11-Nübüvvet Hakkında

MURATS44

Özel Üye
b617.gif
-1-
Kur'an-ı Kerim, onları
b618.gif
-2- cümlesi ile tehdit ettikten sonra,
b619.gif
-3- kelimesinin bu cümle ile vasıflandırılmasıyla da o tehdidi tekit ve teşdit etmiştir. Zira, odunu insanlar ile taşlar olan bir ateşin heybeti, dehşeti ve havfı daha şedittir.
Ve keza, bu cümle ile, sanemlere ibadet yapanları zecir ve men etmeye işaret yapılmıştır. Şöyle ki: "Ey insanlar! Allah'ın emirlerine imtisal etmeyip, bilhassa taşlara ve camid şeylere ibadet yaparsanız, muhakkak biliniz ki, tapanlar ile taptıkları şeyleri yiyip yutacak bir ateşe gireceksiniz!"
b620.gif
-4-
Bu cümle,
b621.gif
ile
b622.gif
cümleleri arasındaki lüzumu izah eder ve kararlaştırır. Yani, şu ateş azabı, Kur'an'a imtisal etmeyen kafirlere hazırlanmıştır. Hem bu ateş, tufan ve sair musibetler gibi iyi-kötü bütün insanlara şamil musibetlerden değildir. Ancak bu musibeti celb eden, küfürdür. Bu beladan kurtuluş çaresi, ancak Kur'an-ı Kerime imtisaldir.
Mazi sigasıyla zikredilen
b623.gif
-5- kelimesi, Cehennemin el'an mahluk ve mevcut olup, Ehl-i İ'tizalin bilahare vücuda geleceğine zehapları gibi olmadığına işarettir.
Ey arkadaş! Ateş unsuru, kainatın bütün kısımlarını istila etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kainatın yaratılışından başlayarak her tarafa dal budak salıp gelen şu şecere-i nariyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, alemin her tarafında damarları bulunan şu şecere-i nariyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna bilhads, yani sür'at-i intikal ile hükmedebilir.
Sual : Cehennem şimdi mevcut olduğu takdirde, yeri nerededir?
Cevap : Biz Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat, el'an Cehennemin vücuduna itikad ediyoruz, ama yerini tayin edemiyoruz.
1 Ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır.
2 Öyleyse ateşten sakınınız.
3 Ateş.
4 Kafirler için hazırlanmıştır.
5 hazırlanmıştır​
 

MURATS44

Özel Üye
Sual : Bazı hadislerin zahirine göre, Cehennem tahtel-arzdır; yani yerin altındadır. Ve keza, bir hadise nazaran, Cehennem ateşinin dünya ateşinden iki yüz derece fazla harareti vardır. Bu noktaların izahı?
Cevap : Kürenin tahtı, merkezinden ibarettir. Buna binaen, arzın tahtı, merkezidir. Nazariyat-ı hikemiyece sabit olduğu vecihle, arzın merkezinde, harareti iki yüz bin dereceye baliğ bir ateş vardır. Çünkü, her otuz üç zıra' derinliğinde, tahminen bir derece hararet artar. Buna binaen, merkeze kadar iki yüz bin dereceli bir hararet meydana gelir. İşte bu nazariyeye, mezkur hadisin meali mutabık gelir. Buna binaen, küre-i arzın merkezinde bulunan iki yüz bin derece hararetli bir ateş, Cehenneme bir çekirdek hükmünde olup, kıyamette, kabuğu hükmünde bulunan tabaka-i türabiyeyi çatlatıp, bütün dehşetiyle çıkar, tevessü etmeye başlar ve tam teçhizatıyla Cehennem meydana gelir, denilebilir. Ve keza, bir hadise nazaran, "Zemherir" namında, burudet ile yakan bir ateş vardır. Bu hadis de, o nazariyeye mutabıktır. Zira, merkez-i arzdan sathına kadar derece derece artan veya tenakus eden ateş, Zemherir de dahil olmak üzere, ateşin bütün mertebelerine şamildir. Hikmet-i tabiiyede takarrur ettiği gibi, ateş, bazen öyle bir dereceye gelir ki, yakınında bulunan şeylerden hararetleri tamamen celp ve cezb etmekle, onları bürudet ile yakar ve suyu incimad ettirir.
Sual : Mezkur hadise göre, Cehennem, arzın merkezindedir. Halbuki arz, Cehenneme nisbeten bir yumurta kadardır. O kocaman Cehennem, arzın karnında nasıl yerleşir?
Cevap : Evet, alem-i mülk, yani alem-i şehadet, yani bu görmekte olduğumuz aleme göre, Cehennem, arzın içindedir diye, Cehennemi küçük gösteriyoruz. Amma alem-i ahirete nazaran, Cehennem öyle azamet peyda eder ki, binlerce arzları içine alır, doymaz. Bu alem-i şehadet, bir perde gibi, onun tevessüüne mani olmuştur. Binaenaleyh, arzın içindeki Cehennemden maksat, Cehennemin kalbi ve Cehennemin çekirdeğidir. Ve keza Cehennemin arzın altında bulunması, arzın karnında veya arz ile muttasıl, yapışık olmasını istilzam etmez. Zira şems, kamer, yıldız, arz gibi küreler, hep şecere-i hilkatin meyveleridir. Malumdur ki, meyvenin altı, bütün dalların aralarına şumulü vardır. Binaenaleyh, Allah'ın mülkü pek geniştir. Pecere-i hilkatin dalları da her tarafa uzanıp gitmiştir; Cehennem nereye giderse, yeri vardır. Ve keza, bir hadise göre, Cehennem matvidir, yani bükülmüştür, yani tam açık değildir. Demek Cehennemin, bir yumurta gibi, arzın merkezinde mevcut ve bilahere tezahür edeceği, mümkinattandır.
İhtar : Cehennemin şimdi mevcut olmadığına Mutezileleri sevk eden, bu hadis olsa gerektir.
Arkadaş! Bu ayetin cümlelerini yoklayalım, bakalım, o zarflar nasıl sadeflerdir, içlerinde ne gibi cevherler vardır?​
 

MURATS44

Özel Üye
Evet,
b624.gif
-1- cümlesinin başındaki
b1098.gif
harf-i atıftır. Malum ya, birşeyin diğer birşeye atfı, aralarında bir münasebetin bulunmasına mütevakkıftır. Halbuki
b1121.gif
-2- ile
b627.gif
-3- cümleleri arasında münasebet görünmüyor. Bunların aralarındaki münasebet, ancak iki sual ve cevabın takdiriyle tezahür eder. Şöyle ki:
Evvelki ayette ibadete emredildiğinde, "İbadet nasıldır?" diye varit olan suale cevaben, "Kur'an'ın talim ettiği gibi" denildi. "Kur'an Allah'ın kelamı mıdır?" diye edilen ikinci suale cevaben
b628.gif
ilaahir denildi. İşte, her iki cümle arasında bu suretle münasebet tezahür eder ve harf-i atfın da muktezası yerine gelir.
Sual :
b607.gif
şek ve tereddüdü ifade eder.
b630.gif
ise, cezm ve kat'iyete delalet eder. Onların şek ve raybları, Kur'an hakkında kat'idir. Binaenaleyh, makamın iktizası hilafına
b607.gif
kelimesinin
b630.gif
kelimesine tercihan zikrinde ne gibi bir işaret vardır?
Cevap : Evet, onların şek ve rayblarını izale edecek esbabın zuhurundan dolayı, o gibi şüphelerin vücuduna kat'iyetle hükmedilemeyeceğine, ancak o şeklerin vücuduna yine şek ve şüphe ile hükmedilebileceğine işarettir.
İhtar :
b607.gif
kelimesinin ifade ettiği şek ve tereddüd, üslubun iktizasına göredir, haşa, Mütekellime ait değildir.
b634.gif
ile
b635.gif
-4- cümleleri bir manayı ifade ettikleri ve ikinci cümle, birinci cümleden kısa olması üsluba daha uygun olduğu halde, birinci cümlenin ikinci cümleye tercihan zikri, onların rayblarının menşei, hasta tabiatlarıyla kötü vücutları olduğuna işarettir.
Sual : Onlar rayblara zarf ve mahal oldukları halde, onları mazruf, raybı onlara zarf göstermek neye binaendir?
Cevap : Evet, kalblerindeki raybın zulmeti bütün bedenlerine, kalıplarına intişar ve istila etmiş olduğundan, kendilerinin rayb içinde bulundukları sanılmakta olduğuna işarettir.
1 Kulumuz üzerine indirdiğimiz hakkında şüphe ediyorsanız...
2 Şüphe içinde iseniz...
3 Ey inanlar ibadet ediniz!
4 Şüphe ediyorsanız.​
 

MURATS44

Özel Üye
Nekre olarak
b636.gif
-1- kelimesinin zikri, tamim içindir. Yani, hangi raybınız varsa, cevap birdir; herbir raybınıza karşı mahsus bir cevap lazım değildir. Hangi çareye başvurursanız, alacağınız cevap, Kur'an'ın i'cazıdır. Evet, bir çeşme başında su içip tatlılığını anlayan bir adam, bütün o çeşmeden teşaub eden arkları tecrübe etmeye hakkı yoktur; zira menbaı birdir. Kezalik, bir surenin muarazasından aciz kalan adamın, bütün Kur'an'ı tecrübeye hakkı yoktur. Çünkü Katip birdir.
b637.gif
'daki
b1020.gif
beyanı ifade ettiğinden,
b639.gif
-2- kelimesinin takdirini ister. Takdir-i kelam,
b640.gif
-3- olsa gerektir.
b641.gif
-4- tabirinden anlaşılır ki, onların şüphelerinin menşei nüzul sıfatı olup, kat'i cevapları da, ispat-ı nüzuldür. Tedricen, yani ayet ayet, sure sure, hadiselere göre nüzulü ifade eden tef'il babından
b641.gif
kelimesinin, def'aten nüzule delalet eden if'al babından
b643.gif
-5- kelimesine tercihan zikredilmesi, onların, davalarında "Niçin Kur'an def'aten nazil olmamıştır?" diye delil getirdiklerine işarettir.
b644.gif
-6-
Abd lafzının nebi veya Muhammed (a.s.m.) lafızlarına cihet-i tercihi; abd tabiri, Peygamber Aleyhissalatü Vesselamın azametine ve ibadetin ulüvv-ü derecesine işaret olduğu gibi,
b497.gif
-7- emrini tekittir ve Resul-i Ekrem hakkında varit olan vehimleri def etmektir ki, o zat bütün insanlardan ziyade ibadet yapmış ve Kur'an'ı okumuştur.
b646.gif
-8-
Bu emir, taciz içindir. Yani emirden maksat, muhataptan birşey talep değildir. Ancak, başlarına vurmakla muarazaya, tecrübeye davet etmektir ki, aczleri meydana çıksın.
1 Şüphe.
2 Birşey hakkında.
3 İndirdiği şey hakkında şüphede iseniz...
4 Ayet ayet, sure sure indirdik.
5 Bir defada indirdik.
6 Kulumuza.
7 İbadet ediniz.
8 Getiriniz.​
 

MURATS44

Özel Üye
b647.gif
ilaahir.
Bu tabirden anlaşılır ki, onların ilzamları, aczleri son hadde baliğ olmuştur. Zira, dokuz dereceye baliğ olan tahaddinin, yani muarazaya davet etmenin tabirleri, tabakaları vardır.
1. Yüksek nazmıyla, ihbarat-ı gaybiyesiyle, ihtiva ettiği ulumu ve ali hakaikiyle beraber tam bir Kur'an'ın mislini, ümmi bir şahıstan getiriniz.
2. Eğer böylece mislini getirmek takatinizin fevkinde ise, beliğ bir nazımla uydurma şeylerden olsun, getiriniz.
3. Eğer buna da kudretiniz olmazsa, on sure kadar bir mislini yapınız.
4. Bu da mümkün olmadıysa, uzun bir surenin mislini yapınız.
5. Eğer bu da size kolay değilse, kısa bir surenin misli olsun.
6. Eğer ümmi bir şahıstan imkan bulamadıysanız, alim ve katip bir adamdan olsun.
7. Bu da olmadığı takdirde, biribirinize yardım etmek suretiyle yapınız.
8. Buna da imkan bulunamadığı takdirde, bütün ins ve cinlerden yardım isteyiniz ve bütün efkarın neticelerinden istimdad ediniz. Neticeleri, tamamen yanınızda bulunan kütüb-ü Arabiyede mevcuttur. Bütün kütüb-ü Arabiye ile Kur'an arasında bir mukayese yapılırsa, Kur'an, mukayeseye gelmez. Çünkü hiçbirine benzemiyor. Öyleyse Kur'an, ya hepsinden aşağıdır veya hepsinden yukarıdır. Birinci ihtimal, batıl ve muhaldir. Öyleyse hepsinden yukarı, fevka'l-küll bir kitaptır. On üç asırdan beri misli vücuda gelmemiştir, bundan sonra da vücuda gelemeyecektir, vesselam.
9. "Bizim şahitlerimiz yoktur. Eğer muarazaya girişsek, bizi destekleyecek kimse yoktur" diye gösterdikleri o bahaneyi de def etmek için, "Pühedanıza da müsaade edilmiştir. Onları da çağırın, size yardım etsinler."
İşte bu tabakalara dikkat edilirse, muarazanın şu mertebelerine işareten, Kur'an-ı Kerimin yaptığı icaz ile gösterdiği i'caza bir şua görünür.
Arkadaş! Kur'an-ı Kerimden en kısa bir sureye muaraza etmekten beşerin aczi, mezkur izahat ile sabit oldu. Amma i'cazın limmiyet ciheti kaldı. Yani, beşerin aczini intaç eden illet ve sebep nedir?
Evet, Kur'an ile muaraza ve mübarezeye çıkan insanların kuvveti Cenab-ı Hak tarafından körleştirilerek, muarazayı yapabilecek kabiliyetten sukut ettirilmiştir. Fakat Abdülkahir-i Cürcani, Zemahşeri, Sekkaki gibi belagat imamlarınca, beşerin kuvveti Kur'an'ın yüksek üslup ve nazmına yetişemediğinden, aczi tezahür etmiştir. Bir de, Sekkaki demiştir ki: "İ'caz, zevkidir; tarif ve tabir edilemez."
Bir sureyi...​
 

MURATS44

Özel Üye
b648.gif
-1- Yani, fikriyle i'cazı zevketmeyen, tarifle vakıf olamaz; bal gibidir.
Lakin Abdülkahir'in iltizam ettiği veçhe göre, i'cazı tarif ve tabir etmek mümkündür. Biz de bu veçhi kabul ediyoruz.
Sual : Taife, necm, nevbet kelimeleri, sure kelimesinin vazifesini ifa edebilirler. Sure kelimesinin onlara tercihan zikrinde ne vardır?
Cevap : Onları, şüphelerinin menşei ile ilzam ve boğmaktır. Şöyle ki:
Onları şüpheye düşürten, güya Kur'an'ın def'aten nazil olmamasıdır. Demek Kur'an def'aten nazil olmuş olsaydı, Allah'ın kelamı olduğundan şüpheleri olmazdı. Lakin parça parça nazil olduğundan, şüphelerine bais olmuştur ki, "Bu, beşerin kelamıdır, parça parça yapılışı kolaydır, biz de yapabiliriz" diye şüpheye düştüler. Kur'an-ı Kerim de, onların kolay zannettikleri yolu,
b649.gif
tabiriyle ihtar ve "Haydi, mislini getiriniz de, sizin kolay zannettiğiniz parça parça şeklinde olsun" diye, onları kolay addettikleri yolda boğmuştur.
Ve keza, Zemahşeri'nin beyanı vechiyle, Kur'an-ı Kerimin surelere taksim edilmiş bir şekilde nazil olmasında çok faydalar vardır. Evet, çok garip letaifi havi olduğu için, şu üslub-u garip ihtiyar edilmiştir.
b650.gif
'deki zamir, ya Kur'an'a racidir, yani, "Kur'an'ın mislini getiriniz." Veya Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) aittir. Yani, "Bir sureyi o zatın (a.s.m.) misli olan ümmi bir şahıstan getiriniz." Lakin birinci ihtimale göre ibarenin hakkı
b651.gif
iken, iktizanın hilafına
b652.gif
-2- denilmiştir. Bunun esbabı: Çünkü birinci ihtimalde, ikinci ihtimalin de mülahazası ve riayeti lazımdır. Zira, yalnız Kur'an'ın mislini getirmekle mesele bitmiş olmuyor. Ancak ümmi bir şahıstan getirilmesi lazımdır ve muarazanın tamamiyetine şarttır. İşte, bunun için, hem '
b653.gif
deki zamirin Kur'an'a raci olması lazımdır. Hem ibarenin tebdili lazımdır ki, her iki ihtimal mer'i olsun. Ve keza, muarazanın tamamiyeti, yalnız bir surenin mislini getirmekle olmuyor. Ancak Kur'an'ın tamamına misil olacak bir mecmudan, bir kitaptan alınan bir surenin mislini getirmek şart olduğuna işarettir. Ve keza, nüzulde Kur'an'ın emsali olan kütüb-ü semaviyeye zihinleri çevirir ki, aralarında yapılacak muvazene ile Kur'an'ın ulviyeti anlaşılsın.
1 Tatmayan bilmez.
2 Bir surenin mislini...​
 

MURATS44

Özel Üye
b654.gif
*
Bu tabirin istiane veya istimdat kelimelerine cihet-i tercihi, davet kelimesinin kullanış yerlerinden anlaşıldığı vecihle, onları belalardan, zahmetlerden kurtarıp yardım edenler hazır bulunup, yalnız çağırmaları lazımdır, fazla bir zahmete ihtiyaç olmadığına işarettir. İstiane ve istimdat kelimeleri ise yardımcıların hazır bulunduklarına delalet etmezler.
b655.gif

Bu tabir, üç manaya tatbik edilebilir.
Birincisi: Büyük ediplerdir. Bu manaya göre, onların muaraza manasında "Bizim kuvvetimiz muarazaya kafi değilse de, büyük edip ve hocalarımızın muarazaya kudretleri vardır" diye söyledikleri yalanı da, Kur'an-ı Kerim,
b654.gif
emriyle kesip atmıştır.
İkincisi: Muarazayı destekleyip şehadet edenlerdir. Bu ihtimale nazaran, onların, "Biz muarazaya girişsek bizi destekleyen, şehadet eden yoktur" diye gösterdikleri bahaneyi de Kur'an-ı Kerim, müsaade vermek suretiyle "Haydi, şahitlerinizi de çağırınız, sizi takviye etsinler" diye, o bahaneyi de yalana çıkartmıştır.
Üçüncüsü: alihe manasınadır. Bu manaya nazaran, sanki Kur'an-ı Kerim onlara karşı, "Yahu, bu kadar taptığınız ilahlarınız varken, böyle dar ve sıkıntılı bir vaktinizde niçin onlardan yardım istemiyorsunuz? Onları çağırınız ki, bu muaraza belasından sizi kurtarsınlar!" diye bu cümle ile onlara tehekküm etmiş, yüzlerine gülmüştür.
b657.gif

İhtisası ifade eden şu izafe,
b658.gif
kelimesinin her üç manasına da bakar. Şöyle ki:

1. Madem ki büyük edip ve hocalarınız vardır, tabii aranızda irtibat, hürmet ve muhabbet vardır. Ve yanınızda hazır olup, gaip de değillerdir. Eğer onların bu dehşetli muarazaya kudretleri olsaydı, herhalde yardım edeceklerdi. Demek, onlar da sizler gibi acizdirler, kusurlarına bakmayınız!
2. Muarazada sizleri destekleyecek, şehadet edecek her kim olursa olsun kabul ederiz, çağırınız. Amma onlar, böyle bedihü'l-butlan bir davada yalan şehadete cesaret edemezler.
* Çağırınız.​
 

MURATS44

Özel Üye
Mabud ittihaz ettiğiniz aliheleriniz nasıl size yardım etmiyorlar? Onları da çağırınız, bakalım. Fakat onlarda can yok, şuurları da olmadığı gibi, hiçbir şeye de kadir değillerdir. Onları da mazur görünüz!
b659.gif
Yani, "Allah'tan maada." Bu kayıt, şühedanın birinci manasına göre tamimi ifade eder. Yani, "Allah'tan maada, dünyada ne kadar erbab-ı fesahat varsa çağırınız." Pühedanın ikinci manasına nazaran, aczlerine işarettir. Çünkü bir meselede aciz ve mağlup olan, yemin eder, şahitleri gösterir. Bu, acizler için bir usuldür. Pühedanın üçüncü manasına göre, onların Resul-i Ekrem ile muarazaları, adeta, şirk ile tevhid veya cemadat ile Halık-ı Arz ve Semavat arasında bir muaraza olduğuna işarettir.
b660.gif
-1-
Bu cümle, "Biz istersek, Kur'an'ın mislini yaparız" diye evvelce sarf ettikleri sözlerine işarettir. Ve keza, onların yalancı olduklarına bir tarizdir. Yani, "Sıdk erbabı değilsiniz, ancak safsatacı adamlarsınız. Evet, siz hakkı talep ederken rayb, şüphe kuyusuna düşmediniz. Ancak rayb, şek ve şüphelere koşarken içine düşmüş kafasız adamlarsınız."
İhtar :
b660.gif
cümlesinin cezaü'ş-şartı, makablinin hülasasıdır. Takdir-i kelam:
b661.gif
Yani: "Sözünüzde sadık olsaydınız, yapacaktınız."

b662.gif
-2-
Arkadaş!
b661.gif
cümlesi, onların aleyhine bir kıyas-ı istisnaiyi tazammun etmiştir. O kıyasın suret-i teşekkülü: "Eğer sadık olsaydınız, yapacaktınız. Lakin yapamadınız; öyleyse sadık değilsiniz." Fakat Kur'an-ı Kerim, mukaddeme-i istisnaiye yerinde, yani "Lakin yapamadınız"a bedel,
b663.gif
-3- ila ahir cümlesini, şekki ifade ifade eden
b664.gif
ile söylemiştir. Bunun esbabı ise, onların, "Yapacağız" diye ettikleri zannı bir derece okşamak içindir.
1 Eğer doğru söylüyor iseniz...
2 Eğer bunu yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- öyle bir ateşten sakınınız ki...
3 Eğer yapamazsanız...​
 

MURATS44

Özel Üye
Ve keza, o kıyasın neticesi olan "Sadık değilsiniz" yerine de, o neticenin üçüncü derecede lazımının illeti olan
b665.gif
-1- söylemiştir. Takdir-i kelam: "Eğer sadık olsaydınız, yapacaktınız. Lakin yapamadınız. Öyleyse sadık değilsiniz. Öyleyse hasmınız olan Resul-i Ekrem sadıktır. Öyleyse Kur'an, mu'cizdir. Öyleyse İmân ve tasdikiniz lazımdır ki, ateşe düşmeyesiniz."
b666.gif
Bu emr-i ilahi, onlara yapılan tehditleri dehşetlendiriyor.
b667.gif
cümlesindeki
b668.gif
kelimesi, fi'l-i muzaridir. Bu fiil, zaman-ı hal ile istikbal arasında müşterektir. Huruf-u şartiyeden olan
b664.gif
zaman-ı halden istikbal dağlarına atıyor. Huruf-u cazimeden olan
b670.gif
istikbalden mazi derelerine fırlatıyor. Zavallı
b671.gif
her iki edatın ellerinde top gibi oyuncak olmuştur. Bu edatların bu vaziyetleri zihinleri hem maziye, hem istikbale gönderiyor ki, maziyi süslendiren beliğ hitabeleri, altınla yazılan muallakatları, Kur'an'ın yakınına bile gelemediklerini görsünler. O sayfayı gördükten sonra, istikbal sayfasını da ona kıyas etsinler.
b672.gif
'nun
b1126.gif
-2- kelimesine tercihinde, iki nükte vardır.
Birisi: Kur'an'ın i'cazı, onların aczindendir. Aczleri ise, eserden olmayıp fiilden olduğuna işarettir. Yani aczlerinin menşei, Kur'an'ın misli değildir, o misli yapmaktandır.
İkincisi ise: İlm-i sarfta
b1069.gif
,
b1062.gif
,
b1080.gif
bütün fiillerin terazisi olduğu gibi, üsluplarda da uzun hikayeleri, işleri, vakıaları, kıssaları bir lafızla ifade eden bir fezlekedir. Sanki kinaye kabilinden cümleleri tabir eden bir zamirdir.
b677.gif
' daki
b678.gif
huruf-u nasıbeden olup, dahil olduğu fiili istikbale nakleder, müekked veya müebbed olarak istikbalde nefyeder. Demek bu cümlenin kaili, pek büyük bir itminan ve ciddiyetle, şek ve şüphe etmeyerek bu hükmü vermiştir. Bundan anlaşılır ki, o zatın işlerinde hile yoktur.
Sual :
b679.gif
ittika ile tecennüb, ikisi de bir manayı ifade ederler. İttika'nın tecennüb'e cihet-i tercihi nedir?
1 Ateşten sakının.
2 Getiremezseniz...​
 

MURATS44

Özel Üye
Cevap : Evet ittika, imana tabidir. Yani ittika, İmân olduktan sonra husule gelir. Tecennübde bu tebaiyet yoktur. Binaenaleyh, ittika kelimesi imanı andırır ve ittika lafzıyla, imana ima ve işaret edilebilir. Fakat tecennüb kelimesi bu işi göremez. Bunun içindir ki,
b680.gif
'nun hakiki cezası olan
b681.gif
-1- 'nun yerinde
b682.gif
-2- 'ya tercihan
b679.gif
ihtiyar ve ikame edilmiştir.
b684.gif
: Nar'ın
b247.gif
ile tarifi, nar'ın mahudiyet ve malumiyetine işarettir. Çünkü, enbiya-i izamdan işitilmek suretiyle, zihinlerde malumiyeti takarrur etmiştir.
Sual :
b686.gif
-3- esma-i mevsuledendir. Sıla, dahil olduğu cümlenin evvelce malum olduğunu iktiza eder. Halbuki sılası olan
b687.gif
-4- evvelce muhataplara malum değilmiş.
Cevap :
b688.gif

...
b689.gif
ayeti bu ayetten evvel nazil olduğuna nazaran, muhataplar ondan kesb-i malumat ettiklerine binaen, burada
b690.gif
ile
b691.gif
arasında tavsif muamelesi yapılmıştır.
b692.gif
Bu kayıtlardan maksat, tehdittir. Tehdidlerin tekit ve teşdit edildiğine binaen, burada
b693.gif
-5- kelimesiyle tekit edilmiştir,
b694.gif
-6- lafzıyla de teşdit ve tevbih edilmiştir. Şöyle ki:
"Menfaat, necat ümidiyle taştan mamul mabud ittihaz ettiğiniz sanemler, size tazip aleti, yani sizi yandırıp yakan ateşe odun olmuşlardır. Zavallılar! Niçin bunu düşünmüyorsunuz?"
1 İman ettiler.
2 Sakının.
3 Öyle ki.
4 Yakıtı insanlar ve taşlardır.
5 İnsanlar.
6 Taşlar.​
 
Üst Alt