MURATS44
Özel Üye
Ben Üstadımdan işittim ki: "Hazret-i Mevlana (k.s.) Hindistan'dan tarik-ı Nakşiyi getirdiği vakit, Bağdat dairesi, Şah-ı Geylani'nin (k.s.) badel-memat, hayatta olduğu gibi, tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlana'nın (k.s.) manen tasarrufu cay-ı kabul göremedi. Şah-ı Nakşibend'le (k.s.) İmam-ı Rabbani'nin (k.s.) ruhaniyetleri Bağdad'a gelip Şah-ı Geylani'nin ziyaretine giderek rica etmişler ki: 'Mevlana Halid (k.s.) senin evladındır, kabul et. Şah-ı Geylani (k.s.) onların iltimasını kabul ederek, Mevlana Halidi' kabul etmiş. Ondan sonra birden Mevlana Halid (k.s.) parlamış. Bu vakıa ehl-i keşifçe vaki ve meşhud olmuştur. O hadise-i ruhaniyeyi o zaman ehl-i velayetin bir kısmı müşahede etmiş, bazı da rüya ile görmüşler." (Üstadımın sözü burada tamam oldu.)
İkinci Fark: Şudur ki: Üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor, yalnız Risale-i Nur'u merci gösteriyor. Hazret-i Mevlana'nın (k.s.) şahsiyeti ise, kutbü'l-irşad, merciü'l-has ve'l-am olmuştur.
Üçüncü Fark: Hazret-i Mevlana (k.s.) zü'l-ecnihadır. Fakat, zamanın muktezasıyla, Sünnet-i Seniyyeye çok kuvvet vermekle beraber, ilm-i tarikati esas tutmak cihetiyle, tarikati daha ziyade tutmuş, o noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise, şu dehşetli zamanın muktezasıyla, ilm-i hakikati ve hakaik-ı imaniye cihetini iltizam ederek, tarikate üçüncü derecede bakmışlar.
Elhasıl: Baştaki hadis-i şerifin, "Her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddid gönderiyor" vad-i İlahisine binaen, Hazret-i Mevlana Halid, ekser ehl-i hakikatçe bin iki yüz senesinin, yani on ikinci asnn müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüştür; kanaat verir ki, nass-ı hadisle Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.
Benim Üstadım daima diyor ki: "Ben bir neferim, fakat müşir hizmetini görüyorum. Yani, kıymet bende değil, belki Kur'an-ı Hakimin feyzinden tereşşuh eden Risale-i Nur eczaları, bir müşiriyet-i maneviye hizmetini görüyor."
Üstadımı kızdırmamak için, şahsını sena etmiyorum.
İkinci Fark: Şudur ki: Üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor, yalnız Risale-i Nur'u merci gösteriyor. Hazret-i Mevlana'nın (k.s.) şahsiyeti ise, kutbü'l-irşad, merciü'l-has ve'l-am olmuştur.
Üçüncü Fark: Hazret-i Mevlana (k.s.) zü'l-ecnihadır. Fakat, zamanın muktezasıyla, Sünnet-i Seniyyeye çok kuvvet vermekle beraber, ilm-i tarikati esas tutmak cihetiyle, tarikati daha ziyade tutmuş, o noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise, şu dehşetli zamanın muktezasıyla, ilm-i hakikati ve hakaik-ı imaniye cihetini iltizam ederek, tarikate üçüncü derecede bakmışlar.
Elhasıl: Baştaki hadis-i şerifin, "Her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddid gönderiyor" vad-i İlahisine binaen, Hazret-i Mevlana Halid, ekser ehl-i hakikatçe bin iki yüz senesinin, yani on ikinci asnn müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüştür; kanaat verir ki, nass-ı hadisle Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.
Benim Üstadım daima diyor ki: "Ben bir neferim, fakat müşir hizmetini görüyorum. Yani, kıymet bende değil, belki Kur'an-ı Hakimin feyzinden tereşşuh eden Risale-i Nur eczaları, bir müşiriyet-i maneviye hizmetini görüyor."
Üstadımı kızdırmamak için, şahsını sena etmiyorum.
Şamlı Hafız Tevfık