faruk islam
Özel Üye
SEMÛD KAVMÎ
Tanımlama
Semûd Kavmi de Âd kavmi gibi Arabistan'ın en eski kavimlerinden biridir. Bu kavim, Ad'dan sonra en meşhur kavimdir. Kur'ân-ı Kerim'in inişinden önce Semûd kavmiyle ilgili rivâyet, hikaye ve destanlar Arabistan'da herkesin dilinde idi. Cahiliyye'nin şiir ve hitabelerinde Semûd ismine sık sık rastlanıyor. Asur yazıtlarında, Yunanistan, Roma ve İskender hakkında yazılan tarih ve coğrafya kitaplarında da Semûd ismine rastlanıyor. Hazreti Îsa'nın doğuşundan kısa bir müddet evveline kadar bu milletten sağ kalanlar vardı. Nitekim, bazı Romalı tarihçilerin ifadelerine göre Semûd'lulardan bazıları Roma ordusuna katılarak, düşman oldukları Nebtîlere karşı savaşmışlardı.
Semûd Kavminin Yaşadığı Bölge
Semûd kavminin, bugün El-Hicr olarak bilinen, Arap yarımadasının batısında bir bölgede yaşadığı tarihi kayıtlardan sabittir. Zamanımızda Medine ile Tebûk arasında trenle yolculuk sırasında Medâyin-i Salih adlı tren istasyonuna geliniyor. İşte burası Semûd memleketinin hükümet merkeziydi. Eskiden bunun adı El-Hicr'di ve şimdi de bazı kimseler burayı bu adla anmaktadır. Buralarda binlerce hektarlık alanda, Semudluların bazı harabeleri bulunmaktadır. Bunlar arasında kayalara oyularak yapılan kos¬koca binaların kalıntıları da vardır. Bu sessiz ve hazin şehri bugün gören-ler, buranın nüfusunun 400-500 binden az olmayacağı kanısına varır-lar.Kur'ân-ı Kerîm'in inişi sırasında Hicaz'ın ticari kafileleri bu tarihi harabelerden geçerlerdi. Hz. Peygamber (a.s.), Tebûk savaşma hazırlık sırasında buradan geçerken müslümanlara, buranın ibret verici manzarasını göstermiş ve tarihi eserlerden ne gibi ders alınması gerektiğini söylemişti. Hz. Peygamber (a.s.), bir yerde bir kuyuya işaret ederek Hz. Sâlih'in dişi devesinin burada su içtiğini hatırlatmış ve müslümanların yalnızca bu kuyudan su içmelerini, başka kuyulara gitmemelerini emretmişti. Rasûlullah ayrıca, müslümanlara bir geçidi de göstermiş ve bunun dişi devenin geçtiği geçit olduğunu açıklamıştı. Nitekim, bu geçide bugün de "Fecc-ün Nâga" denir.
Semûd Kavmine Ait Tarihî Kalıntılar
"Ad kavminden sonra sizi hükümdarlar yaptığını ve sizi yeryüzünde yerleştirdiğini düşünün. Arzın ovalarında köşkler ve saraylar bina eder, dağlan oyup evler yaparsınız. Allah'ın nimetlerini anın. Ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlardan olmayın." (A'râf; 74)
Semûd kavminin, dağ ve kayaları oyma sanatı, Hindistan'da Ellora ve Ajanta mağaralarında ve dünyanın bazı diğer bölgelerinde görülen oyma sanatının bir benzeriydi. Semûd'lular dağları oyarak ve yontarak muhteşem bina ve saraylar yaparlardı ve böylece büyük sanat eserleri ortaya çıkarırlardı. Bugün Medâyin-i Salih'te hâlâ ayakta duran muazzam yapılar Semud'luların mimarî sanatının ne kadar gelişmiş olduğunun birer delilidirler.
El-Hicr, Semud'un başkentiydi. Bu şehrin kalıntıları, Medine'nin kuzey-batısında Şehr-ul Ulâ'dan birkaç kilometre uzaklıkta bulunmaktadır. Medine'den Tebûk'a hem karayolu hem tren yoluyla yolculuk sırasında bu şehre rastlanıyor. Yolcular ve turistler bu vadiden geçerlerse de, Hz. Peygamber (a.s.)'in nasihati üzerine hiçbir müslüman burada konaklamaz.
Sekizinci asırda İbn Batuta, Hacca giderken buraya uğramıştı. İbn Batuta'nın yazdıklarına göre, "bunlarda kırmızı renkli dağlarda Semûd kavmi tarafından oyularak yapılan binaların kalıntıları vardır. Bu binaların rengi ve süsü öylesine tazedir ki, bugün yapılmış gibi görülürler. Bu harabelerde hâlâ bazı çürümüş ceset ve insan iskeletleri bulunur."
Maddî Kalkınma ve Ahlâkî Bozukluk
Semûd halkı ve milleti hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de birçok yerde ayrıntılı açıklamalar yer almıştır.
(Bk: A'râf; ]3-19, Hûd; 61-68, Hicr; 80-84, Neml; 45-53, Zâriyat; 43-45, Kamer; 23-31, Hâkka; 4-5, Fecr; 9 ve Şems; 11).
Bunlardan, Âd kavminden sonra şan ve şöhret kazanan milletin Semûd olduğu anlaşılıyor. Nitekim, yukarıdaki A'râf sûresinde aynı ifadeleri bulmaktayız "Âd kavminden soma sizi hükümdar yaptığını..." Fakat, maddi kalkınma, zenginlik, rahatlık ve bolluk Âd kavmini nasıl bozduysa, Semûd halkını da kötü yönde etkilemekten geri kalmadı. Yani, bir yandan hayat seviyesi yükselirken bir yandan da ahlâk düzeyi ve insanlık alçaklıkça alçaldı. Bir tarafta, şehirlerde göz kamaştırıcı binalar ve saraylar inşa ediliyor, dağlarda ve mağaralarda kayalara şekiller veriliyor, san'at eserleri ortaya çıkarılıyordu; diğer tarafta ise, toplumda şirk ve putperestlik yerleşiyor, eşitsizlik, adaletsizlik ve zulüm körükleniyor, milletin en kötü insanları iktidar koltuklarından ahkâm kesiyor ve yüksek sınıf büyüklük ve üstünlük kompleksiyle böbürleniyordu. Hz. Sâlih'in Hakk'a da¬veti ancak aşağı sınıftakilerin bir bölümünü etkileyebildi. Yüksek sınıftakiler ise bunu hakaretle reddettiler.
Semûd Kavminin Yaşadığı Bölge
İtaatsizlik ve İsyânın Üç Sebebi
Semûd kavmi üç sebepten dolayı Hz. Sâlih'in dâvetini reddediyordu.
Birincisi, Hz. Sâlih bir beşer veya insandı, başka insanlardan üstün bir tarafı yoktu.
İkincisi, Hz. Sâlih Semûd kavminin bir ferdiydi ve herhangi bir fazileti yoktu.
Üçüncüsü, Sâlih alelâde ve yapayalnız bir insandı. Kendisi tanınmış bir hâkim veya kabile reisi değildi, çevresinde pervane gibi dolaşan adamlar yoktu.
Bir ordusu yoktu. Gösterişli tavırları yoktu. Semûd'lu eşraflara göre Hz. Sâlih, insanüstü bir varlık olmalıydı. Onlar O'nun beşeriyetini de kabul etmeye hazırdılar, ancak alelâde bir kişi olması ve bizzat kendi milletinden olmasını hazmedemiyorlardı. Böyle bir insan başka bir yerden ve milletten gelmeliydi, hatta gökten indirilmeliydi. Bunların hiçbiri olmazsa, en azından nüfuzlu bir kabile reisi ve zengin bir lider olmalıydı. Salih gibi sade ve sâf bir insanın peygamber olmasını bir türlü kabul edemiyorlardı.
Hayır İle Şer Arasındaki Mücadele
Hz. Sâlih, halkı hidayete çağırmaya başlar başlamaz, Semûd kavmi iki rakip kampa bölünüverdi."... Onlar iki fırka olup birbirleriyle çekişmeye başladılar" (Neml; 45)
Bu iki fırkadan biri Hz. Salih'e ve Allah'a iman edenlerden oluşuyordu, ikincisi ise Hz. Salih ve Allah'ı inkâr edenlerden teşekkül ediyordu. İki rakip kampa bölündükten sonra, aralarındaki çekişme ve mücadele de çetin bir şekilde başlayıverdi.
"Kavminden kendilerini büyük görenler, onlardan iman eden zayıflara, 'Salih'in Rabbi katından gerçekten gönderilmiş bir peygamber olduğunu biliyor musunuz' (diye alayvari söz söylediler). Mü'minler de, 'Biz,
O'nunla gönderilen şeye iman edenlerdeniz.' dediler. Büyüklük taslayanlar (yine), 'Sizin iman ettiğiniz şeyi biz inkâr eyleriz' dediler." (A'râf; 75-76)Bunun yanı sıra, Kur'ân-ı Kerim'de Semûd kavminin ileri gelenlerinin şu sözlerine de yer verilmiştir:
"Ey Sâlih, eğer sen gönderilmiş peygamberlerden isen bize va'd ettiğin azabı getir." (A'râf; 77)
Moderatör tarafında düzenlendi: