NÂZİÂT SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE TEFSİRİ
Nâziât Sûresi Nuzül
Mushaftaki sıralamada yetmiş dokuzuncu, iniş sırasına göre seksen birinci sûredir. Nebe’ sûresinden sonra, İnfitâr sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Nâziât Sûresi Konusu
Bir takım kuvvetlere yemin edilerek kıyâmetin dehşeti gözler önüne serilir. Allah’ın kudret nişânelerine yer verilerek kıyâmetin mutlaka kopacağı ve iyi yada kötü herkesin dünyada yaptığına göre bir karşılık göreceği beyân edilir. Bu gerçeklere inanmayan kâfirlere, azgınlaşıp Rablik iddiasında bulunan Firavun’un fecî âkıbeti bir ibret levhası halinde hatırlatılır.
Sure, ahiret hayatını inkâr edenlerin bu inançlarında ne kadar dayanıksız olduklarını izah eden, özellikle kıyamet ve ahiret hayatını konu alan ve müşrikleri uyaran tehditkâr ayetlerden oluşmaktadır. İnkârda direnenlere, Hz. Musanın getirdiklerine inanmayıp düşmanlık yapan Firavunun acı sonu hatırlatılarak, onun akıbetinden ders almaları hedeflenmektedir.
Surenin ilk beş ayetinde, vücudun en uç noktalarından kâfirlerin canını "söküp çıkaran", müminlerin canını ise "yavaşça çeken" ; Allahın emirlerini süratle yerine getirmek için "yüzüp yüzüp giden ", bunu yerine getirirken birbiriyle adeta "yarışıp geçen"; "derken (Allah'ın izniyle kâinatı idare etme) işi(ni) düzenleyen" meleklere yemin edilerek, ardından gelen ayetlerde kıyamet, tüm şiddetiyle gözler önüne serilmektedir: "O gün bir sarsıntı sarsar, ardından başka bir sarsıntı gelir. O gün kalpler korkudan titrer. Gözler donakalır" (6-9). O gün yalnızca kâfirlerin, fâsıkların, günahkârların ve münâfıkların kalpleri oynar. Çünkü Allah; "O an büyük korku onları asla tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılar: İşte bu size vâdedilen gündür" (el-Enbiyâ, 21/103) buyurarak müminlerin o günün korkusundan emin olacakları müjdesini vermektedir. Allah kıyamet gününün şiddetini açıklıyor ki; Biz çukura girip çürümüş kemikler olduktan sonra yeniden mi diriltileceğiz. (Eğer öbür taraf Muhammed'in dediği gibiyse bizim) bu dönüşümüz zararlı bir dönüştür" (10-12) diye alay edenler, belki düşünürler. Çünkü, o anın gelmesi öyle pek uzak ve zor değildir; "Tek bir haykırmaya bakmaktadır, onlar (uykularından uyanır gibi) hemen uyanırlar" (13, 14).
Müşrikleri, kıyamet gününün dehşetiyle korkutan Allah Teâlâ, küfürlerinde direnenlere, bu kez tarihten örnek veriyor; onların da iyi bildikleri Hz. Musa-Firavun kıssasını anlatıyor ki, belki bundan ibret alıp yola gelirler. Kur'an, olayı ayrıntısıyla açıklıyor. Çünkü durumları, hakka düşmanlığın cezasını suda boğulmakla ödeyen Firavuna çok benzemektedir. Üstelik, Firavun onlardan daha güçlüydü, emrinde hazineler ve ordular vardı. O bile, kendisini Allah'ın azabından kurtaramadı. Toplumun başında iyice azan Firavun, belki yaptıklarından arınır diye Allah, kendisine Mûsâ'yı gönderdi. Allah Teâlâ, Mûsâ'nın getirdiği mucizeler karşısında bile etkilenmeyen, üstelik ona düşman kesilen Firavun'u, adamlarını toplayıp: "Sizin büyük tanrınızım" diye meydan okuduğu için dünya ve âhiret azabıyla yakaladı" (15-25).
Sure boyunca Allah, müşrikler belki inatlarından vazgeçerler diye herşeyi kullanıyor, anlamaları için ibret alınacak herşeyi kendilerine hatırlatıyor. Onların gözleri, yirmi yedi ila otuz üçüncü ayetler arasında sürekli gördükleri tabiat olaylarına çevrilmek isteniyor: "Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu (Allah) yaptı. Yükseklik miktarını yükseltti, onu düzenledi. Gecesini örtüp kararttı, kuşluğunu (güneşin ışığını) açığa çıkardı. Bundan sonra da yeri döşedi. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. Dağları sapasağlam çaktı (ki), sizin ve hayvanlarınızın geçimi için" (27-33). Buradaki; Bundan sonra da yeryüzünü serip döşedi" ifadesi, yeryüzünün gökyüzünden sonra yaratıldığı anlamına gelmez. "Sonra" kelimesi iki cümlenin arasında sadece bir bağlaçtır. Çünkü, Kur'an-ı Kerim'in başka bazı ayetlerinde yeryüzünün yaratılışı gökyüzünden önce zikredilmiştir.
Tüm bu hatırlatmalardan sonra, küfredenlere son uyarı yapılıyor: Herşeyi bastıran o büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan neyin peşinde koşmuş olduğunu hatırlar. Gören kimseler için Cehennem ortaya çıkarılmıştır (o gün) Artık kim azar ve dünya hayatını tercih ederse (onun için) gidilecek yer Cehennemdir. Ama kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi kötü heveslerden vazgeçirirse (onun için) gidilecek yer Cennettir" (34-41).
Surenin son ayetlerinde hitap, Resulullah'a döndürülerek bu kadar uyandan sonra hâlâ yola gelmeyip kıyametin ne zaman kopacağım sorarak alay eden müşriklere, onun gaybden haber veren bir kâhin değil anlayan ve korkan kimseler için bir uyarıcı olduğu bildirilmekte ve son kez yapılan bir uyarıyla sûre sona ermektedir: "Onlar onu gördükleri zaman sanki bir akşam veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar" (46).
Nâziât Sûresi Hakkında
Nâziât sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 46 âyettir. İsmini, birinci âyette geçip “kökünden söküp çıkaran” mânasına gelen اَلنَّازِعَاتُ (nâziât) kelimesinden alır. Sûre اَلسَّاهِرَةُ (Sâhire) ve اَلطَّامَّةُ (Tâmme) isimleriyle de anılır. Mushaf tertîbine göre 79, iniş sırasına göre ise 81. sûredir.
Kur'an-ı Kerim'in yetmiş dokuzuncu suresi. Kırk altı ayet, yüz yetmiş kelime ve yedi yüz otuz harften ibarettir. Fasılası, elif, mim ve he harfleridir. Mekkî sûrelerden olup, Nebe' suresinden sonra nazil olmuştur. Adını ilk ayetinde geçen "Nâziât' kelimesinden almıştır.