığımız an için ideal görünebilir. Ancak bu “küsmek” değil “konuşmamak” olmalıdır. Sorunların alevlendiği o ilk anda taraflardan birinin konuşmaması, sessiz kalması; olayın büyümesini, seslerin yükselmesini, kalplerin kırılmasını engelleyebilir. Fakat küslüğü uzatmak helal değildir bilesiniz canlar....