TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
Kahramanların işi ölmek ve öldürmektir. Onlar öldürür, millet şan ve şeref kazanır; onlar ölür millet yaşar. İşte Türk toplumunun binlerce yıldır varlığını devam ettirebilmesi de, içinden çıkan kahramanların devlet ve millet uğruna göz kırpmadan ölüme atılmaları sayesindedir.
Türk milletinin Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra tarihte kurduğu en asil ve en anlamlı sülalelerden birisi de Kök Türk Kağanlığıdır. Türk ve dünya tarihine altın harflerle geçmiş olan bu yüce devlet, maalesef içeriden ve dışarıdan vurulan darbeler neticesinde yıkılmak zorunda kalmıştı. Tıpkı şimdi Türkiye Cumhuriyeti’ni içeriden çökertmek isteyen hainler ve dışarıdan bizim tökezlememizi bekleyen düşmanlarımızın yaptığı gibi. Herkes el birliği ile bu milleti ve devleti parçalamaya çalışıyor. İnşallah Türkler bir gün uyanacak ve kendine karşı oynanan oyunları bozacaktır. Çünkü bu kutlu ve asil millet her zaman çok acı çekse de zorluklardan bir şekilde kurtulmanın yolunu bulmuştur.
Kök Türk Devletinin son büyük hükümdarı Bilge Kağan, kardeşi Köl Tigin öldüğünde (731), belki de başlarına ne geleceğini hayal ediyordu ki, Kök Türk Yazıtlarına onun bu ruh hali de yansımış, dolayısıyla hüngür hüngür ağladığı belirtilmiş idi. Gerçekten de en büyük destekçisi ve korumasından mahrum kalan Bilge, bir bakanı tarafından zehirlendikten sonra, ülke bir kargaşa ortamına sürüklendi. Herkes bir taraftan devletin temel taşlarını sökmekteydi. Artık kutlu yurtta huzurun kalmadığını düşünen bazı Türk kabileleri de doğup-büyüdükleri vatanlarını bırakarak batıya, yani Türkistan’a doğru göçmeye başladılar.
İşte Kök Türklerin meşhur Bilge Kağan’ı 734 senesinde öldüğünde, devletin başına geçen oğulları ülkeyi iyi yönetemediler. Onlar ne dedeleri, ne de babaları gibi değildi. Aslında suçlu sadece bunlar da değildi, onlara sahip çıkmayan millet de suçluydu. Daha çok birlik ve beraberlik içerisinde olmaları gerekirken, özellikle Çin’in aldatmacalarına kanarak birbirlerine düştüler. Sanki devletin başındakileri değiştirdiklerinde her şeyin iyi olacağını sanıyorlardı. Elbette ki bu durumdan da en büyük zararı yine Türk milleti, kendisi gördü.
Tengri Kağan tahta bulunduğu sürece (yaşı çok gençti), iki amcasından birini sol şad, diğerini de sağ şad atamış ve askerî işler onlar tarafından yürütülmüştü. Fakat Tengri Kağan’ın üzerinde annesi Bilge Katun’un (P’o-fu) tesiri büyük olduğundan, onun telkinlerine kanarak sağ şadı öldürttü ve ona ait halkı kendi idaresine bağladı. Bir kadının hiç gereksiz yere devlet işlerine parmağını sokması, pek çok kişinin hoşuna gitmedi. Aynı akıbetin kendisinin başına da gelmesinden korkan sol şad Bangu (P’an) Köl Tigin, Tengri Kağan’ın üzerine yürüyerek onu ortadan kaldırdı (741) ve yerine de Bilge’nin diğer bir çocuğunu tahta oturttu. Devletin idaresine amcaların, amca çocuklarının, hele hele de kadınların müdahale etmeye başlaması sonun başlangıcı olmuştur.
Halbuki hiç biri düşünmüyordu ki, bu gidişin sonunda iktidar kimseye kalmayacaktı. 741’lerde işte bu kargaşa ortamında, Tengri Kağan’ın yakınlarından birisi olan Kutlug Yabgu onu öldürerek tek hakim güç oldu. Ama onların bu kavgası yüzünden arada kalan millet ceza çekiyordu. Bunun üzerine Türk milletini teşkil eden önde gelen boylardan Basmıl, Karluk ve Uygurlar kendi aralarında bir işbirliği yaptılar. Halkın derlenip-toparlanması açısından mühim gibi görünen bu tarihi hadisenin arka planında ise Çin imparatorluğunun parmağının olması tabi ki bizi üzen bir durumdur. Yani onların bu isyanı başlatmalarında Çin imparatorluğu da etkili olmuştu. Çinliler Ötüken’in karıştığını Basmıl, Uygur ve Karlukların birlikte hareket ederlerse kendilerini destekleyeceklerini söylüyordu. Onlar da iktidar hırsıyla her vaade çok çabuk kandılar.
Kök Türk Kağanlığının içine düştüğü bu olumsuz şartlarda (741 yılında) ünlü Uygur beyi Kutlug Bilge Köl Kağan’ın oğlu Börü Kun (Moyun Çor) babasının emriyle Kök Türk topraklarına girerek, zaten dağınık bir şekilde ne yapacağını bilemeyen Kök Türk kuvvetlerine çok şiddetli darbeler vurmaya başladı. İşte bu sırada Tengri Kağan’ın amca çocuklarından olan Ozmış Tigin Kağanlık iddiasında bulunarak ortaya çıktı. Ozmış toplayabildiği askerlerle, devletin merkezi olan Orkun Havzasına yürüyüşe geçti. O, başkente sahip olursa durumun kendi lehine döneceğini düşünüyordu. Çünkü merkezi elde tutmak önemliydi. Taşra ne kadar kaybedilse de bir süre sonra dağınık boylar gelip, boyun eğiyorlardı.
Bu arada Börü Kun da (Moyun Çor) Kök Türk Kağanlığına sonuna kadar sadık kalan, bugünkü Tuvalıların ataları olan Üç Tuglıg Bodun’un başında hareket eden Kutlug Yabgu’yu üç kere mağlubiyete uğrattı. Talihsiz Kutlug Yabgu öldürüldü ve Basmıl İdi-kut’u Kağan yapıldı (742). Bu yeni duruma göre; Karluk ve Uygurlar yeni oluşturulan devletin doğusunda ve batısında kendilerine yer buluyorlardı.
Ama geriye kalan Kök Türklerin, Çin imparatorunun emriyle faaliyet gösteren bu müttefiklerce kolay kolay teslim alınamadıklarını da biliyoruz. Kutlug Yabgu’nun da ortadan kaldırılmasıyla Ozmış kendini Kağan ilan etti. Uygurlar böyle bir tehlikeyi anında savuşturmak amacıyla, yine Börü Kun’un (Moyun Çor) önderliğinde Ozmış Kağan’ın üzerine yürüdüler. Ancak öyle anlaşılıyor ki, Çin imparatoru Ozmış’a bir elçi yollamış, kendisine tabi olduğu takdirde canının bağışlanacağını söylemiştir. Fakat Ozmış Kağan bunu bir şerefsizlik saydı ve diğer akrabaları gibi asla boyun eğmeyeceğini söyledi. Böyle olunca da, bu yola gelmez Türk’ün üzerine Basmıl, Uygur ve Karluklardan oluşan bir ordu saldırdı. 743 tarihinde ona kesin bir darbe vuruldu ve esir edilen Ozmış Kağan’ın başı kesildi. Onun gövdesinden ayrılmış başını Çin’e gönderen bu müttefikler bayram ederlerken, aynı zamanda üzerlerine çöken laneti de görecek durumda değillerdi. Türk Tanrısı tarafından öyle bir lanetlendiler ki, Basmıllar ile Karluklar kısa sürede tarihten silinip, gittiler. Uygurlar ise bu mutluluğu fazla yaşayamadılar ve Kök Türk Börülü ailesine karşı iş birliği yaptığı Çin’in egemenliği altına düştüler. Ama önce Kırgız Türklerinden yedikleri darbe ile Asya’nın değişik yerlerine dağıldılar ve bugün halâ her sabah korku ve endişeyle uyanıyorlar.
Bundan sonra öyle anlaşılıyor ki, Ozmış Kağan’ın yerine kardeşi Begmen Tigin (Po-mei/ Peymey), 744 senesinde Kök Türkler tarafından Kağan seçildi. Bir türlü sükunet sağlanamayınca, Begmen (Peymey) Kağan da öldürülerek, talihsiz kardeşi Ozmış Tigin gibi başı kesildikten sonra Çin’in merkezine götürüldü. Devleti koruyan boy ve urugların sayısı ile kudretlerinin azalması, Kök Türk Kağanlığının sonunu getiren bir başka sebeptir. Yine Türk tarihinde pek çoğumuzun adını bile bilmediği bu iki yiğit Kök Türk beyi, adi bir ömür uğruna şerefsiz olmaktansa, kafalarını vermeyi tercih ettiler.
Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ