MURATS44
Özel Üye
Cindâr (Cinci), Üfürükçü, Astrolog ve Medyumlar Üzerine
İnsanoğlunun gelecek hakkında bilgi sahibi olma isteği, arzusu, bu yoldaki çabaları ve gelecekten haber verdiğini sandığı kişilere başvuru tarihi, insanlık tarihi ile beraberdir. insanı en çok rahatsız eden durumlardan birisi de gelecek endişesidir. Bu endişe, gelecekte ne olacağını bilme arzusu o kadar yoğun ve rahatsız edici boyutlara ulaşabilmektedir ki; insanoğlu, bu endişeden kurtulmak için her türlü çabayı ve yöntemi kullanmaktadır. Elbette her talep karşısında bir de arz bulacaktır. Ve insanların bu taleplerini karşılamak için bir takım insanlar ortaya çıkacaktır.
Öğretim düzeyi nispeten yüksek bir grup oluşturmalarına rağmen, çoğu vakanın tıp dışı yöntemlere (cinci, falcı, medyum, üfürükçü gibi) tevessül etmiş olmaları da ilgi çekici sosyokültürel bir bulgudur.
Manevi inançlar, Obsesif - Kompulsif Bozukluk (OKB)'ta hastalık ile başa çıkmada yardımcı olabilmekle birlikte, bazen hastalığa karşı yanlış tutumlar alınmasına yol açabilir (Insel 1990). Ülkemizde OKB olan hastaların 3'ü SYAD öncesinde doktor dışı (hoca, cinci ya da üfürükçü gibi) başvurusu olduğunu ifade etmiştir (Kıran 2004). Çoğu toplumda sosyokültürel ortamın etkisiyle hastalar bu tip davranışlara yönelmektedirler (Okasha 2004). OKB'li hastaların diğer psikopatolojilere oranla bu tür davranış eğilimlerinin daha fazla olduğu değerlendirilmiştir. Tüm ruhsal hastalıklar göz önüne alındığında ise Ankara'da hastaların % -1'i, Erzurum'da 'ü ilk başvurularını bu yolla gerçekleştirmiştir.
Ruhsal sıkıntısı olanlar bu cincilere gitti mi, kişi hakkında bedenindeki cinler aracılığı ile yaşantıları hakkında bilgi verirler, hayrete düşürüp, kendilerine inandırırlar. Geçmişi veya o andaki hayatı ile ilgili bilgiyi alan şahıs, "ilim sahibi, önemli bir şahsiyete başvurduğunu zanneder." Böyle düşünüldü mü, artık tuzağa düşülmüştür. Size bilgileri veren cincinin bedenindeki cinlerdir. Sizin bedeninizdeki cinlerde aynı bilgileri verebilir. Burada hayret edilecek bir şey yoktur. Bilgiyi verir ama sizi asla kurtaramaz. İnsanları avuçlarının içine aldıkları zamanda, akıl almaz ve dinimize tamamen aykırı olan haram yöntemleri uygularlar. Cinin veya büyünün ortadan kalkması için; muska yazmak, hastanın belinde süpürge sopası kırmak (vurarak değil) dört yol ortasına besmelesiz hayvan kestirip koydurmak. Pis ve kirli sular içirmek, yedi çeşmeden su aldırıp içirmek, Karanlık bir odada oturtmak, belli bir süre banyo yaptırmamak, kaplumbağa kanı içirmek, vefk, tılsım veya ne olduğu belli olmayan yazılar yazmak vb. daha yüzlerce şeytani işler uygularlar.
Ne yazık ki, ruhsal rahatsızlığa yakalanan vatandaşlarımız, kendisi cinli olan bir kişiden şifa ve medet ummaktadırlar. Cincinin ilmi olsa önce kendini tedavi eder. O sıkıntıları yaşamaz. Halkımız hala cin ve büyü tedavisinin cinci tarafından yapıldığına inanır. Bana gelen bazı kişiler, "Hocam cinleri neden çağırıp onlara sormuyorsunuz? ” gibi sözler ediyorlar. Ben de onlara diyorum ki: "Şimdiye kadar kaç cinciye gittin?" İçlerinde üç beş taneden tutun da elli altmış cinciye gittiğini söyleyenler var. On, on beş, yirmi yıl cinci kapılarında gezenleri de gördük, sonuç sıfır. Onlara o zaman soruyorum; ”Sen, bu kadar cinciye, bu kadar yıl devam ettin, onlar cinlerini toplayıp seni neden iyi edemediler ki bana geldin?" Bu sorumada cevap veremiyorlar. Ben, onları Allah-u Teala'nın izniyle iyi edince şimdiye kadar yanıldıklarını ifade ediyorlar. "Cinci hocayım." diye geçinen, her gün kapısına en az elli kişi gelen bir cincinin soyadı aynı en yakın akrabasını ben tedavi ettim. Onu, bedenindeki sekiz tane şeytandan kurtardım. En yakınına şifa veremeyen cinci başkasını mı iyi edecek?
Cincinin bedenindeki cinlerle, hastanın bedenindeki cinler aralarında anlaşırlar, hastayı rahat bırakırlar. Siz bunun farkında olmazsınız. Rahatsız olan oradan ayrıldıktan bir süre sonra hastalığı daha da artar. Bazıları ise okuma yaparlar, fakat kısa bir süre sonra uzun uzun esnerler, gözlerinden yaşlar akar ve sıkıntıdan bayılanlar bile olur. Bu durum cincinin cinlere gücünün yetmediği anlamındadır. İslami yönden geçerli olmayan bir yöntemdir ve asla tedavi edemezler.
Hastaları iyi edici beceri ve bilgileri olmadığı için; bu kişiler, yıldızname, rüya tabiri, çeşitli türlerde fal bakma, numaraloji, bilmem ne loji gibi şeylerle ilgilenirler, halkımızda ne yazık ki böyle şeylere inanır.
Eskiden "sihirbaz", "büyücü", "cinci" ve "üfürükçü" denilen bu kişiler, artık günümüzde bu kelimelerin aşağılayıcı, toplum dışına itici anlamlarından kurtulmak için halk tarafından daha kolay kabul edilir ve masum ilmi bir terim olan "medyum" kelimesini kullanmaya çalışmaktadırlar. "Astrolog" da bu anlamda kullanılmaktadır.
Oysa bütün semâvî dinler ve en son din olan İslâm'ın kitabı Kurân-ı Kerîm'de Cin Sûresinin 26. âyetinde; "Bütün gaybı bilen Allah, gaybe dair olan ilmini hiç kimseye açmaz." buyurarak geleceğe ait bilginin ancak kendisinde olduğunu, hiç kimsenin gelecek hakkında bilgisinin olamayacağını kesin hükme bağlamıştır. Sadece Müslümanlar değil; diğer semâvî dinlere mensup kişiler de gelecek hakkında bilgi sahibi olmak için yanıp tutuşmaktadırlar. En masumları, toplumumuzda çok yaygın olan kahve ve iskambil fallarıdır. Ayrıca her gün hemen hemen bütün başında burçlara göre günlük, haftalık hattâ yıllık fallar yer almaktadır. Oysa bilim adamları, "yıldızların ne birbirleri ile iletişimlerinin, ne de konumlarının insanların geleceği hakkında bilgi veremeyeceğini, teleskopla bir kez gökyüzüne bakma ile bile ortada ne fal ne de astroloji ile uğraşanların iddia ettiklerinin doğru olmadığının görüleceğini" bildirmelerine rağmen insanlar, yine de gelecek hakkında bilgi sahibi olma istek ve arzularından vazgeçememektedir. Bu haliyle astroloji, hem birilerini zengin etmekte, hem de birbirleriyle çeliştiği için insanların aklını karıştırmaktadır.
Cinci, Cinci Hoca ve Cindârlar
Cindâr (جندار)'ın lügât anlamı, cinci, afsuncu demektir. Cindârlık ise; cincilik, afsunculuk, muskacılık anlamına gelir. "Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü"nde ise "cindâr", "Cinleri toplayıp konuşan, geleceğe dair bilgiler ortaya atan adam" anlamlarına gelir
Cinlerle arkadaşlık kurmak, belki de son zamanlarda hepimizin sıkça rastladığımız, hatta bazen ise kıskanarak bakılan bir olay halime gelmeye başlamıştır. Fakat, bazı insanların "Benim iki tane cinim var, benim üç tane cinim var." gibi birtakım dengesiz laflar ortaya koyması, konunun aydınlanmadığının bir yanıtı olarak karşımızda durmaktadır. Oysa ki insanın yaradılışındaki üstünlüğünü kabullenemeyen Şeytân ve yandaşları, insanları alt etmek için ellerinden gelen gayreti göstererek insanlardan üstün olduklarını kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Şeytân, Allah'tan, insanoğlundan üstünlüğünü kanıtlamak için izin almıştır.
Toplumda kendilerine "cinci hoca" diyen insanların bir çoğu, sadece ve sadece cinlerle diyalog kurduklarını ve onları gördüklerini savururlar. Oysa ki, günümüz cinci hocaların sadece ve sadece kötü niyetli işlerle uğraştıklarını, çok azının ise iyilik yönünde bir takım işlemler yaptığı bilinen bir gerçektir.. Cinler, hocalara ilk başta birtakım olaylar için doğru bilgi verirler. İleriki zamanlarda da duygu ve algılama ile ilgili birtakım his vererek, kişinin her konuyu bilmek istemesi, her şeyi ben bilirim sevdasına kapılmalarına yol açar.
Daha sonraki zamanlarda kişi, kendine verilen en büyük nimet olan akıl ve mantığını çalıştırmadan sadece kalbine gelen hisle ve cinlerin yönlendirmelerine bakarak konu ve hayat akışını sağlamaya çalışırlar. Bazı ileriki boyutlarda ise durumlar daha da artarak verilen bilgiler doğrultusunda güven sağlayan cinler kişinin evliyalık mertebelerine ulaştıklarını anlatır ve o kişin evliyalık makamının üst düzeylerine kadar gideceğini söyleyerek, kişinin kendini üstün bir varlıkmış gibi hissederek kibirlenmesini sağlarlar. İşte bu andan itibaren, bakan kişi, sorunlarla karşılaşma zamanı gelmiş olacaktır. Bir başkasının sözü doğru bile olsa kabullenmeyerek tek doğru olarak kendini göstermeye çalışır.
Buradaki en önemli olan olay; cinlerle dostluk kuran kişiler, belli bir aşamadan sonra, cinlerin verdikleri bilgilerin tutarsız ve yalan çıkması üzerine psikolojik bunalımlara düştükleri, kabullenemedikleri ve onların yanlış bilgilerini doğru sayarak kendilerini aldattıkları görülmektedir.
Her şeyden önce iyice bilmemiz geren bir şey var ki: cinci, büyücü, falcı, medyum, yıldıznameci bunların hepsi isimleri ayrı isleri ayni olan isimleri değiştirilerek sanki ayrı ayrı çalışan sektör gibi gösterilerek bu sektör isim zenginliğine boğulmuştur. İnsanlarımızın kafası karıştırılarak. Hepsi ayni olan cinciden büyücüye büyücüden medyuma medyumdan yıldıznameciye sanki havale edilerek bir güzel soygun planları yapılmıştır. Simdi gelelim konumuza.
Bu tür kişiler gerçekte karşısındakinin sorunlarını bilmek, çözmek yerine onları aldatmaktan başka bir şey yapmıyorlar. İşte benim amacım, cinci, medyum, falcı, yıldıznamecilerin çalışmalarının bu şekilde çalışmanın dışına çıkmadığını ve zaten inanmaya hazır önüne gelen kişileri aldatarak soyduklarını anlatmak ve uyarmaktır.
Gayet sağlıklı olduğunuzu biliyorsunuz üç tane medyum seçin. Mesela ip ucu vereyim. Büyülü insanda sebepsiz ağlama, basta hapın kesmediği ağrı, uykusuzluk iştahsızlık, göğüs kafesinde daralma olur. Cin çarpmasında ağlama olmaz fakat ilave olarak hırçınlık saldırganlık aşırı sinirli haller olur. Ve hiçbiri namaz kılamaz. Bunlar, tespitte anahtar kelimeler. Ve doğru kişi, bu anahtar kelimelerle kendini de test edebilir. Diyelim ki siz de bunların hiç birisi yok.
Birinci medyuma ya da cinciye gidiyorsunuz. O, sizi çözmek için sizden bilgi almak isteyecek. "Şikayetiniz ne?" dediğinizde büyü belirtilerini sayın. "Durup dururken içim doluyor, ağlıyorum." deyin. O, biliyor ya verdiğiniz cevabın büyü belirtisi olduğunu, devamını sayacak: "Az uyuyorsunuz, iştah yok, namaz kılamıyorsunuz." vs. Size tastiklettire tastiklettire devam edecek. Hemen büyü teşhisini usta ve emin bir şekilde koyacak.
İkinci medyuma gidiyoruz ona da cin çarpması ile ilgili belirtileri anlatıyoruz. "Size cin çarpmış." diyor. İnandırıcı olması için de yine klasik laflar: "Ya cini çiğnemişsin, üstüne su dökmüşsün, sana cin aşık olmuş, üzerine tuvalet yapmışsın." vs. vs. Emin adımlarla anlatıyor da anlatıyor. Siz, onu hangi şekilde yönlendirirseniz, o yönde anlatıyor da anlatıyor. Bir de "Doğru söylüyorsun, haklısın..." gibi kelimelerle önünü çekersen, işte o zaman mangalda kül bırakmıyor.
Üçüncü cinci ya da medyuma gidiyoruz. Cin, genelde ayak parmaklarından ya da ellerden girer ya.... Önüne geldiğinizde bağırıyor, çağırıyor, nara atıyorsunuz. Elleri ya da ayakları titreterek bayılıyormuş numarası yapıyorsunuz. Onun ilk diyeceği; "Bunda cin var, bedenine cin girdi."
Bunlar, aynen bu şekilde gelişecek aksini iddia eden denesin.
Peki siz, hasta değilsiniz. Cin de yok bedeninizde. Peki ne bu adamlar. Bilgileri fos çıkmış olmaz mı? Bu iğrençlik, hâlen ülkemizde "Şifacıyız!!!" diye bağıran, utanmadan televizyona çıkıp; "Ben, bunu yaparım. Ben, sunu yaparım." diyen sahtekârlarla dolup taşıyor. Tabiî ki gerçekten Allah için şifa dağıtmaya çalışanlar da var. Bizim onlarla bir alıp veremediğimiz yok. Bizim hesabımız, yukarıda anlattığımız kalıba giren iğrenç dolandırıcılarla...
Şu da bir gerçektir ki; bu kişiler, genelde kendileri cin hastalarıdır. Bütün bu çalışmalarında onların da yönlendirmeleri ile çalışırlar ve asıl kendileri ki cinlerin uşaklarıdırlar.
Cindârlığın Tarihçesi
Antik kültürlerde iyi ilahlar sağlık bilgileriyle mücehhez ve sağlığı korumakla görevliyken, habis şeytanlar, hastalık ve sağlıksız yaşamdan sorumluydular. Tarihte ilk olarak Sümerler hastalık şeytanlarını tanımlamışlardı. Bu tanımlama daha sonra Mezopotamya, Mısır, Yunan, Roma ve Kuzey kavimleri tarafından da benimsendi. Şeytanların gücünün hastalık yaptığı inancı Hıristiyan egzorsizm ayinlerinin de temelini teşkil eder. Ülkemizde bazı hastalıklar için cinci hocalardan medet umulması da bu inancın bir uzantısıdır.
Cinci Ya da Falcıya Gitmenin İslam'daki Hükmü
Cinci hocanın cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Çalınanları, kaybolanları bilirim diyen ve buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum.” derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allah-u teâlâ, bir de onun vahiy ve ilham ettikleri bilir. Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, “Bana falanca evliya bildirdi” derse küfür olmaz. Cinden arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmek de caiz değildir. Çünkü cinlerin gördüğü şeyleri doğru anlatıp anlatmadığı bilinemez.
Cincilere ve büyücülerin, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru cıksa bile, Allah'tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır. Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek, büyü çözmek için büyü yapmak da caiz değildir. Büyü yaparken, küfre sebep olan bir şey yapmak küfürdür. Böyle olmazsa, büyük günahtır. Hadis-i şerifte; "Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan, bizden değildir." buyruldu. (Bezzâr)
Burçlara göre fal açmak da hurafedir. Her burçta doğan ayni karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Ayni burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.
Bazıları için çok ilginç olup gece ve gündüzünü bunlara adayan hatta meslek haline getirip bundan maddi menfaat sağlayanların sayısı çok fazladır.
Peki, bu işte Allah'ın rızası var mıdır? İsterseniz biz cevaplayalım; "Hayır bu işlerle uğraşmakta ve geçimini temin etmekte Allahın rızası yoktur." Aksine bu tarz olaylara dalınması halinde yaradan Rabbini bırakıp başka mahluklardan fayda beklendiği için sıkıntılar doğar ve iman tehlikeye girer.
Kul, o dur ki; şifayı Allah'tan dileyip neticesini ve tahakkuk edeceği zamanı sabırla bekler. Birtakım çıkar ve menfaatler uğruna insanların imanlarını tehlikeye atan cinci-falcı hocalara gitmek ve onlardan medet ummak çok yakışıksız bir davranıştır.
Bir evlat sahibi olduğunuzu hayal edin. Evladınızın maddi veya manevi bir takım sıkıntıları var ve sizinle paylaşmak yerine falanca mahalledeki adamın birine derdini anlatıp ondan yardım istiyor ve size hiçbir şey söylemiyor. O adam da aslında bu işin ehli değil yani sizin evladınıza yanlış tavsiyelerde bulunup hayatını karartacak..
Oysa siz onun harçlığını çok fazla şeker yediği için dişleri çürümesin ve daha az şeker alabilsin diye kısmıştınız.. O ise gidip sizin verdiğiniz terbiyeyi bir başkasına şikayet etti. Babaya bu durumda evladına sert çıkma hakkı doğabilir.
Bu maddi çalkantıları "acaba bende veya evde büyü mü var" diye gidip cinci hocalardan sormak yukarıda örneğini verdiğimiz baba evlat misaline benzer.
Her aile içinde zaman zaman geçimsizlikler görülür. Bu tip hadiseler eşlerden bir tanesinin haklı da olsa alttan alması ve susması ile çözülebilir. Bu gibi durumlarda aslında kavgayı susan kazanmıştır. Çünkü nefsini yenen o dur..
Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki Hazretleri birgün şöyle buyurdular;
"Eşiniz size karşı hata yaparsa, onu affediniz. Allah-u Teala affedenleri çok sever"
Eşler arasında hoşgörüyü ilk gösteren o maçın galibidir. Bir tebessüm ve "özür dilerim" ile bitmeyecek münakaşa yok gibidir.
Nice aileler biliriz ki eşler arasındaki geçimsizlikleri "büyü ve cinlerden" bilmişler ve nefslerinden olduğunu anlamamışlardır. Gidilen her hocadan dolayı evlerine ve kendilerine daha da büyük sıkıntılar isabet ederek kurtulacakları yerde bulundukları bataklık onları içine çeker olmuştur. Kul isteyeceğini mürşidini vesile ederek Allah dan istediği takdirde o iş onun için hayırlı olacak vakte eriştiğinde kendisine verilir. Aksi yapıldığı takdirde yani cinlerden ve hocalardan medet umulduğu zaman başını sıkıntıdan kurtaramaz. Elindekini avucundakini de kaybeder ve evinde huzur kalmaz.
Cinler de insanlar gibi aciz mahluklardır. Tek farkları latif olarak yaratılmış olmalarıdır. Dolayısıyla onlar bir fayda sağlayamayacağı gibi Allah'ı bırakıp aciz bir mahluktan fayda beklemek imana zarar verir.
Eğer bir insana cinler musallat olmuşlarsa bunun sebebini insan "Ben nasıl bir günah işledim de Allah'ın gücüne gitti ve bana bu sıkıntıyı verdi" diye kendinden sormalıdır. Allah'ın izni olmadan hiç bir mahluk insana zarar veya fayda veremez. Bu gibi durumlarda samimi bir nasuh tevbesi ile geçmeyecek sıkıntı yoktur.
Büyü Yaptırmanın İslam'da Hükmü
İlk yüzyıllardan beri, en ilkel topluluklardan itibaren yeryüzünde görülen bir meslek ve iş vardır. Bu mesleğe "büyücülük", yapılan işe de "büyü" denir. Bu işten gaye, bir insanı etki altına alıp, ona istemediği bir şeyi zorla yaptırmak ve bazen da hastaların iyi olmasını temine çalışmaktır...
Büyü, özü Allah'a dayanan bütün dinleri tebliğ eden Nebi ve Resûllerce yasaklanmıştır. Bütün dinler büyüyü insana haram kılmışlardır. Keza İslâm dini de büyüyü "haram" kılmış ve büyü yapan ve yaptıranların İslam dininden çıkmış olacaklarını açıklamıştır.
Büyünün yasaklanmasındaki özellik, insanların iradelerinin başkası tarafından zoraki bir şekilde kaldırılması veya kısıtlanmasının önüne geçmek; onlara serbestçe hareket, seçme hakkı tanımaktır... Tâ ki böylelikle insan yaptığından sorumlu tutulabilsin.
İlgili Hadisler
«Falcının, buyucunun söylediklerine inanan, Kurân-ı Kerîm'e inanmamış olur.» (Taberânî)
«Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul olmaz.» (Müslim)
İnsanoğlunun gelecek hakkında bilgi sahibi olma isteği, arzusu, bu yoldaki çabaları ve gelecekten haber verdiğini sandığı kişilere başvuru tarihi, insanlık tarihi ile beraberdir. insanı en çok rahatsız eden durumlardan birisi de gelecek endişesidir. Bu endişe, gelecekte ne olacağını bilme arzusu o kadar yoğun ve rahatsız edici boyutlara ulaşabilmektedir ki; insanoğlu, bu endişeden kurtulmak için her türlü çabayı ve yöntemi kullanmaktadır. Elbette her talep karşısında bir de arz bulacaktır. Ve insanların bu taleplerini karşılamak için bir takım insanlar ortaya çıkacaktır.
Öğretim düzeyi nispeten yüksek bir grup oluşturmalarına rağmen, çoğu vakanın tıp dışı yöntemlere (cinci, falcı, medyum, üfürükçü gibi) tevessül etmiş olmaları da ilgi çekici sosyokültürel bir bulgudur.
Manevi inançlar, Obsesif - Kompulsif Bozukluk (OKB)'ta hastalık ile başa çıkmada yardımcı olabilmekle birlikte, bazen hastalığa karşı yanlış tutumlar alınmasına yol açabilir (Insel 1990). Ülkemizde OKB olan hastaların 3'ü SYAD öncesinde doktor dışı (hoca, cinci ya da üfürükçü gibi) başvurusu olduğunu ifade etmiştir (Kıran 2004). Çoğu toplumda sosyokültürel ortamın etkisiyle hastalar bu tip davranışlara yönelmektedirler (Okasha 2004). OKB'li hastaların diğer psikopatolojilere oranla bu tür davranış eğilimlerinin daha fazla olduğu değerlendirilmiştir. Tüm ruhsal hastalıklar göz önüne alındığında ise Ankara'da hastaların % -1'i, Erzurum'da 'ü ilk başvurularını bu yolla gerçekleştirmiştir.
Ruhsal sıkıntısı olanlar bu cincilere gitti mi, kişi hakkında bedenindeki cinler aracılığı ile yaşantıları hakkında bilgi verirler, hayrete düşürüp, kendilerine inandırırlar. Geçmişi veya o andaki hayatı ile ilgili bilgiyi alan şahıs, "ilim sahibi, önemli bir şahsiyete başvurduğunu zanneder." Böyle düşünüldü mü, artık tuzağa düşülmüştür. Size bilgileri veren cincinin bedenindeki cinlerdir. Sizin bedeninizdeki cinlerde aynı bilgileri verebilir. Burada hayret edilecek bir şey yoktur. Bilgiyi verir ama sizi asla kurtaramaz. İnsanları avuçlarının içine aldıkları zamanda, akıl almaz ve dinimize tamamen aykırı olan haram yöntemleri uygularlar. Cinin veya büyünün ortadan kalkması için; muska yazmak, hastanın belinde süpürge sopası kırmak (vurarak değil) dört yol ortasına besmelesiz hayvan kestirip koydurmak. Pis ve kirli sular içirmek, yedi çeşmeden su aldırıp içirmek, Karanlık bir odada oturtmak, belli bir süre banyo yaptırmamak, kaplumbağa kanı içirmek, vefk, tılsım veya ne olduğu belli olmayan yazılar yazmak vb. daha yüzlerce şeytani işler uygularlar.
Ne yazık ki, ruhsal rahatsızlığa yakalanan vatandaşlarımız, kendisi cinli olan bir kişiden şifa ve medet ummaktadırlar. Cincinin ilmi olsa önce kendini tedavi eder. O sıkıntıları yaşamaz. Halkımız hala cin ve büyü tedavisinin cinci tarafından yapıldığına inanır. Bana gelen bazı kişiler, "Hocam cinleri neden çağırıp onlara sormuyorsunuz? ” gibi sözler ediyorlar. Ben de onlara diyorum ki: "Şimdiye kadar kaç cinciye gittin?" İçlerinde üç beş taneden tutun da elli altmış cinciye gittiğini söyleyenler var. On, on beş, yirmi yıl cinci kapılarında gezenleri de gördük, sonuç sıfır. Onlara o zaman soruyorum; ”Sen, bu kadar cinciye, bu kadar yıl devam ettin, onlar cinlerini toplayıp seni neden iyi edemediler ki bana geldin?" Bu sorumada cevap veremiyorlar. Ben, onları Allah-u Teala'nın izniyle iyi edince şimdiye kadar yanıldıklarını ifade ediyorlar. "Cinci hocayım." diye geçinen, her gün kapısına en az elli kişi gelen bir cincinin soyadı aynı en yakın akrabasını ben tedavi ettim. Onu, bedenindeki sekiz tane şeytandan kurtardım. En yakınına şifa veremeyen cinci başkasını mı iyi edecek?
Cincinin bedenindeki cinlerle, hastanın bedenindeki cinler aralarında anlaşırlar, hastayı rahat bırakırlar. Siz bunun farkında olmazsınız. Rahatsız olan oradan ayrıldıktan bir süre sonra hastalığı daha da artar. Bazıları ise okuma yaparlar, fakat kısa bir süre sonra uzun uzun esnerler, gözlerinden yaşlar akar ve sıkıntıdan bayılanlar bile olur. Bu durum cincinin cinlere gücünün yetmediği anlamındadır. İslami yönden geçerli olmayan bir yöntemdir ve asla tedavi edemezler.
Hastaları iyi edici beceri ve bilgileri olmadığı için; bu kişiler, yıldızname, rüya tabiri, çeşitli türlerde fal bakma, numaraloji, bilmem ne loji gibi şeylerle ilgilenirler, halkımızda ne yazık ki böyle şeylere inanır.
Eskiden "sihirbaz", "büyücü", "cinci" ve "üfürükçü" denilen bu kişiler, artık günümüzde bu kelimelerin aşağılayıcı, toplum dışına itici anlamlarından kurtulmak için halk tarafından daha kolay kabul edilir ve masum ilmi bir terim olan "medyum" kelimesini kullanmaya çalışmaktadırlar. "Astrolog" da bu anlamda kullanılmaktadır.
Oysa bütün semâvî dinler ve en son din olan İslâm'ın kitabı Kurân-ı Kerîm'de Cin Sûresinin 26. âyetinde; "Bütün gaybı bilen Allah, gaybe dair olan ilmini hiç kimseye açmaz." buyurarak geleceğe ait bilginin ancak kendisinde olduğunu, hiç kimsenin gelecek hakkında bilgisinin olamayacağını kesin hükme bağlamıştır. Sadece Müslümanlar değil; diğer semâvî dinlere mensup kişiler de gelecek hakkında bilgi sahibi olmak için yanıp tutuşmaktadırlar. En masumları, toplumumuzda çok yaygın olan kahve ve iskambil fallarıdır. Ayrıca her gün hemen hemen bütün başında burçlara göre günlük, haftalık hattâ yıllık fallar yer almaktadır. Oysa bilim adamları, "yıldızların ne birbirleri ile iletişimlerinin, ne de konumlarının insanların geleceği hakkında bilgi veremeyeceğini, teleskopla bir kez gökyüzüne bakma ile bile ortada ne fal ne de astroloji ile uğraşanların iddia ettiklerinin doğru olmadığının görüleceğini" bildirmelerine rağmen insanlar, yine de gelecek hakkında bilgi sahibi olma istek ve arzularından vazgeçememektedir. Bu haliyle astroloji, hem birilerini zengin etmekte, hem de birbirleriyle çeliştiği için insanların aklını karıştırmaktadır.
Cinci, Cinci Hoca ve Cindârlar
Cindâr (جندار)'ın lügât anlamı, cinci, afsuncu demektir. Cindârlık ise; cincilik, afsunculuk, muskacılık anlamına gelir. "Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü"nde ise "cindâr", "Cinleri toplayıp konuşan, geleceğe dair bilgiler ortaya atan adam" anlamlarına gelir
Cinlerle arkadaşlık kurmak, belki de son zamanlarda hepimizin sıkça rastladığımız, hatta bazen ise kıskanarak bakılan bir olay halime gelmeye başlamıştır. Fakat, bazı insanların "Benim iki tane cinim var, benim üç tane cinim var." gibi birtakım dengesiz laflar ortaya koyması, konunun aydınlanmadığının bir yanıtı olarak karşımızda durmaktadır. Oysa ki insanın yaradılışındaki üstünlüğünü kabullenemeyen Şeytân ve yandaşları, insanları alt etmek için ellerinden gelen gayreti göstererek insanlardan üstün olduklarını kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Şeytân, Allah'tan, insanoğlundan üstünlüğünü kanıtlamak için izin almıştır.
Toplumda kendilerine "cinci hoca" diyen insanların bir çoğu, sadece ve sadece cinlerle diyalog kurduklarını ve onları gördüklerini savururlar. Oysa ki, günümüz cinci hocaların sadece ve sadece kötü niyetli işlerle uğraştıklarını, çok azının ise iyilik yönünde bir takım işlemler yaptığı bilinen bir gerçektir.. Cinler, hocalara ilk başta birtakım olaylar için doğru bilgi verirler. İleriki zamanlarda da duygu ve algılama ile ilgili birtakım his vererek, kişinin her konuyu bilmek istemesi, her şeyi ben bilirim sevdasına kapılmalarına yol açar.
Daha sonraki zamanlarda kişi, kendine verilen en büyük nimet olan akıl ve mantığını çalıştırmadan sadece kalbine gelen hisle ve cinlerin yönlendirmelerine bakarak konu ve hayat akışını sağlamaya çalışırlar. Bazı ileriki boyutlarda ise durumlar daha da artarak verilen bilgiler doğrultusunda güven sağlayan cinler kişinin evliyalık mertebelerine ulaştıklarını anlatır ve o kişin evliyalık makamının üst düzeylerine kadar gideceğini söyleyerek, kişinin kendini üstün bir varlıkmış gibi hissederek kibirlenmesini sağlarlar. İşte bu andan itibaren, bakan kişi, sorunlarla karşılaşma zamanı gelmiş olacaktır. Bir başkasının sözü doğru bile olsa kabullenmeyerek tek doğru olarak kendini göstermeye çalışır.
Buradaki en önemli olan olay; cinlerle dostluk kuran kişiler, belli bir aşamadan sonra, cinlerin verdikleri bilgilerin tutarsız ve yalan çıkması üzerine psikolojik bunalımlara düştükleri, kabullenemedikleri ve onların yanlış bilgilerini doğru sayarak kendilerini aldattıkları görülmektedir.
Her şeyden önce iyice bilmemiz geren bir şey var ki: cinci, büyücü, falcı, medyum, yıldıznameci bunların hepsi isimleri ayrı isleri ayni olan isimleri değiştirilerek sanki ayrı ayrı çalışan sektör gibi gösterilerek bu sektör isim zenginliğine boğulmuştur. İnsanlarımızın kafası karıştırılarak. Hepsi ayni olan cinciden büyücüye büyücüden medyuma medyumdan yıldıznameciye sanki havale edilerek bir güzel soygun planları yapılmıştır. Simdi gelelim konumuza.
Bu tür kişiler gerçekte karşısındakinin sorunlarını bilmek, çözmek yerine onları aldatmaktan başka bir şey yapmıyorlar. İşte benim amacım, cinci, medyum, falcı, yıldıznamecilerin çalışmalarının bu şekilde çalışmanın dışına çıkmadığını ve zaten inanmaya hazır önüne gelen kişileri aldatarak soyduklarını anlatmak ve uyarmaktır.
Gayet sağlıklı olduğunuzu biliyorsunuz üç tane medyum seçin. Mesela ip ucu vereyim. Büyülü insanda sebepsiz ağlama, basta hapın kesmediği ağrı, uykusuzluk iştahsızlık, göğüs kafesinde daralma olur. Cin çarpmasında ağlama olmaz fakat ilave olarak hırçınlık saldırganlık aşırı sinirli haller olur. Ve hiçbiri namaz kılamaz. Bunlar, tespitte anahtar kelimeler. Ve doğru kişi, bu anahtar kelimelerle kendini de test edebilir. Diyelim ki siz de bunların hiç birisi yok.
Birinci medyuma ya da cinciye gidiyorsunuz. O, sizi çözmek için sizden bilgi almak isteyecek. "Şikayetiniz ne?" dediğinizde büyü belirtilerini sayın. "Durup dururken içim doluyor, ağlıyorum." deyin. O, biliyor ya verdiğiniz cevabın büyü belirtisi olduğunu, devamını sayacak: "Az uyuyorsunuz, iştah yok, namaz kılamıyorsunuz." vs. Size tastiklettire tastiklettire devam edecek. Hemen büyü teşhisini usta ve emin bir şekilde koyacak.
İkinci medyuma gidiyoruz ona da cin çarpması ile ilgili belirtileri anlatıyoruz. "Size cin çarpmış." diyor. İnandırıcı olması için de yine klasik laflar: "Ya cini çiğnemişsin, üstüne su dökmüşsün, sana cin aşık olmuş, üzerine tuvalet yapmışsın." vs. vs. Emin adımlarla anlatıyor da anlatıyor. Siz, onu hangi şekilde yönlendirirseniz, o yönde anlatıyor da anlatıyor. Bir de "Doğru söylüyorsun, haklısın..." gibi kelimelerle önünü çekersen, işte o zaman mangalda kül bırakmıyor.
Üçüncü cinci ya da medyuma gidiyoruz. Cin, genelde ayak parmaklarından ya da ellerden girer ya.... Önüne geldiğinizde bağırıyor, çağırıyor, nara atıyorsunuz. Elleri ya da ayakları titreterek bayılıyormuş numarası yapıyorsunuz. Onun ilk diyeceği; "Bunda cin var, bedenine cin girdi."
Bunlar, aynen bu şekilde gelişecek aksini iddia eden denesin.
Peki siz, hasta değilsiniz. Cin de yok bedeninizde. Peki ne bu adamlar. Bilgileri fos çıkmış olmaz mı? Bu iğrençlik, hâlen ülkemizde "Şifacıyız!!!" diye bağıran, utanmadan televizyona çıkıp; "Ben, bunu yaparım. Ben, sunu yaparım." diyen sahtekârlarla dolup taşıyor. Tabiî ki gerçekten Allah için şifa dağıtmaya çalışanlar da var. Bizim onlarla bir alıp veremediğimiz yok. Bizim hesabımız, yukarıda anlattığımız kalıba giren iğrenç dolandırıcılarla...
Şu da bir gerçektir ki; bu kişiler, genelde kendileri cin hastalarıdır. Bütün bu çalışmalarında onların da yönlendirmeleri ile çalışırlar ve asıl kendileri ki cinlerin uşaklarıdırlar.
Cindârlığın Tarihçesi
Antik kültürlerde iyi ilahlar sağlık bilgileriyle mücehhez ve sağlığı korumakla görevliyken, habis şeytanlar, hastalık ve sağlıksız yaşamdan sorumluydular. Tarihte ilk olarak Sümerler hastalık şeytanlarını tanımlamışlardı. Bu tanımlama daha sonra Mezopotamya, Mısır, Yunan, Roma ve Kuzey kavimleri tarafından da benimsendi. Şeytanların gücünün hastalık yaptığı inancı Hıristiyan egzorsizm ayinlerinin de temelini teşkil eder. Ülkemizde bazı hastalıklar için cinci hocalardan medet umulması da bu inancın bir uzantısıdır.
Cinci Ya da Falcıya Gitmenin İslam'daki Hükmü
Cinci hocanın cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Çalınanları, kaybolanları bilirim diyen ve buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum.” derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allah-u teâlâ, bir de onun vahiy ve ilham ettikleri bilir. Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, “Bana falanca evliya bildirdi” derse küfür olmaz. Cinden arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmek de caiz değildir. Çünkü cinlerin gördüğü şeyleri doğru anlatıp anlatmadığı bilinemez.
Cincilere ve büyücülerin, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru cıksa bile, Allah'tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır. Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek, büyü çözmek için büyü yapmak da caiz değildir. Büyü yaparken, küfre sebep olan bir şey yapmak küfürdür. Böyle olmazsa, büyük günahtır. Hadis-i şerifte; "Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan, bizden değildir." buyruldu. (Bezzâr)
Burçlara göre fal açmak da hurafedir. Her burçta doğan ayni karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Ayni burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.
Bazıları için çok ilginç olup gece ve gündüzünü bunlara adayan hatta meslek haline getirip bundan maddi menfaat sağlayanların sayısı çok fazladır.
Peki, bu işte Allah'ın rızası var mıdır? İsterseniz biz cevaplayalım; "Hayır bu işlerle uğraşmakta ve geçimini temin etmekte Allahın rızası yoktur." Aksine bu tarz olaylara dalınması halinde yaradan Rabbini bırakıp başka mahluklardan fayda beklendiği için sıkıntılar doğar ve iman tehlikeye girer.
Kul, o dur ki; şifayı Allah'tan dileyip neticesini ve tahakkuk edeceği zamanı sabırla bekler. Birtakım çıkar ve menfaatler uğruna insanların imanlarını tehlikeye atan cinci-falcı hocalara gitmek ve onlardan medet ummak çok yakışıksız bir davranıştır.
Bir evlat sahibi olduğunuzu hayal edin. Evladınızın maddi veya manevi bir takım sıkıntıları var ve sizinle paylaşmak yerine falanca mahalledeki adamın birine derdini anlatıp ondan yardım istiyor ve size hiçbir şey söylemiyor. O adam da aslında bu işin ehli değil yani sizin evladınıza yanlış tavsiyelerde bulunup hayatını karartacak..
Oysa siz onun harçlığını çok fazla şeker yediği için dişleri çürümesin ve daha az şeker alabilsin diye kısmıştınız.. O ise gidip sizin verdiğiniz terbiyeyi bir başkasına şikayet etti. Babaya bu durumda evladına sert çıkma hakkı doğabilir.
Bu maddi çalkantıları "acaba bende veya evde büyü mü var" diye gidip cinci hocalardan sormak yukarıda örneğini verdiğimiz baba evlat misaline benzer.
Her aile içinde zaman zaman geçimsizlikler görülür. Bu tip hadiseler eşlerden bir tanesinin haklı da olsa alttan alması ve susması ile çözülebilir. Bu gibi durumlarda aslında kavgayı susan kazanmıştır. Çünkü nefsini yenen o dur..
Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki Hazretleri birgün şöyle buyurdular;
"Eşiniz size karşı hata yaparsa, onu affediniz. Allah-u Teala affedenleri çok sever"
Eşler arasında hoşgörüyü ilk gösteren o maçın galibidir. Bir tebessüm ve "özür dilerim" ile bitmeyecek münakaşa yok gibidir.
Nice aileler biliriz ki eşler arasındaki geçimsizlikleri "büyü ve cinlerden" bilmişler ve nefslerinden olduğunu anlamamışlardır. Gidilen her hocadan dolayı evlerine ve kendilerine daha da büyük sıkıntılar isabet ederek kurtulacakları yerde bulundukları bataklık onları içine çeker olmuştur. Kul isteyeceğini mürşidini vesile ederek Allah dan istediği takdirde o iş onun için hayırlı olacak vakte eriştiğinde kendisine verilir. Aksi yapıldığı takdirde yani cinlerden ve hocalardan medet umulduğu zaman başını sıkıntıdan kurtaramaz. Elindekini avucundakini de kaybeder ve evinde huzur kalmaz.
Cinler de insanlar gibi aciz mahluklardır. Tek farkları latif olarak yaratılmış olmalarıdır. Dolayısıyla onlar bir fayda sağlayamayacağı gibi Allah'ı bırakıp aciz bir mahluktan fayda beklemek imana zarar verir.
Eğer bir insana cinler musallat olmuşlarsa bunun sebebini insan "Ben nasıl bir günah işledim de Allah'ın gücüne gitti ve bana bu sıkıntıyı verdi" diye kendinden sormalıdır. Allah'ın izni olmadan hiç bir mahluk insana zarar veya fayda veremez. Bu gibi durumlarda samimi bir nasuh tevbesi ile geçmeyecek sıkıntı yoktur.
Büyü Yaptırmanın İslam'da Hükmü
İlk yüzyıllardan beri, en ilkel topluluklardan itibaren yeryüzünde görülen bir meslek ve iş vardır. Bu mesleğe "büyücülük", yapılan işe de "büyü" denir. Bu işten gaye, bir insanı etki altına alıp, ona istemediği bir şeyi zorla yaptırmak ve bazen da hastaların iyi olmasını temine çalışmaktır...
Büyü, özü Allah'a dayanan bütün dinleri tebliğ eden Nebi ve Resûllerce yasaklanmıştır. Bütün dinler büyüyü insana haram kılmışlardır. Keza İslâm dini de büyüyü "haram" kılmış ve büyü yapan ve yaptıranların İslam dininden çıkmış olacaklarını açıklamıştır.
Büyünün yasaklanmasındaki özellik, insanların iradelerinin başkası tarafından zoraki bir şekilde kaldırılması veya kısıtlanmasının önüne geçmek; onlara serbestçe hareket, seçme hakkı tanımaktır... Tâ ki böylelikle insan yaptığından sorumlu tutulabilsin.
İlgili Hadisler
«Falcının, buyucunun söylediklerine inanan, Kurân-ı Kerîm'e inanmamış olur.» (Taberânî)
«Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul olmaz.» (Müslim)