1331 [m. 1912] de Balkan harbi bozgunu oldu. İki büyük kıt’a ile ilişiğimiz kesildi. Afrikada birmilyonikiyüzbin kilometre kare, Rumelide ikiyüzelli bin kilometre kare yerimiz elden gitdi. Birinci cihân harbinde de birmilyon kilometre kareden fazla toprak gayb oldu. Koca imperatorluk yağma edildi. Bu felâketlere, ittihâd ve terakkînin, gâfil, câhil, fırkacı, inâdcı, bölücü idâresi sebeb oldu.) Birinci cihân harbine Osmânlılar üç milyon askerle katıldı. Bir milyon zâyi’ eyledi. Bunun dörtyüzbini cebhede şehîd oldu. Müttefiklerimizin mevcûdü yirmiüç milyon olup, onbeşbuçuk milyon zayı’âtımız oldu. Bunun üçbuçukmilyonu cebhede öldü. Düşmân orduları mevcûdü, kırküç milyon idi. Bunların yirmiüç milyonu zâyi’ oldu. Yalnız beşbuçuk milyonu cebhede öldü.
Sultân Abdülhamîdi tahtından indirenler, sonunda memleketi düşman çizmelerinin altında bırakarak kaçdılar. İlk olarak Enver pâşa, Tal’at pâşa, doktor Behâeddîn Şâkir, doktor Nâzım, 30 Ekim 1918 de Mondros mütârekesini imzâ etdikden bir gün sonra, gece yarısı kaçdılar. Tal’at pâşa [m. 1921] de kırkdokuz yaşında Berlinde, Enver pâşa kırk yaşında [m. 1922] de Türkistânda, Cemâl pâşa da [m. 1922] de elli yaşında Tiflisde öldürüldüler. Avrupadaki mason locaları, bu başarılarını uzakdan keyf ile seyr ediyorlar. İslâmiyyeti yok etmek için, yeni plânlar hâzırlıyorlardı. Masonlar, ittihâdcılara yapdırdıkları bu cinâyetleri Midhat pâşa ve arkadaşları gibi maşalarla, dahâ otuzbir yıl önce ve pek kıyasıya yapdıracaklardı. Fekat, çok akllı, zekî, ileriyi görüşü keskin ve tâm müslimân olan, ikinci Abdülhamîd hân, bunu anlamış, bu felâketleri önlemiş, islâm âlemine se’âdet, huzûr sağlamışdı. Bunun için, bu yüce hâkana, kızıl sultân, korkak, zâlim gibi ismler takdılar. Böylece gençleri aldatmağa, onun sevgisini, büyüklüğünü gönüllerden çıkarmağa uğraşdılar.
(Türkiye Târîhi)nde diyor ki, (İkinci meşrûtiyyetden sonra gelen yeni rejim, ikinci Abdülhamîdi mahkûm etmiş, hattâ bugüne kadar, bu hükümdârın lehinde, hattâ tarafsız yazmak ve konuşmak, tehlükeli sayılmışdır. Bunun bir sebebi, ikinci Abdülhamîdin, aslâ mürteci’, gerici olmamak şartı ile, muhâfazakâr olması ve imperatörlüğü otuz yıl şahsen adâlet ile idâre etmesidir. İkinci Abdülhamîdi düşürenler birbirinden inkılâbcı oldukları için, tabî’atiyle, bu hükümdârın muhâfazakârlığını beğenmemek durumunda kalmışlardır. Ancak târîh, siyâset değildir. Günün modasına göre söyliyen, yazan kimse, târîhci değildir. Çünki, siyâsî rejimler ve fikr modaları dâimâ değişir.
Sultân Abdülhamîdi tahtından indirenler, sonunda memleketi düşman çizmelerinin altında bırakarak kaçdılar. İlk olarak Enver pâşa, Tal’at pâşa, doktor Behâeddîn Şâkir, doktor Nâzım, 30 Ekim 1918 de Mondros mütârekesini imzâ etdikden bir gün sonra, gece yarısı kaçdılar. Tal’at pâşa [m. 1921] de kırkdokuz yaşında Berlinde, Enver pâşa kırk yaşında [m. 1922] de Türkistânda, Cemâl pâşa da [m. 1922] de elli yaşında Tiflisde öldürüldüler. Avrupadaki mason locaları, bu başarılarını uzakdan keyf ile seyr ediyorlar. İslâmiyyeti yok etmek için, yeni plânlar hâzırlıyorlardı. Masonlar, ittihâdcılara yapdırdıkları bu cinâyetleri Midhat pâşa ve arkadaşları gibi maşalarla, dahâ otuzbir yıl önce ve pek kıyasıya yapdıracaklardı. Fekat, çok akllı, zekî, ileriyi görüşü keskin ve tâm müslimân olan, ikinci Abdülhamîd hân, bunu anlamış, bu felâketleri önlemiş, islâm âlemine se’âdet, huzûr sağlamışdı. Bunun için, bu yüce hâkana, kızıl sultân, korkak, zâlim gibi ismler takdılar. Böylece gençleri aldatmağa, onun sevgisini, büyüklüğünü gönüllerden çıkarmağa uğraşdılar.
(Türkiye Târîhi)nde diyor ki, (İkinci meşrûtiyyetden sonra gelen yeni rejim, ikinci Abdülhamîdi mahkûm etmiş, hattâ bugüne kadar, bu hükümdârın lehinde, hattâ tarafsız yazmak ve konuşmak, tehlükeli sayılmışdır. Bunun bir sebebi, ikinci Abdülhamîdin, aslâ mürteci’, gerici olmamak şartı ile, muhâfazakâr olması ve imperatörlüğü otuz yıl şahsen adâlet ile idâre etmesidir. İkinci Abdülhamîdi düşürenler birbirinden inkılâbcı oldukları için, tabî’atiyle, bu hükümdârın muhâfazakârlığını beğenmemek durumunda kalmışlardır. Ancak târîh, siyâset değildir. Günün modasına göre söyliyen, yazan kimse, târîhci değildir. Çünki, siyâsî rejimler ve fikr modaları dâimâ değişir.