MURATS44
Özel Üye
ZEYLÜ'Z-ZEYL
.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Bazı insanların ağzında kemiyeten az, keyfiyeten pek büyük üç kelime dolaşmaktadır.
Birincisi: "Herşey kendi kendine teşekkül etmiştir."
İkincisi: "Mûcid ve müessir esbabdır."
Üçüncüsü: "Tabiat iktiza etti."
Bu üç kelimatın pek çok muhâlâta zarf oldukları hakkında yapılan beyanatı dinle:
İnsan mevcuttur. Bu mevcut insan, birinci kelimeye nazaran hem sânidir, hem masnû.
İkinci kelimeye göre, esbabın tesiriyle vücuda gelmiştir.
Üçüncü kelimeye nazaran, mevhum tabiatın eseridir.
Dördüncü cihet ise, hak ve hakikatin istilzam ettiği gibi, Allah'ın masnûudur.
Evvelki kelimenin gayr-ı mahsur muhâlâtı:
1. O kelimenin iktizasına göre insanı teşkil eden zerrelerin herbirisinde hem insanın içini, hem kâinatı görecek, bilecek bir göz, bir ilim ve sair sıfât-ı lâzimenin bulunması lâzımdır.
2. İnsanın bedeninde zerrattan teşekkül eden mütehâlif mürekkebat adedince, matbaalarda hurufatı tertip etmek için kullanılan kalıplar gibi kalıplar lâzımdır.
3. Kârgir kemerlerin taşları gibi, herbir zerrenin arkadaşlarına hem hâkim, hem mahkûm olması lâzım gelir. Ve keza, herbirisi, ötekilere hem zıt, hem misil, hem mutlak, hem mukayyed olması lâzımdır.
İkinci kelimenin muhâlâtı:
1. İnsanın me'hazi, yani insanı teşkil eden maddeler, eczahanelerde bulunan ağızları mühürlü, ayrı ayrı, çeşit çeşit mütebâyin ilâçlar gibi maddelerdir. Hiç kimsenin eli dokunmaksızın ihtiyaç nisbetinde kemal-i intizam ve muvazeneyle o ilâçların şişelerden kendi kendine çıkıp hayatî bir mâcun vaziyetine gelmesi mümkün ise, insanın da sânisiz esbab ve mevadd-ı câmideden suduru mümkündür diyebilir.
.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Bazı insanların ağzında kemiyeten az, keyfiyeten pek büyük üç kelime dolaşmaktadır.
Birincisi: "Herşey kendi kendine teşekkül etmiştir."
İkincisi: "Mûcid ve müessir esbabdır."
Üçüncüsü: "Tabiat iktiza etti."
Bu üç kelimatın pek çok muhâlâta zarf oldukları hakkında yapılan beyanatı dinle:
İnsan mevcuttur. Bu mevcut insan, birinci kelimeye nazaran hem sânidir, hem masnû.
İkinci kelimeye göre, esbabın tesiriyle vücuda gelmiştir.
Üçüncü kelimeye nazaran, mevhum tabiatın eseridir.
Dördüncü cihet ise, hak ve hakikatin istilzam ettiği gibi, Allah'ın masnûudur.
Evvelki kelimenin gayr-ı mahsur muhâlâtı:
1. O kelimenin iktizasına göre insanı teşkil eden zerrelerin herbirisinde hem insanın içini, hem kâinatı görecek, bilecek bir göz, bir ilim ve sair sıfât-ı lâzimenin bulunması lâzımdır.
2. İnsanın bedeninde zerrattan teşekkül eden mütehâlif mürekkebat adedince, matbaalarda hurufatı tertip etmek için kullanılan kalıplar gibi kalıplar lâzımdır.
3. Kârgir kemerlerin taşları gibi, herbir zerrenin arkadaşlarına hem hâkim, hem mahkûm olması lâzım gelir. Ve keza, herbirisi, ötekilere hem zıt, hem misil, hem mutlak, hem mukayyed olması lâzımdır.
İkinci kelimenin muhâlâtı:
1. İnsanın me'hazi, yani insanı teşkil eden maddeler, eczahanelerde bulunan ağızları mühürlü, ayrı ayrı, çeşit çeşit mütebâyin ilâçlar gibi maddelerdir. Hiç kimsenin eli dokunmaksızın ihtiyaç nisbetinde kemal-i intizam ve muvazeneyle o ilâçların şişelerden kendi kendine çıkıp hayatî bir mâcun vaziyetine gelmesi mümkün ise, insanın da sânisiz esbab ve mevadd-ı câmideden suduru mümkündür diyebilir.