Şirk nedir ve çeşitleri nelerdir?
Şirk, Yüce Rabbimizin ilahi kudret ve ilmine, mutlak hüküm sahibi ve tek Yaratan olduğuna, din gününün ve hayatın gerçek ve yalın sahibi olduğuna iman etmemek, iş ve oluşlarında ortak, eş, benzerler kullandığına, egemenlik ve yönetimini şirket mantığı ile paylaştığına ve dinin tek ilahlı olmadığına inanmak temelli bir dindir.
Şirk bir imansızlık olmakla beraber dinsizlik değil, başlı başına bir dindir.
Şirk, Kur’an’da tüm insanlığın davet edildiği tevhidin yani “Allah’ın tek ve muktedir” olduğu inancının düşmanıdır.
Şirkin tezahürü Yüce Rabbimizi inkâr değil, O’nun sıfat ve isimlerine, iş ve yaratışlarına, mülk ve egemenliğine ortaklar koşmak, O’nun ötesine, berisine yedek ilahlar yerleştirmek ve ilahi kudreti birkaç varlık arasında bölüştürmek şeklinde ortaya çıkar.
Cahiliye Arap dünyası dahil, ilkel ve batıl hatta semavi olmayan din mensuplarının bile Allah’ı tanıyor, Kabe’de tavaf ediyor, oğullarına Allah’ın kulu (Abdullah) gibi isimler koyuyor, ibadet ediyor ve kurbanlar adıyor olması şirkin haşa Allahsızlık olmadığının en büyük delilidir ki en başta İblis’in kendisi Yüce Allah’ı bilir, inkar etmez ve korkar.
Şeytanın ve ordusunun yaptığı ve arzuladığı din adına tüm pislikler olarak kısaca tanımlanabilecek şirk, bu manada Allah’ı tanımamak değil, Allah’ın egemenliğini sözde paylaştırarak tereddütlerle dolu bir sahte dini yaratma çabası ve batıl bir inkar ideolojisidir ki sapmış ve yoldan çıkmışların dini…şirktir!
Şirkin müşriklerce sergilendiği şekilde Allah’ı tanımamak şeklinde tanımlanması bizzat müşriklerin dindarlara, mü’minlere en büyük kazığıdır ki yıllarca din, mezhep, sünnet, rivayet adına tarikat, şeyh yollarında kandırılmış kulların pek çoğu yazık ki şirk içinde bocaladığının farkında bile değildir.
Şirk, sadece maddi varlıklara, puta, taşa, ateşe, yıldıza, ağaca tapmak değildir. Bu olsa olsa dinsizlik, ateistlik veya şeytancılık olur ki şirk, Yaratan Yüce Rabbimizi terk etmek ve başkaca yaratılmışlara tapmak değil, Allah en tepede kabul edilerek ilahi yönetimi, bir piramit şeklinde çeşitli varlıklar iktidarı şeklinde tasavvur ederek ayrı bir din yaratmak ve insanları da buna inandırmak gayretidir.
Puta tapma mantığının arkasında da, şeytancılık akımında da, şirkin tüm bahislerinde olduğu gibi, geri planda hep İblis ve yandaşlarının olduğu muhakkaktır ve bu arka plandakilerin oluşturmak istedikleri algı iktidarda pay sahibi oldukları kandırmacasıdır.
Allah’ın berisine, ötesine, yanına konulmaya çalışılan yedek ilahların gerçek hayattaki tezahürü; rab edinilen kişiler (yöneticiler, zengin patronlar, gizli örgütler, yobaz din adamları, ölmüşler, mezhep ve tarikat şeyhleri vs…), tapılan dünyevi varlıklar (güç, para, hırs, şehvet vs…) ve Kur’an üstü, Peygamber üstü ve tartışılmaz kabul edilen her şey ve kişiyi din üzerinde söz sahibi kılmak şeklinde belirir.
Bu kişi ve varlıklar daima sinsi ve hain duygularla değil bazen de aşırı sevgi ve yüceltme isteği ile rableştirilir ki beşeri herhangi birisini ilah makamına yerleştirmek bu kişi Peygamber bile olsa şirktir. Hristiyanlık ve Yahudiliğin şirke bulanmış biçare halinin asıl hatası buradadır.
Onlar İlahi kudretin tek sahibi Yüce Allah’ın berisine yedek ilahlar koymakla kalmamış, aynı zamanda Peygamberleri (İsa Peygamber, Üzeyir) oğul, melekleri Allah’ın kızları haline getirerek teslis yani üçleme mantığını yaratarak Rabbimizi insani duygu ve isteklerle karalamaya kadar gitmişlerdir ki bu gerçek dışıdır. Çünkü hiçbir Peygamberin Allah’ın sonsuz gücüne ortaklar edinmeyi emretmesi mümkün değildir.
İncil ve tevratın tahrif edilmesi ile çirkin insanların ellerinde şekillenen İslam dışındaki semavi dinler bu nedenle yazık ki ilahi din olmaktan çıkmış ve insan yapımı bir sosyal din halini almıştır.
İslamiyet, son ve en kıymetli din olarak Yüce Allah’ın himayesindeki Kur’an ile şekillenen, değişmemiş, değişmeyecek dindir ve insanlığın kurtuluşudur. Şirk konusunda da müracat edilecek tek kaynak bu nedenle Kur’an’dır.
Allah (cc), Yüce Kur’an’da şirkin en büyük günah ve zulüm olduğunu, Şirk dışında başka günahları dilediği için affedeceğini bildirmektedir. Buradan anlaşılan odur ki şirk isyanın en büyüğü, tehlikelerin en sınır tanımazı ve haddi aşmanın doruğudur.
Lakin Kur’an okumayan, anladığı dilde okumayan, okuduğunu düşünmeyen insanlar sürüsü nedeniyle din hayat içinde hak ettiği değeri yakalayamamakta, diğer semavi din mensupları da tabi oldukları dini terk edip gerçek din İslam’a geçme konusunda ürkek davranmaktadır.
Bu bilinçli veya bilinçsiz direnç tevhidi yani Allah’ın tek dinini hurafelere boğmuş, oluşturulan yedek ilahlarla din inancı hobi haline getirilmiştir. Bunda en büyük etkenler ise şeytan takipçileri ile dini menfaatleri uğruna dünyevi çıkarlar adına kullanan hain dinci kesimi olmuştur. Barışçı Hristiyanlık ve Müslümanlık aksine savaşçı ve ırkçı Yahudilik inancı (tahrif edilmiş Tevrat ve sonradan yazılmış Talmud ve Kabala etkisiyle) tevhidi şeytancılığa ve dinsizliğe çevirme gayretinde başrolü üstlenmiştir. Bu etki o kadar fazladır ki diğer tüm yanılma ve kandırılmalarda bu etki iledir.
Mantık şunu emreder ki kâinatın değerlisi insan, akıl ruh ve şuuru ile sadece Yüce Rabbimize itaat, kulluk ve ibadet etmekle mükelleftir. Namaz başlarında okuduğumuz Fatiha suresi bu anlamda yaptığımız yemin ve verdiğimiz sözdür.
Şirke bulaşan kul, Rabbimiz Allah’a verdiği sözden dönmüş, Hakk’ı batılla değişmiş, istikbalini karartmış ve ahiretini kaybetmiş demektir.
Burada tevhidin gerçek manasının “Allah’ın Tek ve muktedir kabulü” olduğunu yeniden hatırlatarak şirkin bunun düşmanı olduğunu vurgulamak gerekir ki şirk Kur’an ile emredilen herşeye de düşmandır.
Maksatlı kesimlerin şirk doğuran hareketleri, aslında şirk değil gibi gösterme gayretleri ise sadece cahil ve hain kulları kandırabilir ki bugün sayıları azımsanmayacak kadar çoktur. İblis’in iman edenler üzerinde etkisinin olmayacağının Yüce Allah tarafından ifade edilmiş olması, şirke batan kulların şeytanın dostu olduğunun da bir beyyinesidir.
Şirk çeşitlerine tanımsal olarak bakarsak;
1. Şirk-i İstiklâlî: Allah’ı bırakarak bir veya daha çok vrlığı (güneş, ay, tabiat vs.) ilâh veya ilâhlar olarak kabul edip onlara tapmaktır. Hayır kaynağı olarak bir «hayır ilâhı», şer kaynağı olarak da bir «şer ilâhı» olduğuna inanan ve bu iki ilâha tapan «Seneviyye ve «Mecûsiler»’in şirki, bu şirke dahildir. «Zerdüşt» dininde olduğu gibi…
2. Şirk-i Teb’iz : Allah’a inanmakla beraber, O’na başka şeyleri şerik (ortak), koşmak, yâni, ilâh olduğuna inanılan diğer varlıkların da Yüce Allah gibi ulûhiyet sıfatıyla muttasıl olduğuna inanmaktır. Hristiyanlıkta sonradan uydurulup icad edilen «Teslis» akidesi, bu nev’i bir şirktir.
3. Şirk-i Takrîb: âlemin yaratıcısının bir olduğu kabul edilmekle beraber, «O’na yakınlığı temin etmek ve O’nun katında şefaatçi olmak üzere Allah Teâlâ’yı bırakarak O’ndan başkasına, yani putlara ve heykellere tapmak, hiçbir fayda veya zarar veremeyecek olan bu cansız ve kıymetsiz eşyaya ibâdet etmektir.” «Veseniyye», yani «Putperestlik» denilen bu şekil, en âdi, kötü ve gülünç şirk şekli olması ve İslamiyet’in zuhuru sırasında bütün dünyada salgın halinde bulunması sebebiyle, Kur’an-ı Kerîm’de en ağır kelimelerle sık sık zikredilmiş ve bu sapık inanç şiddetle yasaklanmıştır.
Görüldüğü üzere şirk hem kötü hem iyi maksatlarla yapılabilir ki şefaatçi edinmek, sevgiyi aşırı yücelterek kulu beşeri sıfattan ilahi sıfata yükseltmek buna örnektir.
Şirkin bir diğer şekli de; kulların (müridlerin) özellikle haddi aşan ve maksatlı din adamlarının (tarikat, mezhep, cemaat ve kanaat önderlerinin, idareci ve yöneticilerin), dini konularda yasak ve teşvik ettiklerini yani haram ve helal kabullerini, Kur’an’a müracat etmeden benimsemeleridir.
Peygamberimiz şirki şu şekilde tanımlarken sinsi tehlikeyi çok güzel ifade etmiştir;
“Şirk gece karanlığında, siyah kaftan üzerinde, siyah karıncanın sessizliği ile ilerler!”
Bu manada şirkin sadece varlıklara tapmak şeklinde bir dinsizlik olduğuna dair gayretler, şirkin gerçek ve karanlık yüzünü saklamak isteyen hain odakların işidir. Şirk dinsizlik değil, planlı, organize, hiyerarşik bir dindir ve dünyayı ele geçirmek üzeredir.
İnsanın aklı ve mantığı ile doğru kabul ettiği şeyleri din olarak tanımlaması ve örfler şeklinde atalarından gelen dini ve manevi kabulleri (yine Kur’an’a müracat etmeden) tartışılmaz doğru kabul etmesi, Kur’an üstü kitap ve Hz. Peygamber üstü tartışılmaz kişiler tanıması şirktir.
Şirk açık veya kapalı olabileceği için riya (ikiyüzlülük), yalan ve gösteriş şirkin en sevdiği şeylerdir ve güç açlığındaki kibirli insanlar ile Kur’an’dan bihaber yaşayan sözde Müslümanlar şirkin tuzağına en önce ve dermansız olarak düşenlerdir.
Oysa tevhid Kur’an’ın dediği ve işaret ettiğidir. Tevhid düşmanı şirk bu nedenle cehaleti, aç gözlülüğü, yalan ve hırsları silah olarak kullanarak geniş kitlelere hitap eder ki dünyanın bugün geldiği vaziyet şirke bulanmış insanoğlunun eseridir.
Kur’an, “Andolsun İblis insanlar hakkındaki ahdinde haklı çıktı” diyerek azmış ve haksız da olsa gücü dileyen zalimlerin şeytanlara kandığını ve kanacağını işaret etmiştir.
Gerçek tevhid işte bu sinsi ve güçlü düşmana yenilmemek, imana ve Kur’an’a sarılmak ve dini Kur’an’dan doğru olarak öğrenmek ve nefse egemen olmaya çalışmakla olur.
Şirki sadece yıldıza tapmak şeklinde lanse eden şeytan odakları, insanları ölülerden, şeyhlerden, cemaat liderlerinden medet uman, rızık ve nimet bekleyen dilenci ve sapmış hale getirerek Fatiha ile verilen sözü unutturmuş, özellikle Müslümanları istemeden haşa Allah düşmanı haline getirmiştir.
Paranın, teknoloji ve bilimin etkisindeki insan, günlük koşturmasa da maddi alemin kaygılarını gerçek kaygı kabule zorlanmış ve ahiret hayatı ara sıra hatırlanacak bir hal almıştır. Oysa Kur’an her evde ve her an göz önündedir.
Hakikat ve hakiki tevhid ondadır. O’ndan uzak yaşamak gayreti kulu karanlıklara sürüklediği halde dinci tayfasınca Arapçaya mahkum edilen ayetlerden uzak yaşam aydınlanmayı ve kurtuluşu engellemekte hiç değilse geciktirmektedir.
Kafirler istemese de Allah nurunu elbet tamamlayacak ve İblis, yarattığı şer ve suçlar ile cehennemi elbet boylayacaktır fakat bilinmelidir ki tevhidi bırakıp şeytana uyanların tamamı da “şirk suçu affedilmeyeceği için” cehennem yolcusu olacaktır.
Tevbe edip dönmek ve batılı terk edip tevhide yönlenmek, sırat-ı müstakim üzere olmaya çalışmak yapılması gerekendir.
Şirk hafife alınacak bir suç değildir ve tevhid yolcuları şirki tanımdan asla tevhidi bulamaz. Cennet yolcuları kendilerini cehenneme mahkûm edecek gafletleri Kur’an’dan öğrenmezler ise akıbetleri karanlık olacak ve o zaman şeytan mealen şöyle diyecektir;
“Benim sizin bana taptığınızdan haberim yoktu. Ben Allah’tan korkarım. Benim gücüm yoktu, ben sadece süslü gösterdim. Allah size vadetti bende vadettim. Ama ben vaadimden caydım. Hem ben sizi zorlamadım. Bilakis siz beni yücelterek benim de affedilmemi imkânsız hale getirdiniz!”
Sözü bitirirken tüm mü’minlerin A’raf suresi (7/11-25) ayetlerinde geçen İblis’in ahdi bahsini çok iyi okuması ve insanlık düşmanı İblis’in gayesini iyi anlaması lazımdır ki şirkin tüm yolları ona çıkar ve şirk azıyla çoğuyla, açığıyla kapalısıyla şirktir ve affedilmeyecektir!
Şirk, Yüce Rabbimizin ilahi kudret ve ilmine, mutlak hüküm sahibi ve tek Yaratan olduğuna, din gününün ve hayatın gerçek ve yalın sahibi olduğuna iman etmemek, iş ve oluşlarında ortak, eş, benzerler kullandığına, egemenlik ve yönetimini şirket mantığı ile paylaştığına ve dinin tek ilahlı olmadığına inanmak temelli bir dindir.
Şirk bir imansızlık olmakla beraber dinsizlik değil, başlı başına bir dindir.
Şirk, Kur’an’da tüm insanlığın davet edildiği tevhidin yani “Allah’ın tek ve muktedir” olduğu inancının düşmanıdır.
Şirkin tezahürü Yüce Rabbimizi inkâr değil, O’nun sıfat ve isimlerine, iş ve yaratışlarına, mülk ve egemenliğine ortaklar koşmak, O’nun ötesine, berisine yedek ilahlar yerleştirmek ve ilahi kudreti birkaç varlık arasında bölüştürmek şeklinde ortaya çıkar.
Cahiliye Arap dünyası dahil, ilkel ve batıl hatta semavi olmayan din mensuplarının bile Allah’ı tanıyor, Kabe’de tavaf ediyor, oğullarına Allah’ın kulu (Abdullah) gibi isimler koyuyor, ibadet ediyor ve kurbanlar adıyor olması şirkin haşa Allahsızlık olmadığının en büyük delilidir ki en başta İblis’in kendisi Yüce Allah’ı bilir, inkar etmez ve korkar.
Şeytanın ve ordusunun yaptığı ve arzuladığı din adına tüm pislikler olarak kısaca tanımlanabilecek şirk, bu manada Allah’ı tanımamak değil, Allah’ın egemenliğini sözde paylaştırarak tereddütlerle dolu bir sahte dini yaratma çabası ve batıl bir inkar ideolojisidir ki sapmış ve yoldan çıkmışların dini…şirktir!
Şirkin müşriklerce sergilendiği şekilde Allah’ı tanımamak şeklinde tanımlanması bizzat müşriklerin dindarlara, mü’minlere en büyük kazığıdır ki yıllarca din, mezhep, sünnet, rivayet adına tarikat, şeyh yollarında kandırılmış kulların pek çoğu yazık ki şirk içinde bocaladığının farkında bile değildir.
Şirk, sadece maddi varlıklara, puta, taşa, ateşe, yıldıza, ağaca tapmak değildir. Bu olsa olsa dinsizlik, ateistlik veya şeytancılık olur ki şirk, Yaratan Yüce Rabbimizi terk etmek ve başkaca yaratılmışlara tapmak değil, Allah en tepede kabul edilerek ilahi yönetimi, bir piramit şeklinde çeşitli varlıklar iktidarı şeklinde tasavvur ederek ayrı bir din yaratmak ve insanları da buna inandırmak gayretidir.
Puta tapma mantığının arkasında da, şeytancılık akımında da, şirkin tüm bahislerinde olduğu gibi, geri planda hep İblis ve yandaşlarının olduğu muhakkaktır ve bu arka plandakilerin oluşturmak istedikleri algı iktidarda pay sahibi oldukları kandırmacasıdır.
Allah’ın berisine, ötesine, yanına konulmaya çalışılan yedek ilahların gerçek hayattaki tezahürü; rab edinilen kişiler (yöneticiler, zengin patronlar, gizli örgütler, yobaz din adamları, ölmüşler, mezhep ve tarikat şeyhleri vs…), tapılan dünyevi varlıklar (güç, para, hırs, şehvet vs…) ve Kur’an üstü, Peygamber üstü ve tartışılmaz kabul edilen her şey ve kişiyi din üzerinde söz sahibi kılmak şeklinde belirir.
Bu kişi ve varlıklar daima sinsi ve hain duygularla değil bazen de aşırı sevgi ve yüceltme isteği ile rableştirilir ki beşeri herhangi birisini ilah makamına yerleştirmek bu kişi Peygamber bile olsa şirktir. Hristiyanlık ve Yahudiliğin şirke bulanmış biçare halinin asıl hatası buradadır.
Onlar İlahi kudretin tek sahibi Yüce Allah’ın berisine yedek ilahlar koymakla kalmamış, aynı zamanda Peygamberleri (İsa Peygamber, Üzeyir) oğul, melekleri Allah’ın kızları haline getirerek teslis yani üçleme mantığını yaratarak Rabbimizi insani duygu ve isteklerle karalamaya kadar gitmişlerdir ki bu gerçek dışıdır. Çünkü hiçbir Peygamberin Allah’ın sonsuz gücüne ortaklar edinmeyi emretmesi mümkün değildir.
İncil ve tevratın tahrif edilmesi ile çirkin insanların ellerinde şekillenen İslam dışındaki semavi dinler bu nedenle yazık ki ilahi din olmaktan çıkmış ve insan yapımı bir sosyal din halini almıştır.
İslamiyet, son ve en kıymetli din olarak Yüce Allah’ın himayesindeki Kur’an ile şekillenen, değişmemiş, değişmeyecek dindir ve insanlığın kurtuluşudur. Şirk konusunda da müracat edilecek tek kaynak bu nedenle Kur’an’dır.
Allah (cc), Yüce Kur’an’da şirkin en büyük günah ve zulüm olduğunu, Şirk dışında başka günahları dilediği için affedeceğini bildirmektedir. Buradan anlaşılan odur ki şirk isyanın en büyüğü, tehlikelerin en sınır tanımazı ve haddi aşmanın doruğudur.
Lakin Kur’an okumayan, anladığı dilde okumayan, okuduğunu düşünmeyen insanlar sürüsü nedeniyle din hayat içinde hak ettiği değeri yakalayamamakta, diğer semavi din mensupları da tabi oldukları dini terk edip gerçek din İslam’a geçme konusunda ürkek davranmaktadır.
Bu bilinçli veya bilinçsiz direnç tevhidi yani Allah’ın tek dinini hurafelere boğmuş, oluşturulan yedek ilahlarla din inancı hobi haline getirilmiştir. Bunda en büyük etkenler ise şeytan takipçileri ile dini menfaatleri uğruna dünyevi çıkarlar adına kullanan hain dinci kesimi olmuştur. Barışçı Hristiyanlık ve Müslümanlık aksine savaşçı ve ırkçı Yahudilik inancı (tahrif edilmiş Tevrat ve sonradan yazılmış Talmud ve Kabala etkisiyle) tevhidi şeytancılığa ve dinsizliğe çevirme gayretinde başrolü üstlenmiştir. Bu etki o kadar fazladır ki diğer tüm yanılma ve kandırılmalarda bu etki iledir.
Mantık şunu emreder ki kâinatın değerlisi insan, akıl ruh ve şuuru ile sadece Yüce Rabbimize itaat, kulluk ve ibadet etmekle mükelleftir. Namaz başlarında okuduğumuz Fatiha suresi bu anlamda yaptığımız yemin ve verdiğimiz sözdür.
Şirke bulaşan kul, Rabbimiz Allah’a verdiği sözden dönmüş, Hakk’ı batılla değişmiş, istikbalini karartmış ve ahiretini kaybetmiş demektir.
Burada tevhidin gerçek manasının “Allah’ın Tek ve muktedir kabulü” olduğunu yeniden hatırlatarak şirkin bunun düşmanı olduğunu vurgulamak gerekir ki şirk Kur’an ile emredilen herşeye de düşmandır.
Maksatlı kesimlerin şirk doğuran hareketleri, aslında şirk değil gibi gösterme gayretleri ise sadece cahil ve hain kulları kandırabilir ki bugün sayıları azımsanmayacak kadar çoktur. İblis’in iman edenler üzerinde etkisinin olmayacağının Yüce Allah tarafından ifade edilmiş olması, şirke batan kulların şeytanın dostu olduğunun da bir beyyinesidir.
Şirk çeşitlerine tanımsal olarak bakarsak;
1. Şirk-i İstiklâlî: Allah’ı bırakarak bir veya daha çok vrlığı (güneş, ay, tabiat vs.) ilâh veya ilâhlar olarak kabul edip onlara tapmaktır. Hayır kaynağı olarak bir «hayır ilâhı», şer kaynağı olarak da bir «şer ilâhı» olduğuna inanan ve bu iki ilâha tapan «Seneviyye ve «Mecûsiler»’in şirki, bu şirke dahildir. «Zerdüşt» dininde olduğu gibi…
2. Şirk-i Teb’iz : Allah’a inanmakla beraber, O’na başka şeyleri şerik (ortak), koşmak, yâni, ilâh olduğuna inanılan diğer varlıkların da Yüce Allah gibi ulûhiyet sıfatıyla muttasıl olduğuna inanmaktır. Hristiyanlıkta sonradan uydurulup icad edilen «Teslis» akidesi, bu nev’i bir şirktir.
3. Şirk-i Takrîb: âlemin yaratıcısının bir olduğu kabul edilmekle beraber, «O’na yakınlığı temin etmek ve O’nun katında şefaatçi olmak üzere Allah Teâlâ’yı bırakarak O’ndan başkasına, yani putlara ve heykellere tapmak, hiçbir fayda veya zarar veremeyecek olan bu cansız ve kıymetsiz eşyaya ibâdet etmektir.” «Veseniyye», yani «Putperestlik» denilen bu şekil, en âdi, kötü ve gülünç şirk şekli olması ve İslamiyet’in zuhuru sırasında bütün dünyada salgın halinde bulunması sebebiyle, Kur’an-ı Kerîm’de en ağır kelimelerle sık sık zikredilmiş ve bu sapık inanç şiddetle yasaklanmıştır.
Görüldüğü üzere şirk hem kötü hem iyi maksatlarla yapılabilir ki şefaatçi edinmek, sevgiyi aşırı yücelterek kulu beşeri sıfattan ilahi sıfata yükseltmek buna örnektir.
Şirkin bir diğer şekli de; kulların (müridlerin) özellikle haddi aşan ve maksatlı din adamlarının (tarikat, mezhep, cemaat ve kanaat önderlerinin, idareci ve yöneticilerin), dini konularda yasak ve teşvik ettiklerini yani haram ve helal kabullerini, Kur’an’a müracat etmeden benimsemeleridir.
Peygamberimiz şirki şu şekilde tanımlarken sinsi tehlikeyi çok güzel ifade etmiştir;
“Şirk gece karanlığında, siyah kaftan üzerinde, siyah karıncanın sessizliği ile ilerler!”
Bu manada şirkin sadece varlıklara tapmak şeklinde bir dinsizlik olduğuna dair gayretler, şirkin gerçek ve karanlık yüzünü saklamak isteyen hain odakların işidir. Şirk dinsizlik değil, planlı, organize, hiyerarşik bir dindir ve dünyayı ele geçirmek üzeredir.
İnsanın aklı ve mantığı ile doğru kabul ettiği şeyleri din olarak tanımlaması ve örfler şeklinde atalarından gelen dini ve manevi kabulleri (yine Kur’an’a müracat etmeden) tartışılmaz doğru kabul etmesi, Kur’an üstü kitap ve Hz. Peygamber üstü tartışılmaz kişiler tanıması şirktir.
Şirk açık veya kapalı olabileceği için riya (ikiyüzlülük), yalan ve gösteriş şirkin en sevdiği şeylerdir ve güç açlığındaki kibirli insanlar ile Kur’an’dan bihaber yaşayan sözde Müslümanlar şirkin tuzağına en önce ve dermansız olarak düşenlerdir.
Oysa tevhid Kur’an’ın dediği ve işaret ettiğidir. Tevhid düşmanı şirk bu nedenle cehaleti, aç gözlülüğü, yalan ve hırsları silah olarak kullanarak geniş kitlelere hitap eder ki dünyanın bugün geldiği vaziyet şirke bulanmış insanoğlunun eseridir.
Kur’an, “Andolsun İblis insanlar hakkındaki ahdinde haklı çıktı” diyerek azmış ve haksız da olsa gücü dileyen zalimlerin şeytanlara kandığını ve kanacağını işaret etmiştir.
Gerçek tevhid işte bu sinsi ve güçlü düşmana yenilmemek, imana ve Kur’an’a sarılmak ve dini Kur’an’dan doğru olarak öğrenmek ve nefse egemen olmaya çalışmakla olur.
Şirki sadece yıldıza tapmak şeklinde lanse eden şeytan odakları, insanları ölülerden, şeyhlerden, cemaat liderlerinden medet uman, rızık ve nimet bekleyen dilenci ve sapmış hale getirerek Fatiha ile verilen sözü unutturmuş, özellikle Müslümanları istemeden haşa Allah düşmanı haline getirmiştir.
Paranın, teknoloji ve bilimin etkisindeki insan, günlük koşturmasa da maddi alemin kaygılarını gerçek kaygı kabule zorlanmış ve ahiret hayatı ara sıra hatırlanacak bir hal almıştır. Oysa Kur’an her evde ve her an göz önündedir.
Hakikat ve hakiki tevhid ondadır. O’ndan uzak yaşamak gayreti kulu karanlıklara sürüklediği halde dinci tayfasınca Arapçaya mahkum edilen ayetlerden uzak yaşam aydınlanmayı ve kurtuluşu engellemekte hiç değilse geciktirmektedir.
Kafirler istemese de Allah nurunu elbet tamamlayacak ve İblis, yarattığı şer ve suçlar ile cehennemi elbet boylayacaktır fakat bilinmelidir ki tevhidi bırakıp şeytana uyanların tamamı da “şirk suçu affedilmeyeceği için” cehennem yolcusu olacaktır.
Tevbe edip dönmek ve batılı terk edip tevhide yönlenmek, sırat-ı müstakim üzere olmaya çalışmak yapılması gerekendir.
Şirk hafife alınacak bir suç değildir ve tevhid yolcuları şirki tanımdan asla tevhidi bulamaz. Cennet yolcuları kendilerini cehenneme mahkûm edecek gafletleri Kur’an’dan öğrenmezler ise akıbetleri karanlık olacak ve o zaman şeytan mealen şöyle diyecektir;
“Benim sizin bana taptığınızdan haberim yoktu. Ben Allah’tan korkarım. Benim gücüm yoktu, ben sadece süslü gösterdim. Allah size vadetti bende vadettim. Ama ben vaadimden caydım. Hem ben sizi zorlamadım. Bilakis siz beni yücelterek benim de affedilmemi imkânsız hale getirdiniz!”
Sözü bitirirken tüm mü’minlerin A’raf suresi (7/11-25) ayetlerinde geçen İblis’in ahdi bahsini çok iyi okuması ve insanlık düşmanı İblis’in gayesini iyi anlaması lazımdır ki şirkin tüm yolları ona çıkar ve şirk azıyla çoğuyla, açığıyla kapalısıyla şirktir ve affedilmeyecektir!