MURATS44
Özel Üye
onların ülfet ettikleri ifadelerle anlatılması lazımdır. Fakat Kur'an'ın böyle ifadelerinin hakikat olduğuna itikad etmemelidirler ki, cismiyet ve cihetiyet gibi muhal şeylere zahip olmasınlar. Ancak o gibi ifadelere, hakaike geçmek için bir vesile nazarıyla bakılmalıdır.
Mesela, Cenab-ı Hakkın kainatta olan tasarrufunun keyfiyeti, ancak bir sultanın taht-ı saltanatında yaptığı tasarrufla tasvir edilebilir. Buna binaendir ki,
* ayetinde kinaye tariki ihtiyar edilmiştir. Hissiyatı bu merkezde olan avam-ı nasa yapılan irşadlarda, belagat ve irşadın iktizasınca, avamın fehimlerine müraat, hissiyatına ihtiram, fikirlerine ve akıllarına göre yürümek lazımdır. Nasıl ki bir çocukla konuşan, kendisini çocuklaştırır ve çocuklar gibi çat-pat ederek konuşur ki, çocuk anlayabilsin. Avam-ı nasın fehimlerine göre ifade edilen Kur'an-ı Kerimin ince hakikatleri,
ile anılmaktadır. Yani, insanların fehimlerine göre Cenab-ı Hakkın hitabatında yaptığı bu tenezzülat-ı İlahiye, insanların zihinlerini hakaikten tenfir edip kaçırtmamak için İlahi bir okşamadır. Bunun için, müteşabihat denilen Kur'an-ı Kerimin üslupları, hakikatlere geçmek için ve en derin incelikleri görmek için, avam-ı nasın gözüne bir dürbün veya numaralı birer gözlüktür.
Bu sırra binaendir ki, büleğa, büyük bir ölçüde ince hakikatleri tasavvur ve dağınık manaları tasvir ve ifade için istiare ve teşbihlere müracaat ediyorlar. Müteşabihat dahi ince ve müşkil istiarelerin bir kısmıdır. Zira müteşabihat, ince hakikatlere suretlerdir.
"Kur'an'da müşkilat vardır" dedikleri birinci şüphenin ikinci kısmına cevap:
İşkal dedikleri şey ya üslubun pek yüksek ve muhtasar olmasıyla mananın çok derin ve inceliğinden ileri gelir; Kur'an'ın müşkilatı bu kabildendir. Veya ibarede karışık ve düğümlü noktaların bulunmasından neş'et eder; Kur'an-ı Kerim, bu kısım müşkilattan müberra ve münezzehtir. Acaba cumhurun zihninden uzak ve pek derin hakikatleri kolay ve kısa bir suretle avam-ı nasın fehimlerine yakınlaştırmak ayn-ı belagat değil midir? Belagat, mukteza-yı hali müraattan ibaret değil midir? Hey gözlerin kör olsun herif!
"Yaratılışa ve maddiyata dair meselelerde Kur'an müphem geçmiştir" dedikleri ikinci şüphelerine cevap, şöyle ki:
Şecere-i alemde, meylül-istikmal vardır. Yani, kainatın, bir ağaç gibi, bütün zerratı ve eczası kemale meyleder ve kemale doğru yürümektedirler. O umumi meylü'l-istikmalden ayrı olarak, insanda da meylü't-terakki vardır. Bu meylü't-terakki çekirdek gibidir; neşvüneması pek çok tecrübeler vasıtasıyla olur ve çok fikirlerin mahsulü olan neticelerin içtimaıyla teşekkül ve tevessü etmekle fünunu intaç eder. Bu fünun da, mürettebedir. Yani her ikinci fen, birincisinin neticesidir.
Mesela, Cenab-ı Hakkın kainatta olan tasarrufunun keyfiyeti, ancak bir sultanın taht-ı saltanatında yaptığı tasarrufla tasvir edilebilir. Buna binaendir ki,
Bu sırra binaendir ki, büleğa, büyük bir ölçüde ince hakikatleri tasavvur ve dağınık manaları tasvir ve ifade için istiare ve teşbihlere müracaat ediyorlar. Müteşabihat dahi ince ve müşkil istiarelerin bir kısmıdır. Zira müteşabihat, ince hakikatlere suretlerdir.
"Kur'an'da müşkilat vardır" dedikleri birinci şüphenin ikinci kısmına cevap:
İşkal dedikleri şey ya üslubun pek yüksek ve muhtasar olmasıyla mananın çok derin ve inceliğinden ileri gelir; Kur'an'ın müşkilatı bu kabildendir. Veya ibarede karışık ve düğümlü noktaların bulunmasından neş'et eder; Kur'an-ı Kerim, bu kısım müşkilattan müberra ve münezzehtir. Acaba cumhurun zihninden uzak ve pek derin hakikatleri kolay ve kısa bir suretle avam-ı nasın fehimlerine yakınlaştırmak ayn-ı belagat değil midir? Belagat, mukteza-yı hali müraattan ibaret değil midir? Hey gözlerin kör olsun herif!
"Yaratılışa ve maddiyata dair meselelerde Kur'an müphem geçmiştir" dedikleri ikinci şüphelerine cevap, şöyle ki:
Şecere-i alemde, meylül-istikmal vardır. Yani, kainatın, bir ağaç gibi, bütün zerratı ve eczası kemale meyleder ve kemale doğru yürümektedirler. O umumi meylü'l-istikmalden ayrı olarak, insanda da meylü't-terakki vardır. Bu meylü't-terakki çekirdek gibidir; neşvüneması pek çok tecrübeler vasıtasıyla olur ve çok fikirlerin mahsulü olan neticelerin içtimaıyla teşekkül ve tevessü etmekle fünunu intaç eder. Bu fünun da, mürettebedir. Yani her ikinci fen, birincisinin neticesidir.
* O Rahman ki, hükümranlığı Arşı kaplamıştır. (Taha Sûresi: 5.)