Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Bu hâli görünce, düşündüm ve kendime dedim ki, dünyâda öyle bir dost seçmeliyim ki, mezâra benimle gelsin, bana orada arkadaşlık etsin. Aradım, taradım, Allahü teâlâya yapılan ibâdetlerden başka böyle sâdık bir sevgili bulunmadığını gördüm. Dost olarak onları seçdim ve onlara sarıldım.
Şakîk, bunu duyunca, çok güzel yapmışsın yâ Hâtim, çok doğru söylüyorsun, ikinci fâideyi de söyle, anlıyayım, dedi.
Hâtim dedi ki: Ey Hocam! İkinci fâidem: İnsanlara bakdım, herkesi, arzûları, keyfleri peşinde koşuyor, nefsin şehvetleri arkasında yürüyor gördüm ve bir âyet-i kerîmenin şu meâl-i âlîsini düşündüm: (Allahü teâlâdan korkarak nefslerine uymıyanlar, elbette Cennete gideceklerdir). Çok düşündüm. Kur’ân-ı kerîmin başdan başa doğru olduğunu, bilgilerimle, tecribelerimle, aklımla, vicdânımla anladım ve tâm inandım. Nefsimi düşman bilerek, ona aldanmamağa karar verdim ve arzûlarını, şehvetlerini yapmadım. Nihâyet teslîm olarak, ibâdetlerden kaçan o nefsin, şimdi Allahü teâlâya itâ’ate koşduğunu, şehvetlerden vazgeçdiğini gördüm. Şakîk bunları işitince, Allah sana iyilikler versin, ne güzel yapmışsın, üçüncü fâideyi de söyle dinliyeyim, dedi.
Hâtim dedi ki, üçüncü fâidem, herkes dünyâda bir sıkıntıya girmiş, dünyâlık toplamağa uğraşıyorlar, gördüm, sonra bir âyet-i kerîmenin şu meâl-i şerîfini düşündüm: (Dünyâ malından, sarıldığınız, sakladığınız her şey, yanınızda kalmıyacak, sizden ayrılacakdır! Ancak Allah rızâsı için yapdığınız iyilikler ve ibâdetler sizinle berâber kalacakdır!) Dünyâ için topladıklarımı, Allah yolunda harcadım, fukarâya dağıtdım! Ya’nî bâkî kalmaları için, Allahü teâlâya ödünç verdim! Şakîk-i Belhî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” ne güzel yapmışsın ve ne güzel söylüyorsun yâ Hâtim, dördüncü fâideyi de söyle dinliyeyim, dedi.
Hâtim “rahmetullahi teâlâ aleyh” dedi ki, dördüncü fâidem, insanlara bakdım, herkesin başkalarını beğenmediğini gördüm. Buna sebeb, birbirlerine hased etmeleri olduğunu, birbirlerinin mevki’lerine, mallara ve ilmlere göz dikmeleri olduğunu anladım ve bir âyet-i kerîmenin şu meâl-i âlîsine dikkat etdim: (Dünyâdaki maddî, ma’nevî bütün rızklarını aralarında taksîm etdik.) Herkesin ilm, mal, rütbe, evlâd gibi rızklarının dünyâ yaratılmadan evvel, ezelde taksîm edildiğini, kimsenin elinde bir şey olmadığını ve çalışmağı, sebeblere yapışmağı emr etdiğinden, Ona itâ’at etmiş olmak için çalışmak lâzım geldiğini ve hased etmenin büyük zararlarından başka, zâten lüzûmsuz olduğunu anladım ve Allahü teâlânın ezelde yapdığı taksîme ve çalışınca Rabbimin gönderdiğine râzı oldum ve bütün müslimânlarla sulh üzere olup, herkesi sevdim ve sevildim.
Şakîk, bunu duyunca, çok güzel yapmışsın yâ Hâtim, çok doğru söylüyorsun, ikinci fâideyi de söyle, anlıyayım, dedi.
Hâtim dedi ki: Ey Hocam! İkinci fâidem: İnsanlara bakdım, herkesi, arzûları, keyfleri peşinde koşuyor, nefsin şehvetleri arkasında yürüyor gördüm ve bir âyet-i kerîmenin şu meâl-i âlîsini düşündüm: (Allahü teâlâdan korkarak nefslerine uymıyanlar, elbette Cennete gideceklerdir). Çok düşündüm. Kur’ân-ı kerîmin başdan başa doğru olduğunu, bilgilerimle, tecribelerimle, aklımla, vicdânımla anladım ve tâm inandım. Nefsimi düşman bilerek, ona aldanmamağa karar verdim ve arzûlarını, şehvetlerini yapmadım. Nihâyet teslîm olarak, ibâdetlerden kaçan o nefsin, şimdi Allahü teâlâya itâ’ate koşduğunu, şehvetlerden vazgeçdiğini gördüm. Şakîk bunları işitince, Allah sana iyilikler versin, ne güzel yapmışsın, üçüncü fâideyi de söyle dinliyeyim, dedi.
Hâtim dedi ki, üçüncü fâidem, herkes dünyâda bir sıkıntıya girmiş, dünyâlık toplamağa uğraşıyorlar, gördüm, sonra bir âyet-i kerîmenin şu meâl-i şerîfini düşündüm: (Dünyâ malından, sarıldığınız, sakladığınız her şey, yanınızda kalmıyacak, sizden ayrılacakdır! Ancak Allah rızâsı için yapdığınız iyilikler ve ibâdetler sizinle berâber kalacakdır!) Dünyâ için topladıklarımı, Allah yolunda harcadım, fukarâya dağıtdım! Ya’nî bâkî kalmaları için, Allahü teâlâya ödünç verdim! Şakîk-i Belhî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” ne güzel yapmışsın ve ne güzel söylüyorsun yâ Hâtim, dördüncü fâideyi de söyle dinliyeyim, dedi.
Hâtim “rahmetullahi teâlâ aleyh” dedi ki, dördüncü fâidem, insanlara bakdım, herkesin başkalarını beğenmediğini gördüm. Buna sebeb, birbirlerine hased etmeleri olduğunu, birbirlerinin mevki’lerine, mallara ve ilmlere göz dikmeleri olduğunu anladım ve bir âyet-i kerîmenin şu meâl-i âlîsine dikkat etdim: (Dünyâdaki maddî, ma’nevî bütün rızklarını aralarında taksîm etdik.) Herkesin ilm, mal, rütbe, evlâd gibi rızklarının dünyâ yaratılmadan evvel, ezelde taksîm edildiğini, kimsenin elinde bir şey olmadığını ve çalışmağı, sebeblere yapışmağı emr etdiğinden, Ona itâ’at etmiş olmak için çalışmak lâzım geldiğini ve hased etmenin büyük zararlarından başka, zâten lüzûmsuz olduğunu anladım ve Allahü teâlânın ezelde yapdığı taksîme ve çalışınca Rabbimin gönderdiğine râzı oldum ve bütün müslimânlarla sulh üzere olup, herkesi sevdim ve sevildim.