Zamanın bir diliminde, bir ülkede adamın birisi sürekli, çok nadiren yemek yiyerek: “Ölüm var, ölüm var” diye söylenirmiş. Yakınları ise bu durumu başta yadırgamazlarsa da en sonunda şikayet eder duruma gelmişler. Çünkü adam, ancak 3-4 günde bir yemek yer, bu yediği de doymayacak kadar az olurmuş. Fakat sürekli, her an “ölüm var, ölüm var” diye de söylenirmiş.
Yakınları ise:
-Yeter artık! Bizde biliyoruz ölüm var, ama senin gibi yapmıyoruz. Bak bize, bizde yiyoruz, içiyoruz ve yaşıyoruz. Ama ölümünde varlığını kabul ediyor ve biliyoruz, sende böyle yapsana, kendini heba edeceksin, dedilerse de, o bunları duymayıp yine kendi bildiğini söylüyordu:
-Ölüm var, ölüüüm, ölüm var ölüüüm!
Çevresindekiler artık bu adama söz geçirememeye başlamışlar. Çünkü adam, ne yemek yiyor-içiyor, ne de doğru dürüst konuşuyor ne de uyuyor. Dediği sadece ölümü hatırlatmakmış:
-Ölüm var, ölüüüm, ölüm var ölüüüm!
En sonunda durumu padişaha bildirmişler:
-Efendim, bizim orada adamın birisi doğru dürüst ne yiyor ne içiyor ne de uyuyor. Sürekli “Ölüm var, ölüm var” deyip duruyor. Ona ne söylediysek huyundan vazgeçiremedik. Bir de siz ikaz buyursanız.
Padişah merak etmiş bu durumu:
-Tez getirin hele bu adamı huzuruma, bir de biz bakalım, demiş.
Adam bulunmuş, padişahın huzuruna getirilmiş ve adamla arasında şöyle bir konuşma geçmiş:
-Söyle bakalım, sen kimsin?
-Ölüm var, ölüüüm.
-Bizde biliyoruz ölüm var, sadece sen mi biliyorsun?
-Ölüm var ölüüüm.
-Duyduğuma göre, sen ne yiyor ne içiyor ve uyuyormuşsun. Ne olacak böyle halin?
-Ölüm var ölüüüm.
-Yeter artık! Bizde biliyoruz ölüm olduğunu ama bak bize, yiyor, içiyor, uyuyor ve yaşıyoruz. Faakt senin gibi mi yapıyoruz?
-Ölüm var ölüüüm.
-Bak bir daha bu huyuna devam edersen, seni idam ettireceğim. Ya bu huyundan vazgeçersin ya da kellenden olursun, deyince padişah, adam bir bakmış:
-Padişahım ölüm var ölüm demiş yine. Ben ancak bir şartla düzenli yemek yer ve içerim. O şartımı yerine getirirseniz dediğiniz gibi normal yaşama sürerim.
-Peki neymiş şartın söyle yapalım?
-Beni üç aylığına bu ülkenin padişahı ilan edeceksiniz.
-Nasıl olur? Bu ülkenin padişahı benim. Ne diye seni padişah yapayım ki?
-Şartım budur padişahım. Şartım yerine gelirse bende normal yaşantıya dönerim. Yoksa siz bilirsiniz.
Padişah mecburen:
-Peki, demiş. Bu ülkenin padişahı üç aylığına sensin artık.
-Yooo demiş bizim adam. Öyle değil. Ülke halkını bir meydana toplayıp, bütün vezirlerin, sadrazamların ve heyetin önünde, bütün yönetim yetkilerini bana vererek ilan edeceksin bunu, ne dersem şartsız şurtsuz kabul edilecek demiş.
-Nasıl olur bu yahu! Beni herkes önünde küçük mü düşürmek istiyorsun?
-Padişahım benim şartım bu, siz bilirsiniz.
Kabul etmekten başka çare göremeyen padişah, bütün halkı, vezirlerini, sadrazamlarını kısaca tüm ahaliyi bir meydandan toplayıp burumu ilan etmiş:
**********
-Ey benim halkım. Bundan böyle bu ülkenin padişahı üç aylığına tüm yetkisiyle bu kişinindir. Ben dahil, hepimiz onun her emrine harfiyen uymak zorundayız. Böyle ilan ediyorum.
Bunda sonra bizimkisi geçmiş tahtına. Başlamış, şu gelsin, bu gitsin, böyle olsun, şöyle olmasın. Derken günler bu şekilde geçmeye başlamış. Birkaç gün içinde bir emir çıkarmış:
-Eski padişah belki bu tahtı geri isteyebilir. Ben ebedi kalmak istiyorum. Onu hapse atın.
Askerler biraz şaşkın ama ne yapsın. Emir emirdir. Padişahlarından aldıkları mühürlü tebligatı alarak eski padişahın evine gitmişler. Kapıda karşılamış askerleri eski padişah.
-Efendim, yeni padişahımız sizi hapse attırıyor.
-Ama nasıl olur, ne yaptım ki ben?
-Bilmiyoruz efendim emir böyle. Hem siz demiştiniz. Bizde emre uymak zorundayız.
Bizim eksi padişah mecburen askerlerle birlikte hapsin yoluna düşmüş ve hapse atmışlar.
Bu arada, bizim yeni padişahta bir yandan değişik talimatları farklı yerlere iletiyor, bazı görevlerde değişiklikler yapıyormuş. Adamın hiç şaka yapar anı yok deler ya, aynen o durum. Ne dediyse harfine kadar uyguluyor. Bütün ülke halkı, bu kadar emrine sadık padişah hiç görmemişler.
Aradan birkaç gün daha geçmiş.
Padişah bir emri daha çıkarmış.
-Hapisteki padişahın durumunu zorlaştırıyorum. Şartlarını güçleştirin.
Emir emirdir ya, aynen durumu hapisteki eski padişaha ileterek denileni yapmışlar. Bu duruma oldukça şaşıran eski padişaha artık hayat dar gelmeye başlamış.
Derken, günler geçerken bizim eski padişahın hiç mi hiç neşesi kalmamış. Yemekten içmekten kesilmiş. Sürekli düşünceli ve üzüntülü bir vaziyet haline girmiş.
Yeni bir emri daha çıkmış padişahtan:
-Eski padişahım idamına karar verdim. Bakarsınız yerime geçmek ister. Ben burayı çok sevdim. Onu bir hafta sonra şu gün, şu saatte idam ediniz.
Bütün halk şaşkın, ahali erkan şaşkın, herkes şaşkın.
Durum eski padişaha iletilmiş:
-Efendim, durum böyle böyle. Padişahımız sizin idamınıza karar verdi. Bir hafta sonra, şu gün şu saatte ilan edileceksiniz.
-Neeee? Delirdi mi bu adam yahu. Biliyorum ki hiç şakası yok. Ne dediyse yapıyor? Ne yapacağım ben şimdi? diye çaresiz kalakalmış.
Artık bizim eski padişah, ne yiyor, ne içiyor ne gülüyor, ne uyuyormuş. Bir de hapishanede kaldığı koğuşun pencere önüne idam tezgahını kurmazlar mı?! Adam artık iyicene kendini salmış, adeta hayata boş vermiş. Ve başlamış oda söylenmeye:
-Öleceğim yahu, ölüm var. Kurtuluşu da yok bunun ki. Ölüm var ölüüüm.
Artık tek söylediği kelime bu: “Ölüm var ölüüüm, ölüm var ölüüüm” Ne yiyor, ne içiyor. Uyku derseniz hiç mi hiç uyumuyor. Adeta yaşayan bir ölü durumuna gelmiş.
Bizim padişah ise nöbetçiye haber göndermiş:
-Ne yapıyor bizim eski padişah?
-Efendim, adamcağız artık ne yiyor ne içiyor, ne uyuyor, ne geziyor. Sürekli ölüm var diye sayıklayıp duruyor. Halsizlikten kendinden geçtiği vakit bile sürekli bunu sayıklıyor.
*********
-Peki, bir de ben kendim göreyim onu demiş padişah ve gitmiş eski padişahın yanına. Bakmış ki adama tahiyyat (namazda oturma vaziyeti) vaziyetinde mırıldanıp duruyor.
Yanına yanaşmış dediklerini duymak için:
-Ölüm var ölüüüm, ölüm var ölüüüm, diyormuş meğer.
-Ne diyorsun sen?
-Ölüm var ölüüüm, ölüm var ölüüüm.
-Bunu bizde biliyoruz, bak yiyor, içiyoruz ama seni gibi yapmıyoruz.
-Ölüm var ölüüüm, ölüm var ölüüüm
Padişah ne sorduysa aldığı cevap tek olmuş:
-Ölüm var ölüüüm, ölüm var ölüüüm
-Yaaa, anladın mı şimdi ölümün varlığını. Yoksa tabi ki, herkes ölümün varlığını biliyor. Ama sadece biliyor işte, hepsi bundan ibaret. Hani, nerede hazırlık? Ölüm yokmuşçasına yaşıyor herkes adeta. Ben bunu kastetmiştim. Gördüm ki sen de bunu anlamışsın. Ben artık padişahlığı bırakıyorum, yerine geçebilirisin.
-Ölüm var ölüüüm, ölüm var ölüüüm demiş, yine bizim eski padişah ve devam etmiş:
-Ben artık orayı istemiyorum. Müsaade edin sizin talebeniz olayım. Hizmetinizde bulunayım. Siz benim nazarımda büyük bir velisiniz. Hakikati görmeme vesile oldunuz efendim. Lütfen bunu benden esirgemeyiniz.
Kabul etmiş bizim meczup (!) velimiz. Ülkenin başına eski padişahın oğlu geçmiş. Artık o, ölümden ne kadar haberdar olur Allah bilir.
Rabbimiz cümlemize ölümü görüyormuşçasına yaşamayı, ölümden ibret almayı ihsan eylesin.
Bir hadisi şerifle sohbeti sonlandıralım inşeallah:
“Mûtü kalbe en temûtü, hasibü kalbe en yühasibu (Ölmeden evvel ölünüz, hesaba çekilmeden evvel nefsinizi siz hesaba çekiniz)”
Allaha emanet olunuz.
Selamun aleykum.