MURATS44
Özel Üye
Show Haber’i yaptığım günlerdi...
Kalbimin ve ruhumun beni götürdüğü yerde oluşan duygularımla harmanlayarak haberleri hazırlıyor, o andaki samimi tepkimi haberlerde doğaçlama veriyordum...
Arkadaşlar Alman Der Spiegel dergisinin o haftaki sayısında “Hazreti Muhammed’in resmini bastıklarını” söylediler...
Haber toplantısında beynimden vurulmuşa döndüm...
O günler; bugünkü gibi dini ve muhafazakar değerlerin peak (zirve) yaptığı günler değildi...
Benim açımdan ise durum fark etmiyordu...
“Bir dini inancın milyarlarca inançlı insanın için büyük günah” saydığı bir hareketi, milyarlarca Müslüman’ın kutsalı Peygamber’in resmini yayınlamak, derginin kapağına koymak, affedilir, izah edilebilir bir davranış değildi...
Gazetecilik bir inanca karşı çıkma mesleği olabilirdi, ama bir inançla alay etme mesleği değildi...
Ne Der Spiegel, ne Time, ne Newsweek böyle bir hadsizlik yapamazdı...
Ben dindardım veya değildim...
Bu benim tercihimdi ve mesele bu değildi...
Saygısızlığın daniskası, milyarlarca insanın kutsal bulduğu Peygamber’lerinin “resmini” basarak onları derinden rencide etmek ve bunu güya gazetecilik adına yapmaktı...”
***
- “Özür dileyeceksin Der Spiegel... diye bir ‘promo’ hazırlayalım...” dedim...
- “Özür dileyeceksin Der Spiegel... Bu saygısızlığından dolayı özür dileyeceksin...”
Ne Der Spiegel’i, ne uluslararası tröstleri, ne ulusal kartelleri, ne derin güçleri, ne kıymet-i kendinden menkul lobileri, ne Almanya’yı ne Amerika’yı umurumun teki bile saymadığım günlerdi...
Verdik yayına ‘promo’yu...
Haber bülteni boyunca o çoğu kişiyi ifrit eden promomuz sürekli dönmeye başladı...
- “Reha Muhtar birazdan canlı yayında Der Spiegel dergisine cevap verecek!.. Özür dileyeceksin Der Spiegel!.. Az sonra...”
***
Haberi yayına girdiğimizde ortalık yıkılıyordu...
Bant bitip, yönetmenim Caner “Abi geldik sendeyiz” dediğinde, açmıştım ağzımı, yummuştum gözümü...
- “Özür dileyeceksin Der Spiegel... Bu davranışından, milyarlarca insana yönelik bu saygısızlığından dolayı özür diyeceksin... Kendini ne zannediyorsun sen?..”
***
Clinton’ın Türkiye ziyaretini haber bülteninde birinci haber değil, sonlarda bir haber olarak gördüğüm yıllardı...
Şöyle demiştim haberi anons ederken;
- “Benim Cumhurbaşkanım Amerika’yı ziyaret ettiğinde, Amerikan televizyonları bu haberi kaçıncı haber olarak veriyorsa, ben de Amerikan Başkanı’nın ziyaretini aynı sırada haber olarak veriyorum... Mütekabiliyet yani karşılıklılık bunu gerektiriyor...”
Sonraki günlerde sordum arkadaşlara...
- “Bunlar özür falan dilediler mi?..” diye...
- “Yanlış anlaşılma oldu gibisinden laflar etmişler” dedi arkadaşlar...
- “Peki...” dedim, “Biz yapacağımızı yaptık... Rezil rüsva oldular...”
***
Şimdi o Der Spiegel dergisi bu sefer Türkçe bir kapakla çıkıyormuş...
Kapağın başlığı şöyle:
- “Boyun eğme...”
Dergi Almanya’daki 3 milyon Türk’ün az Almanca bildiğini düşünerek, kendi ana dili yerine, tarihinde ilk kez “Boyun Eğme” başlığıyla 10 sayfalık Türkçe bir ek veriyor...
Niye acaba?..
Bir uluslararası Alman dergisinin kapağından Almanya’da ve Türkiye’deki insanlara “boyun eğme” başlığıyla yayın yapması nasıl bir gazeteciliktir?..
- “İnsanlar Gezi Parkı’nda toplandı dersin... Protesto etti... Biber gazı yedi... Türkiye’nin her tarafında gösteriler yapıldı, yapılıyor... Hükümet mahkeme kararının bekleneceğini söyledi... Karar aleyhte çıkarsa plebisit yapacağını açıkladı...” dersin haberi verir, analizini yayınlarsın...
Uluslararası gazetecilik normları budur...
Hele hele Der Spiegel gibi “tabloid yayın yapmadığını söyleyen; ciddi ve ağır başlı olduğu iddiasındaki” bir dergi için...
***
Bunu; böyle yapılması gerektiğini Der Spiegel’in yöneticileri bilmez mi?..
Hele kendi ülkesinde olmayan bir protesto gösterisinde “Boyun Eğme diye pankart açmanın” değil gazetecilik, asgari ahlak kurallarıyla izah edilemeyeceğini bilmez mi?..
Topçu Kışlası’nın o Taksim’e yapılmasını ne kadar istemiyorsam, onu protesto eden gençleri ne kadar temiz, nahif ve demokrat buluyorsam, seni de bir o kadar hesaplı, derin bağlantılı, operasyonel güçlerin bir tür tetikçisi, belki de organizatörü olarak görüyorum Der Spiegel...
Nereye boyun eğmeyeceğim şunu bana bir anlatsana Der Spiegel...
Kalbimin ve ruhumun beni götürdüğü yerde oluşan duygularımla harmanlayarak haberleri hazırlıyor, o andaki samimi tepkimi haberlerde doğaçlama veriyordum...
Arkadaşlar Alman Der Spiegel dergisinin o haftaki sayısında “Hazreti Muhammed’in resmini bastıklarını” söylediler...
Haber toplantısında beynimden vurulmuşa döndüm...
O günler; bugünkü gibi dini ve muhafazakar değerlerin peak (zirve) yaptığı günler değildi...
Benim açımdan ise durum fark etmiyordu...
“Bir dini inancın milyarlarca inançlı insanın için büyük günah” saydığı bir hareketi, milyarlarca Müslüman’ın kutsalı Peygamber’in resmini yayınlamak, derginin kapağına koymak, affedilir, izah edilebilir bir davranış değildi...
Gazetecilik bir inanca karşı çıkma mesleği olabilirdi, ama bir inançla alay etme mesleği değildi...
Ne Der Spiegel, ne Time, ne Newsweek böyle bir hadsizlik yapamazdı...
Ben dindardım veya değildim...
Bu benim tercihimdi ve mesele bu değildi...
Saygısızlığın daniskası, milyarlarca insanın kutsal bulduğu Peygamber’lerinin “resmini” basarak onları derinden rencide etmek ve bunu güya gazetecilik adına yapmaktı...”
***
- “Özür dileyeceksin Der Spiegel... diye bir ‘promo’ hazırlayalım...” dedim...
- “Özür dileyeceksin Der Spiegel... Bu saygısızlığından dolayı özür dileyeceksin...”
Ne Der Spiegel’i, ne uluslararası tröstleri, ne ulusal kartelleri, ne derin güçleri, ne kıymet-i kendinden menkul lobileri, ne Almanya’yı ne Amerika’yı umurumun teki bile saymadığım günlerdi...
Verdik yayına ‘promo’yu...
Haber bülteni boyunca o çoğu kişiyi ifrit eden promomuz sürekli dönmeye başladı...
- “Reha Muhtar birazdan canlı yayında Der Spiegel dergisine cevap verecek!.. Özür dileyeceksin Der Spiegel!.. Az sonra...”
***
Haberi yayına girdiğimizde ortalık yıkılıyordu...
Bant bitip, yönetmenim Caner “Abi geldik sendeyiz” dediğinde, açmıştım ağzımı, yummuştum gözümü...
- “Özür dileyeceksin Der Spiegel... Bu davranışından, milyarlarca insana yönelik bu saygısızlığından dolayı özür diyeceksin... Kendini ne zannediyorsun sen?..”
***
Clinton’ın Türkiye ziyaretini haber bülteninde birinci haber değil, sonlarda bir haber olarak gördüğüm yıllardı...
Şöyle demiştim haberi anons ederken;
- “Benim Cumhurbaşkanım Amerika’yı ziyaret ettiğinde, Amerikan televizyonları bu haberi kaçıncı haber olarak veriyorsa, ben de Amerikan Başkanı’nın ziyaretini aynı sırada haber olarak veriyorum... Mütekabiliyet yani karşılıklılık bunu gerektiriyor...”
Sonraki günlerde sordum arkadaşlara...
- “Bunlar özür falan dilediler mi?..” diye...
- “Yanlış anlaşılma oldu gibisinden laflar etmişler” dedi arkadaşlar...
- “Peki...” dedim, “Biz yapacağımızı yaptık... Rezil rüsva oldular...”
***
Şimdi o Der Spiegel dergisi bu sefer Türkçe bir kapakla çıkıyormuş...
Kapağın başlığı şöyle:
- “Boyun eğme...”
Dergi Almanya’daki 3 milyon Türk’ün az Almanca bildiğini düşünerek, kendi ana dili yerine, tarihinde ilk kez “Boyun Eğme” başlığıyla 10 sayfalık Türkçe bir ek veriyor...
Niye acaba?..
Bir uluslararası Alman dergisinin kapağından Almanya’da ve Türkiye’deki insanlara “boyun eğme” başlığıyla yayın yapması nasıl bir gazeteciliktir?..
- “İnsanlar Gezi Parkı’nda toplandı dersin... Protesto etti... Biber gazı yedi... Türkiye’nin her tarafında gösteriler yapıldı, yapılıyor... Hükümet mahkeme kararının bekleneceğini söyledi... Karar aleyhte çıkarsa plebisit yapacağını açıkladı...” dersin haberi verir, analizini yayınlarsın...
Uluslararası gazetecilik normları budur...
Hele hele Der Spiegel gibi “tabloid yayın yapmadığını söyleyen; ciddi ve ağır başlı olduğu iddiasındaki” bir dergi için...
***
Bunu; böyle yapılması gerektiğini Der Spiegel’in yöneticileri bilmez mi?..
Hele kendi ülkesinde olmayan bir protesto gösterisinde “Boyun Eğme diye pankart açmanın” değil gazetecilik, asgari ahlak kurallarıyla izah edilemeyeceğini bilmez mi?..
Topçu Kışlası’nın o Taksim’e yapılmasını ne kadar istemiyorsam, onu protesto eden gençleri ne kadar temiz, nahif ve demokrat buluyorsam, seni de bir o kadar hesaplı, derin bağlantılı, operasyonel güçlerin bir tür tetikçisi, belki de organizatörü olarak görüyorum Der Spiegel...
Nereye boyun eğmeyeceğim şunu bana bir anlatsana Der Spiegel...