MURATS44
Özel Üye
ŞEKER HASTALIĞI NEDİR?Diyabet, diğer adıyla şeker hastalığı sık görülen ve ciddi sonuçları olan bir hastalıktır. Pankreasın yeterince insülin hormonu salgılamamasından kaynaklanır. İnsan vücudundaki insülin eksikliği, kan şeker düzeyinin yükselmesine ve idrarda şeker bulunmasına neden olur. Tedavi edilememesi durumunda körlük, atardamar iltihabı, damar sertliği, felç, böbrek yetmezliği, vb. ciddi sonuçlara yol açabilir. Tedavide hastalığın ciddilik derecesine göre farklı tedavi şekilleri uygulanır.
Vücut, sürekli olarak kanda bir miktar şekere (glukoza) ihtiyaç duyar. İnsülin, kan dolaşımındaki glukozu hücrelere taşımakla görevlidir. İnsülin pankreas tarafından üretilen bir hormondur. Hücrelerdeki glukoz, günlük yaşamımızı devam ettirmeyi sağlayacak enerji kaynağıdır. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir.
İnsülin olmayınca, besinlerle aldığımız şeker ve diğer besin unsurları, ihtiyaç duyan hücrelere giremez. Böylelikle, hücreler şekersizlik çekerken, kanda şeker normal değerlerin üstüne çıkar. Kanda şekerin çok artması, zehir etkisi ortaya çıkarır ve vücudun tüm hücrelerini tahrip etmeye başlar.
Şeker hastalığı vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. Toplumun yaklaşık yüzde 6 ile 10′u şeker hastasıdır. İnsülin, pankreas denilen midemizin arkasında yeralan bir organımızdan kan dolaşımına verilir. Normalde vücuda yemeklerle aldığımız besinler parçalanarak, vücudun başlıca yakıtı olan şekere dönüştürülür ve kan dolaşımına geçerek kan şekerini yükseltir. Kan şekeri yükselmesi de pankreastan insülinin kana geçmesini arttırır. İnsülinde kanda dolaşan şekerin vücudumuzdaki hücrelere alınarak kullanılmasını ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin üretilmesini sağlar.
Şeker hastalığında yediğimiz besinlerle aldığımız ana enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz insülin eksikliği nedeniyle yeterince kullanamaz. Çünkü şekeri kullanması için gerekli anahtar olan insülin eksiktir. İnsülin olmayınca, besinlerle aldığımız şeker ve diğer besin unsurları, ihtiyaç duyan hücrelere giremez. Böylelikle, hücreler şekersizlik çekerken, kanda şeker normal değerlerin üstüne çıkar. Kanda şekerin çok artması, “zehir” etkisi yapar ve vücudun tüm hücrelerini tahrip eder. Bu yüzden diyabet hastalığının tedavi süreci çok ama çok önemlidir.
İnsülin yokluğunda “insülin bağımlı (Tip 1 diyabet)” veya etkisinin azlığında “insüline bağımlı olmayan (Tip 2 diyabet)” ortaya çıkar.
Son dönemde bir grup hasta ise tip 1,5 diyabet (LADA) olarak sınıflandırılmaktadır.
Genellikle yaşam koşulları gelişmiş ülkelerde tip 1 diyabetli (juvenil diyabet) çocuk oranları daha yüksektir.
Tip 1 diyabet hastalığıyla 35 yaş öncesi karşılaşılır, ancak son dönemde genç yaş grubunda tip 2 diyabet de görülmektedir.
Tip 1 diyabette pankreasta bulunan insülin salgılayan hücrelerde otoimmünite ile (vücut kendi hücrelerini yabancı olarak algılıyor ve yok ediyor) hasar oluşmakta ve insülin üretimi sona ermektedir. İnsülin vücutta olmadığında şeker seviyesi kanda yükselmekte, sonra da idrarla atılmaktadır.
Diyabet tanısı , açlık kan şekeri 126mg/dl üzerinde ve/veya herhangi bir zaman şeker ölçümü 200mg/dl üzerindeyse konur. Belirtilerle beraber bu seviyedeki şeker düzeylerinde şeker yükleme testine gerek yoktur, önerilmez de zaten.
Bazı olgularda tip 1 ve tip 2 diyabet ayrımı için serum C peptid düzeyleri incelenir. Tip 1 diyabetlilerde C peptid düzeyleri çok düşük saptanacaktır.
Genelde olguların çoğunda belirtilerin başladığı 1 ay içinde tanı konur.
Daha az olguda, ailenin dikkatinden kaçarsa diyabetik koma tablosuyla acil polikliniklerine başvuruda tanı konur.
Tip 2 diyabet ile genellikle 35 yaş sonrası karşılaşıldığından (tüm diyabetlilerin % 75 ‘idir) yetişkin tip diyabet olarak bilinir. Bu tip hastalıkta insülin üretimi kaybolmamakta ancak, insüline direnç gelişmektedir. Tedavide haplar kullanılarak bu direnç kırılmakta veya pankreastan insülin salınımı arttırılmaktadır. Ancak tip 2 diyabetlilerde hastalık ilerledikçe tip 1 diyabetliler gibi insülin ihtiyacı doğabilir.
Birçok çalışmada aşırı kilolu gençlerde tip2 diyabetli oranları artmaktadır.
Yaşam şekli ve diyet önemli faktörlerdir.
LADA ise ( Tip 1,5 diyabet ) aslında yetişkin yaşlarda tanısı konmuş tip 1 diyabet hastasıdır. Uzun bir süre insülin salgıladıklarından (insülin eksikliği söz konusu) diyabet geç ortaya çıkmakta ve yanlışlıkla tip 2 diyabet tanısı konabilmektedir.
Diyabetli hasta oranları ülkeden ülkeye değişmektedir.Dünya genelinde okul çağı çocuklarda en sık karşılaşılan kronik hastalıklardandır.
Bir çocuğun yetişkin çağa gelmeden Tip 1 diyabete (juvenil diyabet) yakalanma oranı Amerika ve Kanada’da yaklaşık binde üç civarında hesaplanırken, elimizde ülkemize ait yeterli veri yoktur.
Tip 1 diyabette tanı yeni konulduğunda, bir süredir yüksek seyretmiş glükoz seviyeleri nedeniyle daha yüksek dozlarda insülin gerekir. Yaklaşık bir haftalık süreden sonra ihtiyaç azalır. Tedaviyle normale getirilen şeker seviyelerinden sonra pankreas tekrar insülin üretmeye başlar ve böylece insülin ihtiyacı azalır.
İhtiyaç duyulan insülin 0.5 ünite/kg/gün dozlarına düştüğünde remisyon, balayı döneminden söz edilir. Bu dönemde vücuttan salgılanan insülin şeker kontrolünü kolaylaştırır. Hızlı etkili insülinler, sadece yemek öncesi verilerek ihtiyaç karşılanabilir. (Bazal ihtiyaç kendi pankreasından sağlandığı için)
İnsülinin, yağların yıkılarak yağ asitlerine dönüşmesi ve keton yapılmasını önleyici rolü vardır. Bu nedenle balayı dönemindeki şeker hastalarında diyabetik ketoasidoz riski azdır.
Diyabetlide Remisyon fazı (balayı dönemi) genellikle 3-6 ay sürebilir, bazen 1-2 yıla kadar uzayabilir. Bu fazın hiç görülmediği durumlar da olabilir. Daha küçük yaştaki çocuklarda remisyon daha kısa sürmektedir. En başından itibaren sıkı şeker takipleri pakreasın yükünü hafifleterek remisyon fazını uzatabilir. Ancak bu dönemin geçici bir iyilik hali olduğu unutulmamalıdır.
Diyabet te Remisyon sonrası yaşlara göre insülin ihtiyaçları;
Püberte öncesi 0.8-1.0ü/kg/gün seviyelerindeyken ,
püberteyle ihtiyaçlar artar ve 1.2 – 1.4ü /kg/gün seviyelerine yükselir
püberte sonrası da püberte önü seviyelere doğru geriler.
Şeker ve İnsülin
Vücut, sürekli olarak kanda bir miktar şekere (glukoza) ihtiyaç duyar. İnsülin, kan dolaşımındaki glukozu hücrelere taşımakla görevlidir. İnsülin pankreas tarafından üretilen bir hormondur. Hücrelerdeki glukoz, günlük yaşamımızı devam ettirmeyi sağlayacak enerji kaynağıdır. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir.
İnsülin olmayınca, besinlerle aldığımız şeker ve diğer besin unsurları, ihtiyaç duyan hücrelere giremez. Böylelikle, hücreler şekersizlik çekerken, kanda şeker normal değerlerin üstüne çıkar. Kanda şekerin çok artması, zehir etkisi ortaya çıkarır ve vücudun tüm hücrelerini tahrip etmeye başlar.
Şeker hastalığı nasıl ortaya çıkar?
Şeker hastalığı vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. Toplumun yaklaşık yüzde 6 ile 10′u şeker hastasıdır. İnsülin, pankreas denilen midemizin arkasında yeralan bir organımızdan kan dolaşımına verilir. Normalde vücuda yemeklerle aldığımız besinler parçalanarak, vücudun başlıca yakıtı olan şekere dönüştürülür ve kan dolaşımına geçerek kan şekerini yükseltir. Kan şekeri yükselmesi de pankreastan insülinin kana geçmesini arttırır. İnsülinde kanda dolaşan şekerin vücudumuzdaki hücrelere alınarak kullanılmasını ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin üretilmesini sağlar.
Şeker hastalığında yediğimiz besinlerle aldığımız ana enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz insülin eksikliği nedeniyle yeterince kullanamaz. Çünkü şekeri kullanması için gerekli anahtar olan insülin eksiktir. İnsülin olmayınca, besinlerle aldığımız şeker ve diğer besin unsurları, ihtiyaç duyan hücrelere giremez. Böylelikle, hücreler şekersizlik çekerken, kanda şeker normal değerlerin üstüne çıkar. Kanda şekerin çok artması, “zehir” etkisi yapar ve vücudun tüm hücrelerini tahrip eder. Bu yüzden diyabet hastalığının tedavi süreci çok ama çok önemlidir.
Şeker hastalığının yaygın olan türleri…
İnsülin yokluğunda “insülin bağımlı (Tip 1 diyabet)” veya etkisinin azlığında “insüline bağımlı olmayan (Tip 2 diyabet)” ortaya çıkar.
Son dönemde bir grup hasta ise tip 1,5 diyabet (LADA) olarak sınıflandırılmaktadır.
Genellikle yaşam koşulları gelişmiş ülkelerde tip 1 diyabetli (juvenil diyabet) çocuk oranları daha yüksektir.
Tip 1 diyabet hastalığıyla 35 yaş öncesi karşılaşılır, ancak son dönemde genç yaş grubunda tip 2 diyabet de görülmektedir.
Tip 1 diyabette pankreasta bulunan insülin salgılayan hücrelerde otoimmünite ile (vücut kendi hücrelerini yabancı olarak algılıyor ve yok ediyor) hasar oluşmakta ve insülin üretimi sona ermektedir. İnsülin vücutta olmadığında şeker seviyesi kanda yükselmekte, sonra da idrarla atılmaktadır.
Diyabet tanısı , açlık kan şekeri 126mg/dl üzerinde ve/veya herhangi bir zaman şeker ölçümü 200mg/dl üzerindeyse konur. Belirtilerle beraber bu seviyedeki şeker düzeylerinde şeker yükleme testine gerek yoktur, önerilmez de zaten.
Tip 1 ve tip 2 diyabet nasıl ayırt edilir?
Bazı olgularda tip 1 ve tip 2 diyabet ayrımı için serum C peptid düzeyleri incelenir. Tip 1 diyabetlilerde C peptid düzeyleri çok düşük saptanacaktır.
Genelde olguların çoğunda belirtilerin başladığı 1 ay içinde tanı konur.
Daha az olguda, ailenin dikkatinden kaçarsa diyabetik koma tablosuyla acil polikliniklerine başvuruda tanı konur.
Yetişkinlerde en çok rastlanan diyabet türü hangisi?
Tip 2 diyabet ile genellikle 35 yaş sonrası karşılaşıldığından (tüm diyabetlilerin % 75 ‘idir) yetişkin tip diyabet olarak bilinir. Bu tip hastalıkta insülin üretimi kaybolmamakta ancak, insüline direnç gelişmektedir. Tedavide haplar kullanılarak bu direnç kırılmakta veya pankreastan insülin salınımı arttırılmaktadır. Ancak tip 2 diyabetlilerde hastalık ilerledikçe tip 1 diyabetliler gibi insülin ihtiyacı doğabilir.
Birçok çalışmada aşırı kilolu gençlerde tip2 diyabetli oranları artmaktadır.
Yaşam şekli ve diyet önemli faktörlerdir.
Şeker hastalığında yeni bir tür; Tip 1,5
LADA ise ( Tip 1,5 diyabet ) aslında yetişkin yaşlarda tanısı konmuş tip 1 diyabet hastasıdır. Uzun bir süre insülin salgıladıklarından (insülin eksikliği söz konusu) diyabet geç ortaya çıkmakta ve yanlışlıkla tip 2 diyabet tanısı konabilmektedir.
Diyabet (şeker hastalığı) ne sıklıkta görülür?
Diyabetli hasta oranları ülkeden ülkeye değişmektedir.Dünya genelinde okul çağı çocuklarda en sık karşılaşılan kronik hastalıklardandır.
Bir çocuğun yetişkin çağa gelmeden Tip 1 diyabete (juvenil diyabet) yakalanma oranı Amerika ve Kanada’da yaklaşık binde üç civarında hesaplanırken, elimizde ülkemize ait yeterli veri yoktur.
Tip 1 diyabet tanısı konulduğunda ne yapmalı?
Tip 1 diyabette tanı yeni konulduğunda, bir süredir yüksek seyretmiş glükoz seviyeleri nedeniyle daha yüksek dozlarda insülin gerekir. Yaklaşık bir haftalık süreden sonra ihtiyaç azalır. Tedaviyle normale getirilen şeker seviyelerinden sonra pankreas tekrar insülin üretmeye başlar ve böylece insülin ihtiyacı azalır.
İhtiyaç duyulan insülin 0.5 ünite/kg/gün dozlarına düştüğünde remisyon, balayı döneminden söz edilir. Bu dönemde vücuttan salgılanan insülin şeker kontrolünü kolaylaştırır. Hızlı etkili insülinler, sadece yemek öncesi verilerek ihtiyaç karşılanabilir. (Bazal ihtiyaç kendi pankreasından sağlandığı için)
İnsülinin, yağların yıkılarak yağ asitlerine dönüşmesi ve keton yapılmasını önleyici rolü vardır. Bu nedenle balayı dönemindeki şeker hastalarında diyabetik ketoasidoz riski azdır.
Diyabetlide Remisyon fazı (balayı dönemi) genellikle 3-6 ay sürebilir, bazen 1-2 yıla kadar uzayabilir. Bu fazın hiç görülmediği durumlar da olabilir. Daha küçük yaştaki çocuklarda remisyon daha kısa sürmektedir. En başından itibaren sıkı şeker takipleri pakreasın yükünü hafifleterek remisyon fazını uzatabilir. Ancak bu dönemin geçici bir iyilik hali olduğu unutulmamalıdır.
Diyabet te Remisyon sonrası yaşlara göre insülin ihtiyaçları;
Püberte öncesi 0.8-1.0ü/kg/gün seviyelerindeyken ,
püberteyle ihtiyaçlar artar ve 1.2 – 1.4ü /kg/gün seviyelerine yükselir
püberte sonrası da püberte önü seviyelere doğru geriler.