Ramazanlık Müslümanlar
On bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’in gelmesi ile birlikte her sene güzel memleketimizde iki tür Müslüman profili ortaya çıkar. Ramazan-ı Şerif geldiğinde işte bu iki tür Müslüman sahnedeki yerini alır ve klasikleşen bir takım olaylar dizisi cereyan eder. Bu olaylar her sene tekrarlandığı için kimse tarafından da yadırganmaz hale gelmiştir. Gelin bu gruplara ve gruplara ait bir takım olaylara hep birlikte göz atalım:
Birincisi; dinin hükümlerini bilmeyen, daha çok anne ve babasından gördüğü gibi ibadet eden Müslüman’ın durumudur. İslâmî yaşantısı daha çok taklide dayalıdır. Bu gruba dâhil olan kişi ailesinden ve gelenek göreneklerden öğrendiği kadarı ile Ramazan-ı Şerif’in önemini bilir ve elinden geldiğince ihya etmeye çalışır. Normal zamanlarda namaz kılmamasına rağmen Ramazan-ı Şerifte 5 vakit namazını ikame etme gayreti içerisindedir. Bunun yanında Ramazan ayının neşesi teravih namazlarına da devam eder. “Kuran Ayı” olan Ramazan-ı Şerif’te Kuran-ı Kerim okumaya başlar ve mukabeleleri de kaçırmaz.
İnfakın önemini biliyorsa sadaka vermeyi de ihmal etmez. Ülkemizde Ramazan-ı Şerif’in 27. gecesi olarak belirlenen bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni de güzel bir şekilde ihya ettikten sonra Mübarek Ramazan-ı Şerif’in son günlerini de geçir ve Ramazan Bayramı’na ulaşır. Ramazan-ı Şerif’in son günü ile beraber 1 aydır içinde bulunduğu yoğun manevi atmosfer de sona ermiştir. 1960’lı yıllarda Süleymaniye Camii’nin imamı Sadık Efendi “Ramazanlık Müslümanı” şöyle tarif eder; Bayram sabahı namazdan sonra kendisine yaklaşan biri, şöyle der:
- Hocam, Ramazan boyunca vaazlar verdiniz, teravihimizi kıldırdınız, bize hakkınız geçti helal edin. Gelecek Ramazan’da yine görüşmek üzere haydi Allah'a ısmarladık! Bayram namazından sonra camiden böyle helalleşerek ayrılan Ramazanlık Müslüman başında takkesi, elinde de tesbihi ile evinin yolunu tutar. Kapıya gelince hanıma seslenir: - “Hanım aç kapıyı da al şu takkeyi, tesbihi sandığın en emin yerine sakla. Gelecek Ramazan’da bunlar bana yine lazım olacak. O zaman eksiksiz isteyeceğim senden bunları.” İmam efendinin de zikretmiş olduğu Müslüman profili Allah ve Resulû’nü (sas) hoşnut edecek cinsten değildir. Zaten sorumluluk sahibi insan dindarlığını, Ramazan ayına inhisar ettiremez, Ramazan'dan sonra gömlek çıkarır gibi dinî hayatı çıkarıp eski gaflet gömleğini giyemez.
Belki Ramazan’da kazandığı bu güzel alışkanlıklarını iyice benimser, Ramazan sonrasında da aynen devam ettirme kararını tereddütsüz alır. Böylece ömür boyu dinî hayatını sürdürme niyetini bir daha tazelemiş olur. İşte, bu geçersiz düşüncenin hayattaki asıl temsilcileri, Allah’a teslimiyeti, kulluğu, ibadeti, sadece belli bir zamana, özellikle de Ramazan’a mahsus kılanlardır. Hâlbuki İslamiyet, mevsimlik değildir. İnsanın her an, her yerde ve her şartta İslam’a ihtiyacı vardır. İslam, insan için nefes almak gibidir; ruha açılan penceredir. Peygamberimiz (sav) “Allah katında amellerin en makbulü az da olsa devamlı olanıdır.” (Ebu Dâvud) buyurmaktadır. Aişe Annemiz’e (r.anha) Peygamberimizin ameli sorulduğunda şöyle cevap verir; “Rasulullah’ın (sav) ameli devamlıydı.” (Buharî, Savm, 64, Rikâk, 18; Müsâfirûn, 217; Ebû Dâvûd, Tatavvû, 27; Ahmed b. Hanbel, IV, 109) İşte Allah Rasulû (sav) bahsi geçen hadislerde ümmetine ibadete devamı teşvik etmektedir. Peygamberimizin (sav), hayatı boyunca namaz kılacağını, oruç tutacağını ve Allah’ı zikredeceğini söyleyen üç sahabeyi “Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” (Buharî, Nikâh, 1) buyurarak bunları yapmaktan men etmesi de ibadetin az da olsa devamlı olanının efdal olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu konuda dair örnekleri çoğaltmak elbet mümkündür; fakat burada dikkat edilmesi gereken mesele ibadetleri Ramazan-ı Şerif’e has kılmak olmayıp, normal zamanlardaki ibadet ve taatî bu ayda ziyadeleştirmektir.
İkincisi, yukarıda zikredilen birinci grup ehven-î şer (kötünün iyisi) kabul edilirse şimdi bahsedeceğimiz grup birinciden çok daha kötüdür. Bu kimselerin Müslümanlığı mecazîdir ve sadece nüfus cüzdanındaki haliyle kâğıt üzerinde bir Müslümanlıktır bu. 11 ay boyunca İslam karşıtı faaliyetler yürütmekle beraber Ramazan-ı Şerif’te Müslüman kisvesine bürünürler. Rollerini de çok güzel oynadıklarını itiraf etmek gerek. 11 ay boyunca İslâm’ın aleyhinde adeta birbirleri ile yarışan bazı televizyon kanalları ve gazeteler Ramazan gelince hemen herkesten daha çok Müslüman olurlar. Elmalılı Hamdi Yazır'ın kitaplarını, Büyük İslam Âlimlerinin eserlerini, Peygamberlerin hayatlarını anlatan yazı dizilerini sayfa sayfa sunarlar. Ancak başka bir sayfada da karalamaya, hakarete devam ederler. Peygamberimiz (sav) hadis-i şeriflerinde buyurduğuna göre Ramazan-ı Şerif’in girmesi ile şeytanlar zincirlere vurulur.
(Buhârî, Savm 5; Müslim Siyam 1,2,4,5) Ramazanlık Müslümanlar her ne kadar İslam düşmanlığından 1 ay emekli olsa da yine de zehrini saçmaya devam etmektedir. Tercüman Gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapan Oktay Verel’li günlerin birinde Ramazan vesilesi ile hazırlanan özel sayfanın "İftar Sofrası sütunundaki yemek tarifinde: 500 gram kuşbaşı et, yarım bardak şarap bir kaşık tereyağı" diye yazması üzerine o dönemin Büyük Gazetesini çıkaran Mehmet Şevket Eygi: 'Müslüman mahallesinde salyangoz mu satılıyor?" diyerek Tercüman gazetesini topa tutup, genel yayın müdürünü gazeteden ayrılmak zorunda bırakmıştır. Ramazan-ı Şerif’in bitimi ile de geçici olarak büründükleri Müslüman kisvesini gömleği çıkarır gibi çıkarırlar ve bu sefer de karşımıza yeni malzemelerle çıkarlar: : “Cami imamı küçük bir kıza tecavüz etti” “Sınava başörtüsü ile girenler oldu” “Öğrenciler okulun mescidinde namaz kıldılar” “Alevî asker oruç tutmadığı için öldürüldü” % 99’u 11 ay boyunca kağıt üzerinde Müslüman olan bir ülkenin, Ramazan-ı Şerif gelince kağıt üzerindeki % 99’luk oranın reel hayata yansıması ne kadar da inandırıcı değil mi? Bu gruba dâhil olan insanların dinleri ve imanları para olduğu için menfaat söz konusu olduğu zaman öyle bir şeriatçı kesilirler ki gözlerinize ve kulaklarınıza inanamazsınız. İşlerine gelmeyince de mensup oldukları ideolojiler uğruna ayetleri kolayca inkâr ederek “Bu ayet geçmişte kaldı, günümüzde hükmü yoktur, benim kafam almıyor” diye cahilâne sözler sarf ederler ve daha da ilginç olanı bu sözlerin kendilerini din dairesinden çıkardığının farkına varmazlar.
Ramazanlık Müslümanlar İslam karşıtı eylemlerini yürütürken laiklik denen ilkeyi malzeme olarak kullanırlar. Ramazanlık Müslümanların araç olarak kullandıkları laiklik çıkarları doğrultusunda şekil alır. İşlerine gelince laiklik çığırtkanlığı yaparak “Şeriat geliyor” narâları atarken, işlerine geldiğinde laikliği tamamen ihlal ederler. Laikliği malzeme konusu ederken rollerini öyle ustaca oynarlar ki 40 yıllık oyunculara adeta taş çıkarırlar. Bir milletvekili’nin Hac vazifesi sırasında Arafat’ta zikir yapmasını laikliğe aykırı gören zihniyet, kurban keserek ve tekbir getirerek ayrıca bunu da çağdaşlık kabul ederek genelev açmıştı. Arafat’ta laiklik var da kurban keserek ve tekbir getirilerek açılan genelevde laiklik yok mu? Amaç hem içkisini içen ve bunun helâl olduğunu söyleyerek din dairesi dışına çıkan hem de Ramazan-ı Şerif geldiğinde orucunu tutan samimiyetsiz ve riyakâr Müslümanlar türetmektir. Özetle; “Ramazan geldi, Müslüman olma zamanı”, Ramazan bitince kaldığı yerden aynen devam;
“Eyvah! İrticâ Geliyor…”
On bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’in gelmesi ile birlikte her sene güzel memleketimizde iki tür Müslüman profili ortaya çıkar. Ramazan-ı Şerif geldiğinde işte bu iki tür Müslüman sahnedeki yerini alır ve klasikleşen bir takım olaylar dizisi cereyan eder. Bu olaylar her sene tekrarlandığı için kimse tarafından da yadırganmaz hale gelmiştir. Gelin bu gruplara ve gruplara ait bir takım olaylara hep birlikte göz atalım:
Birincisi; dinin hükümlerini bilmeyen, daha çok anne ve babasından gördüğü gibi ibadet eden Müslüman’ın durumudur. İslâmî yaşantısı daha çok taklide dayalıdır. Bu gruba dâhil olan kişi ailesinden ve gelenek göreneklerden öğrendiği kadarı ile Ramazan-ı Şerif’in önemini bilir ve elinden geldiğince ihya etmeye çalışır. Normal zamanlarda namaz kılmamasına rağmen Ramazan-ı Şerifte 5 vakit namazını ikame etme gayreti içerisindedir. Bunun yanında Ramazan ayının neşesi teravih namazlarına da devam eder. “Kuran Ayı” olan Ramazan-ı Şerif’te Kuran-ı Kerim okumaya başlar ve mukabeleleri de kaçırmaz.
İnfakın önemini biliyorsa sadaka vermeyi de ihmal etmez. Ülkemizde Ramazan-ı Şerif’in 27. gecesi olarak belirlenen bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni de güzel bir şekilde ihya ettikten sonra Mübarek Ramazan-ı Şerif’in son günlerini de geçir ve Ramazan Bayramı’na ulaşır. Ramazan-ı Şerif’in son günü ile beraber 1 aydır içinde bulunduğu yoğun manevi atmosfer de sona ermiştir. 1960’lı yıllarda Süleymaniye Camii’nin imamı Sadık Efendi “Ramazanlık Müslümanı” şöyle tarif eder; Bayram sabahı namazdan sonra kendisine yaklaşan biri, şöyle der:
- Hocam, Ramazan boyunca vaazlar verdiniz, teravihimizi kıldırdınız, bize hakkınız geçti helal edin. Gelecek Ramazan’da yine görüşmek üzere haydi Allah'a ısmarladık! Bayram namazından sonra camiden böyle helalleşerek ayrılan Ramazanlık Müslüman başında takkesi, elinde de tesbihi ile evinin yolunu tutar. Kapıya gelince hanıma seslenir: - “Hanım aç kapıyı da al şu takkeyi, tesbihi sandığın en emin yerine sakla. Gelecek Ramazan’da bunlar bana yine lazım olacak. O zaman eksiksiz isteyeceğim senden bunları.” İmam efendinin de zikretmiş olduğu Müslüman profili Allah ve Resulû’nü (sas) hoşnut edecek cinsten değildir. Zaten sorumluluk sahibi insan dindarlığını, Ramazan ayına inhisar ettiremez, Ramazan'dan sonra gömlek çıkarır gibi dinî hayatı çıkarıp eski gaflet gömleğini giyemez.
Belki Ramazan’da kazandığı bu güzel alışkanlıklarını iyice benimser, Ramazan sonrasında da aynen devam ettirme kararını tereddütsüz alır. Böylece ömür boyu dinî hayatını sürdürme niyetini bir daha tazelemiş olur. İşte, bu geçersiz düşüncenin hayattaki asıl temsilcileri, Allah’a teslimiyeti, kulluğu, ibadeti, sadece belli bir zamana, özellikle de Ramazan’a mahsus kılanlardır. Hâlbuki İslamiyet, mevsimlik değildir. İnsanın her an, her yerde ve her şartta İslam’a ihtiyacı vardır. İslam, insan için nefes almak gibidir; ruha açılan penceredir. Peygamberimiz (sav) “Allah katında amellerin en makbulü az da olsa devamlı olanıdır.” (Ebu Dâvud) buyurmaktadır. Aişe Annemiz’e (r.anha) Peygamberimizin ameli sorulduğunda şöyle cevap verir; “Rasulullah’ın (sav) ameli devamlıydı.” (Buharî, Savm, 64, Rikâk, 18; Müsâfirûn, 217; Ebû Dâvûd, Tatavvû, 27; Ahmed b. Hanbel, IV, 109) İşte Allah Rasulû (sav) bahsi geçen hadislerde ümmetine ibadete devamı teşvik etmektedir. Peygamberimizin (sav), hayatı boyunca namaz kılacağını, oruç tutacağını ve Allah’ı zikredeceğini söyleyen üç sahabeyi “Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” (Buharî, Nikâh, 1) buyurarak bunları yapmaktan men etmesi de ibadetin az da olsa devamlı olanının efdal olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu konuda dair örnekleri çoğaltmak elbet mümkündür; fakat burada dikkat edilmesi gereken mesele ibadetleri Ramazan-ı Şerif’e has kılmak olmayıp, normal zamanlardaki ibadet ve taatî bu ayda ziyadeleştirmektir.
İkincisi, yukarıda zikredilen birinci grup ehven-î şer (kötünün iyisi) kabul edilirse şimdi bahsedeceğimiz grup birinciden çok daha kötüdür. Bu kimselerin Müslümanlığı mecazîdir ve sadece nüfus cüzdanındaki haliyle kâğıt üzerinde bir Müslümanlıktır bu. 11 ay boyunca İslam karşıtı faaliyetler yürütmekle beraber Ramazan-ı Şerif’te Müslüman kisvesine bürünürler. Rollerini de çok güzel oynadıklarını itiraf etmek gerek. 11 ay boyunca İslâm’ın aleyhinde adeta birbirleri ile yarışan bazı televizyon kanalları ve gazeteler Ramazan gelince hemen herkesten daha çok Müslüman olurlar. Elmalılı Hamdi Yazır'ın kitaplarını, Büyük İslam Âlimlerinin eserlerini, Peygamberlerin hayatlarını anlatan yazı dizilerini sayfa sayfa sunarlar. Ancak başka bir sayfada da karalamaya, hakarete devam ederler. Peygamberimiz (sav) hadis-i şeriflerinde buyurduğuna göre Ramazan-ı Şerif’in girmesi ile şeytanlar zincirlere vurulur.
(Buhârî, Savm 5; Müslim Siyam 1,2,4,5) Ramazanlık Müslümanlar her ne kadar İslam düşmanlığından 1 ay emekli olsa da yine de zehrini saçmaya devam etmektedir. Tercüman Gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapan Oktay Verel’li günlerin birinde Ramazan vesilesi ile hazırlanan özel sayfanın "İftar Sofrası sütunundaki yemek tarifinde: 500 gram kuşbaşı et, yarım bardak şarap bir kaşık tereyağı" diye yazması üzerine o dönemin Büyük Gazetesini çıkaran Mehmet Şevket Eygi: 'Müslüman mahallesinde salyangoz mu satılıyor?" diyerek Tercüman gazetesini topa tutup, genel yayın müdürünü gazeteden ayrılmak zorunda bırakmıştır. Ramazan-ı Şerif’in bitimi ile de geçici olarak büründükleri Müslüman kisvesini gömleği çıkarır gibi çıkarırlar ve bu sefer de karşımıza yeni malzemelerle çıkarlar: : “Cami imamı küçük bir kıza tecavüz etti” “Sınava başörtüsü ile girenler oldu” “Öğrenciler okulun mescidinde namaz kıldılar” “Alevî asker oruç tutmadığı için öldürüldü” % 99’u 11 ay boyunca kağıt üzerinde Müslüman olan bir ülkenin, Ramazan-ı Şerif gelince kağıt üzerindeki % 99’luk oranın reel hayata yansıması ne kadar da inandırıcı değil mi? Bu gruba dâhil olan insanların dinleri ve imanları para olduğu için menfaat söz konusu olduğu zaman öyle bir şeriatçı kesilirler ki gözlerinize ve kulaklarınıza inanamazsınız. İşlerine gelmeyince de mensup oldukları ideolojiler uğruna ayetleri kolayca inkâr ederek “Bu ayet geçmişte kaldı, günümüzde hükmü yoktur, benim kafam almıyor” diye cahilâne sözler sarf ederler ve daha da ilginç olanı bu sözlerin kendilerini din dairesinden çıkardığının farkına varmazlar.
Ramazanlık Müslümanlar İslam karşıtı eylemlerini yürütürken laiklik denen ilkeyi malzeme olarak kullanırlar. Ramazanlık Müslümanların araç olarak kullandıkları laiklik çıkarları doğrultusunda şekil alır. İşlerine gelince laiklik çığırtkanlığı yaparak “Şeriat geliyor” narâları atarken, işlerine geldiğinde laikliği tamamen ihlal ederler. Laikliği malzeme konusu ederken rollerini öyle ustaca oynarlar ki 40 yıllık oyunculara adeta taş çıkarırlar. Bir milletvekili’nin Hac vazifesi sırasında Arafat’ta zikir yapmasını laikliğe aykırı gören zihniyet, kurban keserek ve tekbir getirerek ayrıca bunu da çağdaşlık kabul ederek genelev açmıştı. Arafat’ta laiklik var da kurban keserek ve tekbir getirilerek açılan genelevde laiklik yok mu? Amaç hem içkisini içen ve bunun helâl olduğunu söyleyerek din dairesi dışına çıkan hem de Ramazan-ı Şerif geldiğinde orucunu tutan samimiyetsiz ve riyakâr Müslümanlar türetmektir. Özetle; “Ramazan geldi, Müslüman olma zamanı”, Ramazan bitince kaldığı yerden aynen devam;
“Eyvah! İrticâ Geliyor…”