MURATS44
Özel Üye
Bu cümlenin makabliyle cihet-i nazmı:
Arkadaş! Cenab-ı Hakkın sıfat-ı ezeliye aleminde biri celali, diğeri cemali, iki türlü tecellisi vardır. Celal ile cemalin sıfat-ı ef'al aleminde tecellisinden lütuf ve kahır, hüsün ve heybet tezahür eder. Ef'al alemine tecelli edince, tahliye (
Sonra vicdana tecelli edince, reca ve havf husule gelir.
Sonra irşadın iktizasındandır ki, havf ile reca arasındaki müvazene devamla muhafaza edilsin ki, reca ile doğru yollara süluk edilsin, havf ile de, eğri yollara gidilmesin; ne Allah'ın rahmetinden me'yus, ne de azabından emin olunsun.
İşte böylece teselsül eden şu hikmetten dolayı, Kur'an-ı Kerim, aleddevam, terğibden sonra terhib; ve ebrarı medhettikten sonra füccarı zemmetmiştir.
Sual: Bu cümle ile
cümlesi arasında ne gibi bir fark vardır ki, orada atıf var, burada yoktur?
Cevap: Atfın hüsnü, münasebetin hüsnüne bakar. Hüsn-ü münasebet, her iki cümleden takip edilen arz ve maksadın bir olmasına mütevakkıftır. Halbuki oradaki maksat, burada yoktur. Burada birinci cümledeki maksat, Kur'an'ın medhine incirar eden mü'minlerin medhidir. İkinci cümleden maksat, yalnız tahvif ve terhib için kafirlerin zemmidir. Bu ise Kur'an'ın medhiyle alakadar değildir.
Sonra bu cümlenin ihtiva ettiği eczanın nazmında tezahür eden letaif cihetine bakalım.
______________________________________
1- İnkar edenlere gelince, sen onları inkarlarının akibetinden sakındırsan da birdir, sakındırmasın da. (Bakara Sûresi: 6.)