Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Otuz Birinci Söz
Mi'rac-ı Nebeviyeye (a.s.m.) Dâirdir
İHTAR
Mi'rac meselesi, erkân-ı imâniyenin usûlünden sonra terettüb eden bir neticedir ve erkân-ı imâniyenin nurlarından medet alan bir nurdur. Erkân-ı imâniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı elbette bizzat ispat edilmez. Çünkü, Allah'ı bilmeyen, peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen veya semâvâtın vücudunu inkâr eden adamlara Mi'racdan bahsedilmez. Evvelâ o erkânı ispat etmek lâzım geliyor. Öyle ise biz, Mi'racda istibat ile vesveseye düşen bir mümini muhatap ittihaz ederek, ona karşı beyân edeceğiz. Ara sıra makam-ı istimâda olan mülhidi nazara alıp, serd-i kelâm edeceğiz. Bâzı Sözlerde hakikat-i Mi'racın bir kısım lem'aları zikredilmişti. İhvanlarımın ısrârı ile ayrı ayrı o lem'aları hakikatin aslıyla birleştirmek ve kemâlât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) cemâline birden bir ayna yapmak için, inâyeti Allah'tan istedik.
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla
âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir. (İsrâ Sûresi: 1.)
O ancak kendisine vahyolunanı söyler. • Onu muazzam kuvvetlere, üstün bir akıl ve dirâyete sahip Cebrâil öğretti ki, • kendisine gerçek sûretiyle görünmüştür. • O, ufkun en yukarısında idi. • Sonra indi ve yaklaştı. • Nihayet kendisine iki yay kadar, hattâ daha da yakın oldu. • Sonra da vahyolunacak şeyi kuluna vahyetti. • Onun gördüğünü kalbi yalanlamadı. • Şimdi onun gördüğü hakkında onunla mücâdele mi edeceksiniz? • And olsun ki onu bir kere daha hakiki sûretinde gördü. • Sidre-i Müntehâda gördü. • Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. • O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. • Göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. • And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü. (Necm Sûresi: 4-18.)
Mi'rac-ı Nebeviyeye (a.s.m.) Dâirdir
İHTAR
Mi'rac meselesi, erkân-ı imâniyenin usûlünden sonra terettüb eden bir neticedir ve erkân-ı imâniyenin nurlarından medet alan bir nurdur. Erkân-ı imâniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı elbette bizzat ispat edilmez. Çünkü, Allah'ı bilmeyen, peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen veya semâvâtın vücudunu inkâr eden adamlara Mi'racdan bahsedilmez. Evvelâ o erkânı ispat etmek lâzım geliyor. Öyle ise biz, Mi'racda istibat ile vesveseye düşen bir mümini muhatap ittihaz ederek, ona karşı beyân edeceğiz. Ara sıra makam-ı istimâda olan mülhidi nazara alıp, serd-i kelâm edeceğiz. Bâzı Sözlerde hakikat-i Mi'racın bir kısım lem'aları zikredilmişti. İhvanlarımın ısrârı ile ayrı ayrı o lem'aları hakikatin aslıyla birleştirmek ve kemâlât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) cemâline birden bir ayna yapmak için, inâyeti Allah'tan istedik.
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla
âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir. (İsrâ Sûresi: 1.)
O ancak kendisine vahyolunanı söyler. • Onu muazzam kuvvetlere, üstün bir akıl ve dirâyete sahip Cebrâil öğretti ki, • kendisine gerçek sûretiyle görünmüştür. • O, ufkun en yukarısında idi. • Sonra indi ve yaklaştı. • Nihayet kendisine iki yay kadar, hattâ daha da yakın oldu. • Sonra da vahyolunacak şeyi kuluna vahyetti. • Onun gördüğünü kalbi yalanlamadı. • Şimdi onun gördüğü hakkında onunla mücâdele mi edeceksiniz? • And olsun ki onu bir kere daha hakiki sûretinde gördü. • Sidre-i Müntehâda gördü. • Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. • O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. • Göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. • And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü. (Necm Sûresi: 4-18.)
Moderatör tarafında düzenlendi: