Üzüntü

ceylannur

Yeni Üyemiz
Üzüntü

Üzüntü; kişiye göre sebepleri, tesiri, süresi farklı olan, içten ve dıştan uyaranlarla meydana gelen, istenmeyen psikolojik bir durumdur. Uyaranların hissî yükünün, beyinde değerlendirildiği asıl bölgenin amygdala olduğu anlaşılmıştır. Son zamanlarda çeşitli duyu alma bozukluklarında nöro-transmitter (sinirlerde uyarı transferi yapan) faaliyetin miktarından çok reseptör dediğimiz alıcı hücrelerin sayısı ve hassasiyeti üzerinde durulmaktadır. Daha önceki araştırmalarda ise Serotonin ve Noradrenalln hormonlarının seviyesinin düşüklüğü üzerinde durulmaktaydı. Bugün üzüntü ve depresyonun; nöro-transmitter maddelerden mi, reseptör sayısı ve onların hassasiyetinden mi olduğu tam anlaşılamamıştır.

Üzüntünün ortaya çıkış sebebi, kişiye göre değişmektedir. Kimi insanda kaybedilen kıymetsiz bir mal üzüntü doğururken, kimisinde geçmişte yaşadığı kötü bir hâdiseyi hatırlamak üzüntü sebebi olabilir. Bu durum, sebep-sonuç ilişkisi açısından uyarıcının dozu ve kişinin uyarıcıya verdiği cevabın büyüklüğüne göre; üzüntü veya biraz daha derin üzüntü olan kader veya derin ve sürekli üzüntü olan depresyon şeklinde kendini gösterir. Uyarıcının, kişide üzüntü mü, keder mi, depresyon mu oluşturacağı şahsın uyarıcıya verdiği tepkiye bağlıdır. Meselâ, bir sınıfta 100 üzerinden 60 puan alan iki öğrenci üzerinde yapılan bir gözlemde, bu durum birinde (alışkan olarak bilinende) üzüntüye sebep olurken, diğer öğrencide (tembel olarak bilinende) aşırı sevince sebep olmaktadır.

Üzüntü belirtisi, şahsiyetlerin farklılığına göre değişik derecelerde açığa çıkmaktadır. Sık üzülen insanlar; kimseyi incitmeyen, herkesi hoşnut etmeye çalışan, iyiliksever, aşırı duyarlı, titiz, mesuliyet duygusu güçlü, yakınlarına aşırı bağımlı olan, mükemmeli arayan, izzet ve şereflerine düşkün, öfke duygularını dışarı vermeyen, umumiyetle çabuk etkilenen kişiler olarak görülür. İnsanda üzüntü uyarıcısının meydana çıkışı, yukarıdaki özelliklerin bulunuş sayısına bağlıdır. Hayatta ağır yükleri taşıyan bu kişiler, beklentilerinde aksama olduğu zaman kendilerini ezik hissederler. Yapısındaki titizlik ve mesuliyet şuuruyla üzüntü uyarıcı tesir reaksiyona girerek, hassas olan reseptörleri uyarır ve neticede üzüntü meydana gelir. Uyarıcı reseptörlerin sayısı, fizyolojik yaratılışa; hassaslığı ise, yetişmeye bağlıdır. Reseptörlerin hassaslığını oluşturan faktörler; aile, okul, arkadaş ve çevredir. Dış tesirler ve eğitim kişide bir şahsiyet oluşumunu sağlar.

ÜZÜNTÜNÜN VÜCUTTAKİ TESİRLERİ

Posterior Emmission Tomografisi (PET) ile takip edilen 11 hastada, (hadiselerle) üzüntü oluşturulmuş ve beynin; limbik, paralimbik, talamus, caudate ve putenen kısımlarında belirgin aktivasyon olduğu görülmüştür. Geçici üzüntü hallerinde limbik sistemde daha geniş bir sahada uyarılma görülmüştür. Aynı hastalarda, neşe uyandıran hâdiseler hatırlatıldığında, beynin dış kısmı olan kortekse, bölgesel kan akımında belirgin ve yaygın azalma olmuştur (Bilhassa sağ alın ve şakak-yan kafa bölgelerinde ).

Bu çalışmaya göre, insanın üzüntü ve neşe durumunun uzun sürmesi, vücutta fizyolojik değişikliklere yol açmaktadır.

Üzüntü, beynin sağ parietal korteksini (yan kafa kabuk bölgesi) ve sağ medial calcanei korteksini uyararak yüz mimik hareketlerini değiştirir. Fakat bu tesir geçicidir. Normal üzülen bir kişinin üzüntüsü devam etse bile, yüz mimik hareketlerinin normalleştiği, depresyonda ise, bu mimik hareketlerin durumunu koruduğu gözlenmiştir.

Bir başka çalışmada, beynin prefrontal (ön alın) bölgesine hızlı transkranial manyetik stimulasyon (kafatasından geçen manyetik uyarıcı) tatbik edilmiş, neticede neşeli olan kişilerin neşesi azalmış ve üzüntü oluşmuş, kanda tiroid hormon seviyesinde artış görülmüştür. Aynı şahısların beyninin sol frontaline (sol alın bölgesine manyetik stimulasyon hastaların üzüntüleri kaybolmuş neşe hali meydana gelmiştir, fakat tiroid seviyesi yine artmıştır. Tiroid hormonu kanda artımı hem üzüntüde hem de neşede görülmüştür.

Bir başka araştırmada, üzüntülü yaşlı hastalarda ve özellikle kadınlarda, Tiroid salıcı hormona (TRH)’a tiroid uyarıcı hormonun (TSK) cevabında artış olmuş, neticede tiroid hormonlarının salınımında artış gözlenrniştir.

Üzüntü bölgesi uyarılarak yapılan beyin grafiklerinde (EEG) sadece beynin sağ yan bölgelerindeki (alfa) aktivitelerinde düşüş görülmesi anlamlı bulunmuştur. Üzüntü durumlarında beynin sağ yarım küresi, sola göre etkilenme yönünden daha anlamlı bulunmuştur. Üzüntünün beynin sadece sağ yan bölgesini etkilemeyip, sol merkezini etkilediği de görülmüştür.

62’si kız 53’ü erkek anaokulu çocuklarında yapılan araştırmaya göre; çocukların, istedikleri bir şeyin yapılmaması durumunda, önce kızdıkları ve çevreye zarar verdikleri, hedefe ulaşamayacaklarını anladıklarında da üzüldükleri görülmüştür.

Üzüntü sonucu vücutta adrenocorticotrofik hormon (ACTH) salınımı olur. Sonuçta böbrek üstü bezindeki glikokortikoid alıcılarının aktivasyonu artar, kandaki kortizol seviyesi yükselir. Glikokortikoidler, hücrede depolanmış olan aminoasit ve yağları harekete geçirirler, karaciğer dışındaki bütün vücut hücrelerindeki protein depolarını azaltırlar. Bir glikokortikoid olan kortizolda, katabolizmayı artırarak kas ve lenfoid dokuda RNA yapımını baskılayarak azaltır. Aşırı miktarda kortizol salındığı zaman kaslar o kadar güçsüz kalabilir ki şahıs yerde otururken ayağa kalkamaz. Üzüntüsü ve depresyonu olan insanlara dikkat ettiğimizde yorgun ve bitkin halde olduklarını görürüz. Bunun sebebi kaslarda oluşan biyokimyevi değişikliklerdir. Lenfoid dokuda RNA yapımının baskılanması ile immün fonksiyon (bağışıklık sistemi) hücrelerinin sayısında azalma görülür. Vücud savunması ve direnci zayıflar. Yağların kanda serbestleşmesi ile glikozun yağ hücrelerine taşınması azalır, yağlar hareketlenerek yakılmaya başlanır, plazmada yağ konsantrasyonu artar.

Glikokortioidlerin tesiri ile karaciğerde glikoneogenez (laktik asitten glikoz yapımı) hızının artmasıyla, hücrelerin glikoz kullanımındaki ihtiyaç azlığı kandaki şeker seviyesini % 50-75 oranında artırır.

Üzüntü, keder ve depresyon sonucu; hücrelerde proteinlerin yıkılması, kan şekerinin yükselmesi, kan yağlarının artması, vücut savunma hücrelerinin azalması, kalp üzerindeki menfi tesirleri; beynin önemli merkezlerinden limbik, paralimbik, talamus vb. bölgelerinde görülen aktivasyon tesirleri, tiroid hormon seviyesinin yükselmesi üzüntünün insan sağlığı üzerindeki tesirlerinin ne kadar geniş olduğunu ortaya koymaktadır. Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.s); “Her kimin üzüntü ve kederi çok olursa hastalığı da çok olur.” buyurmuştur. Üzüntü ve kederin çokluğu ve sürekliliği sağlık açısından çok önemlidir. Üzüntünün, yukarıda saydığımız, vücuda olan tesirleri sürekli ve çok olursa hastalık da çok olur.

Efendimiz (s.a.s), sürekli üzüntünün verebileceği zararları ve onun tesirlerinden korunmayı en güzel bir şekilde ifade etmiştir. Çünkü sürekli üzüntü sürekli kortizol (glikokortikoid) salınımı demektir ki, Efendimiz(s.a.s.)’in buyurduğu gibi birçok hastalığın vücuda girmesine kapı açtığı için kişinin “hastalığı çok olur.”

Üzüntü, kalbte ritim bozuklukları yapar. Sinir sistemini etkileyerek kalbi besleyen damarlarda büzülme ve ekstrasistoller yaptığı gibi, kortizol salınımı uyararak, vücutta su tutulmasını ve dolayısıyla da kalbin yükünü artırır.

Üzüntüde, şahsın kendini ilgilendiren maddî ve manevî isteklerinin yerine gelmemesi veya istediği gibi giden durumların istemediği şekle dönmesi vardır.Üzüntüyü gidermenin en tesirli çaresi (Efendimiz (s.a.s.)’in de buyurduğu gibi) ALLAH yolunda insanlara hizmettir; “Sizlere cihadı (ALLAH yolunda insanlara hizmeti) tavsiye ederim, çünkü cihad cennet kapılarından bir kapıdır. Yüce ALLAH bununla gönüllerdeki üzüntü ve kederi giderir” Zira, insanlara hizmetin üzüntüsü bile lezzettir. Hizmet ALLAH için yapıldığından yaptığımızın karşılığı fazlasıyla verilir, hiçbir zaman kaybetme psikolojisi yoktur.

Bir başka hadiste üzüntünün giderilmesi için sabır, dua ve avcılık tavsiye buyrulmuştur.Bugün psikiyatride üzüntüsü devamlı olanlar için bir meşgale tavsiye edilmektedir. Biz bu konuda; avlanmayla nefsi oyalama, deşarj, projeksiyon (yansıtma), aczini daha acizde hatırlama gibi çeşitli yorumlar getirebiliriz ve bugün üzüntüyü gidermek için, meşgul olunacak bir iş bulmazken fazla tavsiye edilen tedavi yöntemidir.

İnsan yapısına konulan üzüntü ve neşe her zaman olacaktır ve bunun önüne geçilmez. Zararlı olanı, Efendimiz (s.a.s.)’in buyurduğu gibi sürekli (yani ümitsizlik içindeki) ve çok olanıdır. Üzüntünün üzerine üzüntüyle gidilirse üzüntü derinleşir. Üzüntüyü ALLAH yolunda insanlara hizmet, gayret ve meşguliyetle bertaraf etmek lazımdır.

Dr. Arslan MAYDA
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Sık üzülen insanlar; kimseyi incitmeyen, herkesi hoşnut etmeye çalışan, iyiliksever, aşırı duyarlı, titiz, mesuliyet duygusu güçlü, yakınlarına aşırı bağımlı olan, mükemmeli arayan, izzet ve şereflerine düşkün, öfke duygularını dışarı vermeyen, umumiyetle çabuk etkilenen kişiler olarak görülür......malesef böyle.....
 

MURATS44

Özel Üye
©VuSLaT
Sık üzülen insanlar; kimseyi incitmeyen, herkesi hoşnut etmeye çalışan, iyiliksever, aşırı duyarlı, titiz, mesuliyet duygusu güçlü, yakınlarına aşırı bağımlı olan, mükemmeli arayan, izzet ve şereflerine düşkün, öfke duygularını dışarı vermeyen, umumiyetle çabuk etkilenen kişiler olarak görülür......malesef böyle.....


Çok doğru söylemişsin adminim. Çok çabuk üzülen insan ,içinde kötülük beslemeyen insandır. Üzüntüsünü karşıdakine yansıtmak yerine, içinde büyütmeye razı olurlar. Ama şu varki herşeye üzülmemeli insan. Sonucun başka olacağını bilerek üzülmemeye çalışmalı insan. Çabuk etkilenen insan ,narin insandır ki, işte onlar gerçek yürek sahibidirler. Konu çok güzel, söylediklerinde çok anlamlı adminim. Teşekkür ederim..
©Murat's44
 
Üst Alt